Fiziğin Elektroniğin Ve Bilumum Ilimlerin Er Meydanı

Arkadaşlar, bazen çok basit bir problemin çözümü için yardım istenen başlıklardaki tartışma, evrilip sicim kuramı kavgası ile sonuçlanıyor. Bu durum bazen adam bazen de tat kaçıryor. Bu kadar ileri derecede yetkin, konuya hakim arkadaşların varlığından ve katkısından kendi adıma çok memnunum. Bazen gerçekten bir şeyler öğrendiğim bile oluyor. (Allah sizi inandırsın ki!) Fakat asıl sorunun çözümüne katkısı ne kadardır bilemem.
Böyle bir başlık olsun, pehlivanlar güreşsin doyasıya, hem doğrusunu öğrenelim, hem ufkumuz açılsın. İsteyen de patlamış mısırını kemirsin.
İcabında raydan çıkan "ince mi teli koptu" gibi konular gerekirse buraya taşınsın.
 
birileri çoklu mikrofon kaydından kaynaklanan faz ve çözümleri ile ilgili bişeyler patlatsa da okusak çekirdeklerimizle.
Faz farkı, her bir mikrofonun sesi kapması arasındaki zaman farkı olarak düşünülebilir.

Kabininizden/hoparlörünüzden saf bir sinüs dalgası duyduğunuzu ve bu dalgayı iki farklı mikrofon ile aynı anda kaydettiğinizi düşünün. Kaydınızı yapıp DAW'da her iki mikrofonun da izlerine olabildiğince yakınlaştırarak (zoom) baktığınızda, sinüslerin tepeleri eğer aynı zaman çizgisine hizalı değilse, faz farkı var demektir. Hangisinde tepe, diğerine göre ileride görünüyorsa, o mikrofon ötekine göre geç yakalamış demektir. Bunu da, mikrofonu kabine/hoparlöre yaklaştırarak giderebilirsiniz.

Saf sinüs dalgası için söylediklerim, zengin harmonik içeriğe sahip vokal veya gitar kaydı için de geçerli. Nihayetinde bunlar da sinüs dalgalarının toplanmasıyla oluşuyor ve siz ilgili mikrofonun izine olabildiğince yakınlaştırarak baktığınızda, her halükarda sinüs dalgaları göreceksiniz.
 
Ben de, bazen, "Ulen, bu konudan tartışma buralara geliyorsa, gerçekten teknik bir konu ile ilgili bir başlık olsa, kim bilir ne olur?" diye merak ediyorum...😕

Aha başladı bile...
birileri çoklu mikrofon kaydından kaynaklanan faz ve çözümleri ile ilgili bişeyler patlatsa da okusak çekirdeklerimizle.
Faz farkı, her bir mikrofonun sesi kapması arasındaki zaman farkı olarak düşünülebilir.

Kabininizden/hoparlörünüzden saf bir sinüs dalgası duyduğunuzu ve bu dalgayı iki farklı mikrofon ile aynı anda kaydettiğinizi düşünün. Kaydınızı yapıp DAW'da her iki mikrofonun da izlerine olabildiğince yakınlaştırarak (zoom) baktığınızda, sinüslerin tepeleri eğer aynı zaman çizgisine hizalı değilse, faz farkı var demektir. Hangisinde tepe, diğerine göre ileride görünüyorsa, o mikrofon ötekine göre geç yakalamış demektir. Bunu da, mikrofonu kabine/hoparlöre yaklaştırarak giderebilirsiniz.

Saf sinüs dalgası için söylediklerim, zengin harmonik içeriğe sahip vokal veya gitar kaydı için de geçerli. Nihayetinde bunlar da sinüs dalgalarının toplanmasıyla oluşuyor ve siz ilgili mikrofonun izine olabildiğince yakınlaştırarak baktığınızda, her halükarda sinüs dalgaları göreceksiniz.

Buckle your seatbelt Dorothy, because Kansas is going bye-bye...😏
 
Son düzenleme:
Faz farkı, her bir mikrofonun sesi kapması arasındaki zaman farkı olarak düşünülebilir.

Kabininizden/hoparlörünüzden saf bir sinüs dalgası duyduğunuzu ve bu dalgayı iki farklı mikrofon ile aynı anda kaydettiğinizi düşünün. Kaydınızı yapıp DAW'da her iki mikrofonun da izlerine olabildiğince yakınlaştırarak (zoom) baktığınızda, sinüslerin tepeleri eğer aynı zaman çizgisine hizalı değilse, faz farkı var demektir. Hangisinde tepe, diğerine göre ileride görünüyorsa, o mikrofon ötekine göre geç yakalamış demektir. Bunu da, mikrofonu kabine/hoparlöre yaklaştırarak giderebilirsiniz.

Saf sinüs dalgası için söylediklerim, zengin harmonik içeriğe sahip vokal veya gitar kaydı için de geçerli. Nihayetinde bunlar da sinüs dalgalarının toplanmasıyla oluşuyor ve siz ilgili mikrofonun izine olabildiğince yakınlaştırarak baktığınızda, her halükarda sinüs dalgaları göreceksiniz.

Kulaklarımızın da birer mikrofon olduğunu düşünürsek bu faz olayı insan için de geçerli midir? Kafa yapımız (şeklen) duyumumuzu etkilemiyor mudur? O zaman herkesin duyumu farklı mıdır?
 
Kulaklarımızın da birer mikrofon olduğunu düşünürsek bu faz olayı insan için de geçerli midir? Kafa yapımız (şeklen) duyumumuzu etkilemiyor mudur? O zaman herkesin duyumu farklı mıdır?
Bu konuyla ilgili net bir malumatım yok; fakat şöyle birkaç fikir yürütebilirim:
- İnsan için de geçerli olduğu kanaatindeyim; zira bu şekilde hem faz farkıyla, hem de şiddet farkıyla sesten yön tayini yapabiliyoruz.
- Kafa yapımızdan ziyade kulak kepçesinin ben bu konuda büyük rol oynadığı kanatindeyim. Resmen pasif filtre gibi davranıyor 🙂 Dolayısıyla herkesin duyumu farklı olabiliyor. Bunu, duyduğu bir melodiyi ağzıyla taklit edebilen ve edemeyen insanlar arasındaki duyum farkı gibi düşünebilirsiniz.
 
Bu konuyla ilgili net bir malumatım yok; fakat şöyle birkaç fikir yürütebilirim:
- İnsan için de geçerli olduğu kanaatindeyim; zira bu şekilde hem faz farkıyla, hem de şiddet farkıyla sesten yön tayini yapabiliyoruz.
- Kafa yapımızdan ziyade kulak kepçesinin ben bu konuda büyük rol oynadığı kanatindeyim. Resmen pasif filtre gibi davranıyor 🙂 Dolayısıyla herkesin duyumu farklı olabiliyor. Bunu, duyduğu bir melodiyi ağzıyla taklit edebilen ve edemeyen insanlar arasındaki duyum farkı gibi düşünebilirsiniz.

O noktada çok fazla değişken var hocam ya. Kulak kepçesi muhakkak ki bir etken ama asıl mesele santral sinir sistemi. Farklı insanların taklit yetenekleri de daha çok bununla alakalı bir mevzu.
 
Kulaklarımızın da birer mikrofon olduğunu düşünürsek bu faz olayı insan için de geçerli midir? Kafa yapımız (şeklen) duyumumuzu etkilemiyor mudur? O zaman herkesin duyumu farklı mıdır?
İki mikrofon aynı miksere (veya ses kartına) bağlı olduğunda faz iptali söz konusu oluyor. Kulaklar da acaba tek bir algı merkezine mi bağlı ? Yoksa sağ ve sol kulağın algıladıkları farklı merkezlerde bağımsız mı işleniyor?
 
Beyinde işitme merkezi var. Tabi önce talamus denen bölgeden geçip bir ön değerlendirme ve sınıflandırmaya tabi tutulduktan sonra sinyaller, işitme merkezine aktarılıyor. Sağ ve sol kulak için farklı işitme merkezleri yok, tek bir işitme merkezi var, fakat işitme merkezinin sağ ve sol kulak için çalışma mekanizması hakkında çok spesifik bilgilerim yok açıkçası. O kadarını öğretmiyorlar 😀 Fakat genel bilgilerden yola çıkarak, bu hususta önemli olan noktaların motor nöronların sayısı, aralarındaki sinapsis sayısı, sinirlerin niteliği ( akson çapı, ranvier boğum sayısı, miyelin kılıf niteliği - aslında bu çok çok ince bir nüans - vs ) olduğunu söylemek mümkün. Algıda farklılık buna göre oluşuyor. Yani teoriler bunun üzerinde. Ama Sinan abinin sorduğu insanlarda algı aynı mıdır farklı mıdır sorusuna teorik olarak aynı* demek mümkün. Çünkü moleküler düzeyde olayı incelediğimizde hücreler, organelleri, enzimleri insanlarda -ve hatta bazı enzimler bakterilerden bu yana- birebir aynı. Aslında bu bilgiler ışığında duyumun aynı olduğunu fakat eşit olmadığını iddia etmemiz bana göre mümkün. Orada da etken olan mevzu DNA ve çevresel faktörler ışığında gelişip büyüyen insanın doku ve organ düzeyinde farklılıklar barındırması.


Bu arada kulaklar arasında faz farkı oluşur mu sorusu üzerine biraz düşündükten sonra oluştuğunu farkettim. Aslında olayı salt olarak biliyorum fakat bu olayı faz farkı olarak nitelendirmemiştim. Lise bilgilerine şöyle bir geri dönüş yaptığımda bunun faz farkı olarak adlandırılabileceğini düşünüyorum. Fakat orada da tek etken faz farkı değil. Aynı zamanda sesin şiddeti de önemli bir etken olsa gerek. Bu da daha önceki mesajlarda belirtildiği gibi yönelim olaylarımızı yönetmekte.
 
Son düzenleme:
Evet hocam insanlar faz farkini ayirtedebiliyor. Mesela bir ses duydugunuz zaman,
sesin nereden geldigini anlamak icin beynimiz iki kulaktaki "faz" farklarini kullanarak "triangulation"
yapiyor bir cesit. "Sound localization" diye bir terim kullaniliyor bunun icin.

Asagidaki referanslardan daha detayli okuyabilirsiniz:
https://courses.physics.illinois.edu/phys406/lecture_notes/p406pom_lecture_notes/p406pom_lect5.pdf
http://www.audioholics.com/room-acoustics/human-hearing-phase-distortion-audibility-part-2
http://en.wikipedia.org/wiki/Sound_localization

Kulaklarımızın da birer mikrofon olduğunu düşünürsek bu faz olayı insan için de geçerli midir? Kafa yapımız (şeklen) duyumumuzu etkilemiyor mudur? O zaman herkesin duyumu farklı mıdır?
 
Neden 20 Hz altındaki sesleri duymuyoruz? Bu konudaki ifkirlerimi hem tarihi ile burada kayıt altına almak hem de sizin yorumlarınızı duymak için buraya yazıyorum. Uzun uzun okumayı sevmeyenler iin hemen sonucu yazayım: Çünkü 20 Hz altını görebiliyoruz, ama duyamıyoruz. Okumak isterseniz de kısa başlıklar ile önce belli terimlerin tanımlarını hatırlayalım.

Duymak Nedir? : Havadaki ses basıncı değişimlerini kulağımızın algılamasıdır. Bu değişimin algılanması için bu değişimin saniyede en az 20 kez, en çok 20.000 kez tekrarlanması gerekir. Bu değere Hz (Hertz) denir, sesin frekansı bu değer ile anlatılır.

Ses nasıl oluşur? Nasıl duyarız? : Havadaki serbest moleküller bir etki tarafından harekete geçirildiğinde önce sıkışır sonra genleşir ardından tekrar denge konumuna dönerler. Buna bir döngü denir. Yani sesin oluşması için havayı harekete geçiren bir kinetik enerji kaynağı olmalıdır. Bu güneşin ısısı, hoparlör, ses telleri veya davul derisi olabilir. Hepsi havayı düzenli olarak hareket ettirebilir. Hareket eden havanın basınç değişimi, kulak zarımızı titretir, sağlıklı bir kulak da bunu duyma olarak algılar.

Üst komşuya ses nasıl çıkar?: Aranızda açık pencere veya kapı, dolayısı ile hava akımı olmamasına rağmen bir de üstüne üstlük beton duvar varken sevimsiz komuşumuz sesten nasıl şikayetçi olur?
Gürültü kaynağımız (HT1, Rectifier, yeğen, JCM800, muhabbet) odanın içindeki havayı titertir. Bu hava beton duvarı da titremeye zorlar. İster inanın ister inanmayın beton gayet güzel titrer ve üst komşunun odasının içindeki havayı harekete geçirir. Komşu sesi bu şekilde duyar.

Düzenli frekansa sahip sesi nasıl yaratırım?: Çok basit. Elinize bir cetvel alın. Saniyede 440 kere yukarı aşağı sallayın. Ortalıkta gaipten bir LA (A) sesinin dolaşmaya başladığına şahit olacaksınız.
Tamam çok kolay değil, evet. Bunun için daha uygun bir cihazlar var. İsimleri amplifikatör ve hoparlör. Amplifikatör hoparlörün saniyede 440 kez titreşmesi için gerekli komutları, voltaj artışı ve azalışı şeklinde basitçe gönderebilir. Hoparlör de bu komutlara uyar gerekli şeklide titreşi Bize La sesini verir.

Zurnaın Zırt Dediği:
1.Elime şu cetveli alıp (bıkmadan usanmadan) yavaşça sallamaya başlıyorum. Saniyede 2 kere olsun. Gözüm bu hareketi kolayca takip edebiliyor. Aslında bir yandan 2 Hz frekans değerinde ses üretiyorum, ama duyamıyorum. Duymaya gerek de yok zaten. Gözlerim olaya hakim. Olan biteni algılayabiliyorum

2.Elimdeki cetveli daha hızlı hareket eettiriyorum. Saniyede 5 kez. Takip etmem zorlaşıyor ama yine de rahatça olan biteni görüyorum. Ve doğal olarak 5 Hz ses sinyali üretiyorum. Ama hala duyamıyorum. Duyduğum cetvelin rüzgar sesi fakat o ayrı. 5 Hz değerinde değil, çok çok daha yüksek. O duyulabiliyor.

3.Cetveli daha hızlı hareket ettiremeyeceğim için onu bir motora bağlı tekerleğe monte ediyorum. Gözümün ününden saniyede 20 kez geçmesini sağlıyorum. Artık cetvelin nerede olduğunu gözlemlemem çok zor çünkü gözlerim ve beynim bu kadar süratli hareketleri algılayacak şekilde evrimleşmemiş. Ama yine de bulanık bir şeyler fark edebiliyorum. (odadaki 20 Hz sesten bahsetmiyorum artık)

4.Tekerin hızını saniyede 30 devire çıkarıyorum. O Kadar süratlendii ki artık cetveli görmem mümkün değil. Gözlerim hareketi ayırt edemiyor. Biraz tehlike altındayım. Ancak o sırada başka bir duyu yavaşça görevi devralmaya başlıyor: Kulak

5.Kulağım 30 Hz sesinin derin uğultusunu hissetmeye başlıyor. Bu noktadan sonra endişe edeceğim bir şey yok çünkü teker saniye de 20 bin kez dönse bile kulaklarım artık bu hareketi tiz bir ses duyumu algısı olarak bana bildircek.

Buradan çıkarıdğım sonuç, saniyede 20 kez olan hareketlerin algılanmasını gözlerimiz başarılı bir şekilde ele alabilirken, 20 üzeri sıklıktaki (frekanstaki) oluşları değerlendirme işini kulak devralıyor. Yani gözler 20 Hz sonrasında “Aga benden bu kadar, kulak sen al nöbeti” diyerek görevi devrediyor.

Zaten sinemada da gözümüzün öününden saniyede 24 kare geçiyor olması bu görüşümü destekliyor diye düşünüyorum. Saniyede 24 kez meydana gelen değişimi artık gerçekte olduğu gibi değil hareket ilüzyonu olarak algılamaya başlıyoruz..

Kısaca 20 Hz altını görür, üstünü ise duyarız.

Siz ne dersiniz?
 
Neden 20 Hz altındaki sesleri duymuyoruz? Bu konudaki ifkirlerimi hem tarihi ile burada kayıt altına almak hem de sizin yorumlarınızı duymak için buraya yazıyorum. Uzun uzun okumayı sevmeyenler iin hemen sonucu yazayım: Çünkü 20 Hz altını görebiliyoruz, ama duyamıyoruz. Okumak isterseniz de kısa başlıklar ile önce belli terimlerin tanımlarını hatırlayalım.

Duymak Nedir? : Havadaki ses basıncı değişimlerini kulağımızın algılamasıdır. Bu değişimin algılanması için bu değişimin saniyede en az 20 kez, en çok 20.000 kez tekrarlanması gerekir. Bu değere Hz (Hertz) denir, sesin frekansı bu değer ile anlatılır.

Ses nasıl oluşur? Nasıl duyarız? : Havadaki serbest moleküller bir etki tarafından harekete geçirildiğinde önce sıkışır sonra genleşir ardından tekrar denge konumuna dönerler. Buna bir döngü denir. Yani sesin oluşması için havayı harekete geçiren bir kinetik enerji kaynağı olmalıdır. Bu güneşin ısısı, hoparlör, ses telleri veya davul derisi olabilir. Hepsi havayı düzenli olarak hareket ettirebilir. Hareket eden havanın basınç değişimi, kulak zarımızı titretir, sağlıklı bir kulak da bunu duyma olarak algılar.

Üst komşuya ses nasıl çıkar?: Aranızda açık pencere veya kapı, dolayısı ile hava akımı olmamasına rağmen bir de üstüne üstlük beton duvar varken sevimsiz komuşumuz sesten nasıl şikayetçi olur?
Gürültü kaynağımız (HT1, Rectifier, yeğen, JCM800, muhabbet) odanın içindeki havayı titertir. Bu hava beton duvarı da titremeye zorlar. İster inanın ister inanmayın beton gayet güzel titrer ve üst komşunun odasının içindeki havayı harekete geçirir. Komşu sesi bu şekilde duyar.

Düzenli frekansa sahip sesi nasıl yaratırım?: Çok basit. Elinize bir cetvel alın. Saniyede 440 kere yukarı aşağı sallayın. Ortalıkta gaipten bir LA (A) sesinin dolaşmaya başladığına şahit olacaksınız.
Tamam çok kolay değil, evet. Bunun için daha uygun bir cihazlar var. İsimleri amplifikatör ve hoparlör. Amplifikatör hoparlörün saniyede 440 kez titreşmesi için gerekli komutları, voltaj artışı ve azalışı şeklinde basitçe gönderebilir. Hoparlör de bu komutlara uyar gerekli şeklide titreşi Bize La sesini verir.

Zurnaın Zırt Dediği:
1.Elime şu cetveli alıp (bıkmadan usanmadan) yavaşça sallamaya başlıyorum. Saniyede 2 kere olsun. Gözüm bu hareketi kolayca takip edebiliyor. Aslında bir yandan 2 Hz frekans değerinde ses üretiyorum, ama duyamıyorum. Duymaya gerek de yok zaten. Gözlerim olaya hakim. Olan biteni algılayabiliyorum

2.Elimdeki cetveli daha hızlı hareket eettiriyorum. Saniyede 5 kez. Takip etmem zorlaşıyor ama yine de rahatça olan biteni görüyorum. Ve doğal olarak 5 Hz ses sinyali üretiyorum. Ama hala duyamıyorum. Duyduğum cetvelin rüzgar sesi fakat o ayrı. 5 Hz değerinde değil, çok çok daha yüksek. O duyulabiliyor.

3.Cetveli daha hızlı hareket ettiremeyeceğim için onu bir motora bağlı tekerleğe monte ediyorum. Gözümün ününden saniyede 20 kez geçmesini sağlıyorum. Artık cetvelin nerede olduğunu gözlemlemem çok zor çünkü gözlerim ve beynim bu kadar süratli hareketleri algılayacak şekilde evrimleşmemiş. Ama yine de bulanık bir şeyler fark edebiliyorum. (odadaki 20 Hz sesten bahsetmiyorum artık)

4.Tekerin hızını saniyede 30 devire çıkarıyorum. O Kadar süratlendii ki artık cetveli görmem mümkün değil. Gözlerim hareketi ayırt edemiyor. Biraz tehlike altındayım. Ancak o sırada başka bir duyu yavaşça görevi devralmaya başlıyor: Kulak

5.Kulağım 30 Hz sesinin derin uğultusunu hissetmeye başlıyor. Bu noktadan sonra endişe edeceğim bir şey yok çünkü teker saniye de 20 bin kez dönse bile kulaklarım artık bu hareketi tiz bir ses duyumu algısı olarak bana bildircek.

Buradan çıkarıdğım sonuç, saniyede 20 kez olan hareketlerin algılanmasını gözlerimiz başarılı bir şekilde ele alabilirken, 20 üzeri sıklıktaki (frekanstaki) oluşları değerlendirme işini kulak devralıyor. Yani gözler 20 Hz sonrasında “Aga benden bu kadar, kulak sen al nöbeti” diyerek görevi devrediyor.

Zaten sinemada da gözümüzün öününden saniyede 24 kare geçiyor olması bu görüşümü destekliyor diye düşünüyorum. Saniyede 24 kez meydana gelen değişimi artık gerçekte olduğu gibi değil hareket ilüzyonu olarak algılamaya başlıyoruz..

Kısaca 20 Hz altını görür, üstünü ise duyarız.

Siz ne dersiniz?
Abi ufak bir düzeltme yapayım, amplifikatör ses(fonksiyon, sinyal) üretmez, basitçe "Giriş seviyesi*Kazanç = Çıkış seviyesi" şeklinde işlem yapar. Yani önceden üretilmiş bir sinyal olması lazım. 🙂
 
Kulaklarımızın da birer mikrofon olduğunu düşünürsek bu faz olayı insan için de geçerli midir? Kafa yapımız (şeklen) duyumumuzu etkilemiyor mudur? O zaman herkesin duyumu farklı mıdır?

Herkesin duyumunun farkli olmasi kulak anatomisine bagli.
Iki kulak arasi mesafe degistikce degerler de degisir tabi ki ama minimum seviyede bir degisim olur.
Simule edebilirsiniz 🙂

Iki kulak arasindaki mesafeye dayali gecikmede 2 ayri durum olusur:
1- Interaural Time Difference (Ic kulak zaman farki - bazi yerlerde Time yerine Phase olarak da gecer.)
2- Interaural Level Difference (Ic kulak siddet farki - bazi yerlerde Level yerine Intensity olarak da gecer.)

Ic kulak zaman ve siddet farki mikrofonlama tekniklerinde de olusmaktadir.
Ses lokalizasyonuna gore belli bir noktadan gelen ses kaynagi daha uzak olan mikrofona gecikmeli ulasir.

Ses, sadece basin tek bir tarafindan geldigi durumda maksimum gecikme yasanir.

Bu degeri yabanci abilerimiz 0.63 ms olarak belirlemis.
Bu degere gore iki kulak arasi ortalama mesafe;
d = c x Dt (Distance = Speed of Sound x Time)
0.00063s x 343 m/s = 0.216m = 21.6 cm

Kafamiz ayni zamanda ses yayilmasina karsi bir engeldir. (Bkz. Sound Propagation)
Kisaca Head-Shadowing effect olarak adlandirilir.
Yaklasik 1.6 kHz ve ustu frekanslarda Head-Shadowing effect daha cok hissedilir, cunku 1.6 kHz ve ustunun dalga boylari kafamizin boyutunun yaninda kucuk kalmaya baslar 🙂
Bazi kayit tekniklerinde bu durum simule edilir.

1.6 kHz Dalga boyu = 21.4375 cm
λ = c / f (Wavelength = Speed of Sound / Frequency)
343 / 1600 = 21.4375cm
1.6 kHz Wavelength = 0.214m

Bu bilgiler Binaural Recording ve Stereo mikrofonlama tekniklerinde de kullanilmakta veya gerceklesmektedir.
A-B, ORTF, Dummy Head, Optimum Stereo Signal Recording with the Jecklin Disk(ITD ve ILD harici Spektral farkliliklar da icerir.)
X-Y mikrofonlama tekniginde herhangi bir zaman farki yoktur fakat siddet farki olusmaktadir.
 
Son düzenleme:
Abi ufak bir düzeltme yapayım, amplifikatör ses(fonksiyon, sinyal) üretmez, basitçe "Giriş seviyesi*Kazanç = Çıkış seviyesi" şeklinde işlem yapar. Yani önceden üretilmiş bir sinyal olması lazım. 🙂
Serhat,

Tehlikeli söylemler:stop:...Her an cezan kesilebilir, kolla kendini 😒...

Herkesin duyumunun farkli olmasi kulak anatomisine bagli.
Iki kulak arasi mesafe degistikce degerler de degisir tabi ki ama minimum seviyede bir degisim olur.
Simule edebilirsiniz 🙂

Iki kulak arasindaki mesafeye dayali gecikmede 2 ayri durum olusur:
1- Interaural Time Difference (Ic kulak zaman farki - bazi yerlerde Time yerine Phase olarak da gecer.)
2- Interaural Level Difference (Ic kulak siddet farki - bazi yerlerde Level yerine Intensity olarak da gecer.)

Ic kulak zaman ve siddet farki mikrofonlama tekniklerinde de olusmaktadir.
Ses lokalizasyonuna gore belli bir noktadan gelen ses kaynagi daha uzak olan mikrofona daha gecikmeli ulasir.

Ses, sadece basin tek bir tarafindan geldigi durumda maksimum gecikme yasanir.

Bu degeri yabanci abilerimiz 0.63 ms olarak belirlemis.
Bu degere gore iki kulak arasi ortalama mesafe;
d = c x Dt ( Distance = Speed of Sound x Time )
0.00063s x 343 m/s = 0.216m = 21.6 cm

Kafamiz ayni zamanda ses yayilmasina karsi bir engeldir.
Kisaca Head-Shadowing effect olarak adlandirilir.
Yaklasik 1.6 kHz ve ustu frekanslarda Head-Shadowing effect daha cok hissedilir, cunku 1.6 kHz ve ustunun dalga boylari kafamizin boyutunun yaninda kucuk kalmaya baslar 🙂

1.6 kHz Dalga boyu = 21.4375 cm
Dt = c / f ( Distance = Speed of Sound / Frequency)
343 / 1600 = 21.4375cm
1.6 kHz = 0.214m Wavelength.

Bu bilgiler Binaural Recording ve Stereo mikrofonlama tekniklerinde de kullanilmaktadir.
A-B, ORTF, Dummy Head, Optimum Stereo Signal Recording with the Jecklin Disk(ITD ve ILD harici Spektral farkliliklar da icerir.)
X-Y mikrofonlama tekniginde herhangi bir zaman farki yoktur fakat siddet farki olusmaktadir.
Houston we have a problem...

Bu başlık beni çok korkutuyor, sürekli bir fırtına öncesi sessizlik havası var...:lock:
 

Geri
Üst