Fiziğin Elektroniğin Ve Bilumum Ilimlerin Er Meydanı

Neden 20 Hz altındaki sesleri duymuyoruz? Bu konudaki ifkirlerimi hem tarihi ile burada kayıt altına almak hem de sizin yorumlarınızı duymak için buraya yazıyorum. Uzun uzun okumayı sevmeyenler iin hemen sonucu yazayım: Çünkü 20 Hz altını görebiliyoruz, ama duyamıyoruz. Okumak isterseniz de kısa başlıklar ile önce belli terimlerin tanımlarını hatırlayalım.

Duymak Nedir? : Havadaki ses basıncı değişimlerini kulağımızın algılamasıdır. Bu değişimin algılanması için bu değişimin saniyede en az 20 kez, en çok 20.000 kez tekrarlanması gerekir. Bu değere Hz (Hertz) denir, sesin frekansı bu değer ile anlatılır.

Ses nasıl oluşur? Nasıl duyarız? : Havadaki serbest moleküller bir etki tarafından harekete geçirildiğinde önce sıkışır sonra genleşir ardından tekrar denge konumuna dönerler. Buna bir döngü denir. Yani sesin oluşması için havayı harekete geçiren bir kinetik enerji kaynağı olmalıdır. Bu güneşin ısısı, hoparlör, ses telleri veya davul derisi olabilir. Hepsi havayı düzenli olarak hareket ettirebilir. Hareket eden havanın basınç değişimi, kulak zarımızı titretir, sağlıklı bir kulak da bunu duyma olarak algılar.

Üst komşuya ses nasıl çıkar?: Aranızda açık pencere veya kapı, dolayısı ile hava akımı olmamasına rağmen bir de üstüne üstlük beton duvar varken sevimsiz komuşumuz sesten nasıl şikayetçi olur?
Gürültü kaynağımız (HT1, Rectifier, yeğen, JCM800, muhabbet) odanın içindeki havayı titertir. Bu hava beton duvarı da titremeye zorlar. İster inanın ister inanmayın beton gayet güzel titrer ve üst komşunun odasının içindeki havayı harekete geçirir. Komşu sesi bu şekilde duyar.

Düzenli frekansa sahip sesi nasıl yaratırım?: Çok basit. Elinize bir cetvel alın. Saniyede 440 kere yukarı aşağı sallayın. Ortalıkta gaipten bir LA (A) sesinin dolaşmaya başladığına şahit olacaksınız.
Tamam çok kolay değil, evet. Bunun için daha uygun bir cihazlar var. İsimleri amplifikatör ve hoparlör. Amplifikatör hoparlörün saniyede 440 kez titreşmesi için gerekli komutları, voltaj artışı ve azalışı şeklinde basitçe gönderebilir. Hoparlör de bu komutlara uyar gerekli şeklide titreşi Bize La sesini verir.

Zurnaın Zırt Dediği:
1.Elime şu cetveli alıp (bıkmadan usanmadan) yavaşça sallamaya başlıyorum. Saniyede 2 kere olsun. Gözüm bu hareketi kolayca takip edebiliyor. Aslında bir yandan 2 Hz frekans değerinde ses üretiyorum, ama duyamıyorum. Duymaya gerek de yok zaten. Gözlerim olaya hakim. Olan biteni algılayabiliyorum

2.Elimdeki cetveli daha hızlı hareket eettiriyorum. Saniyede 5 kez. Takip etmem zorlaşıyor ama yine de rahatça olan biteni görüyorum. Ve doğal olarak 5 Hz ses sinyali üretiyorum. Ama hala duyamıyorum. Duyduğum cetvelin rüzgar sesi fakat o ayrı. 5 Hz değerinde değil, çok çok daha yüksek. O duyulabiliyor.

3.Cetveli daha hızlı hareket ettiremeyeceğim için onu bir motora bağlı tekerleğe monte ediyorum. Gözümün ününden saniyede 20 kez geçmesini sağlıyorum. Artık cetvelin nerede olduğunu gözlemlemem çok zor çünkü gözlerim ve beynim bu kadar süratli hareketleri algılayacak şekilde evrimleşmemiş. Ama yine de bulanık bir şeyler fark edebiliyorum. (odadaki 20 Hz sesten bahsetmiyorum artık)

4.Tekerin hızını saniyede 30 devire çıkarıyorum. O Kadar süratlendii ki artık cetveli görmem mümkün değil. Gözlerim hareketi ayırt edemiyor. Biraz tehlike altındayım. Ancak o sırada başka bir duyu yavaşça görevi devralmaya başlıyor: Kulak

5.Kulağım 30 Hz sesinin derin uğultusunu hissetmeye başlıyor. Bu noktadan sonra endişe edeceğim bir şey yok çünkü teker saniye de 20 bin kez dönse bile kulaklarım artık bu hareketi tiz bir ses duyumu algısı olarak bana bildircek.

Buradan çıkarıdğım sonuç, saniyede 20 kez olan hareketlerin algılanmasını gözlerimiz başarılı bir şekilde ele alabilirken, 20 üzeri sıklıktaki (frekanstaki) oluşları değerlendirme işini kulak devralıyor. Yani gözler 20 Hz sonrasında “Aga benden bu kadar, kulak sen al nöbeti” diyerek görevi devrediyor.

Zaten sinemada da gözümüzün öününden saniyede 24 kare geçiyor olması bu görüşümü destekliyor diye düşünüyorum. Saniyede 24 kez meydana gelen değişimi artık gerçekte olduğu gibi değil hareket ilüzyonu olarak algılamaya başlıyoruz..

Kısaca 20 Hz altını görür, üstünü ise duyarız.

Siz ne dersiniz?

Affına sığınarak düzeltme gereği duydum. Göz 400-800 THz lik frekans aralığındaki renk tayfını algılayabilir. Görebildiğimiz frekans aralığı bu aralıktır. Derinlik ve hareket algılamaları ise duruma göre çok değişkenlik gösterip çok da yanıltılabilir özelliktedir. Bu sebepledir ki evlerimizde bir ampülün saniyede 50 kez sönüp tekrar yandığını farketmeyiz.
Bunun yanı sıra monitörler 3 renk resimden oluşmasına rağmen bunu da farketmeyiz. Monitörlerde yeşil, kırmızı ve mavi olmak üzere üç resim, cihazın özelliğine göre yenilenerek görüntü oluşturur. Aslında görüntü ne hareketlidir ne de bu üç renk dışında başka renk vardır fakat göz bunu farkedemez.
 
Doğru, fakat bahsettiğim şey gözün ışığı algılama yeteneği değil, beynin gözün algıladığıklarını çözümlemede belli bir hızdan sonra yetersiz kalması. Saniyede 24 karenin aktığı bir film şeridi zaten gözle görülmez hale gelmiyor, farklı bir şekilde algılanıyor. Ki verdiğin örneklerde benden daha iyi anlatmışsın zaten.
 
Doğru, fakat bahsettiğim şey gözün ışığı algılama yeteneği değil, beynin gözün algıladığıklarını çözümlemede belli bir hızdan sonra yetersiz kalması. Saniyede 24 karenin aktığı bir film şeridi zaten gözle görülmez hale gelmiyor, farklı bir şekilde algılanıyor. Ki verdiğin örneklerde benden daha iyi anlatmışsın zaten.
Dediğini anladım eyvallah, sadece eklemek istediğim literatürde görünür frekans olarak geçen değer 400-800 Thz arası. hareket algisi ise duruma göre değişkenlik göstermesine rağmen aynen dediğin gibi zayıf ve göz çok kolay yanıltılabilen bir organ.
 
Neden 20 Hz altındaki sesleri duymuyoruz? Bu konudaki ifkirlerimi hem tarihi ile burada kayıt altına almak hem de sizin yorumlarınızı duymak için buraya yazıyorum. Uzun uzun okumayı sevmeyenler iin hemen sonucu yazayım: Çünkü 20 Hz altını görebiliyoruz, ama duyamıyoruz. Okumak isterseniz de kısa başlıklar ile önce belli terimlerin tanımlarını hatırlayalım.

Duymak Nedir? : Havadaki ses basıncı değişimlerini kulağımızın algılamasıdır. Bu değişimin algılanması için bu değişimin saniyede en az 20 kez, en çok 20.000 kez tekrarlanması gerekir. Bu değere Hz (Hertz) denir, sesin frekansı bu değer ile anlatılır.

Ses nasıl oluşur? Nasıl duyarız? : Havadaki serbest moleküller bir etki tarafından harekete geçirildiğinde önce sıkışır sonra genleşir ardından tekrar denge konumuna dönerler. Buna bir döngü denir. Yani sesin oluşması için havayı harekete geçiren bir kinetik enerji kaynağı olmalıdır. Bu güneşin ısısı, hoparlör, ses telleri veya davul derisi olabilir. Hepsi havayı düzenli olarak hareket ettirebilir. Hareket eden havanın basınç değişimi, kulak zarımızı titretir, sağlıklı bir kulak da bunu duyma olarak algılar.

Üst komşuya ses nasıl çıkar?: Aranızda açık pencere veya kapı, dolayısı ile hava akımı olmamasına rağmen bir de üstüne üstlük beton duvar varken sevimsiz komuşumuz sesten nasıl şikayetçi olur?
Gürültü kaynağımız (HT1, Rectifier, yeğen, JCM800, muhabbet) odanın içindeki havayı titertir. Bu hava beton duvarı da titremeye zorlar. İster inanın ister inanmayın beton gayet güzel titrer ve üst komşunun odasının içindeki havayı harekete geçirir. Komşu sesi bu şekilde duyar.

Düzenli frekansa sahip sesi nasıl yaratırım?: Çok basit. Elinize bir cetvel alın. Saniyede 440 kere yukarı aşağı sallayın. Ortalıkta gaipten bir LA (A) sesinin dolaşmaya başladığına şahit olacaksınız.
Tamam çok kolay değil, evet. Bunun için daha uygun bir cihazlar var. İsimleri amplifikatör ve hoparlör. Amplifikatör hoparlörün saniyede 440 kez titreşmesi için gerekli komutları, voltaj artışı ve azalışı şeklinde basitçe gönderebilir. Hoparlör de bu komutlara uyar gerekli şeklide titreşi Bize La sesini verir.

Zurnaın Zırt Dediği:
1.Elime şu cetveli alıp (bıkmadan usanmadan) yavaşça sallamaya başlıyorum. Saniyede 2 kere olsun. Gözüm bu hareketi kolayca takip edebiliyor. Aslında bir yandan 2 Hz frekans değerinde ses üretiyorum, ama duyamıyorum. Duymaya gerek de yok zaten. Gözlerim olaya hakim. Olan biteni algılayabiliyorum

2.Elimdeki cetveli daha hızlı hareket eettiriyorum. Saniyede 5 kez. Takip etmem zorlaşıyor ama yine de rahatça olan biteni görüyorum. Ve doğal olarak 5 Hz ses sinyali üretiyorum. Ama hala duyamıyorum. Duyduğum cetvelin rüzgar sesi fakat o ayrı. 5 Hz değerinde değil, çok çok daha yüksek. O duyulabiliyor.

3.Cetveli daha hızlı hareket ettiremeyeceğim için onu bir motora bağlı tekerleğe monte ediyorum. Gözümün ününden saniyede 20 kez geçmesini sağlıyorum. Artık cetvelin nerede olduğunu gözlemlemem çok zor çünkü gözlerim ve beynim bu kadar süratli hareketleri algılayacak şekilde evrimleşmemiş. Ama yine de bulanık bir şeyler fark edebiliyorum. (odadaki 20 Hz sesten bahsetmiyorum artık)

4.Tekerin hızını saniyede 30 devire çıkarıyorum. O Kadar süratlendii ki artık cetveli görmem mümkün değil. Gözlerim hareketi ayırt edemiyor. Biraz tehlike altındayım. Ancak o sırada başka bir duyu yavaşça görevi devralmaya başlıyor: Kulak

5.Kulağım 30 Hz sesinin derin uğultusunu hissetmeye başlıyor. Bu noktadan sonra endişe edeceğim bir şey yok çünkü teker saniye de 20 bin kez dönse bile kulaklarım artık bu hareketi tiz bir ses duyumu algısı olarak bana bildircek.

Buradan çıkarıdğım sonuç, saniyede 20 kez olan hareketlerin algılanmasını gözlerimiz başarılı bir şekilde ele alabilirken, 20 üzeri sıklıktaki (frekanstaki) oluşları değerlendirme işini kulak devralıyor. Yani gözler 20 Hz sonrasında “Aga benden bu kadar, kulak sen al nöbeti” diyerek görevi devrediyor.

Zaten sinemada da gözümüzün öününden saniyede 24 kare geçiyor olması bu görüşümü destekliyor diye düşünüyorum. Saniyede 24 kez meydana gelen değişimi artık gerçekte olduğu gibi değil hareket ilüzyonu olarak algılamaya başlıyoruz..

Kısaca 20 Hz altını görür, üstünü ise duyarız.

Siz ne dersiniz?

Sevgili Ant abi,

Zurnanin zirt dedigi cetvelle ilgili olarak aklima su geldi. Simdi 2 hz frekansta hareket eden cetvelin sesini duymamamizin sebebi o cetvelin acisal ya da dogrusal hiziyla da alakali degil mi? Yani saniyede 2 defa gozumun onunden gecen cetvel 100km hizla gozumuzun onunden geciyor olsaydi, o zaman duyulurdu diye dusunuyorum. Bence cismin hareket frekansi ile, surtunme kuvveti sebebi ile olusan, molekullerin hareket frekansi ayni seyler olmayabilir.

Belki de siz bunlari zaten soylemissinizdir. Teknik ayrintisi fazla olan bolumleri anlamaya cok calismiyorum 😀
 
Neden 20 Hz altındaki sesleri duymuyoruz? Bu konudaki ifkirlerimi hem tarihi ile burada kayıt altına almak hem de sizin yorumlarınızı duymak için buraya yazıyorum. Uzun uzun okumayı sevmeyenler iin hemen sonucu yazayım: Çünkü 20 Hz altını görebiliyoruz, ama duyamıyoruz. Okumak isterseniz de kısa başlıklar ile önce belli terimlerin tanımlarını hatırlayalım.

Duymak Nedir? : Havadaki ses basıncı değişimlerini kulağımızın algılamasıdır. Bu değişimin algılanması için bu değişimin saniyede en az 20 kez, en çok 20.000 kez tekrarlanması gerekir. Bu değere Hz (Hertz) denir, sesin frekansı bu değer ile anlatılır.

Ses nasıl oluşur? Nasıl duyarız? : Havadaki serbest moleküller bir etki tarafından harekete geçirildiğinde önce sıkışır sonra genleşir ardından tekrar denge konumuna dönerler. Buna bir döngü denir. Yani sesin oluşması için havayı harekete geçiren bir kinetik enerji kaynağı olmalıdır. Bu güneşin ısısı, hoparlör, ses telleri veya davul derisi olabilir. Hepsi havayı düzenli olarak hareket ettirebilir. Hareket eden havanın basınç değişimi, kulak zarımızı titretir, sağlıklı bir kulak da bunu duyma olarak algılar.

Üst komşuya ses nasıl çıkar?: Aranızda açık pencere veya kapı, dolayısı ile hava akımı olmamasına rağmen bir de üstüne üstlük beton duvar varken sevimsiz komuşumuz sesten nasıl şikayetçi olur?
Gürültü kaynağımız (HT1, Rectifier, yeğen, JCM800, muhabbet) odanın içindeki havayı titertir. Bu hava beton duvarı da titremeye zorlar. İster inanın ister inanmayın beton gayet güzel titrer ve üst komşunun odasının içindeki havayı harekete geçirir. Komşu sesi bu şekilde duyar.

Düzenli frekansa sahip sesi nasıl yaratırım?: Çok basit. Elinize bir cetvel alın. Saniyede 440 kere yukarı aşağı sallayın. Ortalıkta gaipten bir LA (A) sesinin dolaşmaya başladığına şahit olacaksınız.
Tamam çok kolay değil, evet. Bunun için daha uygun bir cihazlar var. İsimleri amplifikatör ve hoparlör. Amplifikatör hoparlörün saniyede 440 kez titreşmesi için gerekli komutları, voltaj artışı ve azalışı şeklinde basitçe gönderebilir. Hoparlör de bu komutlara uyar gerekli şeklide titreşi Bize La sesini verir.

Zurnaın Zırt Dediği:
1.Elime şu cetveli alıp (bıkmadan usanmadan) yavaşça sallamaya başlıyorum. Saniyede 2 kere olsun. Gözüm bu hareketi kolayca takip edebiliyor. Aslında bir yandan 2 Hz frekans değerinde ses üretiyorum, ama duyamıyorum. Duymaya gerek de yok zaten. Gözlerim olaya hakim. Olan biteni algılayabiliyorum

2.Elimdeki cetveli daha hızlı hareket eettiriyorum. Saniyede 5 kez. Takip etmem zorlaşıyor ama yine de rahatça olan biteni görüyorum. Ve doğal olarak 5 Hz ses sinyali üretiyorum. Ama hala duyamıyorum. Duyduğum cetvelin rüzgar sesi fakat o ayrı. 5 Hz değerinde değil, çok çok daha yüksek. O duyulabiliyor.

3.Cetveli daha hızlı hareket ettiremeyeceğim için onu bir motora bağlı tekerleğe monte ediyorum. Gözümün ününden saniyede 20 kez geçmesini sağlıyorum. Artık cetvelin nerede olduğunu gözlemlemem çok zor çünkü gözlerim ve beynim bu kadar süratli hareketleri algılayacak şekilde evrimleşmemiş. Ama yine de bulanık bir şeyler fark edebiliyorum. (odadaki 20 Hz sesten bahsetmiyorum artık)

4.Tekerin hızını saniyede 30 devire çıkarıyorum. O Kadar süratlendii ki artık cetveli görmem mümkün değil. Gözlerim hareketi ayırt edemiyor. Biraz tehlike altındayım. Ancak o sırada başka bir duyu yavaşça görevi devralmaya başlıyor: Kulak

5.Kulağım 30 Hz sesinin derin uğultusunu hissetmeye başlıyor. Bu noktadan sonra endişe edeceğim bir şey yok çünkü teker saniye de 20 bin kez dönse bile kulaklarım artık bu hareketi tiz bir ses duyumu algısı olarak bana bildircek.

Buradan çıkarıdğım sonuç, saniyede 20 kez olan hareketlerin algılanmasını gözlerimiz başarılı bir şekilde ele alabilirken, 20 üzeri sıklıktaki (frekanstaki) oluşları değerlendirme işini kulak devralıyor. Yani gözler 20 Hz sonrasında “Aga benden bu kadar, kulak sen al nöbeti” diyerek görevi devrediyor.

Zaten sinemada da gözümüzün öününden saniyede 24 kare geçiyor olması bu görüşümü destekliyor diye düşünüyorum. Saniyede 24 kez meydana gelen değişimi artık gerçekte olduğu gibi değil hareket ilüzyonu olarak algılamaya başlıyoruz..

Kısaca 20 Hz altını görür, üstünü ise duyarız.

Siz ne dersiniz?
Aklıma bir soru takıldı 🙂 cehaletimi bağışla. O zaman havasız ortamda ses oluşmaz diyebilirmiyiz. Mesela uzayda ses duyulamazmı ? Polemik olsun diye değil gerçekten bilmediğim için soruyorum. 🙂
 
İyide geçenlerde kuyruklu yıldıza indirilen araç çok düşük frekansta sesler kaydetmiş 🙂 Ayrıca uzaydan alınan bir çok ses örneği var. Bunların dışında radyo sinyali nasıl ilerliyor uzayda. Sonuçta radyo sinyali denilen şeyde çok çok yüksek frekanstaki bir ses yanılmıyorsam. Bizim kullandığımız telsiz, radyo vs. gibi cihazlarda bu aşırı yüksek frekanslı sesleri bizim kulağımızın duyacağı seviyelere indirgeyen aygıtlar. (yanılıyor olabilirim, ama konu ilgimi çekti, güzel mevzu)
 
Son düzenleme:
İyide geçenlerde kuyruklu yıldıza indirilen araç çok düşük frekansta sesler kaydetmiş 🙂 Ayrıca uzaydan alınan bir çok ses örneği var. Bunların dışında radyo sinyali nasıl ilerliyor uzayda. Sonuçta radyo sinyali denilen şeyde çok çok yüksek frekanstaki bir ses yanılmıyorsam. Bizim kullandığımız telsiz, radyo vs. gibi cihazlarda bu aşırı yüksek frekanslı sesleri bizim kulağımızın duyacağı seviyelere indirgeyen aygıtlar. (yanılıyor olabilirim, ama konu ilgimi çekti, güzel mevzu)
Bir dakika üstad burada epey bir yanlış anlama var. Radyo dalgaları ses değil elektromanyetik dalgalar ve onların yayılması için madde ortamına gerek yok vakumda da yayılabilirler, radyo dalgalarının görünür ışıktan tek farkları da uzun dalgaboyları. Vakum yani boşluğun elektromanyetik alanlara geçirgenliği sıfır değil. Ses ise akustik dalga demek, boşluğun ses geçirgenliği ise sıfır. Akustik dalgaları yöneten denklem özünde ışıkla aynı lakin ana girdisi basınç. Basıncın periyodik değişimini biz ses olarak algılıyoruz (Aslında tek atımlık patlama gibi şeyler de mümkün ama konuyu çok dağıtmayalım). Vakumda da haliyle basınç değişimi olmaz, lakin sıkıştıracak şey yok, o yüzden ses de olmaz. Kuyrukluyıldızda duyulan ses iniş sesi bu arada (sesi kaydeden de iniş takımlarındaki sensörler), onun duyulmasında bir mahsur yok: uzay aracı bir katı cisim, kuyruklu yıldız da oyle; ikisinde de ses yayılabilir, sesin kaynağı da çarpışmanın yarattığı basınç dalgaları olacak haliyle. İkisi ile de (yani kuyruklu yıldız ve uzay aracını kastediyorum) fiziksel bir temas halinde olmadan ses duyan bir adam varsa olsa olsa evliya falandır...
 
Son düzenleme:
Fiziksel açıklamasını asla bulamayacağımız şeyler de yok değil, misal bu aşağıdaki şiiri yazan amca yaradılış-evrim çekişmesinin neresinde acaba ? Bilen beri gelsin...Evren çok ilginç bir yer.

abdullah-aksoy-un-suclu-adli-efsanevi-siiri_523193.webp
 
Bal gibi de olur, koca Cumhurbaşkanı'ndan iyi mi bileceksin, al sana uzayda ezan...
lzM76r.png


Deadstar merkez camii...

Hadi bakalım bunu da açıklayın...
Deadstar yayalaştırma projesi tamamlanınca böyle oldu, belediye meclisinde çok tartışıldı zamanında; insan bir tane plastik ağaç koyar diye yırtındık, "sen Marmaray'ı kullanmıyor musun hem karşı çık hem utanmadan boğaz köprüsünden de geç vs..." gibi bir şeyler dediler ben alakayı kurana kadar hükümet değişti 🙂. Yalnız ön taraftaki çukurluğa bakıyorum da kaç sene oldu orada da metro tamamlanmamış...

p.s. Bu çizim eksik caminin altında Yunus market olacaktı.
 
Bir dakika üstad burada epey bir yanlış anlama var. Radyo dalgaları ses değil elektromanyetik dalgalar ve onların yayılması için madde ortamına gerek yok vakumda da yayılabilirler, radyo dalgalarının görünür ışıktan tek farkları da uzun dalgaboyları. Vakum yani boşluğun elektromanyetik alanlara geçirgenliği sıfır değil. Ses ise akustik dalga demek, boşluğun ses geçirgenliği ise sıfır. Akustik dalgaları yöneten denklem özünde ışıkla aynı lakin ana girdisi basınç. Basıncın periyodik değişimini biz ses olarak algılıyoruz (Aslında tek atımlık patlama gibi şeyler de mümkün ama konuyu çok dağıtmayalım). Vakumda da haliyle basınç değişimi olmaz, lakin sıkıştıracak şey yok, o yüzden ses de olmaz. Kuyrukluyıldızda duyulan ses iniş sesi bu arada (sesi kaydeden de iniş takımlarındaki sensörler), onun duyulmasında bir mahsur yok: uzay aracı bir katı cisim, kuyruklu yıldız da oyle; ikisinde de ses yayılabilir, sesin kaynağı da çarpışmanın yarattığı basınç dalgaları olacak haliyle. İkisi ile de (yani kuyruklu yıldız ve uzay aracını kastediyorum) fiziksel bir temas halinde olmadan ses duyan bir adam varsa olsa olsa evliya falandır...
Yalnız kafamın basmadığı hava olmadan ses olmayacaksa uzayda çarpışan katı cisimler nasıl ses üretiyor. (Yıldız ve uzay aracı gibi) burada nasıl bir basınç değişimi yaşanıyor? ( daha öncede belirttiğim gibi konuya hakim değilim cehaletimi bagisla, sadece anlamaya çalışıyorum)
 
Yalnız kafamın basmadığı hava olmadan ses olmayacaksa uzayda çarpışan katı cisimler nasıl ses üretiyor. (Yıldız ve uzay aracı gibi) burada nasıl bir basınç değişimi yaşanıyor? ( daha öncede belirttiğim gibi konuya hakim değilim cehaletimi bagisla, sadece anlamaya çalışıyorum)
Şöyle o ses uzayda yayılmıyor ama, adamlar bildiğin akustik gitardaki piezoya benzer bir alıcı koymuşlar lander modülünün ayaklarına sırf sesi kaydetmek için. Sesi alan, algılayan bu; senin dinlediğin şey de onun kaydı. Şöyle düşün uzayda senin önünde bir çarpışma olsa onu sen kulaklarınla duyamayacaksın. Oluşan ses çarpışan cisimlerin içinde yayılıyor. Yani iki gezegen çarpışırsa gezegendekiler cehennemi yaşarken ve Allah bilir neler duyarken onu uzaydan seyredenler için her yer emekli subaylar lokali gibi sessiz olacak... Ses katı cisimlerde de yayılır, hem de daha hızlı; kulağını tren rayına dayasan (hoş o durumda yine kulak zarı ile metal arasında hava olacak ya) veya duvara yine bir ses duyarsın, suyun altında da böyledir, illa hava olmasına gerek yok boşluk olmasın yeter...
 
Ezan da mı duyulmaz ? Bizzat şahit olan astronot var deniyor, ama müezzin kendi mi okumuş merkezi yayın mı orası muallak... Sonra Captan Cousteau var, bir dakika onun konuyla alakası yoktu galiba...
Ya o nasıl bir şehir efsanesidir 😀
Olayın aslı ise ekipte çalışanlardan birinin müslüman olması ve moral vermek adına Kuran' dan bir sayfa verip tüm tanrılar tarafından korunacaksınız demesi ve Armstrong' un dönünce bu hikayeyi anlatmasının ardından müslüman dünyasının hikaye yazma eğilimi 😀 Hoş aya gidilip gidilmediği de muamma, Armstrong mısır çöllerindeki ay temalı film setinde ezanı duymuş olmasın? 😀
 
Şöyle o ses uzayda yayılmıyor ama, adamlar bildiğin akustik gitardaki piezoya benzer bir alıcı koymuşlar lander modülünün ayaklarına sırf sesi kaydetmek için. Sesi alan, algılayan bu; senin dinlediğin şey de onun kaydı. Şöyle düşün uzayda senin önünde bir çarpışma olsa onu sen kulaklarınla duyamayacaksın. Oluşan ses çarpışan cisimlerin içinde yayılıyor. Yani iki gezegen çarpışırsa gezegendekiler cehennemi yaşarken ve Allah bilir neler duyarken onu uzaydan seyredenler için her yer emekli subaylar lokali gibi sessiz olacak... Ses katı cisimlerde de yayılır, hem de daha hızlı; kulağını tren rayına dayasan (hoş o durumda yine kulak zarı ile metal arasında hava olacak ya) veya duvara yine bir ses duyarsın, suyun altında da böyledir, illa hava olmasına gerek yok boşluk olmasın yeter...
Şimdi tamamdır, bastı benim kafa 🙂 teşekkürler.
 
Ya uzaya çıkılması birilerinin nasıl gücüne gitmişse artık teselliyi imanda bulup uydurmuş böyle bir ezan sesi hikayesini. Söylenir durur yıllardır.
Bu arada "moon hoax" adı altında aya gerçekten çıkılmadığına dair sayfalarca iddia var. Mümkün mü gerçekten de böyle bir kandırmaca?
 
Bence gayet mümkün, aya çıkma senaryosun amacı propogandadan başka birşey olmadığı gün gibi ortada. Rusya uzaya kozmonot yollayınca hemen senaryo yazıldı.
 

Geri
Üst