Şimdi şöyle: Ben amatör bir üretici olarak "paint grade" kızılağacı 100-150 tl civarına, akçaağacı da 150 tl civarına buluyorsam, bu metadan senede kim bilir kaç ton tüketen Fender gibi bir firmanın gitar başına ağaç maliyetinin 20-25 doları geçmesi hakikaten şaşırtır ki buyrun (100 bd. ft. ve üstünde birim fiyatı 6 dolarlara düşüyor, Fender'in alış fiyatı daha da düşüktür):
Alder 6/4 Lumber
Gitar hammaddesini fetişleştirmek gitarcılara özgü bir durum. Üreticinin hiç öyle bir takıntısı yok (burada aslında müziğin tinselliği üzerinden enstrümanla kurulmak istenen bağa ilişkin parantez açılır da başım fena ağrıyor ve şu an aslında başka işler yapıyor olmam lazım, hahaha). Üretici artı değer yaratma ve bundan kar etme peşinde. Bu 1950'lerde de böyleydi, bugün de böyle (aşağıya Leo Fender'in kendi telecaster maliyet tablosunu iliştirdim). Artı değerin yekününü de epey uzun bir süredir el emeği değil pazarlama yaratıyor. Bunun en çarpıcı güncel örneklerinden biri Gibsonun kayıtsız gül ağacı alması, sonra bu ağaçlara bir baskınla el konması, gerekli cezalar ödenip ilgili kayıt kuyut işleri halledildikten sonra da geri alınan ağaçlarla gitar üretip, "federal ajans grisine" boyadıkları gitarları government edition mı ne adıyla abuk fiyatlara satmalarıydı. Hatırladığım kadarıyla Cumhuriyetçi ABD Orta Batısında kapış kapış gitti bu seri.
Bu arada büyük firmaların custom shop'ları da çok farklı değil. Orada, evet daha pahalı ağaçlar kullanıyorlar, misal Gibson tek parça ve hafif maun kullanıyor les paul'lerde, kapak ağaçları cancanlı vs. Fakat o maliyetleri de abartmayalım. Aşağıda yine iliştirdim, en bi cancanlı maple kapak kendi zulamdan (kötü ışıkta, ıslatmadan ve filtresiz çektim. Buna vernik atsam "private stock" oluverir). 80 dolara mı ne almıştım Amerika'dan. Bana 80 dolara gelen Gibson'a 40 dolardan fazlaya geliyorsa dişimi kırarım.
Bunlar bir yana, aslında pahalı gitar almanın potansiyel artıları arasında kalite kontrol, yenilikçilik (inovasyon?), özgünlük, orijinal tasarım gibi faktörler var. Fakat birçok gitarcının bunlarla ne kadar ilgilendiği tartışılır. Zaten o sebeple varsa yoksa Gibson/Fender. Geriye kalite kontrol kalıyor. Burada da birincisi günümüzde pahalı gitar alabilen gitarcıların hatırı sayılır kısmının kaliteye ilişkin sağlıklı yargıya varacak yetkinlikten yoksun olduğu gerçeği var. İkincisi, düzgün kalite kontrol aslında bir sistem meselesi ve sistem, takip edilecek checklist şeklinde verilirse tüm fason üreticilerin takip edebilecekleri bir şey. Bu sistemi senelerce ülkemizde Avrupalı tekstil üreticileri başarıyla uyguladı. Çin'de de yapılan tam olarak bu. Thomann gidiyor misal bir üreticiyle birim fiyatına anlaşıyor. Yaptığı anlaşmanın içinde belli bir kalite kontrol standardı ve toleransı da oluyor. Dönemsel olarak ne kadar fire verilmiş vs. bakıp anlaşmayı gözden geçiriyorlar. Belli bir miktara kadar ücreti birazcık artırarak kalite kontrol standardında üstel farklar yakalamak mümkün. Belli bir miktardan sonra ise fayda marjinal hale geliyor, üstü "custom shop" işi haline geliyor.
Çok uzattım. Yanisi, evet söğüşleniyoruz. Bilerek söğüşleniyorsak sorun yok (ya da o başka bir sorun da onun için terapiye vs. gitmem lazım tahminen) ama bilmeden söğüşlenip üstüne de internetlerde tonewood tartışmaları falan... ne bileyim biraz şey oluyor.
Tüm bunları custom shop'lı mop'lu, Gibson'lu mibson'lu biri olarak yazdım. Hani "full disclosure."
153844 eklentisini görüntüle
153845 eklentisini görüntüle
153847 eklentisini görüntüle