Merhaba Atalay,
Cruising' i sevmedim, üzgünüm, benim artik tiksindiğim akor gidişatlarından dolayı daha cok, bu acıdan subjektif değerlendiriyorsun derseniz bir şey diyemem. Ayrıca alternate pickingle bu tip şeylerin üstüne atılan soloların cok dikkat cekici tasarlanmadıgı sürece artık inanılmaz klişe oldugunu düşünüyorum. 🙁
Neyse, objektif olmaya calisarak:
Tonlar sentetik duruyor parcanin tarzını göz önüne alırsak, arkadaki davullar ve gitar tonlarının dogal tınlaması daha hos olurdu, solo gitarın tonu pop ritm calan gitara göre cok alakasız, davul böyle bir parcada kanaatimce olması gerektiği "sürücü" gücten eksik ton ve ses anlamında, trampetin patlaması lazım o soloların arkasında, devamlılıgı saglayan zillerin kullanimi yetersiz. Düzenleme güzel gidiyor basta, ama ilerde "yeter artik bitsin bu ne hep ayni" dediğimi itiraf etmeliyim. Fark getiren solo 3.50 gibi giriyor, biraz gec geliyor.
Solo gitara dair genel sorun su gibi: Gitar nefes almıyor. Her anlamda. Dur durak bilmiyor, her yer fazlasıyla dolu, buna ragmen verilen mesaj karısık bir iceriğe sahip değil bir barok müzikteki gibi, hal böyle olunca insan sıkılıyor aynı notaları aynı akorları aynı gitar tusesini duymaktan, bu güzel jam session bitse de yemek yesem diyor. Parca cok zorlama bitiyor, fade out bile daha uyumlu olurdu gibime geliyor.
Bir de anlamadigim birşey var: Kimse nedense hızlı pasajlari özenli caldigi kadar yavas notalarda özen göstermiyor.
Bu forumda müziğini dinlediğim cok kişide bu hisse kapılıyorum, bazen kendimde de kayıt yaparken yasıyorum. Muhtesem shredding dolu hızlı bir pasaj giriyor, nota cıkıyor cıkıyor, patlamasını bekliyorsunuz, bekliyorsunuz o aletin bagırmasını bekliyorsunuz o kadar enerjiden, fürürülülülü tiiiiiiiiii diye igrenc tiz bir ses uzuyor, top hava kacırıyor sanki, bir vibrato slide, bend varsa bile ben anlamıyorum, beynime beynime vuruyor o uzayan notalar. Yani birden bire gitarist profesyonel bir icracıdan barda calan alelade birine dönüyor benim icin. Sosis.
Ne anlamı var o sosisin? Sololar böyle bitmesin, paragraflar böyle bitmesin yani, ne gereği var.
----
Tabi "solo gitarina laf eden adam suursuzdur" gibi gelecek olan eleştiri olusmadan, dinleyici kişiyi maymun kisvesine sokma amacı gütmekten öte bir yere varmayan acıklamalar yapılmıssa da, bunlara alınamayacagımı, hır cıkaran olursa da kaale almayacagımı belirteyim. Sonucta, muhtelif kesimlerinde 10 ayrı gitariste "sen Ankara' nın en iyisisin be abim" gazının verildiğini gordugum bir ortamda cayımı icerim, keyfime bakarım. Atalay' ın iyi caldigini biliyoruz sonucta. Herkes iyi niyetli oldugumuzun farkındadır. 🙂
------
Digital Love' ı beğendim genel olarak, özellikle ana melodi cok güzel. 🙂 İlk dinlediğimde aklımda kaldı. Genelde kullandıgın tonlara daha uyumlu olmus parcanın türü, en azından bunda atmosfere kaptırabiliyorum. Elektronik müziğe kacan altyapı güzel, dinamik. Buna rağmen melodinin basitliği güzel bir zıtlık olusturmus.
1.44 te melodinin durup davulun sürmesi güzel, değişiklik geliyor diyoruz. Bunda da düzenleme 1.50 den sonra değişme isteği uyandırmasına rağmen aynı fikirler devam etmiş. 2.22' deki yer değişiklik getiriyor gibi yapıyor ama yine gamin kök akoruyla basladigi icin beklenen etkiyi yaratmiyor. Yine sololar bitmek bilmiyor, melodiyi yeni bir yere tasimiyor, akılda kalmıyor ve yine güzel sololar sonrası uzayan notalar felaketi senfonisi mevcut ne yazık ki. 🙁
Digital love' da arkadaki sesler de hosuma gitti, gerek soloya eşlik eden sesler(pitch shifted gitar?), gerek aralarda klavyeler. Bitişi de güzel, gitar bittiğinde sonda uzayan harmoniğin notası kök ses olsa daha baglayici olur. En azından dominant nota olsun, bitme hissi uyandırmayacaksa bile.
Diye düşünüyorum.... dememe de gerek var mı? Eleştiriyi yumusatmak icin denir de... Ben düşünmesem Ahmet düşünse, Ahmet yazar zaten. 🙂
Saygılar, sevgiler, umarım güzel basarilar elde edersin... 🙂