İlgini çekermi bilmem ama. Bizim eski bir grupta bi yazı yazmıştım. Efendi-Köle Diyalektiğiyle ilgili. İçimden burayada aktarmak geldi.
Efendi-Köle Diyalektiği ve Varoluşçuluk
Hegel'in bu konumdaki tutumunu kendi adıma doğru bulduğumu
söyleybilirim. En basit anlamda, ne anladığımı ve ne eklediğimi
söylemek istiyorum.
"Efendi" Hegel'ci anlamda ilk kahramandır. Bertrand Russell'ın,
Hegel'in kahraman olarak sadece askeri "yüce kişi"leri belirttiği
konusunda ki eleştirel yaklaşımınada bir cevap olacaktır bu. Hegel
egemen sınıfı (tarihi sınıfların değil, ulusların belirlediğini
iddia etmesi de ilginçtir) Efendi'de sembolize eder. O ilk
kahramandır. Çünkü "prestij uğruna, hayatını tehlikeye atmıştır.
Savaşçılığının sonunda kazandığı bu prensiple köleye egemen
olmuştur.
"Efendi özgürdür; onun fikri, gerçek anlamda bir fikir,
gerçekleştirilmesi gereken bir ideal değildir. Yine bundan ötürü
Efendi, kendisinde olan özgürlüğü ve bu özgürlüğün yetersizliğini
aşmayı hiç bir zaman beceremez. Öyleyse, özgürlüğün
gerçekleştirilmesindeki 'ilerleme', Özgürlüğün 'gerçekleştirilmemiş'
bir idealinden yola çıkan Köle tarafından gerçekleştirilebilir
ancak. Ve Köle bir 'ideale', bir 'soyut' fikre sahip olduğu
içindirki, Özgürlüğün gerçekleştirilmesinin 'ilerlemesi', Özgürlüğün
kavranmasıyla, mutlak Bilme'den, Bilme'yle açığa-vurulmuş Mutlak
Fikrin (Ide) doğuşuyla, yani insansal Özgürlüğün Mutlak Fikrinin
(absolute Idée) ortaya çıkışıyla tamamlanır." (Alexandre Kojeve)
Efendi, aslında efendi olduktan sonra, hayatını tehlikeye
atarkenki "etkin"liğini yitirmiştir. Artık Köle'ye egemen olan ama
edilgin bir varlıktır. Çünkü Köle emeğiyle doğayı "etkin" olarak
dönüştürmektedir. Varoluşunun bilincine varmamış kölenin emeğinden
Efendi edilgin bir şekilde yaşamını sürdürür ve sonlanır. Ancak
köle, özgürlüğün, çalışmanın sonucunda kavranmasıyla kendini,
zihninde canlanmış özgürlüğü almak için efendiyle olan
sabaşında "hayatını tehlikeye atar" ve bundan sonra, Efendi'yi
altettikten sonra Köle olmaktan, kurtuklur ve Efendi-Köle tez-
antitezine son verir. NE kendinin efendisi, nede kendinin köle si
olur artık. O kendininbilincinde, varoluşunu, kazandığı Gerçek
özgürlükte ortaya çıkarır. Çalışması (veya emeği) özgürleşmiştir.
Artık hem doğayı dönüştürdüğü için etkindir, hemde efendiyi yendiği
iin özgürdür buunn yanında ne Efendidir ne Köledir.
Sınıflı toplumun, sınıfsız topluma dönüşmesinin baş lartı emeğin
özgürleşmesi sonucu çıkar. Sııflı toplumun varlığının
kavranması, "toplumları sınıflara bölüp" insanın insana
yabancılaşmasını sağlamak değil (ki uluslara bölünürken sanki bu
olmuyo)tam tersi bunun ortadan kalkması yönünde bir devrimci, a
priori (öncel) olarak, "soyut düşüncede" yani teoride özgürlüğün
açığa-vurulmasıdır.
Buradan sonra, vorulşçu anlamda, teorinin pratiğe dönüşmesi
için "istem" kavramı ortaya çıkıyor. Efendi isteminin sonunda,
hayatını tehlikeye atıyor (Hegel bunu insanla hayvanın en önemli
farkı olduğuna değiniyor çoğu kez), kölede çalışmasının getirileri
kousunda torik olarak farkındalığına varır buun ve, istemini
konuşturur, sonunda da devrim olur.
Efendinin çelişkili çıkmazlığını Hegel şöyle dile getirir:
"Efendi, Kölenin insansal gerçekliğini ve saygınlığını bilip-
tanımaz. Demek ki Efendi, kendisinin bilip-tanımadığı herhangi biri
taafından, bilinip-tanınmaktadır [Köle, Efendiyi bilip-tanıdığı
için, o Efendi, bu da Köledir- Orkun]. Efendinin durumunun
yetersizliği -ve trajedisi- de işte burdadır. Efendi bilinip-
tanınmak için mücadele etmiş [hayatını tehlikeye atıp savaşmış -
Orkun], ancak sonunda kendisi için değer olmayan biri tarafından
bilinip-tanınmıştır. Çünkü o ancak kendisini bilip-tanımaya layık
biri tarafından bilinip-tanınırsa 'doyuma' ulaşmış olur. Yani,
Efendinin tutumu, içinden çıkılmaz bir varoluşçu tutumdur
[çıkmazdır -Orkun]."
Buradan çıkardığım sonuçta, ulusların efendilerinin neden varolmak
zorunda olduğunun ve neden savaşıp "prestijini" yenilemek durumunda
olduğunun açık varoluşsal bir sorunudur. Egemen sınıfların,
birbirlerine "saygı" dolu tutumları bunu gösterir ulusların kısa
tarihinde. Egemen sınıfların birbiriyle çelişkisi aslında, ezilen-
ezen sınıfın antagonistik çelişkisinden çok farklıdır. Onlar
birbirlerini ezmeden, yoketmeden savaşırlar.
...
Yazıyı burada noktalamak istiyorum. Eminim bir çok soru işaretine
yolaçan bir yazıdır. Amacım diyalektik açımlamaların daha iyi
anlaşılması ve varoluşçuluğun bu yöntem içerisindeki belirgin
motiflerini ortaya çıkarmaktı.