Şimdi... dün aldığım ''Dialectique'' albümünü dinledim bugün (Evet, her zaman sonradan giriyorum araya böyle, ne var!?). Birkaç genel anektod geçeceğim, şarkı şarkı incelemesini (ve dinlememiş ve dinlemek isteyenlerin sürprizlerini kursaklarına tıkma eylemini) sonraya bırakıyorum.
Şimdi... ''Unique'' albümünün bir yapısı vardı, bir hissi, tablo gibi bir görüntüsü, bir şekli vardı. Prodüksyondan mıdır, yoksa artık imza gibi olduğunu düşündüğüm irritmik vokal melodilerinden midir, bilemiyorum. Fakat bir sonbaharda, mutluluk ve ısı veren güneş ışığının yaprakların üstüne düştüğü, terk edilmiş, taşlarını sarmaşıklar ve toz, örümcek ağları bağlamış taştan bir malikanenin bahçesindeki o sarı yaprakların görüntüsünü andırır o albüm (ya da bende bunu uyandırdı). En basit haliyle bile (''Archangel's Touch'') insanı kapıp götürebilen sözleri ve enstrümentalizasyonu (evet ben icat ettim bu kelimeyi) ile, muhteşem ve kendini bunca zaman sonra bile dinletebilen bir albümdür, nitekim dinleyesim geldi...
Fakat, ''Dialectique'' için, en azından ilk dinleyişte, benzer şeyler söyleyemiyorum. Ha, ne söyleyebiliyorum, Allah Catafalque'ı (eğer grup üyeleri, bunu okuyorsanız, sizi) nasıl biliyorsa öyle yapsın. Böyle çelişki, böyle bir ikinci albüm görmedim ben ömrümde. Hani bir hikaye vardır, Padişah şaire der yazmasını istediği şiir hakkında ''İlk dizesinde seni öldürmek, ikincisinde de seni ödüllendirmek isteyeyim'' diye, aynen öyle bir albüm olmuş. Aşk ve nefreti aynı anda verebilen tek albüm şu ana dek dinlediğim - daha ''Seasons''ın başındaki o synth tınısından dedim tamam, son dönem darkwave'e dönmesi pek çoklarının ve synth rock'ın da biraz biraz ilerlemesiyle birlikte Catafalque da sırt çevirmiş gothic'e!
Ortaya çıkan şey, kazın ayağı hiç de öyle değil. Tamam, ''Unique'' kadar derli toplu bulmadım albümü, hatta ilk başında fazlasıyla yetersiz bulduğumu da yazayım, fakat sonuna gelene dek kendisini dinletmeyi ve sevdirmeyi bildi. İlk etapta tabi bir araba kazasından çıkmışa çevirdi, hiç böyle bir değişim beklemiyordum çünkü. Pek çok grup ilk albümden sonra fazla risk almayıp benzer işler yaparlar (ya da yaratıcı ataklarda bulunup sonradan birden risk almamaya başlarlar garip bir şekilde) fakat bu albüm cesur bir hareket olmuş, hele bu tip işlere ihtiyacı olan Türk metal müziğinin içinde.
Albüme biraz daha girersem. İrritmik vokal melodileri demiştim ya, kesinlikle. Çoğunlukla kolay takip edilebilen sözleri takip etmekte zorlandığım oldu bir-iki kere (gerçi bunda Metehan ile Özge'nin bazen aynı anda farklı yerleri söylemeleri etkilidir). Albümün neredeyse tamamının düet şeklinde olması (her ne kadar Metehan (askerlik arkadaşım sanki! Tövbee...) ve Özge'nin ayrı ayrı söylemeleri de bol olsa da) hoş bir eklenti olmuş. İlk albümden daha az brutal vokal içermesi yokluğunu hissettirmiyor (Evet, bayılmıştım, ne var!?). Gitar kullanımı konusunda, standartların ötesinde bir albümden beklenecek şeyi yapıp, ilginç, detay ve küçük numaralara yer verilmesi ve daha çok darkwave ya da synth rock'ta duymaya alışkın olduğumuz synth tonlarının kullanılması güzelleştirmiş müziği. Özge'nin melodik ve çoğunlukla daha uzun tutulan notalardan oluşan vokallerine, Metehan'ın genelde daha kısa ve daha sert, daha tok vokalleri eklenince oluşan ''uyumlu tezat'' hoş. Davul numaralarına gelince... bu kısmı çok ilginç. Zira Onur Akça, bu tip albümlerde duymaya alışkın olduğumuz ve standart davul ritmlerinin dışına çıkıp, kulak tırmalamamasını sağlıyor (Henry Ranta'yı düşünün, ve adamın ne kadar gaz olduğunu ve bunu nasıl ''yedirdiğini'', öyle bir şey); ataklar, standart ritm tutarken birden coşup aynen geri dönmesi. Wah pedal ile girilen o iki-üç akorluk bir yer (hangi şarkıdaydı şu anda hatırlamıyorum) aklıma kazındı diyebilirim (Dark Tranquillity'nin ''Blind at Heart''ta yaptığı gibi bir şey). Bas ve keyboard'a bir şey demiyorum bile, zira dinleyin ve görün diyorum; onca sesin arasından sıyrılıp, müziğin arka planında duran boynu bükük bir parça olmak yerine, doğru yerde, doğru şekilde girerek pastanın üzerindeki o herkesin kapmak istediği çileği oluşturuyorlar (ya da Voltron'ı, bilemiyorum...)
Fakat, bu albümün en büyük artısı, müzik ile şarkının sözleri ile anlatılanı desteklemesidir diyebilirim. Ya off, sustum ben, gidin alın uçun birader, BUDUR!