Merhaba, öncelikle reportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyorum ve sorularıma geçiyorum.
1) Cats In Practice fikri aklınıza nasıl geldi? Yani neden özellikle Cats In Practice? Sizin için özel anlamı nedir?
Basscat ve ben farklı ortamlarda daha önce müzik yapmış kişiler olarak bir araya geldiğimizde, kısıtlı düşünceyle üretilen, sınırlayıcı, belli kalıplara sokulmaya çalışılan müzik türlerinden farklı, felsefemizi yansıtacak bir çalışma yapalım dedik. Sınırlayıcı sıfatlardan özellikle uzak durmak ilk hedefimizdi. Doğaya, varoluşa ve doğadaki yaşama gereken saygının gösterilmesi gerektiğine inanan kişileriz ve kedi türlerine karşı özel bir ilgimiz var. İkimizde de bu derece büyük bir sevgi olması tesadüf herhalde...Biz kedileri eve biblo niyetine alıp sevmektense, kedi ırkına saygı duyuyoruz. Asaletleri, kişilikleri ve en önemlisi agresiviteleri çok ilgimizi çekiyor. Aslında biz galiba biraz kedilere imreniyoruz🙂 Basit anlamda da bu yüzden birer kedi olalım dedik. Sembolik bir ifade şekli oldu bu bizim için. Müzikte hiçbir zaman en son nokta diye bir şeyin olmadığını düşünüyoruz. Bu nedenle de bizce müzik yapan kişiler asla tam olarak son noktaya gelemezler. Yani sürekli pratik yapıyor halde olurlar, hayatlarının sonuna kadar, ilerlemenin durmaması ve hiçbir zaman durmayacak olmasını ifade ediyoruz yani...
2) Kısıtlı ingilizceme göre "Pratikteki Kediler" manasına geliyor. Kedilerle aranız nasıl? Severmisiniz, fazlası mı?
Dediğim gibi kedilere saygı duyuyoruz ama bize göre kediler tüm varoluş içinde sadece bir nevi temsilci ırk görünümündeler. Yani kedilerin saygınlığı göreceli bir hal alıyor bu durumda. Kimine göre doğaya saygı köpek ırkıyla, kimine göre kuş ırkıyla veya başka şekillerde temsil edilebilir. Biz kedileri baz aldık ve bu şekilde bir çalışmayı uygun gördük. Benim Tarçın ve Kimyon adında iki kedim var. Basscat'in ise Hektor adında oldukça büyük bir kedisi var...
3) Müziğe gelelim, forumlarda okuduğum ve dinlediğim kadarıyla hybrid şeklinde nu-metale yakın bir tarzınız var. Siz bu tarzı nasıl yorumluyorsunuz?
Demin genel felsefemizi tanıtırken de söylediğim gibi biz sınırlayıcı kalıpları sevmiyoruz. "Müzik" gibi sınırsız ve özgür bir alanın belli tarzlar altında, belli kalıplara sokularak icra edilmesi bizim anlayışımıza pek uymuyor. Bu nedenle yaptığımız müziğe "hybrid rock" diyoruz. Evet, sonuçta biz de bir isim vererek belli bir kalıp yaratıyoruz ama bu konu irdelendiğinde "müzik ve felsefe" gibi yeni bir alan açılmış olur ve konu akademik bir boyuta sokulur. "Hybrid rock" bu nedenle fikrimizi yansıtan sembolik bir kavram. Pratik yapan kediler olarak, "hard-rock, nu-metal, heavy metal" gibi yerleşik tarzların bir nevi özgür bir karmasını yaratmak istiyoruz ve kesinlikle "hybrid rock budur, Artık bu tarz müzik yapanlar yaptıkları işleri bu kavram altında toplar" gibi gruplayıcı bir zihniyeti benimsemiyoruz.
4) Web sitenizde yayınladığınız pre-demo kayıtlarınız var (ben dinledim, gerçekten çok farklı ve güzel buldum 🙂) nasıl yorumlar aldınız bu parçalar ile ilgili?
Yorumlar genelde iyi bizim için. En olumsuz yorumlar genellikle kayıt kalitesiyle ilgili ve bu yorumları yapan kişilerin kesinlikle çok haklı olduklarını düşünüyorum. İmkanlarımız gerçekten çok kısıtlı ve bu nedenle evde kurduğumuz basit bir sistem sayesinde yapıyoruz kayıtlarımızı. Bu yüzden çok net kayıtlar çıkmayabiliyor. Sound'la ilgili olumlu çok yorum geliyor. Komik tabi ama genelde bizim türk olmadığımızı düşünenler fazlalıkta. Belki şarkı sözleri veya telaffuzla ilgili bir şeydir bu ama şüphelenenler için kendi ağzımla söyleyeyim. Biz türküz, e ne mutlu bize tabi🙂
5) Lonely Princess sanırım bir ağıt, hikayesi nedir?
Apartmanımın altında beslediğim Melis adında cins bir gri kedi vardı. Asaletini, bakışlarının derinliğini sözcüklerle anlatmam imkansız. Dışarıda yaşama koşullarına alışık olmayan cins bir kedi sokağa bırakıldığında söyleyecek laf bulamıyorum bunu yapanlara. Melis tüm bu zor koşullara rağmen prenses ifadesini ve zerafetini hiç kaybetmeyen bir kediydi. Bir gün sokağın ortasında ezilmiş halde bulduk. Gözleri yerinden çıkmıştı ama zerafeti hiç bozulmamıştı. "Asalet bakışlarda değil demek" diye düşündüm onu gördüğümde. Onun asilliği ruhundaydı, o da özgürdü artık...
6) Geleceğe dair planlarınız neler? Demo, albüm, konser var mı ufukta?
Yaz aylarında yoğun olarak programlara başlıyoruz. Hem konser hem de bar programlarından bahsediyorum. Yeni besteler de üretim halinde tabi. Kediler pratiğe asla ara vermiyor yani🙂 Uzun süre bir faaliyet olmamasının nedeni ise yeni gitaristimiz Barış'ın askerde olmasıydı. 5 gün sonra burada ve çalışma tam gaz başlıyor.
7) "VoiceCat" kimdir peki? İyice bir tanımamızda sakınca var mı? Ne yer, ne içer, naapar? 🙂
VoiceCat, Pınar Günay'dır resmi olarak. 1979, Gölcük doğumludur, İtalyan ve Çin mutfağının hastasıdır. Doğal olmasa da Cola'ya ve abur cubura bayılır ama en sevdiği içecek şüphesiz her insan gibi SU'dur...Kedilerini çok sever, sinemayı sever, kendinden bahsetmeyi çok sevmez ne diyeceğini pek bilemez, arkadaşlarının tanıtmasını ister daha çok, utanır çünkü ve gözlerini kapar eleriyle, masanın altına saklanır...
8) Müzik ile ilgili geçmişiniz hayli kabarık sanırım (BassCat çıtlattı biraz da 🙂). Nasıl başladı bu ilginiz? Nasıl ilerledi?
İlginin nasıl başladığını inanın hatırlamıyorum. O derece küçüktüm yani, kesinlikle, müziğe 3,5 yaşımda aldığım keman ve/veya piyano dersleriyle başlamadım ve bu geyiği hiç sevmem. Böyle başlamış olsaydım da "böyle başladım" demezdim zaten🙂 Müziğe doğduğumda, doktorlar beni ellerine aldıklarında başladım. İlk yaptığım beste de haykırarak söylediğim "anneme verin beni" adlı ağlamaklı şarkıydı🙂 Zaten her insan müziğe aynı şarkıyla başlar ama hatırlamaz, ne yazık ki büyüdüğünde müzik yeteneğinin olmadığını söyler. Sesimiz kutsaldır ve insan sesinin olanakları değerlendirilmelidir bana göre. Ortaokulda lise orkestrasının acemi solisti olarak başladım müziğe, sonra "acemilik kompleksi" beni çalışma hırsıyla sardı ve ben İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, müzik bölümünü kazanarak, profesyonel olmaya karar verdim. Anladım ki müzikte asla profesyonel olunmuyor. Hep pratik, hep pratik...Lisede ana dal olarak piyano, yardımcı dal olarak da çello dersleri aldım. Zorunlu çoksesli koro çalışmaları sayesinde aynı anda 3 farklı ses çıkaran kalabalık bir insan topluluğunun içinde 4. bir farklı sesi çıkarabilmeyi öğrendim🙂 Daha sonra Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi, Müzik ve Sahne Sanatları/Şan bölümü'nden mezun oldum. Doğru, okulun adı insanda "bir türlü bitmeyecek" duygusu yaratıyor ama bitti işte...
9) Tekrar Cats'e dönelim. Kendi bestelerinizin altında genelde VoiceCat ve BassCat imzaları var ve sizin dışınızdaki elemanlar genelde değişiyor sanırım. 2 kişi sabit, elemanlar değişerek mi devam etmeyi düşünüyorsunuz?
Grubu kuran iki kişi olarak bassCat ve ben voiceCat müzikalite anlamında uygun elemanlar aradık hep. "İşte bu" demek istedik her çalıştığımız kişiye, tabi onlar da bizim için "işte bu" demeliydi. Bir türlü diyemedik, diyemediler. En sonunda davulcu Görkem ve gitarist Barış'la buluştuk, çalıştık, "işte bu!" dedik, onlar da demişler. Gerekmedikçe eleman değiştirmek gibi bir sabit fikir yok asla kafamızda...
10) Özellikle soundunuz çok sağlam, örnek aldığınız yerli/yabancı kişi veya gruplar var mı?
Ben rock soundlu müzik dinlemeye Alan Parsons Project'le, çok küçük yaşta başladım, annem iyi bir rockçıymış gençliğinde, ne şans ama bendeki🙂 Led Zeppelin, Deep Purple, Pink Floyd dinledim doğal olarak onun karnında...Joan Baez'den ilk sanal şan derslerimi aldım bebekken(dinleyerek yani)...Şimdi kimi örnek alıyorsun derseniz, Bon Jovi ve Dave Mustaine derim. System of a Down sound olarak süper bence. Godsmack, Placebo, Puddle of Mudd benim için ayrı bir özeldir ayrıca...
11) Underground piyasa hakkında ne düşünüyorsunuz peki? Webzinelar,dergiler,gruplar? Sizce piyasa iyiye mi gidiyor kötüye mi?
Tarzlar konusunda olduğu gibi piyasalar hakkında da tutucu olmamak gerektiğine inanıyorum, "hadi abi gel underground olalım" gibi bir karar düşünemiyorum ben, işlerin doğal gidişatıdır bence önemli olan. Yaptığın müzik, onu dinleyen kitle. Kimbilir belki de daha önce oluşmamış bir piyasa oluşuverir...Eskiden piyasa mı varmış🙂🙂
12) Son olarak söylemek istediğiniz herhangi bir şey var mı?
Teşekkür ederiz sadece, başta kediler olmak üzere doğayı seviniz, sahip çıkınız. Bir depremde yeryüzü ayağımızın altından kaydığında nasıl panik oluyoruz bir düşünün. Tanrının en büyük lütfu ayağımızın altına sağlam topraklar vermesidir, bir de açık bir gökyüzü tabi, ama kıymetini bilelim derim ben..."Çevre ve hayvan korumacılığı" adı altında bir şeyler yapılsın istemiyorum ben, böyle bir kavramın olması yanlış zaten, bizim hayvanları ve çevreyi korumak zaten doğal görevimiz, nefes alıp vermek gibi. Siz şimdi diyeceksiniz " yaw ne geyik yapıyon, hem diyon doğa moğa, Vivaldi gibi konuşuyon, ne diye rock yapıyon, agresiviteyi savunuyon o zaman?" E doğru diyosunuz da doğanın bu aralar nasıl agresif takıldığını farketmiyor musunuz?🙂
Tekrar teşekkür ediyorum. Başarılar diliyorum. Herşey gönlünüzce olsun.
Tarih: 16.03.2003
1) Cats In Practice fikri aklınıza nasıl geldi? Yani neden özellikle Cats In Practice? Sizin için özel anlamı nedir?
Basscat ve ben farklı ortamlarda daha önce müzik yapmış kişiler olarak bir araya geldiğimizde, kısıtlı düşünceyle üretilen, sınırlayıcı, belli kalıplara sokulmaya çalışılan müzik türlerinden farklı, felsefemizi yansıtacak bir çalışma yapalım dedik. Sınırlayıcı sıfatlardan özellikle uzak durmak ilk hedefimizdi. Doğaya, varoluşa ve doğadaki yaşama gereken saygının gösterilmesi gerektiğine inanan kişileriz ve kedi türlerine karşı özel bir ilgimiz var. İkimizde de bu derece büyük bir sevgi olması tesadüf herhalde...Biz kedileri eve biblo niyetine alıp sevmektense, kedi ırkına saygı duyuyoruz. Asaletleri, kişilikleri ve en önemlisi agresiviteleri çok ilgimizi çekiyor. Aslında biz galiba biraz kedilere imreniyoruz🙂 Basit anlamda da bu yüzden birer kedi olalım dedik. Sembolik bir ifade şekli oldu bu bizim için. Müzikte hiçbir zaman en son nokta diye bir şeyin olmadığını düşünüyoruz. Bu nedenle de bizce müzik yapan kişiler asla tam olarak son noktaya gelemezler. Yani sürekli pratik yapıyor halde olurlar, hayatlarının sonuna kadar, ilerlemenin durmaması ve hiçbir zaman durmayacak olmasını ifade ediyoruz yani...
2) Kısıtlı ingilizceme göre "Pratikteki Kediler" manasına geliyor. Kedilerle aranız nasıl? Severmisiniz, fazlası mı?
Dediğim gibi kedilere saygı duyuyoruz ama bize göre kediler tüm varoluş içinde sadece bir nevi temsilci ırk görünümündeler. Yani kedilerin saygınlığı göreceli bir hal alıyor bu durumda. Kimine göre doğaya saygı köpek ırkıyla, kimine göre kuş ırkıyla veya başka şekillerde temsil edilebilir. Biz kedileri baz aldık ve bu şekilde bir çalışmayı uygun gördük. Benim Tarçın ve Kimyon adında iki kedim var. Basscat'in ise Hektor adında oldukça büyük bir kedisi var...
3) Müziğe gelelim, forumlarda okuduğum ve dinlediğim kadarıyla hybrid şeklinde nu-metale yakın bir tarzınız var. Siz bu tarzı nasıl yorumluyorsunuz?
Demin genel felsefemizi tanıtırken de söylediğim gibi biz sınırlayıcı kalıpları sevmiyoruz. "Müzik" gibi sınırsız ve özgür bir alanın belli tarzlar altında, belli kalıplara sokularak icra edilmesi bizim anlayışımıza pek uymuyor. Bu nedenle yaptığımız müziğe "hybrid rock" diyoruz. Evet, sonuçta biz de bir isim vererek belli bir kalıp yaratıyoruz ama bu konu irdelendiğinde "müzik ve felsefe" gibi yeni bir alan açılmış olur ve konu akademik bir boyuta sokulur. "Hybrid rock" bu nedenle fikrimizi yansıtan sembolik bir kavram. Pratik yapan kediler olarak, "hard-rock, nu-metal, heavy metal" gibi yerleşik tarzların bir nevi özgür bir karmasını yaratmak istiyoruz ve kesinlikle "hybrid rock budur, Artık bu tarz müzik yapanlar yaptıkları işleri bu kavram altında toplar" gibi gruplayıcı bir zihniyeti benimsemiyoruz.
4) Web sitenizde yayınladığınız pre-demo kayıtlarınız var (ben dinledim, gerçekten çok farklı ve güzel buldum 🙂) nasıl yorumlar aldınız bu parçalar ile ilgili?
Yorumlar genelde iyi bizim için. En olumsuz yorumlar genellikle kayıt kalitesiyle ilgili ve bu yorumları yapan kişilerin kesinlikle çok haklı olduklarını düşünüyorum. İmkanlarımız gerçekten çok kısıtlı ve bu nedenle evde kurduğumuz basit bir sistem sayesinde yapıyoruz kayıtlarımızı. Bu yüzden çok net kayıtlar çıkmayabiliyor. Sound'la ilgili olumlu çok yorum geliyor. Komik tabi ama genelde bizim türk olmadığımızı düşünenler fazlalıkta. Belki şarkı sözleri veya telaffuzla ilgili bir şeydir bu ama şüphelenenler için kendi ağzımla söyleyeyim. Biz türküz, e ne mutlu bize tabi🙂
5) Lonely Princess sanırım bir ağıt, hikayesi nedir?
Apartmanımın altında beslediğim Melis adında cins bir gri kedi vardı. Asaletini, bakışlarının derinliğini sözcüklerle anlatmam imkansız. Dışarıda yaşama koşullarına alışık olmayan cins bir kedi sokağa bırakıldığında söyleyecek laf bulamıyorum bunu yapanlara. Melis tüm bu zor koşullara rağmen prenses ifadesini ve zerafetini hiç kaybetmeyen bir kediydi. Bir gün sokağın ortasında ezilmiş halde bulduk. Gözleri yerinden çıkmıştı ama zerafeti hiç bozulmamıştı. "Asalet bakışlarda değil demek" diye düşündüm onu gördüğümde. Onun asilliği ruhundaydı, o da özgürdü artık...
6) Geleceğe dair planlarınız neler? Demo, albüm, konser var mı ufukta?
Yaz aylarında yoğun olarak programlara başlıyoruz. Hem konser hem de bar programlarından bahsediyorum. Yeni besteler de üretim halinde tabi. Kediler pratiğe asla ara vermiyor yani🙂 Uzun süre bir faaliyet olmamasının nedeni ise yeni gitaristimiz Barış'ın askerde olmasıydı. 5 gün sonra burada ve çalışma tam gaz başlıyor.
7) "VoiceCat" kimdir peki? İyice bir tanımamızda sakınca var mı? Ne yer, ne içer, naapar? 🙂
VoiceCat, Pınar Günay'dır resmi olarak. 1979, Gölcük doğumludur, İtalyan ve Çin mutfağının hastasıdır. Doğal olmasa da Cola'ya ve abur cubura bayılır ama en sevdiği içecek şüphesiz her insan gibi SU'dur...Kedilerini çok sever, sinemayı sever, kendinden bahsetmeyi çok sevmez ne diyeceğini pek bilemez, arkadaşlarının tanıtmasını ister daha çok, utanır çünkü ve gözlerini kapar eleriyle, masanın altına saklanır...
8) Müzik ile ilgili geçmişiniz hayli kabarık sanırım (BassCat çıtlattı biraz da 🙂). Nasıl başladı bu ilginiz? Nasıl ilerledi?
İlginin nasıl başladığını inanın hatırlamıyorum. O derece küçüktüm yani, kesinlikle, müziğe 3,5 yaşımda aldığım keman ve/veya piyano dersleriyle başlamadım ve bu geyiği hiç sevmem. Böyle başlamış olsaydım da "böyle başladım" demezdim zaten🙂 Müziğe doğduğumda, doktorlar beni ellerine aldıklarında başladım. İlk yaptığım beste de haykırarak söylediğim "anneme verin beni" adlı ağlamaklı şarkıydı🙂 Zaten her insan müziğe aynı şarkıyla başlar ama hatırlamaz, ne yazık ki büyüdüğünde müzik yeteneğinin olmadığını söyler. Sesimiz kutsaldır ve insan sesinin olanakları değerlendirilmelidir bana göre. Ortaokulda lise orkestrasının acemi solisti olarak başladım müziğe, sonra "acemilik kompleksi" beni çalışma hırsıyla sardı ve ben İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, müzik bölümünü kazanarak, profesyonel olmaya karar verdim. Anladım ki müzikte asla profesyonel olunmuyor. Hep pratik, hep pratik...Lisede ana dal olarak piyano, yardımcı dal olarak da çello dersleri aldım. Zorunlu çoksesli koro çalışmaları sayesinde aynı anda 3 farklı ses çıkaran kalabalık bir insan topluluğunun içinde 4. bir farklı sesi çıkarabilmeyi öğrendim🙂 Daha sonra Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi, Müzik ve Sahne Sanatları/Şan bölümü'nden mezun oldum. Doğru, okulun adı insanda "bir türlü bitmeyecek" duygusu yaratıyor ama bitti işte...
9) Tekrar Cats'e dönelim. Kendi bestelerinizin altında genelde VoiceCat ve BassCat imzaları var ve sizin dışınızdaki elemanlar genelde değişiyor sanırım. 2 kişi sabit, elemanlar değişerek mi devam etmeyi düşünüyorsunuz?
Grubu kuran iki kişi olarak bassCat ve ben voiceCat müzikalite anlamında uygun elemanlar aradık hep. "İşte bu" demek istedik her çalıştığımız kişiye, tabi onlar da bizim için "işte bu" demeliydi. Bir türlü diyemedik, diyemediler. En sonunda davulcu Görkem ve gitarist Barış'la buluştuk, çalıştık, "işte bu!" dedik, onlar da demişler. Gerekmedikçe eleman değiştirmek gibi bir sabit fikir yok asla kafamızda...
10) Özellikle soundunuz çok sağlam, örnek aldığınız yerli/yabancı kişi veya gruplar var mı?
Ben rock soundlu müzik dinlemeye Alan Parsons Project'le, çok küçük yaşta başladım, annem iyi bir rockçıymış gençliğinde, ne şans ama bendeki🙂 Led Zeppelin, Deep Purple, Pink Floyd dinledim doğal olarak onun karnında...Joan Baez'den ilk sanal şan derslerimi aldım bebekken(dinleyerek yani)...Şimdi kimi örnek alıyorsun derseniz, Bon Jovi ve Dave Mustaine derim. System of a Down sound olarak süper bence. Godsmack, Placebo, Puddle of Mudd benim için ayrı bir özeldir ayrıca...
11) Underground piyasa hakkında ne düşünüyorsunuz peki? Webzinelar,dergiler,gruplar? Sizce piyasa iyiye mi gidiyor kötüye mi?
Tarzlar konusunda olduğu gibi piyasalar hakkında da tutucu olmamak gerektiğine inanıyorum, "hadi abi gel underground olalım" gibi bir karar düşünemiyorum ben, işlerin doğal gidişatıdır bence önemli olan. Yaptığın müzik, onu dinleyen kitle. Kimbilir belki de daha önce oluşmamış bir piyasa oluşuverir...Eskiden piyasa mı varmış🙂🙂
12) Son olarak söylemek istediğiniz herhangi bir şey var mı?
Teşekkür ederiz sadece, başta kediler olmak üzere doğayı seviniz, sahip çıkınız. Bir depremde yeryüzü ayağımızın altından kaydığında nasıl panik oluyoruz bir düşünün. Tanrının en büyük lütfu ayağımızın altına sağlam topraklar vermesidir, bir de açık bir gökyüzü tabi, ama kıymetini bilelim derim ben..."Çevre ve hayvan korumacılığı" adı altında bir şeyler yapılsın istemiyorum ben, böyle bir kavramın olması yanlış zaten, bizim hayvanları ve çevreyi korumak zaten doğal görevimiz, nefes alıp vermek gibi. Siz şimdi diyeceksiniz " yaw ne geyik yapıyon, hem diyon doğa moğa, Vivaldi gibi konuşuyon, ne diye rock yapıyon, agresiviteyi savunuyon o zaman?" E doğru diyosunuz da doğanın bu aralar nasıl agresif takıldığını farketmiyor musunuz?🙂
Tekrar teşekkür ediyorum. Başarılar diliyorum. Herşey gönlünüzce olsun.
Tarih: 16.03.2003