Her çeşidinden yeni çıkmış isimlere ve yapılan promosyonlara karşı titiz bir önyargı içerisinde yaklaşmıştım emreaydın’a önce. Güzel şarkılar, ilk klibinde oynamayacak cesarette ve özgüvende bir adam, klişe röportaj sorularına verilmiş akıllıca cevaplar, mütevazı bir görüntü, hafif utangaç-sevimli-mahcup tavırlar, siyah bir görüntü(siyah ceketler, siyah gömlekler, pantolonlar vs.), cool hatta soğuk bir imaj, yakışıklılığının farkında olmama durumları, romantik-gizemli müzisyen, yalnızlığı içine işlemiş duruşlar, ben neler yaşadım ama yılmadım demeye getirilen cümleler ve bakışlar… Her açıdan ama her açıdan başarılı bir portre, kalemle çizilmiş bir ustalıkta hazırlanmış bir karakter, ucuz şöhret peşinde koşan ucuz popçuların sofralara meze olduğu bir ortamda çıkarılmış, süslenip püslenmiş, hiçbir gösterişe kaçmadan hazırlanmış ve tam da bıkkınlığın ayyuka çıktığı bir dönemde bir “Bakın, bu farklı bir adam işte…” denilmesi istenmiş başarılı bir promosyon, görkemli(!)bir projeydi emreaydın. Emre Aydın ile emreaydın farkı olmayacak, hatta böyle bir farklılık varsa da kimse baktığında bunu anlamayacaktı. Emre Aydın bu yüzden sessiz sedasız konser maratonuna çıkmıştı, hiçbir güzel bacaklı ve boya küpüne düşmüş güzelle bir bar-disko çıkışı el ele görüntülenmeyecek, zamazingo programlara çıkmayacak bir adam portresi çizilmişti bile. Bir müzik kanalının ödül töreninde ödülünü almayı unutup gitmesi de iyi bir stratejiydi aslında, o mahcubiyet ve heyecanı içinde ödülü giderken almayıp geri çağırılacak, böylece o şaşkın ve sevimli adam insanlarda kahkahalarla birlikte bir sempati uyandıracaktı. İşte bizden biri denecekti onun için, orada kim olsa heyecanlanır denilecekti, ahh canım benim, ne kadar de sevimli adam yaa, yerim ben senin şaşkınlığını filan da denecekti… Böylece tutulacaktı yavaş yavaş emreaydın projesi. Genç kızların hayallerindeki romantik âşık prens rolü de aldatılmış bir adamın dökeceği sözlerle bezeli şarkılarla, ben ne kadar çok sevdim de kıymetimi bilen olmadı tarzı yorumlarla, sürekli siyah giyen ve fazla gülmeyen ve edebiyat seven ve şiir yazan bir adam görüntüsüyle, ve teması yalnızlık olan bir albümle pekiştirilecekti. İşte bu kadar komplocuyduk biz, kendi yazdığımız emreaydın hikâyesinin doğruluğundan şüphe etmeyecek kadar…
İşte bu inanmışlık durumu uzun zaman emreaydın şarkılarını sadece dinlememe ama o şarkıyı söyleyen adamla hiç ilgilenmememe neden oldu. Herkes gibi yaratılmış bir karakterdi O… emreaydın yada Emre Aydın…emreaydın projesi(ne demekse aslında) çok güzel bir paketti, insanı kendine çekiyordu hem şarkılarıyla hem de kendisiyle. Ama irdelemenin ne lüzumu vardı ki..
emreaydın=Emre Aydın olabilme ihtimali çok sonra geldi aklıma. Komplo sever teorisyen tarafım sustuğu bir gün içimden bir ses, artık mantığım mı duygularım mı bilemeyeceğim, ya gerçekse dedi. Ya emreaydın gerçekse? Ya bu adam rol yapmıyorsa? Dışarıdaki komplo teorisyenleri de saçmalama dediler o anda. Tabii ki rol bütün bunlar. Ama içimdeki ses devam etti, bir insan siyahı severek giyemez mi yahu, bir insan ödülünü almayı unutup gidemez mi, sadece unutmuş olamaz mı, bir insan imaj çizmek için değil de sadece istediği için konser veremez mi, hakikaten her ünlünün fıstık gibi bir/birkaç hatunla görüntülenmesi mi lazım, adam istemiyor olamaz mı, sevmiyor, hoşlanmıyor olamaz mı…daha bir sürü buraya yazması gereksiz kaçacak soru. Bunları düşünüyorum hep Emre Aydın Bartın’a bir kerecik olsun gelsin diye yazarken. Sorduğum soruların boşa çıkmasından korkarak da aslında gelse de gitmem, adamı görmek istemem diyorum kendi kendime. Bir karşılaşsam ve bir paket ürün kokusu alacak olsam temelli soğuyacağım çünkü adamdan. Dinleyemez olacağım bir daha o güzel şarkılarını. Çünkü emreaydın=Emre Aydın istiyorum ben. Emre Aydın’a forumda, itü sözlükte destek çıkarken de bunu istediğim için yapıyorum. Onu sevdiğimi söylerken de… ben hikaye yazmayı seven bir kız olayım, tüm promosyon çalışmalarını olumsuzlayan, yanlış düşünen ben olayım, meşhur olunca birilerinin elinde oyuncak olacağına inanan, kendini ortaya koyacak güvene sahip olamayacak olan da ben olayım, tek o gerçek olsun da… Bugüne kadar şarkısını dinlediğim hiç kimsenin gerçekliği ile ilgilenmemişken ilk defa birinin gerçekliği bu kadar kafamı kurcaladı işte. Aylardır içimi kemirip duran bu düşünceleri bu kadar açıkça ilk defa ortaya döküyorum bak. Kafamı bu kadar karıştırdığın için sağol Emre Aydın yada emreaydın. Ve o çok güzel, hiç sıkılmadan dinlediğim şarkıların için de sağol. Bir de unutmadan ne olur bir kere de Bartın’a gel. Ben gelmeyeceğim konserine büyük ihtimalle, ya burada olmayacağım yada senle karşılaşmak istemeyeceğim. Ama sen gel çünkü bu şehir hala adam gibi bir sanatçı görmedi daha. Bu yazıya gelecek her tür tepkiye de açığım arkadaşlar, korkmayın eleştirin, ne biçim düşünüyorsun deyin, hatta bana emreaydın’ı* anlatın belki kafamın karışıklığı biter…..
*yada Emre Aydın'ı...hangisini biliyorsanız işte...