bu arada zaten amaç perdeleri söktükten sonra perdeli gitarın seslerini kusursuz çıkartmaya çalışmak değildir. hiç birimiz sadist değiliz sonuçta 🙂
türk müziğinde, batı müziğinde kullanılan bir oktav içindeki 12 sesten fazlası vardır. bu sesleri batı enstrumanları ile almak imkanlı olmadığı için gitarı perdesiz yapma yoluna gidiliyor. iki nota arasındaki komalı sesleri almaktır genelde amaç. bu ise rastgele, parmağımı koyayım varyasyon olsun şeklinde değil de aynı batı armonisinde olduğu gibi belli gamlar veya bizim dilimizle "makamlar" ile ölçülen aralıklarda olur.
perdesiz bas meselesine gelince, benim bildiğim şekilde olayın gelişimi şöyleydi.
zamanında bir çok müzik çeşidinde kullanılan bas ses veren enstrumanlarda(örneğin kontrbas) perde diye bir şey yoktu(hala da yok 🙂 ). bu enstrumanların topu perdesizdi. daha sonra elektrik gitar devriminden sonra, bas gitar yapıldı ve bu gitar perdeli olarak tasarlandı, örneğin fender(ilk onlar yaptı diye kalmış aklımda) yaptığı basa "fender precision" (precision tamlık, kesinlik, doğruluk anlamında gelmekte) ismini verdi(perdeli enstrumanlarda entonasyon sorunu yoktu, gerekli 12 ses kusursuz olarak alınabiliyordu). batı armonisinde 1 oktav içinde bulunan 12 sesten ötesine ihtiyaç olmadığı için bu iyi bir fikir olarak gözüktü, ve precision bas gitarlar ortalığı şenlendirdi.
daha sonra bu manyetiklerle ses ileten ucubik enstrumanı, jaco pastorius isimli efsanevi bassist tekrar köklerine döndürüp perdesiz hale getirmeyi akıl etti, jazzbass ının perdelerini söktü ve hem kendini efsane yaptı(efsaneliğinin tek sebebi kesinlikle bu değildir) hem de müzisyenlere bir ufuk açılmış oldu. bu enstrumanda o efsanevi parker'ın donna lee yorumunu çalabilmek için 7-8 yıl çalıştığını kendisi söylemiştir.
yani bu bas önce perdesizdi, sonra güzel bir fikir olduğu düşünülerek(ki öyle de) perdelendirildi, ve bu yepyeni enstruman tekrar güzel bir fikir ile perdesiz hale getirildi.
ben bu işin evriminin böyle olduğunu sanıyorum. umarım çılgınca yanılgılar içinde değilim. 🙂