Dostlar,
Tekniklerle ilgili detaylı bir yorum yapmak istemiyorum ama 18 yaşımda olmama rağmen günümüz gitaristlerinde gördüğüm bir kutuplaşma var.
O da şu. Bir çok yeni nesil gitarist Ibanezci (marka önemli değil) tayfayı çok seviyor. Kimdir bunlar Steve Vai, Satriani, Petrucci, Gilbert... Bu adamların ortak bir noktası var o da gitardan nota sesleri çıkarmak yerine onu daha çok bir insan dili (ağzı) gibi kullanıyorlar. Yani ne demek istiyorum, farklı sesler çıkarıyorlar, tremolo diving falan... Bir çoğumuz bunlara özeniyoruz.
Bir kısım gitarist de aklı 80'lerde olanlar tabii hız, shred, legato, sweep düşkünü. Açıkçası ben kendim olarak %75 bu gruba dahilim. Bu tarzlar gerçekten çalışarak yapılabilecek şeyler. Yukarıdaki tayfadan farklı olarak ekstra bir yetenek gerektirmeyen şeyler. (satriani vs...)
Bir kısım gitarist de blues tabanlı olup gitarın gerçekten hakkını veren insanlar ki bu insanların yaşları gördüğüm kadarıyla hayli büyük oluyor. İşte bunlar gerçek anlamda gitarı yeniden tanımlayıp onun 20-30 sene sonraki rotasını tayin etmiş insanlar. Hendrix olsun Clapton olsun Gary Moore olsun. Bunların ortak noktası ise yetenek ve kendine özgülük. Çalışarak ulaşılabilecek noktalar değil bunlar çünkü çaldıkları şeyler kondisyon gerektirmiyor. Çok aşırı hızlı pena hareketleri gerektirmiyor. Bi şekilde hissetmeyi gerektiriyor. Ruh mu teknik mi tartışmasının temeli bundan geliyor kanımca. Ben bu ayrıma katılmıyorum o ayrı... Ayrıca kendimi %25 burada görüyorum çünkü benim de tabanım az da olsa hocamdan dolayı blues.
Ve gördüğüm o ki blues tabanlı gitaristler haklı da olsalar şimdiki nesli ve onların yaptıkalrını beğenmiyorlar. Aslında bu çok doğal bir süreç. Her ne zaman yeni bir tür oluşmaya başlasa bir öncekiler onu benimsemekte zorlanırlar ama git gide meydan yeni çıkan türe kalır. Ve onun da ardından daha yeni bir tür çıkar ve bir öncekini saf dışı bırakır. Düşününce bu çok uzun bir süreç. Blues'un saf dışı kalmışlığı yok. ama yine de blues sevenlere baktığımızda rahatça pek çoğunun yaşını başını almış insanlar olduğunu görüyorsak artık meydandan yavaş yavaş çekilmeye başladıkları sonucunu da çıkarabiliriz.
Zevk meselesi diyoruz, ne zaman bir manyetik tartışsak hemen herkes hangi safta olduğunu belli ediyor. Çünkü hepimizin saygı duyduğu gitaristler var. Bu gitar çalma konusunda veya başlarını düşünürsek onu öğrenme sürecindeki kararlı tutumumuzun en büyük sebepleri de kendimize örnek aldığımız gitaristlerdir. Başlarda bi şekilde onlara yetişme hırsı sayesinde belirli bir yere kadar kesilmeden nefes nefese kalmadan bıkmadan gitara çalışıyoruz. Ama hiçbir zaman birbirimiz anlamıyoruz. Bugün senin örnek alrak gitara başladığın Clapton gibi ben de başka birini örnek alarak gitara başlamış olabilirim.
Asıl konuya dönersek, insan tekniği kadar mı yaratıcıdır yoksa yaratıcılığı kadar mı tekniktir sorusunun cevabı kestirip atacak kadar kısa değildir. Bu iki unsur birbirini devamlı ileriye sürükleme isteğindedir. Yalnız birinden biri bırakılamaz çünkü bir tanesiyle falza yol katedilemez. İşin teknik kısmını devreden çıkarırsanız klavye üzerinde yapabileceğiniz hareketler kısıtlanır en basidinden. İşin yaratıcıl/özgünlük kısmını devreden çıkarırsanız bir makineden farkınız kalmaz. Veya fotokopi makinası gibi birinin sitilini aynen kapar ve ondan daha öte bir şey olamazsınız.
Kısaca gitar çalımı veya her türlü sanat/zanaat önce kendin olmayı gerektirir. Kendini bulabilmek için de insanın içinde bulunduğu kabuğu kırması ve çıkması gerekir. Konu gitar çalımı ise bu kabuktan sıyrılmanın yolu her şeye açık olmaktır. Ben henüz sıyrılabilmiş biri değilim kabul ediyorum. Kafamızı tek bir şeye yönlendirdiğimiz anda çoktan bir çok farklı olasığılı elemiş oluruz ve artık önümüzde fazla seçenek yoktur.
Saçmalamış da olabilirim gece gece uykum var ama içimden bu konuda sayfa sayfa yazı yazmak geliyor. Çünkü kafamda milyon tane düşünce var. Herbirinden bahsetsem çok dağınık olur yazı. Zaten yeterince dağıldı ya neyse. Daha güzelini yarın sabah yazmayı düşünüyorum.
Cem.