Çok kesin çizgi çekmişsin ama bunun da her zaman ortası olacaktır, ya da zorla bir şeyler benimsetilmeye çalışılan bir çocukta da bir şeyler ters tepecektir,böyle de bir durum var 🙂 İnsan çocuğuna iyi bir insan olmanın gerekliliğini benimsetmelidir ,şu dindekiler ya da şu mezheptekiler kötü , bak bunlar da iyi dememek gerekir.Kısacası sen çocuğa önyargıları silebileceği bir mantalite verirsen ve de popüler kültürden uzak tutup,kitap okumaya, müzik dinlemeye, müzik yapmaya ,hobi edindirmeye çalışıp bilim ile uğraşmasını sağlarsan o çocuk zaten toplum içerisinde sıkıntısı olmayan.Kendi yolunu saçmalamadan çizebilen birisi olur.Yukarıda AykanK nın da dediği gibi ilk önce ebeveynin kültürel alt yapısı olmalıdır.Kötü manada demiyorum ama cahil olan birisi istemeden de olsa çocuğuna cahilliği aşılar, o kimse kültür yozlaşmasına maruz kalır,öğrettiğin de bir işe yaramaz.Kültürün temeliyle alakalı bir sorundan bahsetmiyorum, sahip olunan kültürün çocuğa dayatılmasının mı yoksa çocuğun serbest bırakılmasının mı gerektiğini soruyorum 😀 Örnekleyeyim daha açık olsun, diyelim ki bir çocuğumuz var 5-6 yaşlarında siz de islami bir ailesiniz, bunu (din namaz oruç vs) çocuğa dayatarak (mesela ceza vererek yada zorla kuran kursuna göndererek) öğrenmek zorunda mı bırakırsınız yoksa çocuğu serbest mi bırakırsınız ? Büyüdüğünde bir şeye karar verecektir sonuçta 😀 Yada Atatürkçü bir aile için küçücük çocuğun eline Atatürk resmi iliştirip ille de Atatürk Atatürkçülük mü dersiniz ? (Bu kısmı islami arkadaşlar çıkıp başka örnek bulamadın da mı islamdan örnek verdin kafir demesinler diye ekliyorum 😀 ).
O ıslamiyet ve Türklük olayı uzun süre hilafeti üstlenmiş osmanlidan kalma bir olay kolay kolay sökülüp atılamaz ki. Bu topraklarda yaşayanların çoğu bu kafada yaşıyor kizmamak lazım.
Çok kesin çizgi çekmişsin ama bunun da her zaman ortası olacaktır, ya da zorla bir şeyler benimsetilmeye çalışılan bir çocukta da bir şeyler ters tepecektir,böyle de bir durum var 🙂 İnsan çocuğuna iyi bir insan olmanın gerekliliğini benimsetmelidir ,şu dindekiler ya da şu mezheptekiler kötü , bak bunlar da iyi dememek gerekir.Kısacası sen çocuğa önyargıları silebileceği bir mantalite verirsen ve de popüler kültürden uzak tutup,kitap okumaya, müzik dinlemeye, müzik yapmaya ,hobi edindirmeye çalışıp bilim ile uğraşmasını sağlarsan o çocuk zaten toplum içerisinde sıkıntısı olmayan.Kendi yolunu saçmalamadan çizebilen birisi olur.Yukarıda AykanK nın da dediği gibi ilk önce ebeveynin kültürel alt yapısı olmalıdır.Kötü manada demiyorum ama cahil olan birisi istemeden de olsa çocuğuna cahilliği aşılar, o kimse kültür yozlaşmasına maruz kalır,öğrettiğin de bir işe yaramaz.
Zaten en başta almadı ki halifeligi sultanın olayı başka ama şeriat ile yönetilmiş bir toplum var ortada her ne kadar ortadoğu kadar gaddar olmasa da. Atatürk alfabe devrimi ile binlerce alimi bir günde cahil yaptı diyenler var bu ülkede. Çok karışık yer burası çoook. Tartismamak en iyisi bence.Osmanlının çok ta ipinde değildi ki hilafet. Son asırına dek hilafet silahını kullanmadı bile. Bu da tarihi realite. Ha, öğretilmiyor o başka.
Zaten en başta almadı ki halifeligi sultanın olayı başka ama şeriat ile yönetilmiş bir toplum var ortada her ne kadar ortadoğu kadar gaddar olmasa da. Atatürk alfabe devrimi ile binlerce alimi bir günde cahil yaptı diyenler var bu ülkede. Çok karışık yer burası çoook. Tartismamak en iyisi bence.
İşte buna hoşgörü diyorlar bu topraklarda 😀E ben en başta aldı demedim ki. Sadece son asrına dek pek de umursamadı, avantaj olarak kullanması dedim.
İkinci dediğinde haklısın. Sanki Harf Devrimi öncesinde okur yazar oranı %90'larda idi. Hatta memleket üniversiteden, alimden, laboratuvardan geçilmiyordu gibi bir hava var bazı aklı evvellerde. Tartışmamak bazıları ile evet. Adama belge, bilgi sunuyorsun, işittiğin ana, bacı, eşik, beşik hakaret ve ölüm tehditleri.
@hackeiommi haklı, Hilafetin Osmanlı'ya hangi gün geçtiğini daha doğrusu geçip geçmediğini bile bilmiyoruz. Yavuz Selim'in Mısır seferinden sonra ne bir tören var ne de buna dair bir belge. Osmanlı hilafet iddiasını ilk defa Rusya'dan sopa yememizin akabinde, 1774'de Küçük Kaynarca antlaşmasında kullanmış yoksa günlük hayatı çekip çeviren bir kurum değil. Hilmi Yavuz'a gore Kanuni Esasi'den once yani 1876 yılından once anayasal bir kurum olarak ismi dahi geçmiyor, yani resmiyet bile kazanmamış. Durum böyle iken 1924'de ilga edilen şey öyle ahım şahım birşey değil. Kaldı ki Hilafet Osmanlı'dan once fetret devrine girmiş bir kurum Fatımi'de ayrı bir adam var, Emevi'de ayrı var, Abbasi'de ayrı var. Bölünmemesi icap eden şey daha 10. yüzyılda tarumar olmuş. Yani diyorum ki "bu kafa" dediğimiz şey her ne ise onu yoğuran şey hilafet falan değil. Önce okumayı aşılayın çocuğa kalan aşıları o kendine yapar diyorum ben.O ıslamiyet ve Türklük olayı uzun süre hilafeti üstlenmiş osmanlidan kalma bir olay kolay kolay sökülüp atılamaz ki. Bu topraklarda yaşayanların çoğu bu kafada yaşıyor kizmamak lazım.
Çocukların yüzde 99'u ailelerinin değil kendi yaş gruplarına yakın çevrenin kültürünü benimser. Böyle olması doğal çünkü ebeveynler yaşlanıp devre dışı kaldığında ve çocukları yetişkin olduğunda işlerini o yaş gurubu ile görecekler. Çocukların ailelerinin kültürünü benimsemeleri ancak kişiliklerinin kırılması, 'ben' algılarının bozulması ile mümkün. Bu da ya ebeveynlerin psikolojik rahatsızlığı veya çocukların özel bir yetersizliği durumunda söz konusu olabilir. Başka bir ifade ile o çocuklar hiç bir zaman büyüyemez. Yaşam boyu çevreye uyum sorunu yaşarlar.
Bahsettiğiniz sorunun Türkiye gibi ülkelerde çok yaygın olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de insanlar büyür, ama kolay kolay olgunlaşmaz. Ortada bir anormallik var elbette, ama bence bu o kadar da nadir ya da istisnai bir şey değil ne yazık ki. Doğan Cüceloğlu'na göre dünyada da yaygın, ama o da bu konuda spesifik olarak Türkiye bağlamında bir kitap yazdığına göre ("Yetişkin Çocuklar") özellikle buralarda ciddi bir sorun olduğunu düşünüyor olsa gerek. Erişkin bedeninde yaşayan, ama en fazla ergen düzeyinde karakter gelişimi olan insanlar çok fazla etrafta. Cüceloğlu'nun kitabını okuduktan sonra bunun ne kadar ciddi bir sorun olduğunu daha da iyi anladım. Bu sorunun da refleksiyona dayalı olmayan, bireyin konumunu güçlendirmeye değil, aksine bireyleri ezmeye ve aynılaştırmaya yönelik klişeci/ezberci/dogmacı eğitim felsefemiz ile yakından bağlantılı olduğunu sanıyorum.
Farklılıklara tahammül edemeyen, kendisi de farkını ortaya koyamayan ve ancak sürünün parçası olmayı başarabilen insanlar da bu eğitim anlayışının meyveleri oluyor. "Bu kadar cehalet ancak eğitimle olur" sözü de bunu anlatıyor sanırım.
Vaktiyle katıldığım ve tıp fakültesinde etik eğitimi ile ilişkili uluslararası bir toplantıda söz alan bir konuşmacı, iyi eğitimi insanlara "ne düşünmesi gerektiğini değil, nasıl düşünmesi gerektiğini" gösteren bir süreç olarak tanımlamıştı. Ama "Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı"nın eğitimi şekillendirdiği bir ülkede bunun olması mümkün değil tabii. Aile, okul vs... bu kurumların tümü büyük ölçüde aynı sorunu tekrar tekrar üretiyor Türkiye'de...
Mesela Ayşe 13 yaşında olsun, Kars'ın Ani köyünde yaşasın. Aile meclisi onu 50 yaşındaki dayı oğlu ile evlendirmek istesin. Ayşe bu evliliği istemesin . Gel gör ki ablası da töre cinayetine kurban gitmiş olsun. Bu yüzden ailesine karşı çıkamasın. Çareyi kaçmakta bulsun. Bir metropole gelsin. Sığınma evine sığınsın. Okula başlasın, adını değiştirsin, diploma ve iş sahibi olsun. Kendi ailesini kursun. Çocuklarını daha çağdaş yetiştirsin. Eskiden mensubu olduğu kültür ile hiç bir bağı kalmasın. Çocuklarını da batı kültürüne uygun yetiştirmeyi tercih etsin.Kültüre belli yaştan sonra kendisi karar vermek ne ya 😀