Kurtlar Vadisi Irak

Filmi Nasıl Buldunuz

  • Çok kötü

    Oylar: 0 0.0%
  • Çok iyi

    Oylar: 0 0.0%

  • Toplam oy veren
    0
Necati Şaşmaz (Polat Alemdar) , Billy Zane (Sam William Marshall ) , Ghassan Massoud (Abdurrahman Halis Kerkuki ) , Bergüzar Korel (Leyla) , Gürkan Uygun (Memati) , Diego Serrano (Dante) , Kenan Çoban (Abdülhey) , Erhan Ufak (Erhan) , Spencer Garrett (George Baltimore) , Gary Busey (Doktor) , Tito Ortiz (ABD’li Binbaşı)


Üsteğmen Süleyman Aslan, Kuzey Irak’ta yaşanan Çuval Hadisesi’ni yaşamış onbir askerden biridir. Yaşadıklarını askerlik onuruna yakıştıramayan üsteğmen ardında Polat Alemdar’a yazılmış bir mektup bırakarak intihar eder.

Kendisi de devlet adına çalışan bir istihbaratçı olan Polat, onuru uğruna intihar eden bu askerin son arzusu karşısında kayıtsız kalamaz ve adamlarıyla beraber Kuzey Irak’ın yolunu tutar.

Türk televizyonlarının en sevilmiş karakterlerinden biri daha, son sözünü beyazperdede söylemeye hazırlanıyor. Deli Yürek, Asmalı Konak derken Kurtlar Vadisi de Türk sinemasında birçok ilki deneyerek şansını sinema salonlarında arayacak.

Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’ne layık görülmüş Serdar Akar, Kurtlar Vadisi – Irak ile Türk sinemasının en yüksek bütçeli filmine imza atıyor. Dört ayrı dilde çekilen filmde 3000 figüran yer alırken Türk oyunculara Billy Zane, Gary Busey gibi Hollywood’tan tanıdık isimler de eşlik ediyor.


Kaynak:www.beyazperde.com
 
eeeee yani?

Konuşturmayın kardeşim beni. Ben gitmicem o filme! Tanıtımları bile yeterli sanırım, gına geldi bana bu serserilerden ve bu ..... Neyse, gidenler olur nasılsa bişiler derler heralde, konuşulur tartışılır....
 
Bence baya kaliteli bir film olacağa benziyor.Fragmanlardan Necati Şaşmaz'ın daha bir aktörümsü bir hava yakaladığı belli 🙂Bunun dışında konu olarak da hiç de salakça olmayan aksine üstüne gidilmesi gereken bir konu ele alınmış.Gitmek için sabırsızlanıyorum diyebilirim.
 
Elin amerikan sineması bir asker için birsürü film yapar bizler "wowwwwww abi ya nasıl film yapmış gördün mü?" deriz....

Diziden dolayı antipati toplayan karakterleri bir filmde görmek bazılarımızı sinirlendirebilir. Fakat dizi ile film birinden farklı üzgünüm.

Dün galadan sonraki kişilerin yorumlarını gösterdi tv. Birçok kişi çok etkilendiğini söyledi uyku sersemliği vardı üzerimde çok da fazla hatırlamıyorum. Birçok kişi "yurtdışında böyle bir konunun işlenmesi ses getircek" yorumunda bulundu. 3 bin figüran rol almış, İngilizce, Arapça, Kürtçe ve Almanca olarak gösterime giricek.

Bende gitmeyi pek düşünmüyordum diziyi de bu sene takip ettim. Ama dünkü yorumlardan sonra sinemada izlemek gerekir diye düşündüm.

Serdar Akar iyi bir yönetmen eminim çok iyi çekmiştir. Titanic filmi ile daha çok akıllara kazınan aktör Billy Zane de oynuyor.
 
Sinema eleştirmeni Atilla Dorsaydan Filmin kritiği...

Atilla Dorsay: Kurtlar Vadisi, Bin Ladin'in bakış açısıyla çekilmiş:

3 Şubat'ta gösterime girecek olan Kurtlar Vadisi Irak'ın önceki gün basın gösterimi yapıldı. Sinema eleştirmeni Atilla Dorsay "Bir kızıl elma koalisyonu filmi olmuş. Amerikalılar şeytan gibi gösterilmiş. Bin Ladin açısıyla bakılmış. Başbakanın bu filmi beğendim demesi olmadı' yorumunu yaptı.

--------------------------------------------------------------------------------

Başrollerini Necati Şaşmaz ve Billy Zane'in paylaştığı Kurtlar Vadisi Irak, tıpkı dizideki gibi aksiyon sahneleriyle dikkat çekiyor. İzleyenlerden tam not alan filmin en vurucu anı ise canlı bomba sahnesiydi. Irak'taki bir meydanda Amerikalılar'a karşı düzenlenen bombalama sahnesi için sinema eleştirmeni Atilla Dorsay "Bugüne kadar izlediğim en iyi sahne" yorumunu yaptı. Ancak ünlü eleştirmen filmin geneli hakkında aynı görüşte değil: "Sinema tekniği iyi ama filmin özüne karşıyım. Bir kızıl elma koalisyonu olmuş. Türk'ün Türk'ten başka dostu yok, ABD'liler dünyayı şeytan gibi yöneten kötü insanlar gibi gösterilmiş. Filmde bir tek olumlu Amerikalı yok. Adeta Bin Ladin acısıyla bakılmış. Anti-Amerikan tavrındaki filmin Türkiye'nin yararına olduğunu düşünmüyorum. Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan da filmi çok beğendiğini söyleyip destek çıktı. En azından bu işe karışmamalı."

AB anketine göre Türkiye en Amerikan karşıtı ülke

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun geçen yıl yaptığı ankete göre en anti-Amerikancı ülke Türkiye. 21 ülkeden 21 bin 953 kişinin oy kullandığı ankette, katılımcıların yüzde 47'si ABD'nin dünyadaki imajının gittikçe daha kötüye gittiğini belirtmişti. Bush hükümeti, Türkiye'deki Amerikan karşıtlığından büyük rahatsızlık duyuyor ve bu konuda hükümetin kamuoyu oluşturmasını istiyor.
 
Bende farklı bir yorum duydum; Aslında kötü olan ne amerika, ne türkiye ne de ırak asıl suçlu başkası gibilerinden bir yorumdu gazetenin bir sayfasında... Birde şu açıdan bakmak lazım Attila Dorsay bence bin ladin falan abartmış. Amerika'nın savaş filmlerinde de herşeyin kurtarıcısı Amerika gözüyle bakılır. Çok merak ettim doğrusu gitmek lazım...
 
Bende farklı bir yorum duydum; Aslında kötü olan ne amerika, ne türkiye ne de ırak asıl suçlu başkası gibilerinden bir yorumdu gazetenin bir sayfasında... Birde şu açıdan bakmak lazım Attila Dorsay bence bin ladin falan abartmış. Amerika'nın savaş filmlerinde de herşeyin kurtarıcısı Amerika gözüyle bakılır. Çok merak ettim doğrusu gitmek lazım...
 
benayevsen demiş ki:
Bende farklı bir yorum duydum; Aslında kötü olan ne amerika, ne türkiye ne de ırak asıl suçlu başkası gibilerinden bir yorumdu gazetenin bir sayfasında... Birde şu açıdan bakmak lazım Attila Dorsay bence bin ladin falan abartmış. Amerika'nın savaş filmlerinde de herşeyin kurtarıcısı Amerika gözüyle bakılır. Çok merak ettim doğrusu gitmek lazım...

bende sana katılıyorum. Zartlar vadisi diye sevmediğim bir diziydi. Abartı olaylar gerçek diye yansıtılan saçmalıklar gençleri yanlış yönlendiren karakterler vardı. Film ise dikkatimi çekmeyi başardı. Süper güç amerikaya karşı cesur bir yapım kesinlikle sinemada izleyeceğim.
 
Ben de biraz soguktum filme karşı acaba sinemada nasıl olur diye ama bugun bir arkadaşın zoru ile gittim ve gayet memnun kaldım diyebilirm bence çok güzel bir film ve dizi ile hiçbir alakası yok filmin...

sizlerin deyiminizle mafyacılık oynayan, zaten boktan olan gençligin durumunu kurtlar vadisine baglayan insanların aklındaki ön yargıyı silip gidip gerçek bir izleyici gibi filmi izlemesini öneririm çünkü degindi şeylerin sizin saçma dediginiz mayfa cartu curtu ile hiçbir alakası yok tek ortak yan "ırak" kelimesinin başına "kurtlar vadisi" cümlesinin getirilmesi...

Çatışma sahneleri ve oyunculuk gayet başarılı... Anlatılmak istenen gayet iyi anlatılmış ve film sürüklüyor insanı...
 
filme gittim yalnız ilk sahneden itibaren devamlı gergin bir haldeydim. neredeyse bayılacaktım. hayatımda bu kadar kanlı, bu kadar ölümlü bi film seyretmedim. er ryan'ı kurtarmak'ta bile bu kadar insan ölmemiştir.ölmeyen adam, çocuk, kadın hiç bişey kalmadı. bi polatla elemanları kaldı sadece onlarda hatır için 3- 5 kurşun yediler saolsunlar ama. film başlar başlamaz zaten polat hemen 4 - 5 tane peşmergeyi halletti. devamı da genelde bu şekildeydi. polat tek başına bi tümen askeri yok etti resmen.
yalnız film konu itibariyle amerika'nın resmen a.k.muş. o olayı güzel. amerika karşıtlığında en ileri noktadır diyebilirim. yalanda değildir ayrıca amerika'nın yaptığı rezillikleri bir güzel göz önüne sermişlerdir. abartı var mıdır bilemiycem ama amerikaya böyle bi film lazımdı.
bir diğer beğendiğim husus da genelde türk filmlerine seyirci çekmek için illaki hayvansı bir sevişme sahnesi yada tecavüz sahnesi gibi bişey koyarlar burda öyle bişeye gerek duyulmamış. ha ailece izlenir mi yani derseniz, çocuklara izletmeyin derim bide kan görmeye dayanamayanlar izlemesin.
 
Bakalım filmle ilgili görüş ve eleştiriler neler...

CAN DÜNDAR : POLAT ALEMDAR TÜRK SAÐI'NIN YENİ SAFINI MI BELLİ EDİYOR
------
Can Dündar : "Kurtlar Vadisi Irak", sadece yenilmişlik duygusunu gideren bir yara bandı değil, aynı zamanda Türkiye sağının yeni safının habercisi

Nihayet bizim de bir Rambo'muz oldu. Aynı onun gibi gözüpek ve atak... Onun gibi devlet tarafından yetiştirilmiş, özel eğitimden geçirilmiş. Attığını vuruyor. Rambo gibi az konuşuyor ama konuştu mu lafını esirgemiyor.

Rambo Vietnam'a gidip esir alınan Amerikan askerlerini kurtarırdı, Polat Irak'a gidip aşağılanan Türk askerlerinin öcünü alıyor.
İşin ilginç yanı "kahraman Polat", Rambo'dan ve Hollywood'dan öğrendiği bu numaraları, onların anavatanı Amerika'ya karşı kullanıyor.
Yani "kötü Amerikalılar"ı kendi silahlarıyla vuruyor.

Tarkan'dan Polat'a
"Kurtlar Vadisi Irak"ı izlerken gençliğimde "Kahpe Bizans"ı kılıçtan geçiren Tarkan filmlerinin hazzını aldım.
"Amerikan gavuru", günahsız Iraklılara acımasızca işkence yapıp çoluk çocuk demeden kurşunlarken yan koltuğumda oturan yaşlı teyze "Allah belanızı versin. Tüh vicdansızlar" diye söylenerek ortalama Türk insanının tepkisini veriyordu.
Polat tek başına zalim Amerikan ordusunu dize getirdikçe salonumuz çocukken Yılmaz Güney filmlerinde yaptığımızı yaptı ve bu zaferi alkışlarla karşıladı.

Yara bandı
Amerikan aksiyon filmlerinin dinamik temposu ve tekniğiyle Tarkan filmlerinin hamasetini ustaca yoğuran film soluk soluğa izleniyor.
Ancak başarısının sırrını bu sürükleyicilikten ziyade, son bir yılda içine düşürüldüğümüz yenilmişlik duygusunda aramalı...
Amerikalılar ulusal kırmızı çizgilerimizi silip bir de Süleymaniye'de kafamıza o çuvalları geçirdiğinden beri ezik bir ruh haliyle geziniyoruz.
Ne savaşa girer gibi yapıp girmemiş oluşumuz ne "Biz de onların komutanını donuna kadar soyduk" türünden üste çıkan palavralarımız bu ruh halini onarmaya yetti.
Ama şimdi Polat, Irak'ta çuvallamamıza ilaç gibi gelecek bir yara bandı sunuyor bize...
Senaryo, toplumdaki anti-Amerikan hissiyata da birebir denk düşüyor.
Nihayet gerçek hayatta yapamadığımızı filmde yaptık:
Amerikalıların başına çuval attık.
Üç kişiyle ordularını dağıttık.
Sam Amca'nın göğüs kafesini yardık.
Ve filmin galasında Amerikan askerlerine uşaklık yaptırdık.
İntikamımızı aldık.
Rahatladık.

İkame kahraman
Film Ortadoğu'ya ihraç edilirse Arap dünyasında büyük seyirci bulabilir ve Polat oradaki ezik ruhlular için de ideal bir kurtarıcı kahraman olabilir.
Bu Irak'taki durumu düzeltmez tabii ama ruhumuzu ferahlatır.
Sinemanın yarattığı hayal dünyasının bir faydası da budur.
Gerçek hayatta yapamadığımız dayılanmayı perdede görmek yenilmişliğin acısını hafifletir.
Eh, onca aşağılanmadan sonra toplumların bu afyona da ihtiyacı vardır.

Sam aynı Sam, Polat niye değişti?
Tarihsel açıdan bakarsanız "Kurtlar Vadisi Irak"taki asıl yenilik, Polat'ı Amerikan karşıtı saflarda görmemiz.
Malumunuz, Polat'ın ataları 1960'larda sokaklarda "Amerikalı
evine dön" diye yürüyen öğrencilerin üzerine "Komünistler Moskova'ya" diye bağırarak saldırmış, ateş açmışlardı.
Türkiye'nin en büyük öğrenci eylemlerinden biri 1968 yazında, Amerikan 6. Filosu'nun ziyaretinde yapılmıştı ve orada "Bağımsız Türkiye" sloganıyla yürüyenlerin üzerine açılan ateşle Vedat Demircioğlu öldürülmüştü.
Filmin kötü adamı Mr. Sam Marshall'ın da isabetle hatırlattığı gibi "Amerika, anti-komünist mücadele için Polat gibileri beslemiş, palazlandırmıştı."
Onu bırakın, "Polat'ın çalıştığı" Özel Kuvvetler, Amerikan parasıyla kurulmuş ve her yıl finanse edilmişti.
Ama gün oldu, filmdeki Sam gibi Sam Amca da "Artık size ihtiyacımız yok" deyiverdi.
Öküz öldü, ortaklık bozuldu.

Nereden nereye?
1950'lerde Marshall yardımı getiren gemileri törenlerle karşılayan Türkiye şimdi "büyük şeytan"a isim diye takıyor Marshall'ı...
1960'larda İstanbul'u ziyaret eden Amerikan askerleri için kerhane duvarlarını boyatanlar şimdi Iraklı dul, zalim Amerikalının kalbini deşince alkış tutuyor.
Polat işgalcilerle sosyalist jargonla konuşuyor, "Amerikan askerlerinin patronu Amerikan kapitalizmi değil mi?" diyor.
Amerika mı değişti?
Hayır. Vietnam'dan beri
Sam aynı Sam...
Lakin 11 çuval, Türk sağına 50 yılda anlatılamayanı anlatıverdi.
1960'larda boyanan kerhane duvarları nasıl Türk-ABD yakınlaşmasının fotoğrafı olarak hafızalara kaydolduysa, sanırım "Kurtlar Vadisi Irak" da Türk sağının Washington'dan kopuşunun simgesi olarak tarihe geçecek.

Polat, Çatlı mı?
Dizideki Polat'ı ayrı değerlendirmek lazım. Ama filmdeki Polat, hiç kuşkusuz Abdullah Çatlı'yı akla getiren bir karakter olarak çizilmiş.
Gökçen Çatlı'nın babasıyla ilgili anılarını okursanız ("Babam Çatlı", Gökçen Çatlı, Timaş, 2000) Çatlı ve arkadaşlarının bir dönemki eylemlerinin benzer şekilde değerlendirildiğini görürsünüz.
Çatlı da "devlet tarafından özel olarak işe alınıp yetiştirilmiş, milleti ve devleti için her türlü tehlikeyi göze almış, gerekirse cinayet işlemiş, sonra yurtiçi ve yurtdışında sayısız operasyonlara katılıp ülke menfaatleri için çalışmış bir kahraman" olarak tarif ediliyor.
Şu farkla ki, Çatlı'nın 1970'lerde ölüm emrini verdiği ve evlerinde boğazlanarak öldürülen yedi TİP'li genç, 30 yıl sonra bugün Polat'ın boğazladığı Amerikalılar ülkelerini işgal etmesin diye uğraşıyorlardı.
Belki de filmdeki Amerikalı'nın işaret ettiği gibi, şimdi Türklerle Kürtleri birbirine düşüren de, o gün sağcılarla solcuları birbirine kırdıran da onlardı.
Polat ve arkadaşlarının bunu anlaması 30 yıla ve 30 bin cana mal oldu.

Türk sinemasının inanılmaz sıçraması
"Kurtlar Vadisi Irak"ta gözü kara Polat'ın iki adamıyla Amerikan ordusunu dize getirmesi yürek ferahlatan bir palavra olabilir.
Ama Polat'ın Hollywood'u yüreğinden hançerleyeceği şimdiden belli gibi...
Sinema izleyici istatistikleri inanılmaz bir gelişmeyi haber veriyor:
Geçen yıl Türkiye'de toplam 28 milyon biletli seyirci vardı.
Bunların 11 milyonu yerli filmleri tercih etti.
Bu, yüzde 40 civarında bir Türk filmi seyircisi demekti.
Hollywood'un ezip geçtiği Avrupa'da (Fransa hariç) ulusal sinema seyirci oranı yüzde 10'larda geziniyor.
O yüzden yüzde 40'lık yerli film seyircisi, müthiş bir rakam...
Şimdi sıkı durun; çünkü daha da büyük bir rakam geliyor:
Geçtiğimiz ocak ayında yaklaşık 6 milyon seyirci sinemaya gitmiş. Bunlardan
5 milyonu Türk filmlerini tercih etmiş.
Yani oran yüzde 80'leri aşmış.
Ki, büyük seyirci çekeceği anlaşılan "Kurtlar Vadisi Irak" yeni vizyona girdi.
Ankara Sinema Derneği Başkanı Ahmet Boyacıoğlu "Şubatta toplam seyirci 10 milyona çıkacak, bunun 9 milyonu Türk filmi seyircisi olacak" tahmininde bulunuyor ve "Bu, Türk sinemasında bir Rönesans habercisidir" diyor.
Dedim ya, Polat Amerikalıları asıl burada vuracak gibi görünüyor.
-----------
Alin Taşçıyan

Kurtlar Vadisi Irak"ı zaman zaman ABD yönetiminin propaganda aracı olarak kullanılan Hollywood yapımlarının teknik ve finansal yetersizlik nedeniyle düşük yoğunluklu bir taklidi olarak ele alabiliriz.

Alaturka bir Hollywood taklidi

'Kurtlar Vadisi Irak', teknik ve finansal yetersizlikler nedeniyle, ABD yönetiminin zaman zaman propaganda aracı olarak kullandığı Hollywood yapımlarının düşük yoğunluklu bir taklidi...

KRİTİK - Alin Taşçıyan

Kendini fazlasıyla ciddiye alan bir film "Kurtlar Vadisi Irak". Tipik bir ticari aksiyon sineması örneği olmasına rağmen "Büyük lokma ye, büyük laf etme" atasözünü hiç duymamışçasına yazılmış didaktik ve ağdalı diyaloglarıyla, tutarsız senaryosuyla izleyiciye belirli fikirler empoze etmeyi amaçlıyor. Bunu da faşizan siyasi doğruculuk ve belirli bir tarikat üzerinden - hangisi olduğunu dergâhı ve zikri izleyen bir uzmana sormalı! - dindarlıkla, resmi bağlantısı gizlenmiş örgütün silahlı eylemleriyle yapması ciddi bir etik sorun doğuruyor.

Alaturka bir kopya gibi
"Kurtlar Vadisi Irak"ı zaman zaman ABD yönetiminin propaganda aracı olarak kullanılan Hollywood yapımlarının teknik ve finansal yetersizlik nedeniyle düşük yoğunluklu bir taklidi olarak ele alabiliriz.
Gerek mizanseni gerek efektleri açısından aksiyon sineması standardını tutturan düzgün bir yapım olmasına rağmen film, biçimde elde ettiği başarıyı, Mezopotamya'nın yüzlerce yıllık geçmişini, ABD'nin dünya üzerindeki rolünü, Türk olma kavramını basite indirgeyip bölgedeki sıcak savaşa tepeden bakan bir içerik uğruna feda ediyor.

Sınırları zorlayan şiddet
Silahlı çatışmaları, takip ve patlamaları, bombalı saldırıları, kurşunlarla delik deşik olan insanları, harcanan çocukları, işkenceye uğrayan mahkûmları, böbrekleri ve başka organları, Batılı zenginlere satılmak için rızaları dışında alınanları gördükçe midemiz bulanıyor. Son yıllarda izlediğimiz "Bir Zamanlar Askerdik", "Rüzgârla Konuşanlar", "Güneşin Gözyaşları", "Kara Şahin Düştü" misali propagandist yapımların silik bir alaturka kopyası haline geliyor "Kurtlar Vadisi Irak".
Artık geniş kitlelerin midelerinin gerçek şiddeti grafik şiddet gibi kaldırabildiği keşfedildiğinden beri Hollywood'un sınırlarını zorladığı efektler, bu filmde de karşımıza çıkıyor.
ABD'lilerin Türk askerlerinin başına çuval geçirmesini hazmedemediği için önce Polat'a şikâyet mektubu yazan, sonra "Vatan sağolsun" deyip kendini vuran subay, filmimizin gidişatını da tetikliyor. İki dirhem, bir çekirdek kibar Türk rambosu Polat ve komedi üçlüsünü andıran ekibi soluğu Erbil'de alıyor.
Önce yolda görevlerini yapıp otomobili ve üstlerini aramak isteyen üç Kürt askeri vuruyorlar. Sonra Erbil'in Amerikan sermayesiyle işletilen lüks otelinin taşıyıcı kolonlarına C4 patlayıcı koyup çuvalın sorumlusu ve bölgenin zalimi, Amerikan askerlerinin sivil komutanı Sam Marshall'ı (ne isim ama; hem Sam Amca hem Marshall Planı) huzurlarına çağırıyorlar. Bu iyi çocukların dâhiyane planı şu:
Sam Marshall ve adamları, başlarına çuval geçirip basının karşısına çıkacak, Türk askerlerin intikamı alınmış olacak. Göze göz, dişe diş, çuvala çuval!

Billy Zane çok kötü
Kahramanlık payesini hak etmek için yönetmeninin ifadesiyle Türk olmaktan başka bir özelliği bulunmayan Polat'ın biraz daha ileri görüşlü olması işine yarardı. Çünkü filmin geriye kalanında boş çuval gibi oradan oraya sürüklenirken kimseye hayrı dokunamıyor.
Psikopat ve sosyopattan daha beter bir tanıma ihtiyaç duyulan kötü adam Sam, Polat'ın karşısına şeytani bir planla çıkıyor.
Billy Zane, "Titanik"teki rolüne kıyasla hem karakter hem oyunculuk açısından çok daha kötü. O kadar ki, İsa ile konuşmalarından piyano çalışına kötü adam karikatürü haline geliyor.

En iyi karakter şeyh
Mazlumlar başka âlem. En iyi karakter, bir tarikat şeyhi. Dergâhında herkese kucak açan, özlü sözlerle Müslümanları birliğe ve barışa çağıran, şiddet karşıtı, etnik köken ayırt etmeksizin herkesin saygı duyduğu Ghassan Masoud, etkileyici yüzünü görünce bizim de yumuşadığımız bir mistik. Ancak film burada da didaktik tavrını sürdürüyor. Bireysel örneklere odaklanarak Türk, Türkmen, Arap cici; Kürt ve Amerikalı kakadan sonra, Hıristiyan, Musevi, Müslüman fanatik haram, İslam Tasavvufu helal diyor, açıkça.
Böyle bir öykü anlatmak için bu kadar masrafa ve zahmete girip karşılığını da hakkıyla alan "Kurtlar Vadisi Irak" idealist bir film mi, peki? Değil, ama bir tür misyoner film olduğu söylenebilir.
Türk hükümetlerinin geçmişteki politikalarını özellikle sürekli ABD yardımı alınmasını eleştirirken "ecdadımız" diye nitelediği Osmanlı'nın bölge halkına zulüm etmeyen tek egemen güç olduğunu ileri süren; yurttaşlık açısından değil milliyet açısından Türklüğü yücelten, mistik İslam anlayışını âlemdeki birlik olarak öneren net bir tavrı var.
Bu tavrı incelikli biçimde sunamaması, doğru sözleri yazamayıp hamasi bir söylemle yetinmesi ve olay örgüsündeki gedikleri göze batar hale getirmesi senaryonun misyonunu da "Görevimiz Erbil'de Tehlike" düzeyine indirgiyor.

Dublaj önemli bir sorun
Filmin çok önemli bir başka sorunu da dublaj. Hollywood yapımlarında herkesin İngilizce konuşması hastalığı "Kurtlar Vadisi Irak"a da sirayet etmiş. Ara sıra çeşni olsun diye birkaç Kürtçe cümle ediliyor ama başroldeki Necati Şaşmaz dahil kimsenin kendi sesiyle konuşmaması kulak tırmalıyor ve yapay bir hava veriyor filme.
Serdar Akar'ın akıcı ve yerinde mizanseninin, zorlu bir projede doğru hareketleri ve açıları bulma yeteneğinin sağlam bir senaryoyla buluşmasını dört gözle bekliyoruz.
-------------
Uğur Vardar/Radikal

"Polat Alemdar geleneğin günümüzdeki uzantısı. Son Türk devletinin bekası için çabalıyor ve kendi doğrularıyla, meseleleri halletme yoluna gidiyor."


Kurtlar Vadisi-Irak Filminin Gala'sının yapılmasıyla birlikte eleştiriler de gelmeye başladı. Radikal'den Uğur Vardan, film hakkında bugüne kadar yapılmış en ciddi eleştiriyi yaptı.

Uğur Vardan/Radikal

Bir memleket gibidir bu vadi
Sezgin Burak'ın ünlü çizgi roman kahramanı Tarkan, uzun saçlarını omuzlarına savurup bozkırlarda kurduyla koşuştururken asıl görevini hiç ihmal etmezdi. Bu yiğit Hun savaşçısı, 'Tanrının kırbacı' Attila'nın yaban ellerdeki temsilcisiydi. Gün gelir en kuzeye uzanır Vikinglerle maceraya girişir, gün gelir Roma sarayının entrikaları arasında dolanır, en sonunda Prenses Honoriya'nın yüzüğünü imparatoruna getirirdi.

Benzer bir görevi Kara Murat da üstlenmişti. Rahmi Muratoğlu'nun (yani Rahmi Turan) yazdığı, Abdullah Turan'ın çizdiği yine uzun saçlı ve gür, siyah bıyıklı bu kahraman da 'Fatih'in fedaisi'ydi. Gâvur illerinde Tudor takma adını kullanır ve Osmanlı'nın her daim zafere ulaşması için çabalardı. Bu tür bir tavrı çizgi roman karelerinde en son Yüzbaşı Volkan'da görmüştük. Çizer Ali Recan'ın, bazen Kızılmaske ve Mandrake'nin karelerinin aynılarını kattığı serüvenlerde bu gözüpek Türk pilotu da, yeri gelir CIA'nin işlerine burnunu sokar, yeri gelir KGB ajanlarıyla fink atardı.

Filmin ana karakteri Polat Alemdar'ın yukarıda bahsettiğimiz kahramanlardan hiçbir farkı yok. O, geleneğin günümüzdeki uzantısı. Son Türk devletinin bekası için çabalıyor ve kendi doğrularıyla, meseleleri halletme yoluna gidiyor. 'Derin devlet'in temsilcisi olarak televizyondan sinema salonlarına transfer olurken de gündelik politikanın dinamikleri arasında ağırlığını koyuyor ve resmi kanalların yetersiz kaldığı cephelerde, kendi imzasını atmayı başarıyor.

Diziyi seyretmedim, dolayısıyla Polat Alemdar hakkında bölük pörçük bilgilere sahibim, keza ekibi hakkında da. Sağ olsun film, bu 'ön bilgisizliğin' çok da sorun yaratmadığı bir hikâye anlatıyor. Öte yandan genel tema daha önce yine aynı süreçten geçerek sinemaya ulaşan bir başka karakterin dertleriyle örtüşüyor: Polat, 'Deli Yürek'in hassasiyetlerini taşıyor. Nedir bu hassasiyetler? Her kareye sinen Osmanlı hayranlığı. Her şey eskiden ne kadar güzeldi; Kürt, Laz, Çerkez, Arap, Türk, hepsi imparatorluğun tebasıydı ve kardeşçe yaşayıp giderlerdi. Ne var ki modern zamanlar herkesin kapısını kötü çaldı. Armoni bozuldu, araya Batı emperyalizmi girdi, halkların kardeşliği yara aldı. Kısacası Cumhuriyet yaramadı. Kendi gökkubbemiz altında, çatlak sesler yükseldikçe yükseldi.

'Kurtlar Vadisi-Irak'ı kaleme alanlar, işte bu temel etrafında, son derece popüler söylemler ve imajlarla yüklü bir film ortaya çıkarmışlar. Yaklaşık iki saatlik hikâye bittiğinde, insan hemen şu yargıya varıyor. Önce şu düşünülmüş; "Polat Alemdar ve ekibini, güncel politikanın içine nasıl sürükleriz ve kitlelere böylesi bir öyküyü nasıl anlatabiliriz? Dolayısıyla dizinin rantını sinemada da nasıl yiyebiliriz? Formül belli; basitliği kullanabiliriz... Mesela Amerikan işgaliyle daha da can alıcı bir probleme dönüşen Kuzey Irak konusu (hele de resmi kayıtlara geçmiş meşhur 'çuval olayı' da varken) neden olmasın? Gayet iyi bir mecra. Peki bu mecrayı perdeye nasıl yansıtabiliriz?"

Film, bu sorunun cevabını da kolayca bulmamızı sağlayan ipuçlarıyla dolu. Son üç yılın gazete kupürleri kesilmiş ve bu küpürlerden en sıradan insanın (şöyle tanımlayalım; kahvede oturduğunda gazetesini açan ve gündelik politikaya ilişkin aklına gelen ilk görüşleri, etrafındakiyle paylaşmak arzusunda olan vatandaşın) anlayabileceği bir öykü yazılmış. Ardından da bu öykünün heyecan dozajı yüksek bir sinematografiyle beslenmesi planlanmış. Yani o kupürler resmedilmiş. Peki bu resimlerde ne görüyoruz? Mesela Ebu Garip hapishanesi ve zalim kadın gardiyanı, canlı bomba, dünyada birinci sayfaya taşınan Saddam'ın yıkılan heykeli, Batılı rehine kaçırma (mümkünse gazeteci) vakası ve onların boyunlarına dayanan kılıçlar... Seyirci, kadrajlarda bu imajlarla buluşurken senaryo da ona bildik komploları hatırlatıyor: Kuzey Irak çoktan Amerika tarafından paylaştırılmaya karar verilmiştir. Türkmen liderinin dediği gibi 'Coniler' çölü Araplara, şehri (Erbil'i yani) Kürtlere, petrolü de kendilerine çoktan ayırmıştır bile.

Öykünün detaylarında biraz daha dolaşırsak Polat Alemdar ve ekibi, emperyalizmin simgesi olarak beliren Sam Marshall'ı yok etmek için çaba harcıyor. Ve bunu da başarıyor. Ortalık kan gölüne dönüşürken ağır silahlarla donatılmış onca Amerikan Deniz Piyadesi, 'layık oldukları' yere, cehenneme gönderiliyor ama takım elbiseli dört Türk'e hiçbir şey olmuyor (daha doğrusu sadece yaralanıyorlar).


Derin devlet 'GORA'sı
Bu haliyle 'Kurtlar Vadisi-Irak', 'derin devlet GORA'sı' olmuş. Ama ortada şöyle bir fark var; 'GORA' ne yaptığının bilincindeydi ve kendisini ciddiye almıyordu. 'Kurtlar Vadisi-Irak' ise kendisini fazlasıyla ciddiye alıyor. İyi de, halkın gözü önünde sahneye çıkıp Kürt liderin kulağına eğilerek "Türklerin işi bitti, sıra Araplar'da" diyen Amerikalı bir tiplemeyi, siz ne kadar ciddiye alabilirsiniz ki?

Oyunculuklara gelince; Polat Alemdar rolündeki Necati Şaşmaz gibi bir 'yeteneğe' bu yapımcı ekibin dışında kimsenin katlanacağını sanmıyorum. Memati, dolayısıyla Gürkan Uygun filmin yegâne yıldızı (zaten öyküdeki en iyi espri olan "Ben de bir künefe istiyorum" da ondan geliyor). Gary Busey'in Dr. Mengele esintileri taşıyan karakteri pek bir iz bırakmıyor. Billy Zane'e gelince, 'Titanik'in kötü adamı bu kez Ortadoğu'yu karıştırıyor ama Amerikalı aktör, karikatürize karakterinin kurbanı olmuş. Yoksa Mozart hayranı piyanist katil rolü, onun için tabii ki biçilmiş kaftan.

Yönetmen Serdar Akar, kuşağının belki de en yetenekli ismi. 'Gemide', Türk sinema tarihi içinde çok önemli bir film. 'Dar Alanda Kısa Paslaşmalar' da derinliği ve hüznüyle 'bütün zamanların futbol filmleri' kategorisinde özel bir yerin sahibi. Ama Akar'ın yetenekleri de filmi kurtaramıyor. İlginçtir, Akar'ın potansiyelini konuşturduğu zikir sahnesi de öyküde öyle manasız duruyor ki (kuşkusuz senaryo ekibine göre vardır bir hikmeti).

Malum, tez antitezini yaratır. 'Kurtlar Vadisi-Irak'ın antitezi için uzağa gitmeye gerek yok, yandaki salon adım atsanız görürsünüz. Steven Spielberg'in 'Münih'i bir tür turnusol kâğıdı vazifesi görüyor. Aynı dertler, aynı coğrafyalar ve iki film arasındaki siklet farkı... Popüler kültür kuşkusuz 'Vadiciler'in yüzünü güldürecek (özellikle gişede) ama tarihin kimi galip kılacağı da gün gibi aşikâr...

Tipik bir 'Ruhumu asla' filmi
18. yüzyıl sonu... Özellikle genç kızlar için sınıf atlamanın tek bir yolu var; doğru insanı değil, doğru zengini bulmak. Yani hayırlı bir evlilik. Jane Austen da kitaplarında hep bu ilişkiler içinde kafası karışmış kadınları anlattı. 1817'de, 42 yaşında hayata gözlerini kapatan Austen'ın daha önce de hem sinemaya, hem de BBC dizilerine uğramış olan en tanınmış romanı 'Aşk ve Gurur'un (Pride&Prejudice) 2005 modeli son uyarlaması huzurlarımızda. Dolayısıyla bu kadınlarla bir kez daha yüzleşiyoruz. Öykünün odağında Bennet ailesinin zeki kızı Elizabeth var. Beş kızdan biri olan Elizabeth, annesinin empoze ettiği bir dünyada kız kardeşleri uygun eşi ararken o sadece sevebileceği adamın peşine düşüyor. Bu konuda da etrafında bir seçenek beliriyor; yakışıklı, soylu ama soğuk aristokrat Darcy. Ne var ki sınıfsal farkların ötesinde karakter farklılıklara da bu ilişkinin yeşermesi konusunda iki tarafı zorluyor.
Yönetmen Joe Wright, o döneme ait daha önceden yüklendiğimiz kodları sinemasında yeniden yaratırken başarılı görüntü yönetmeni Roman Osin'in kamerasından güç alıyor. Öte yandan, bütün bu karakter trafiği içinde kaybolurken Austen'ın kaleminin dönemin çalkantılı Avrupası'na neden değmediğini de düşünüyorsunuz. Ama yazarın biyografisine göz atıldığında da bunun bilinçli bir tercih olduğunu görüyorsunuz. Londra'ya ömründe ancak birkaç kez gitmiş, Hampshire'a bağlı Stevenson köyünde doğup büyümüş ve Bath, Southampton ve Winchester'da yaşamış olan Austen'ın genel tavrı, duyduklarından ya da okuduklarından çok, ancak yakından tanık olduğu, gözlediği olayları kitaplarına taşımasıymış. Dolayısıyla da bu gerçek, yazarın romanlarına getirilecek toplumsal eleştirileri daha baştan geçersiz kılıyor. Sözün özü, iyi çekilmiş ve oynanmış, düzeyli bir fotoromanımsı aşk hikâyesi arıyorsanız, bu film size çok uygun. Keira Knightley'nin güzelliği ve Matthew MacFadyen'in yakışıklılığı da cabası..
 
Bu Necati Şaşmaz'ı nasıl bu hale getirdiler hala aklım almıyor adamın oyunculukla uzaktan yakından alakası yokken bi anda ilah yaptılar.İşte ben bu filme bunun için gitmem.
Bi insan oyuncu olmaya kalkıp bi sinema filminde oynuyo ve neden kendi sesiyle oynamıyo çok merak ediyorum
 
Tvlerde ve gazetelerde tartışma yaratan bir konu ise şu; dizi de mafya ve adam öldürmeleri geçin birçok kişinin dikkatini çekmeyen biraz kitaplarla köşe yazılarıyla alakalı olan insaların dikkatini çeken şu: Bu tarz bir dizi ve film nasıl bu kadar cesurca anlatıyor. Ben bu diziden nefret ederdim bir bölümünü izledikten sonra bazı şeyler dikkatimi çekti. Irak a bombalar nasıl gidiyor? Türkiye beyaz ticarette ne kadar rol oynuyor. Türki Cumhuriyetlerde olan siyasi oyunlar, üzerlerine kurulan oyunlar, kimyasal silahların kullanımı, ırak savaşı, iran'nın kimyasal silahlar ile ilgili durumları, Kuzey Kıbrıs durumları, Sabancı, Üzeyir Garih ve birçok cinayetin nasıl planlandığı. Hatta bir sahne varki birçok kişi Susurluk u işlemiş derken aynı zamanda Adnan Kahveci cinayetini işlemesi v.b birçok konu o kadar ince şekilde anlatımıştı ki ister istemez bu kadar cesur bir şekilde nasıl anlatım olur dedim ve bunu birçok kişide aynı şekilde düşündü.... Dizinin bu yanlarını GörenleR ve GörmeyenleR vardı!!!!!!

Filme gelince çuval geçirme olayından çok filmde yine çok ince konular varmış bu h.içi gidicez çok merak ediyorum.
 
ben diziyi fazla izlemezdim ama tekrarları ile izlemeye başladım ve filmden de umutluyum açıkcası bri kayıp olacağını düşünmüyor mantığa aykırı şeyler tabiki olacaktır ama her filmde biraz olur ana fikri güzel oldukdan nve sürükleyici oldukdan sonra kayıp olmaz bence
 
Filmi henüz izlemedim, ancak vakit ayırıp görmek istiyorum. Söylemek istediğim şey, bu filmin diziyle bağlantılı olmadığıdır. Yani bazı arkadaşlar dizideki mafya konusundan dolayı filme de pek sıcak bakmıyorlar ancak okuduklarım ve izlediğim fragman bana durumun böyle olmadığını gösteriyor. 😉

Bu arada Kurtlar Vadisi-Irak filmi G.O.R.A'nın 3(üç) günde kazandığı hasılattan daha fazlasını 2(iki) günde kazanmış, 2(iki) günde izleyen insanların sayısı, G.O.R.A'yı 3(üç) günde izleyenlerin sayısından 300.00(üç yüz bin) kadar daha fazla. Hatta haberlerde hayatında hiç sinemaya gitmeyenlerin bu film sayesinde sinemayla tanıştığı söylendi. 🙂

Saygılar...
 

Geri
Üst