Marksizm Üzerine

Buradaki benim düşüncem şudur; "Asker adam, siyasetçi olamaz"

Stalin bir askerdir, siyasetçi değil. Tek ülkede Komünizm bile beklenebilirdi kendisinden.

Askerler, farklı eğitilir ve farklı bir yaşam yaşarlar. Zira her şey emir anında olur. Rütbeli bir şey istediği anda, o istek yerine her ayrıntısıyla getirilmelidir "ne kadar yanlış olsa da".

Stalin,'in Lenin'den sonra başa hile ile geçtiğine dair dökümanlar da var.

Ayrıca, Marksın aşamaları sadece proleter diktatörlüğü ve sosyalizm değildir. Halk Cumhuriyeti (Proleterya Diktatörlüğünden önce), Bağımsız Komünler oluşumu (Sosyalizmin ileri safhalarında) gibi aşamalar da vardır ve her türlü aşamyı da içerir.

Zira Osmanlı Devleti için Marksizmden bahsedilseydi, önce Meşrutiyer, sonra Cumhuriyet de Marksist aşamalar içinde olabilecekti.

Stalin aynı zamanda kariyerist ve toplumdan soyutlanmış bireysel çıkarlar gözettiği için, Marksist söylemleri bir "Atatürkçülük", "Din" gibi kavram olarak kullanmıştır, benim gözlemimde.

Tek ülkede sosyalizm sevdası daancak bu çıkarlara hizmet eder.

Zira teoride, Proleter diktatörlüğü aşaması, diğer ülke rejimlerini kendine çekmeye ve birleştirmeye yönelik durumlar da içerir. Fakat Stalin, birleşmek yerine ele geçirmenin işe yarayacağını düşünmüştür, zira askerdir.

Bu yüzden, adı Sovey (işçiler birliği) olsa da, tek ülke haline gelinmiştir. Ama Sovyet kavramı ve Sosyalist oluşum tek ülkede değil, ancak ülkeler birliğinin devrimi ya da evrimi ile oluşur. Bu birlik SSCB gibi değil Avrupa Birliği gibi bir oluşum gerektirir.

Stalin her kariyerist sosyalist gibi, hemen olsun, şimdi olsun düşüncesiyle eline yüzüne bulaştırmış da olabilir.
 
Pellet demiş ki:
Nisa,
...
Ben de hayal dünyasında yaşamıyorum. Yazdığım şeyler aslında bir ütopyadır. Ama neden yazıyorum, neden ısrtar ediyorum? Birilerinin bunu taşıması gerekir, inanması gerekir. Herkes savaşlardan, sömürüden, aç kalmaktan bıkmışken, bunun asıl sebebini ortalığa söylemek yazmak, hiç yoksa bile bir ışık olduğunu hatırlatmaktır. Ben geberene kadar herşey aynı kalabilir, ama en azından geberirken bile insana olan inancım yitmemiş olacak. Bu farklı bi açıdan bakarsak benim yaşama olan bağımı da artıran bir motivasyon bireysel anlamda. Hayatta kişisel olarak herşey kötü gitse bile sarılacağım birşey var.

o zaman beni de ikna et 😛 Pellet sadece TC örneği vereceğim sınırları aşmadan orta doğuya gitmiyorum bile yaw adam hayatında kitap, gazete, dergi görmemiş tv de yok , gözünü açmış uçsuz bucaksız bir dağda anne baba bahçe de,tarla da çalışıyor bize göre sefillik ona göre hayat (diç macununu ne yapacağını bilmeyen insanlar var) ben çok yer gezdim neler gördüm bizim gibi üniversite okumayı bırak hayatında okul ne onu bile bilmeyen insan var , gözlerimle gördüklerim bunlar biri anlatsa inanmam 🙂 kendi dünyalarında yaşıyorlar bırak dünyayı türkiye'den habersiz kendi köyünden başka köy olduğunu bile bilmiyor (abartmıyorum) sen şimdi kalkıp 6 milyar insanı düşündüğünü Makrsizm denen rejimi bu insanlara nasıl anlatacaksın 🙂 dünya da TC dışında da Makrsizm'i anlayacak kaç kişi var şöyle teraziye koyuyorum anlamayacaklar yada işine gelmeyecekler ağır basıyor sanki :roll:

mevcut rejimi yıkıp yerine ideal sandığımız (bence sanılıyor) yeni bir rejim kurmak yerine olanı iyileştirmek/değiştirmek/ideal olana yakınlaştırmak herneyse daha iyi olmaz mı?

bir örnek ; şirketin otomasyon sistemini komple değiştirmek istediler sil baştan veriler kopyalandı alt yapı hazırlandı yeni projeler herşey hazır vs. başlandı yeni programların testine 2 yıl deli gibi uğraştık allam bir türlü oturmadı sistem neyse adamın biri işten ayrıldı birisi askere gitti ve olan oldu çünkü otomasyonu yeniden kuracak kişilerin sonu hiç düşünülmedi 🙂 o programı yapan ve bilen kişiler buhar olup uçtu ve o kadar maliyet o kadar emek çöpe gitti...

kısa yol seçilmeli Makrsizm çok uzun bir yol ama yine de senin ümidini kırmak istemiyorum 😉
 
Odenmüzik Askerden siyasetçi olur bence. Niye dersen sana örnekler sayayım: M. Kemal, Lenin, Troçki, Mahir Çayan, Deniz gezmiş; Bunlar istisnasız askeri faaliyetle siyaseti birleştirmişlerdir. Doğrusu yanlışı ayrı, beğenirsin beğenmezsin ama kendi görüşleri doğrultusunda "iyi" siyaset yaparlar.
Bir de sosyalizmin sorunlarıyla ilgili şu uzun araştırma yazısının faydalı olacağını düşünüyorum. Her yazılanı doğrudur demiyorum ama doğru bir yöntemle sorunların ele alındığını düşünüyorum. Sonuçlar da büyük oranda doğru yerlere ulaşmış görünüyor.
http://barikat-lar.de/diziler/sossor1.htm
 
petrosyan; Lenin, Stalin gibi bir asker değildir. Troçki, siyaseti becerememiştir, yapamamıştır. M.Kemal'in yaptıkları yanlışlar içerir ve siyasetin içinde askeri yöntem uygulamıştır.

Tabi bu yanlışlar, Marksist teorilere göre olan yanlışlardır.

Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş, asker değillerdir, hiç biri albay değildir, asker olarak yetişmemişlerdir. Askeri faaliyetle siyaseti birleştirmek çoooooook farklı bir mevzudur. Ernesto bir asker olmamasına rağmen, çok iyi askeri faaliyet örnekleri göstermiş, gerilla mücadelesine dair, bir askerden daha iyi yöntemler yaratmış kişidir. Onun gerilla mücadelesi yazıları hala okunan kaynaklardır.

Askerden tabi ki siyasetçi olur ama Kenan Evren gibi olur. Benim siyasetçi olmazdan kastım belli, iyi siyasetçi olmaz.

Ayrıca, doğru yanlış kavramından öte, kendi görüşleri doğrultusunda da "iyi" siyaset yapamamışlardır. Stalin'in ve Troçkinin kendi görüşleri doğrultusunda yaptığı siyaset kendi sonlarını getirmiştir. Bu durumda bu iyi siyaset değildir.

Askerden gelen siyasetçinin en büyük davranışı şudur; toplum adına kendisi karar verir ve kendi bildiğinin topluma iyi geleceğine inanır. Bu bütün örneklerde gösterilebilir. Ve her örnekte, toplumun ihtiyacı ve gereksinimi ile bu siyasetçinin toplum adına verdiği kararlar çelişmektedir.
 
Aslında bence yanlış bir eksende tartıştık asker- siyaset ilişkisinde. Şöyle ki; Sanatçıdan bilminsanı olur mu? Bu soruyu sormak ne kadar doğruysa askerden politikacı olur mu sorusu da aynı ölçüde doğrudur. Leonardo da Vinci misali sanatçılardan bilim insanı olabilir. Ömer hayyam da aynı minvalde düşünülebilir. Tarihte ki sayısız şahsiyet te asker ve politikacıydı. Tüm Osmanlı padişahları politikayla başkomutanlık görevini birlikte sürdürmüyorlar mıydı? 600 yıllık bir devlet geleneği ,bu işi iyi becerdiklerini gösterir; Kendi sınıfsal çıkarları açısından.
Marksizmde kişinin bireysel yetenekleri sonuna dek geliştirilmelidir. Meşhur örnekse kişinin sabah balık tutup, akşama kadar fabrikada çalışması ve akşam politik bir toplantıda söz alması örneğidir. Eskiden askerlikle politika pek ayrılmıyordu. Şu sav çok geniş kesimlerce kabul görülür: Savaş politikanın başka araçlarla sürdürülmesidir. Bugün burjuva devletler savaşı sürdürenlerle politikayı sürdürenleri kısmen ayırmış gibi gösterse deyeri geldiğinde küçük yarı sömürgelerinde asker kökenli siyasetçileri darbeyle iktidara getirmekte bir sakınca görmezler. İyi politika yapmak göreceli bir kavramdır hem kime göre iyi kime göre kötü? Hakim sınıflar için Kenan Evren çok iyi bir politikacıdır. 24 ocak kararları onun sayesinde ülkemizi emperyalime çok daha bağımlı hale getirebilmiştir. Halkın geniş kesimi için ise %92 ile hazırladığı anayasaya evet oyu verselerde(korkudn ve çaresizlikten) Onun politikaları toplumsal çürümeyi getirmiştir. 83 görünüşte dümene Özal geçse de 80 yıldır dümenin asıl sahibi bellidir. Bir de askerlik nedir sorusu gündeme gelir bu durumda. Asker sayılmak için mutlaka bir devletin resmi ordusunda görevli olmak mı gerekir. Mao nun kızılordusu henüz devlete egemen olmadan önce onbinlerce askeri içinde barındırıyorsa Mao'yu da askeri politikacı saymak gerekir. Peki bir silahlı gücü asker saymak için kaç kişi olmasını beklemek lazım? Denizleri, Cheleri saymamak için bir neden var mı? LEnin de politik-askeri bir savaş gücünü(parti) başında değilmiydi. Bolşevik parti devrim öncesi ve devrim sonrası iç savaşta askeri bir görünümdeydi. Öncesinde çarlık askerlerine pusu atmalar, banka soymalar sıkça yapılırdı. Sen de yazında marksizm açısından iyi siyasetçi saymadığın isimleri belirtmişsin. Benim sınıfsal analizime katıldığını anlıyorum. Kenan Evren marksist açıdan iyi siyasetçi değildir anlamı çıkarıyorum dediklerinden. Zate marksizme düşman birisi için normal. Stalin konusunda ise kendi açısından da iyi değil demişsin. Burda kendisini nasıl değerlendirdiğin önemlidir. Eğer bürokrat bir ruh hastası olarak görüyorsan ve SSCB yi bürokratik bir diktatörlük olarak görüyorsan bence iyi iş yapmış olur ki savını çürütür. Bence SSCB nin "başlarından beri" demokrasiyi tam da istediğimiz gibi oturtamasını sadece Stalinin kişilik özelliklerinde aramak bizi bir sonuca ilerletmez. Sorunun gerçek kaynağına ulaşamamış oluruz. Nitekim Kruşçev Stalini dogmatik, diktatör ilan edip sorunları ona yıktıktan sonra da hiçte eksik olmayan antidemokratik bir yönetim kurmuştur. Hatta SSCB 70 lerde komünizme geçtiğini açıklamıştır yanlış hatırlamıyorsam(yaşamadım ama duydum sonradan tabi ) Stalini tek ülkede sosyalizmi bir teori boyutuna yükseltme hatasını yaptıran emperyalist ülkelerin korkunç baskısı altında sosyalizmi korumak dürtüsüydü. Avrupada devrimin olacağı yoktu ve SSCB de sosyalizmi inşa etmek gerekliydi. Stalinin hatası bunu teorik bir doğru olarak sunmak oldu. Lenin de NEP ile liberal bir ekonomi denemesine gitti ama bu teorilerde yer almaz. Mutlak bir uğrak değildir. Belki çok zor durumda başvurulan bir taktiktir. Taktikler günübirlik değişebilirler ama Stalin tek ülkede sosyalizmi bir teori ve strateji haline getirdi. Sorun burda. Fakat sorunun kaynağı bu kadar basit değil gibi görünüyor.
Marksizm tarihsel atılımlarını hep bir öncekinden bir kopuş yaşayarak yapmıştır. Lenin Marks'ın batıda devrim olacak önermesine rağmen doğuda devrim yapmıştır. Mao Stalin ve kominternin burjuvaziyle uzlaşma çağrısına rağmen onunla savaşarak devrim yapmıştır. Che yine SSCB den koparak ABD ile ters düşme pahasına devrim yapmıştır vs. Marksiz bir yöntem olduğu ve dogmalar bütünü olmadığı sürece anahta rolünü oynamaya hazırdır.
 
odenmüzik,

Buradaki benim düşüncem şudur; "Asker adam, siyasetçi olamaz"

Stalin bir askerdir, siyasetçi değil. Tek ülkede Komünizm bile beklenebilirdi kendisinden.

Lenin, Stalin ya da Troçki'nin hiç biri asker değildi bir kere. Bilgi yanlış olunca, o bilgi üzerinden üretilmeye çalışılan düşünceler de çarpık çurpuk oluyor. Lenin hukuk bitirmiştir mesela. Stalin Gücrictan'da papaz okulunda okumuştur ve sıradan bir gürcü köylüsüydü. Bolşeviklere (O zamanlarda Rus Sosyal-Denokrat İşçi Partisi idi) katılmış ve genelde partinin pis işlerini yapmaktaydı (banka soymak gibi). Devrimden önce geleceğin Stalingrad'ı (günümüzde Volgograd) olan Tsaritsin şehrinde silik bir militandı. Devrim olduğunda da hep arka plandaydı ve son derece önemsiz bir karakterdi. Sanıldığı gibi hiç bi zaman öncü, teorisyen ya da bir lider rolü oynamamıştır. O bolşevik kadrıoda herkesin bir yeteneği vardı. Örneğin Kamenev çok iyi bir ajitatördü vs.
...
Şimdi argümanının dayandığı bilgi yanlış olunca, iddiaların da baştan çürümüş oluyor. Bu adamların hiç biri askerî uzman değildi. Ha Troçki Savaş komiseri olmuştu. Bu adamlar deli gibi okuyan, öğrenen ve son derece kültürlü insanlardı. Askeri stratejiyse konu, Troçki Kızılordu treninde cepheden cepheye giderken sürekli okuyordu, savaşın da tam içindeydi. Savaş sırasında savaştan kaçan işçilerin arasına atıyla girip geri dönün diye bağıran çılgın da bir adamdır. Üstelik, taktik açıdan savaş biliminden anlayan eski Çarlık Sbuaylarından yararlanmayı öneren de Troçki'dir (Stalin'le ilk bu konuda anlaşamamıştır, ama Stalin'i dinleyen kimse yoktu, bu sayede iç savaş kazanıldı).
...
Vaktim olmadığı için ancak bu kadarına cevap verecem. Diğer arkadaşlara da daha sonra yazacam.
 
Stalin bir askerdi. Asker kafalıydı. Söylenilen açık.

Mustafa Kemal askerdi, o direk askeri eğitim ile hayata başladı.

Stalin askerdi, sen de dedin, teorisyen değildi, tüm görevi silahlı mücadele içinde yer almaktı. Ve teorideki sönüklüğü militanlıkta o derece değildi. Gayet adı geçen bir askerdi.

Partinin içinde siyaset yapmayıp, savaçtığına göre asker kafalıydı.

Deniz Gezmiş ve Mahir örnekleri ise; kısa bir askeri eğitim alıp, 3-5 çatışmada bulundular, 3-5 operasyon düzenlendi. Denizler adam bile öldürmedi. Asker değillerdi, teorisyendiler, silahlı mücadele içinde yer aldılar.

Stalin, teorisyen değildi, siyasal mücadelenin sadece silahlı mücadele kısmında yer aldı, o şekilde yetişti.

Lenin bir odaya girdiğinde giriş kapısının genişliği hakkında fikir üretirken Stalin o odaya girdiğinde, acil bir durumda en çabuk nasıl kaçıp kendini kurtqarabileceğini öğrenip öyle savaştı. Bu bir örnektir tabi.

Asker adam siyasetçi olmaz sözü açık, geniş anlamlar içermekte. Buradaki asker tanımı da Askeri Lise + Harp Okulu + Silahlı Kuvvetler Subayı olmak demek değil.
 
Abicim bu şekilde genelleme yapmak bana da pek doğru gelmedi oden..Yada sanırım söylemek istediğini anlamadım..Anladığım biçimiyle birşeyler yazayım yanlışsa düzeltirsin..

Bir insanın etrafındakilere hükmetmek ve herşeyi ele geçirmek gibi bir yapısının olması, onun asker olmasından veya askeri eğitim almasından değil,narsisistik bir yapısının veya farklı bir psikolojik bunalımının olduğu anlamına gelir..
Çünkü bu tip insanlar sadece askerler arasında değil iş hayatında yöneticiler arasından ve hatta daha genç ve küçük yaşlarda okullarda dahi görülmektedir..

Stalin ve Hitler bence ileri derece narsisist yapıya sahip hasta insanlardı ve ülkelerini kaosa götürecek hamleleri yaptılar..

Benim burada asıl tartışmak istediğim yada öğrenmek istediğim nokta şu..

Marx ve Engels in ortaya attıkları dünya devrimi teorisi neden Rusya'dan yayılarak gelişmedi ve Rus devriminden bir süre sonra ortaya çıkan bir lideri tek ülkede devrim alternatifine sürükledi..
Yani Stalin in hasta ruhlu olduğunu biliyoruz ama bu hastalık "tek ülkede sosyalizm" teorisinin tek nedeni mi??
Yoksa Marx ve Engels in teorisi pratiğe dökülürken açık mı verdi??

Bütün dünyayı sosyalist bir devrime götürecek doktrin nedir?
 
1000mirrors demiş ki:
"Buddha "Gökten altın yağsa, insanlar yine doymaz" diyerek 3000 yıldır haklılığını koruyor"

Buda' nın söylediği sözün nedenini de John Stuart Mill' in söylediği sözde aramak gerek. " İnsanlar sadece para kazanmak istemez, diğerlerinden fazla kazanmak ister " Gökten altın yağsa bu sefer neden bize şundan daha az yağdı diye düşünür insanoğlu. İnsan doğaya hükmetmek istemiyor çünkü, diğer insanlara hükmetmek istiyor aynı zamanda.

şimdi şöyle bir durum var ki buda marxizmin felsefesini anlamadan ekonomik sistemine atlamaya çalışanların hemencik keşfedebildiği bir çelişki..
insanın aç gözlülüğü, diğerlerinden üstün olma isteği, insanlara hükmetme isteği vs insanın doğasındanmıdır yoksa varolan sisteme göre şekillenmiş insan davranışımıdır?
bu konuda göl insanları diye bir kitap vardı ki bu kitap insanın evriminde ilerlemesinin diğer insanlarla rekabet değil paylaşım olduğunu iddia eder ve gayet ispatlarıda vardır..
ngc reklamıydı galiba : think again!
 
si-bemol-cuntasi demiş ki:
1000mirrors demiş ki:
"Buddha "Gökten altın yağsa, insanlar yine doymaz" diyerek 3000 yıldır haklılığını koruyor"

Buda' nın söylediği sözün nedenini de John Stuart Mill' in söylediği sözde aramak gerek. " İnsanlar sadece para kazanmak istemez, diğerlerinden fazla kazanmak ister " Gökten altın yağsa bu sefer neden bize şundan daha az yağdı diye düşünür insanoğlu. İnsan doğaya hükmetmek istemiyor çünkü, diğer insanlara hükmetmek istiyor aynı zamanda.

şimdi şöyle bir durum var ki buda marxizmin felsefesini anlamadan ekonomik sistemine atlamaya çalışanların hemencik keşfedebildiği bir çelişki..
insanın aç gözlülüğü, diğerlerinden üstün olma isteği, insanlara hükmetme isteği vs insanın doğasındanmıdır yoksa varolan sisteme göre şekillenmiş insan davranışımıdır?
bu konuda göl insanları diye bir kitap vardı ki bu kitap insanın evriminde ilerlemesinin diğer insanlarla rekabet değil paylaşım olduğunu iddia eder ve gayet ispatlarıda vardır..
ngc reklamıydı galiba : think again!

Karıncalar ve arılarda olduğu gibi insanlardada toplum kurma ve sosyal ilişkiler oluşturma yetisi gelişmiş..Belkide doğada kalabilme mücadelesine karşı geliştirilmiş bir yeti bu..
Ama şuda gerçek ki insanlar kurdukları toplum içerisinde kendi kendileriylede mücadele etmekte..Birbirimize karşı saldırganlığımız sanırım sosyal ilişki kurabilme yetisine sahip olmadan önceki atalarımızın doğada kalabilme mücadelesinden bizlere miras..
 
si-bemol-cuntasi demiş ki:
1000mirrors demiş ki:
"Buddha "Gökten altın yağsa, insanlar yine doymaz" diyerek 3000 yıldır haklılığını koruyor"

Buda' nın söylediği sözün nedenini de John Stuart Mill' in söylediği sözde aramak gerek. " İnsanlar sadece para kazanmak istemez, diğerlerinden fazla kazanmak ister " Gökten altın yağsa bu sefer neden bize şundan daha az yağdı diye düşünür insanoğlu. İnsan doğaya hükmetmek istemiyor çünkü, diğer insanlara hükmetmek istiyor aynı zamanda.

şimdi şöyle bir durum var ki buda marxizmin felsefesini anlamadan ekonomik sistemine atlamaya çalışanların hemencik keşfedebildiği bir çelişki..
insanın aç gözlülüğü, diğerlerinden üstün olma isteği, insanlara hükmetme isteği vs insanın doğasındanmıdır yoksa varolan sisteme göre şekillenmiş insan davranışımıdır?
bu konuda göl insanları diye bir kitap vardı ki bu kitap insanın evriminde ilerlemesinin diğer insanlarla rekabet değil paylaşım olduğunu iddia eder ve gayet ispatlarıda vardır..
ngc reklamıydı galiba : think again!

biraz tekrar gibi olacak belki ama:
işte bunun cevabını bulmak için uygarlık öncesi döneme gitmek gerekir. o zamanlar bu sistem yoktu, insan doğaya henüz hükmetmemişti. Ne var ki o dönemlerde yazı- bilim- sanat- tarih olmadığı için on bin yıl öncesinin yaşam biçimini tespit etmek zor gerçekten. antropologlar bile ancak bir noktaya kadar tespitlerde bulunuyorlar onların da somut dayanağı olması imkansız ancak bazı küçük bulgulardan soyut mantık yürütmelerle sonuca varabiliyorler.
 
Bahsettiğin sistemide tanrıyada başka bir mucize yaratmadı. O sistemde insan doğasından geldi. Her iki sonuçtada insan doğasına çıkıyor yollar. Hayvan doğasında bile bir miktar bunu görebilirsin. Aslanların en basidinden kendi içlerinde bile gruplaşmaları. Kaldıki insanlar düşünce gücü sonsuz bir yol gibi. Tarihte eski kalıntılarda bile, eski silahlar bulunuyor. Bu ne demektir o zaman bile bir hüküm savaşı varmış. Ancak bir insan kendi doğasını değiştirebilecek kapasitededir. Hayan olsaydı bişey diyemezdik. Ama canlı doğası diyince insan doğası hayvanlardan bir çok konuda ayrılır. En basidinden çok fazla değişmesi buna örnektir. Varolan sistem dediğin ne zaman varoldu kim var etti? Ne zaman varoldu tartışılır ama yine insanın var ettiği kesindir. O yüzden benim cevabım şudur insan doğasındandır...

Ayrıca o kitap gerçek hayattan üzerine hiç birşey katılmadan mı yazılmış? Yoksa hayal ürünümü. Yoksa gerçek hayattan üzerine eklemeler mi yapılmış?

Yukardaki sorunun cevabı ne olursa olsun bilimin şuana kadar keşfedebildiği tarih insan arasındaki paylaşımın menfi olduğunu gösterir. En büyük kanıt budur.

En basidinden bir dostun öldüğünde belki ağlarsın. Ama sen hayatın gelip geçici olduğunu bilen bir insan olarak ona neden ağlarsın. Sebebi şudur; Artık o yok onun senin hayatında bir yeri var, sorunlarını dinlerdi, yanında olurdu zor zamanlarda. Artık yanlızsın. Senin ağladığın yanlızlığındır. Diyebilirsin böylede olsa karşılıklı menfi ilişkiler konuşsada bu bir paylaşımdır. Evet paylaşımdır. Ama nereye kadar bir paylaşımdır? Bu dünya herkese yeter payıma düşeni, ne eksik ne fazla aldıktan sonra başka bir insanla tekrar neden paylaşıma gireyim? Belki arada dolandırırm onun payınıda alırım vs vs vs. Buyur paylaşım hikayesinden senin varolan sisteme geldik.

Son olarak kapitalist sömürücülerden, kaptalist zedelere kadar tüm bunlar insan doğasının suçudur. Ama insan doğasını değiştirebilecek evrime ulaşmıştır.
 
Burada oturup 2 saat kimin ne yazığını okumadan cevaplıyorum
1. Karl marx ideolojisini açıklarken ilk hedefinin tanrıyı tahttan indirmek olduğusunsöylemiştir iyi güzel de sanane .... demezlermi adama? İster inanırım ister inanmam bu kimseyi ilgilendirmez Buna karşında cevabı şöyle olmuştur günde 45 dk. siz hiç olmayan bir toteme inanırsanız bu hayatınız boyunca birsürü zaman eder bu süre boşa geçitilmiş bir süerdir:Hmm ee sen hani insanların tam olarak özgürce yaşamalarını istiyorun bir insanın günde 45 dk. istediği faaliyeti yapma hakkı yoksa Sen orada özgürlükde bhsedemessin.!---->Buda benim yorumum Marxın asıl amacı tanrıyı yoksayaktı(bknz:Materyalizm 2-3 kitap okudum hakkında ama hala otutrtailmişl değilim)Bunun içinde kömünizmi Kullandı
2.MArx ideolojiside 2. hedefini ise komüzimi dünyaya yaymak olarak açıklamıştır.(asıl amaç tanrısızlık)Şimdi bunu ekonomik yönden açıklamya kalksam belki bin sayfa sürer ama şunu söyleyeyim Marxın bu ekonomk ekolu oluştururkenki ana düşüncesi META yı merkez alarak ekonomiyi yorumlamak oldu.Mea nedir ?? bu da çok farklı bir kavram meta en basit nlamıyla emektir...Ayrıca birsürü saçma şeydende bahsetmiş Tembellik hakkı diye birşey olabilirmi açıklamaya bile gerk yok isminden anlaşılacağı gibi saçmaoğlu saçma birşe.Biri gitsin sabahtan akşama kadar çekici ağaca tutarsızca vursun ama gelsin benle aynı parayı alasın Özü dilerim tabiki ben daha çok çalıştığım için daha çok alıcam ama bu 2-3 kıyafet ve günde yarım ekmek fazlalık olacak çünkü arz.talep.kanunu ancak bunu karşılayabilcek...
Kapalı ekonomi 3. sınıftayken ithalat ihracatı öğrenen bir çocuk bile şuanda anlatabilceklerimi anlayabilir.bakınız sizin ülkenizde demir uranyum bakıraltınvs.. madenler var ama bor , çinko vs... madenler yok sizin oke yakıtı için bora ihtiyacınız var ama ithal edemiyorsunuz niye çünküemparyalist güçlerden hiçbirşey alınamazTamamen kendi kendine üreten ekonomi TABİ bunlar zaten eline verdi boru al yap dediler SAÇMALIK

NOT :savuduğum şeyin dışa bağımlı ekonomiyle uzak yakın HİÇBİR alakası yok!

vs..binbirşey dediğim gii hepsini anlatsam sayfalarca yazamam gerkecek


2-3 MAİFESTO OKUYUP BURADA ARTİSTLİK YAPANLAR SİZLER GİBİ HALKIMIN JARGONUNA UYMAYAN KELİMELER KULLANDIÐIM,ONLARA ANLATMAK İSTEDİKLERİMİ YALIN OLARAK EN BASİT BİÇİMİNDE SÖYLEDİÐİM(DEVRİMCİ HALKI BİLİNÇLENDİRİR,SENIN DEDİÐİNDEN DE NE ANLADIYSA) İÇİN BİLMEDİÐİMİ SÖYLEYEBİLİRSİNİZ AMA ŞUNU BİLİNKİ SİZİN YAŞINIZ KADAR KİTAP OKUDUM BEN.

SADECE GÖRDÜÐÜM BU KONU KARŞISINDA KAYITSIZ KALAMDIM HEPSİ BU BİRŞEYLER ANLATABİLMİŞSEM NE MUTLU BANA. ESEN KALIN
 
Marxizmin insan ve toplumu açısından ne anlama geldiğini, "Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı" isimli eserinin önsözünde bizzat kendisi özetliyor..

"Ulaştığım ve ulaşıldıktan sonra incelemelerime kılavuzluk eden genel
sonuç, kısaca şöyle özetlenebilir: Varlıklarının toplumsal üretiminde,
insanlar, kaçınılamaz bir şekilde, aralarında kendi arzularından
bağımsız, belirli ilişkilere girerler; yani, onların maddi üretim
güçlerinin belirli bir gelişme seviyesine uygun üretim ilişkilerine
(girerler). Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun ekonomik
yapısını,oluşturur, yasal ve siyasal üstyapının yükseldiği ve belli
sosyal bilinç biçimlerinin tekabül ettiği gerçek temeli oluşturur.
Maddi hayatın üretim tarzı, sosyal, siyasal ve entelektüel hayatın
genel sürecini belirler. İnsanların yaşam biçimini belirleyen bilinçleri
değildir; ama, onların bilincini belirleyen sosyal yaşam biçimleridir.
Gelişmelerinin belli bir aşamasında, toplumun maddi üretici güçleri
var olan üretim ilişkilerine veya – bu sadece aynı şeyi yasal terimlerle
ifade eder—o zamana kadar çalıştıkları çerçeve içindeki mülkiyet
ilişkileriyle çatışmaya başlar. Üretici güçlerin gelişmesinin
biçimlerinden, bu ilişkiler onların prangasına dönüşür. Ardından,
toplumsal devrim dönemi başlar. Ekonomik temeldeki değişmeler
tüm koca üstyapıyı eninde sonunda dönüşüme götürür. Bu tür
dönüşümleri incelemede, doğa bilimlerindeki kesinlikle saptanabilen
üretimin ekonomik koşullarının maddi dönüşümü ile yasal, siyasal,
dini, artistik veya felsefi – kısaca, insanın bu çatışmanın fakına
vardığı ve savaştığı ideolojik biçimleri— ayırt etmek daima
zorunludur.
Nasıl ki, insan bir kişiyi onun kendini ne sandığıyla değerlendirmezse,
aynı şekilde, insan böyle bir dönüşüm dönemini kendi
bilinciyle değerlendiremez, fakat, aksine, bu bilinç maddi yaşamın
çelişkilerinden, üretimin sosyal güçleri ve üretim ilişkileri arasında
var olan çatışmadan açıklanmalıdır. Hiçbir sosyal düzen yeterli
üretici güçler gelişmeden asla yıkılmaz ve yeni üstün üretim ilişkileri,
varlıkları için gerekli maddi koşullar eski toplumun içinde
olgunlaşmadıkça asla eskinin yerini alamaz. Bu nedenle, çözüm için
gerekli materyal koşullar hazır olduğu zaman veya biçimlenme
sırasında problemin kendisinin yükseldiğini yakın inceleme her
zaman gösterdiği için, insan ancak çözebileceği görevlere kendini
hazırlar. Genel olarak, Asya üretim tarzı, antikçağ, feodal ve modern
burjuva üretim tarzları, toplumun ekonomik gelişmesindeki dönemler
olarak atanabilir. Burjuva üretim tarzları, toplumsal üretim sürecinin
son düşmanca biçimidir — bireysel düşmanlık anlamında değil, fakat
bireylerin sosyal yaşam koşullarından çıkıp gelen bir düşmanlık--,
fakat burjuva toplumunun içinde gelişen üretici güçler bu
düşmanlığın çözümü için materyal koşulları da yaratırlar. İnsan
toplumunun tarihöncesi bu sosyal biçimlenmeyle kapanır.
"
 
Nisa demiş ki:
metalcafe Makrsizm başlığındayız, arada yine çeşitlemeler yapmış hatta konuyu yine Buddha'ya bağlamışsın 🙂

Avrupada tüm yollar romaya, felsefede Buddha'ya çıkar 😀 Aradaki bağlantıları görmek lazım. Sadece Marx okumakla olmuyor. Sonuçta Marx'ta belli bir birikim üzerinden feslefesini ortaya koydu. Neydi o birikim onlarıda konuşmak lazım =) Ayrıca şu marksizm olayına kıl oluyorum. Yani Marx'ı çok derinlemesine incelemedim, ama yüzeysel olarak bile incelendiğinde, onun marksizm gibi bir kavrama karşı olduğu görülebilir. Aynı şey oshoculuk, budacılık, kemalizm vs vs devam eder =)
 
metalcafe demiş ki:
Nisa demiş ki:
metalcafe Makrsizm başlığındayız, arada yine çeşitlemeler yapmış hatta konuyu yine Buddha'ya bağlamışsın 🙂

Avrupada tüm yollar romaya, felsefede Buddha'ya çıkar 😀 Aradaki bağlantıları görmek lazım. Sadece Marx okumakla olmuyor. Sonuçta Marx'ta belli bir birikim üzerinden feslefesini ortaya koydu. Neydi o birikim onlarıda konuşmak lazım =) Ayrıca şu marksizm olayına kıl oluyorum. Yani Marx'ı çok derinlemesine incelemedim, ama yüzeysel olarak bile incelendiğinde, onun marksizm gibi bir kavrama karşı olduğu görülebilir. Aynı şey oshoculuk, budacılık, kemalizm vs vs devam eder =)

merak etme metalcafe kimse adamın olayını tam manasıyla anlamış değil çoğu kişi saçma bir romantizmle sadece yüzeysel ve ezberci bir şekilde konuşuyor oysaki marks ın felsefesinin temelinde heraklitosun diyalektiği yatar buna göre değişmeyen tek şey değişimin kendisidir fakat, çoğu "marksist" ya da das kapitali boş boş okuyup konyuşan insan marksın yazdıklarını anlatır oysa ki kapitaldekilerinde zamanla değişmesi yenilenmesi gerekir yani marksiszmin daha doğrusu diyalektik meteryalizmin özü değişim ve yenilenmedir.

Değişim önemlidir!

evet arkdaşlar ben şahsen marksismin kendi içinde paradoksal bir yapısı olduğunu ve asla tam manasıyla bir marksizm yaşanamyacağını düşünüyorum ne varki marksist meteryalizmin kendi içindeki diyalektik unsurları harekete geçirilirse ve bu güne kadar algılayışlarda meydana gelen aksaklık ve eksisklikler düzeltilir yada yenilenirse daha iyi bir marksizm den söz edilebilir ama hiç bir zman tam manasıyla bir marksizm yaşanamaz ancak her seferinde biraz daha iyi bir marksizm oluşur bunun içinde marksizmin içindeki romantizme boş boş abanmak yerine diyalektik yanını kaşıyıp bu felsefenin kendi içindeki eksiklerini düzeltmek gerekir aslında bu konu hakkında çok daha fazla şey yazabilirim ancak şimdilik benden bu kadar.
 
Sadece Herakleitosun dialektiği mi? Binlerce bağlantı kurulabilir. Komunizm bir tolumsal örgütlenmedir. Ve Sokratesin dialog yoluyla doğruya ulaşma sistemine kadar bağlantı kurulabilir. Devrimcilikte çok güzel görünür. Ama yaptığı farklı bişey yoktur, bir sistemi bozar kendi sistemini kurar. Ne değişti o devrimcimi herkesin işine gelecek herkesi özgür kılacak bir sistemi biliyor? Yada hangi sistem şu ana kadar işe yaradı. Yoksa bu mahsum komünizm neden çöktü. Çünkü daha bir bebekti o emekledi yürümeye başladı ayağını burktular. Ama o hep çocuk olarak kalacak. Asla büyümeyecek, aynı Hitlerin Faşizmi gibi. Belkide Marx devletsizlik derken, biraz anarşizme dikkat çekti. Belkide devletsizlik dışında bir mekanizma daha var olmadığı için onun adına sistemsizlik demedi. Ama komünizmde bir mekanizma halini aldı. Kim bilebilir ki. Bunları daha ne kadar tartışacaz ve sistemden sisteme atlayıp onları savunacaz? Ne olacak Marxism olacak adı, başka bişey olacak fark etmez. 2500 yıldır ne işe yaradı bunlar. İleri geri tepinmekten başka neye yaradı? Burda Marx'ı eleştirmiyorum ben Marxları eleştiriyorum. Ama Marx denen adamı değil oturmuş düşünmüş yazmış. Ben ona verilen, herkesin gördüğü adı eleştiriyorum. İnsanların beklentilerini körükleyip sistemi daha güçlü hale getirmekten başka bişey yapmıyoruz.

Osho'dan bir hikaye;

“İğnemi kaybettim,” dedi. İnsanlar dedi ki, “Şimdi güneş batıyor ve iğneyi bulmak çok zor olacak ama sana yardım edeceğiz. Tam olarak nereye düştü? Çünkü yol çok büyük ve iğne de çok küçük. Şayet tam yerini bilecek olursak onu bulmak daha kolay olacak.” Rabia da, “Bana bu soruyu sormamanız daha hayırlı olur çünkü aslında o yola düşmedi, o evimin içinde düştü,” dedi. İnsanlar kahkahalarla gülmeye başladılar ve dediler ki: “Biz her zaman senin birazcık kaçık olduğunu düşünmüşüzdür! Madem iğne içerde yere düştü, neden onu yolda arıyorsun?” “Çok basit, mantıklı bir nedenden: Evin içinde hiç ışık yok ve dışarıda hâlâ birazcık ışık var.” dedi Rabia. İnsanlar güldü ve dağılmaya başladı. Rabia onları geri çağırdı ve dedi ki: “Dinleyin! Bu tam olarak sizin yaptığınız şeydir; bu sadece sizin yolunuzdan gitmekti. Saadeti dış dünyada aramaya ilk ve en öncelikli soruyu sormadan devam edip duruyorsunuz: Onu nerede kaybettiniz? Ve size diyorum ki onu içerde kaybettiniz. Onu, duyularınızın dışa doğru açık olması basit ve mantıklı nedeninden ötürü dışarıda arıyorsunuz; orada birazcık ışık var. Gözleriniz dışa doğru bakar, kulaklarınız dışarı doğru duyar, elleriniz dışarı doğru ulaşır; dışarıda aramanızın sebebi budur. Yoksa, size söylüyorum, onu orada kaybetmediniz ve bunları kendi otoriteme dayanarak söylüyorum. Ben de çok, pek çok hayat boyunca onu dışarıda arayıp durdum ve içeri baktığım gün şaşırdım. Arayıp bulmaya çalışmaya gerek yoktu; o her zaman içerideydi.”

Bugun Marx'ı eleştirenlerde dışardaki başka birşeyi savundukları için eleştiriyorlar. Muazzam bir yarış var bazı fikirleri yüceltmek için. Ama kimse içindeki fikirlere kulak vermiyor. 2500 yıl geçti daha ne marxlar kantlar hegeller buddhalar osholar platonlar gelip geçecek. Bizde hep içerde kaybettiğimiz iğneyi dışarıda arıyacağız. Çünkü Mekanizma böyle işliyor.
 

Geri
Üst