“Sosyalizm öldü” çığlıklarıyla günlerce sosyalizmin değerlerine, halkların geleceğine saldırdılar. Halkların büyük fedakarlıklarla yarattığı her şey acımasızca yağmalandı, savruldu.
Yıllarca, ateş-kan içinde, büyük bedeller ödenerek yaratılan halkların zenginliklerini, bu kez bir avuç asalak gaspedip halklara cehennem hayatı yaşattılar.
Oysa “duvarları yıktık” diyerek cennet vaat etmişlerdi. Lenin’in, Stalin’in ve devrimci önderlerin heykelleri bir avuç kışkırtıcı, komplocu tarafından parçalanırken, her şeyi tarihe gömebileceklerini düşündüler.
Binlerce insanı, propagandaları ile kapitalizmin lüks tüketim kültürüyle teslim almaya çalıştılar, günlerce sosyalizmin insanın ihtiyaçlarını karşılamadığını anlattılar. Karşılanmayan ihtiyaçlar; cikletti, blujindi, colaydı... bunlarla aldatmaya çalıştılar. Demokratik Almanya’dan kapitalist Almanya’ya geçen binlerce insan ilk önce basit tüketim maddelerine yöneldiler.
Artık her şey vardı. Bunun propagandasını yaptılar günlerce. Kış ortasında iri, etli ve lezzetli çikita muz, vitrinleri dolduran pahalı yiyecekler ve giyecekler... Lüks arabalar...
“Duvarların yıkılması”, lüks tüketim maddeleri, yalancı cennetler, lüks yaşam uzun ömürlü olmadı. Olamadı. Yönlendirilen, “duvarları yıkan” binlerce insanın ayağı toprağa değdi.
Binlerce insan tüm malların ancak parayla satın alınabileceğini öğrendi. Önce bunları alacak parayı kazanmak gerekiyordu. Oysa vaat edilen cennette para kazanmak, iş bulmak hiçte kolay değildi.
Deneyci de olsa kapitalizmin çözüm olmayacağını yaşadı, anladı milyonlar. İşsizliği, pahalılığı, enflasyonu, mafyayı, fuhuşu, alkolizmi, açlığı, dilenciliği tanıdı. Milliyetçiliği, bağımlılığı, faşizmi tanıdı halklar...
Sonra kirayı öğrendiler. Çocuk yuvası, ısıtma, telefon, aydınlatma dahil tüm hizmetlerin nasıl pahalı olduğunu ve faturaların ödenmemesi durumunda sokağa atılabileceğini, aç-çıplak kaldığını, tüm hizmetlerden yoksun bırakıldığını gördü, tanık oldular.
Çatışmaları, sivil faşistleri, yıllar süren savaşları, halkların birbirini kırmasını, acıyı-yoksulluğu yaşadılar. Bağımsızlığın yitirildiği, demokrasinin olmadığı, ülkelerin tüm kaynaklarının yağmalandığı bir dönemi yaşadılar, yaşıyorlar.
Gorbaçov’un iktidara geldiği ve sosyalizme yönelik saldırılarının “değişim” adıyla boyutlandığı, 1985 yılından bu yana aradan geçen 15 yılda halklar kapitalizmin vahşiliğini, emperyalistlerin zorbalığını gördüler.
Dünyayı yöneten emperyalist tekellerin, büyük sömürge imparatorlukları kurdukları 20. Yüzyıl’da en büyük korkularını da yaşadılar.
Devrimcilerle, sosyalizmle tanıştılar. Artık devrimler çağı başlamıştı. Sovyet devrimi bu yürüyüşün başlangıcı oldu. Sovyet devrimini, Çin, Vietnam, Kore, Küba, Doğu Avrupa ülkelerinin devrimleri izledi.
Artık sosyalizm maddi bir olgu haline gelmiş, emperyalist-kapitalist sistemin bunalımlar yaşadığı, halkların acılar içinde yoksulluklarla kıvrandığı yıllardı. Sosyalist ülkeler, büyük başarılara imza attılar.
Halklar hapishanesi olan Çarlık’tan halkların kardeşliğinin yaşandığı Sovyetler Birliği’ne; “Buraya Çinliler ve köpekler giremez”den kısa sürede bağımsız, demokratik ve saygınlığı olan Çin’e; kumar cenneti Küba’dan bağımsız Küba’ya uzanan çizgi sosyalizmin çizgisidir.
Sosyalizmi sorunsuz bir toplum olarak idealize etmek; cennet düşlemek, “bir düğmeye basılacak ve her şey düzelecek” anlayışına götürür. Sosyalizmin şiarı olan “herkesin yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre” anlayışının bir kaç yılda ve emperyalizm koşullarında gerçekleşmesini beklemek doğru değildir. Ve yine; sınıf ayrıcalıklarının, kır-kent, işçi-köylü çelişkilerinin tamamen kalkacağını sanmak; sınıfsız topluma mücadeleyle varılacağını söyleyen bilimin anlaşılmaması ve kağıt üstünde sosyalizm düşlerinin sonucudur.
Oysa küçük burjuva aceleciliği ve umutsuzluk proletaryanın uzağındadır. Karmaşık, çelişkili, uzun ve sancılı bir süreci kapsayan proletarya diktatörlüğü altında, inişli-çıkışlı, geri çekilme ve atılımları barındıran bir süreci kavrayamamak; sınıf mücadelesinin kendine özgü biçimlerde sürdüğü sosyalist inşa sürecini anlamamaktır.
Açık ki, her şey burjuva devlet mekanizma
sının parçalanması ile bitmemektedir. Devrim sadece bununla sınırlı değildir. Devrim, sosyalist inşanın görevlerinin adım adım yükseltildiği bir süreçtir. İşte bu süreç boyunca karşılaşılan güçlükler, çözülmesi gereken bir çok çelişki olacaktır.
Tüm bu söylenenlere ek olarak da; proletarya kendisinden önceki toplum biçimlerinden oldukça farklı bir toplum kurmaya başladığında, buna gerekli deney ve tecrübeden yoksun olarak başlayacaktır.
Gerek nesnel nedenlerden, gerekse sübjektif koşullardan dolayı sosyalizm ancak Sovyet devrimi ile ilk adımını atmış ve o günden bu yana kadar ancak 80 yılı aşkın bir deney ve birikime sahip olabilmiştir.
Kapitalizm neredeyse 300 yılı aşan deneyi ve ondan önceki sınıflı toplum ilişkilerinin yüzyılları bulduğu hesaba katılırsa, bu 80 yıl dün gibidir.
Yine de 80 yılık sosyalizm deneyi; sosyalizmin, halkların kendi kaderlerini özgürce tayin ettiğini, halkların saygınlık kazandığını ve ulusal sorunu çözebileceğini göstermiştir.
İlk sosyalist ülke olan Sovyetler Birliği onlarca halkın, azınlığın kaderini özgürce tayin ettiği örnek bir ülke olmuştur. Sovyetler Birliği, Çarlığın yok saydığı milletlerin, azınlıkların tüm haklarını vermiştir. Gürcüler’den Kazaklar’a, Ruslar’dan Azeriler’e, Türkmenler’den Litvanyalılar’a kadar 16 Sosyalist Federal Cumhuriyet ve bu cumhuriyetler içinde Adigeler’den Yahudiler’e, Volga Almanları’ndan Yakutlar’a kadar sayıları binleri bulan azınlıklardan oluşan onlarca özerk bölgeye sahip olmuştur.
Eşit haklara sahip halkların özgürce katıldıkları ve gönüllü birlik temeli üzerinde kurulmuş olan SSCB, halkların, azınlıkların gelişimini sağlamıştır.
Bugünse, özgür ve gönüllü birliktelikten eser kalmamış, halklar birbiriyle savaştırılmakta, anlaşmazlıklar yaratılıp, emperyalizm tarafından körüklenmektedir. Rusya-Çeçenistan savaşı, Azeri-Ermeni çatışması, Gürcistan’ın Abhazlar ve Güney Osetya sorunu yaşaması, Bolkarların, Dağıstanlıların, Rusya’yla olan sorunları bunların başlıcalarıdır.
Adeta tüm halklar birbirine düşman ilan edilmiş, savaştırılmıştır. Artık halklar bağımsız ve özgür değildir. Emperyalizmin tahakkümünü yaşayan halklar, milliyetçilik-ırkçılıkla tanışmış, emperyalizmin kuklası yapılmak istenmiştir.
Daha düne kadar 5 milyon nüfuslu Gürcistan’da özgürce yaşayan Gürcüsü, Ermenisi, Rus’u, Azerisi, Osetler’i, Abhaz’ı, Dum’u, Ukraynalı’sı, Kürdü, Yahudi’si, Laz’ı bugün birbirine düşürülmeye çalışılıyor. Yugoslavya’nın tüm Balkanlar’ın, Kafkaslar’ın yaşadığı sorunlar kapitalizmin bir kez daha çözüm olmadığını göstermiştir.
Ve yine 80 yıllık sosyalizm deneyi; her türlü toplumsal eşitsizliğin ayrıcalığın, baskının kalktığını, halkların toplumsal saygınlığına kavuştuğunu gösterdi.
Toplumsal ilerlemenin önünün açılması, emek güçlerinin özgürce gelişmesi, yaratılan değerlerin adilce paylaşılması tarihsel bir gerçeklik oldu. Sovyetler Birliği’nde 70 yılda yaşanan teknolojik-sınai gelişmeler, kapitalizmin yüzyıllardır yarattıkları gelişmeyle boy ölçüşür duruma geldi.
Eğitimin, sağlığın, ulaşımın parasız olduğu, sokaklarda kalmayan, sağlıklı konutların yapıldığı, işsizliğin kalktığı, açlık ve yoksulluğun yenildiği bir toplumsal model kurmayı başardı sosyalizm.
Ve yine 80 yıllık sosyalizm deneyi kapitalizmden komünizme proletarya diktatörlüğünün sorunsuz, pürüzsüz ulaşamayacağını gösterdi.
.
kuracak ve yeni yüzyıla damgasını vuracaktır. Emperyalistlerin korktukları başına gelecek, dünya halkları daha büyük bir özlemle yola çıktıkça emperyalizmin egemenliği de son bulacak ve kazanan halklar, kazanan sosyalizm olacak.