Hocam güzel yazı olmuş, emeğine sağlık. Ben 10 yıldır hobi olarak gitar çalıyorum. Konser, studio olayım filan yok. Kendimce evde ya da gemide uğraşıyor, vakit geçiriyorum. Düşüncelerimi yazmak istedim, biraz uzun bir yazı olacak ama umarım sıkılmazsınız.
Bana göre olay ihtiyaçların karşılanma meselesi. Çok absürd olaylar olabiliyor. Mesela ilk amfim Fender Fromntman 10g idi. Zamanla tatmin etmemeye başladı. Vox VT20+ aldım. İlk zamanlar o da iyiydi, lakin bir süre sonra o da tat vermedi. Sesler çok dijital, gerçeklikten uzak. Bu dönemde en baba prosessörlerden birisi Boss ME-80 filandı. Her yerde sürekli ME-25 ile ME-80 kıyaslaması filan yapılırdı. Kullanan olmuştur muhakkak, belki halen daha kullanan da vardır. Ama o dönemde bile YouTube videolarında sesleri çok dijital bulmuştum. Eski harddisklerimin birisinde 45-50 dk'lık review videosu hala duruyordur. Sonraları amfiye kulaklık bağlayıp, öyle çalmaya başlayınca ses kartının daha doğru tercih olduğunu düşündüm ve Focusrite aldım, hala da kullanıyorum. Bilgisayara crack li programlar, Native Instr. filan yükledim ama onlar da hoşuma gitmedi. Zaman geçtikçe ekipmanlarım çoğalmaya ve kayıt işini ciddiye almaya başladım. Çünkü geriye baktığımda hatalarımı görme fırsatı ve kendimi geliştirme fırsatı buluyordum. MacBook aldım ve Garage Band'i keşfettim. İlk defa duyunca tonlar, modellemeler fena değildi ama Vox, Fender hele ki vintage Marshall amfiler tatmin edici değildi. Sonrası gemiye gidip gelirken taşımak kolay olur diye head amfi olayına girmeye karar verdim, Mooer Radar filan aldım.
Geçen yıl tesadüfen denk geldi ve Line 6 Stomp XL aldım. Bir tweed tonu var efsane, hani gerçekten iyi çalsam sanırsınız '50s müzik var. Marshall, Fender, Vox tonları çok gerçeğe yakın. Cab sim olayı ayrıca güzel.
Şimdi prosessörün bendeki avantajı saymakla bitmez. Ben denizciyim ve gemide 2kg'ye Garage Band'dan daha çeşitli ve tatmin edici ton alıyorum. Evde iken Send-Return kısmını kullanarak (eğer analog pedal kullanmıyorsam) önce comp, drive, modülasyon filan her ne kullancaksam kullanıyorum, send'i Vox AC15 Head'a bağlıyorum, Watt killer ile amp çıkışını düşürüp, return'den Stomp XL'e (cab sim olarak kullanıyorum), oradan Focusrite ve Garage Band. Şimdi neden bu kadar cihaz kullanıyorsun diyenler olacaktır. Tek bir volume kontrolü yerine 3 volume kontrolü ton ayarında daha etkili oluyor. Stomp XL'i usb ile bağladığımda da oldu ama volume ayarını tam anlamıyla yapamadım. Kulaklık çıkışı ile out çıkışı denk gelmiyor. Tonlar çok kayıtta çok alçak kalıyor, yükseltince de kulaklık kullandığım için kulaklarım ve başım ağrıyor. Kulaklığı ses kartına bağlayınca olayı çözüyorum. Ayrıca çift çıkış ve giriş bağlıyorum L-R balance ayarını daha etkili yapma fırsatım oluyor.
Diyeceksiniz ki neden bu kadar uğraşıyorsun, zevk işte napiiiim 😁. Daha 3-4 yıl öncesine kadar prosessör düşmanı ben, şimdi Stomp XL olmadan hiçbir iş yapamıyorum. Prosessör üzerinden, '62'den '69'a fuzz'lı, leslie'li, reverb'li tüm Beatles tonları, çoğu Gilmour tonları, biraz Hendrix, strat ya da tele varsa elimde Duman tonları, Clapton'un Beano tonları, modern blues tonlar, modern rock tonlar filan hepsini gönlümce elde edebiliyorum. Bu da bana yetiyor. Processör ile Harrison'un fuzz efektli Let It Be solosunu, Abbey Road'daki leslie efektli çoğu ara rifflerini birebir yakalamışlığım dahi var. Evde iken Vox ya da Fender amfimi head olarak kullanıp bu tonları daha güzel elde ediyorum. Bu defa da processörü amfi önünde pedalboard olarak ve çıkışında cab simulatör (Mooer Radar'dan birkaç gömlek üstün) olarak kullanıyorum. İstersem analog pedalımı da processör önüne ekliyorum.
Muhakkak daha basit sistemleri, VST'leri, yazılımları kullanan, bunlardan memnun olan vardır. Artık başarılı amfi modelleme pedalları bile çıktı, UAFX, Strymun Iridium filan var mesela. Sözün özü, processor olayı, ihtiyaçlara hitap etme, bütçe ve ton zevki meselesi.