Unuttuk mu sandınız, ne var ne yok köftehorlar?
Siz tabii anca yok jakım çıktı, yok atmosferik taşra metal için hangi manyetik, yok şu gitarı nerde boyatırız... Şöyle uzun ama aynı zamanda da kısa alternatifli bir tatil raporuyla dönüş yapalım. Buyrun;
Alternatif 1- Uzun yazıları okuyup da gözlerimi kaşındıramam, özet geç lan piç diyenler için özet:
Yürüyün Palamutbükü'ne gidiyoruz.
Alternatif 2- İş güç hafif ve/ya var ama ben bekletiyorum, anlat mk zaman geçsin diyenler için ise uzun hali:
Vermezler ama, verseler de istemem; sistemle uyuştuğum tek konu tatilleri taksit taksit kullanma, yani bir başka deyişle tek seferde 14 güne çıkamama durumudur. Nitekim öyle yaptım, hatta bayramla araya bir hafta koydum ki yıllık izinde kusana kadar gezip (kustum), bir hafta sonrasında gelecek bayram tatilinde herkes yollarda ve şehir boşken yatayım (yatacağım).
Tabii kendimden aşina olduğum üzere stratejik bir hatayla başladım; ailem buradaydı ve ayın 21'inde Gölcük'te katılacakları bir nikahın ardından Antalya'ya doğru yola çıkacaklardı... Dedim ben bunların dönüşüne denk getireyim, feribota atlar Yalova'ya geçerim ve onlar da beni oradan alır, devam ederiz... Bu planımı kendi salaklığım sonucu nikah sahiplerine duyurdum ve daha hatamı anlayamadan nikaha gelmem konusundaki ısrarlarla çetin bir mücadele içinde buldum kendimi.
Dik durduk, yerimizi koruduk, kurtulduk!
Her zamanki gibi ağlayan çocuklarla dolu bir Yalova feribotundan, "ya sabır ya selamet" sözcükleri eşliğinde inerken; Gemlik'ten zeytin alma ve babamın akşam namazını kılacak olması nedeniyle yaklaşık 11-12 saate dayanacağı kesin olan yolculuk için arabaya bindim. Bu arada, çok konuştuğu için bir 5 sene önce yemin ettim o varken araba kullanmamaya, hala daha tutuyorum bu yeminimi. Neyse; arkada yayıla yayıla giderim demiştim ki, annemin yufka yüreği dayanamamış olacak, nikahtan Antalya istikametine gidecek olan 2 tane teyzeyi de yanlarına almış olduklarını gördüm. Durumu anladım, sevaptır dedim. Dedim ama teyzeler 10 saat boyunca sürekli yemek yiyerek kendi alanlarında bir rekor kırdılar sanırım, çocuk zırıltılarından kaçarken poşet hışırtılarına yakalandık, o enteresan oldu. Ya teyzeler nasıl iş bu, bu nasıl yemek...
21'i gece Antalya'ya vardık, anam dünyayı getirmiş taşıdık, dedim skyrim böyle iş mi olur, sabah arar rezervasyonu iptal eder ve öteki gün giderim Fethiye'ye... Ama geçen arkadaşlarla konuşuyorduk, insan yaşı ilerledikçe daha az uyuyor, resmen çocukluğumdaki dedem oldum, çok hafifledi uykum hemen uyanıyorum. Kalktım o telaş sabahtan çıktım, vurdum Fethiye/Ölüdeniz'e. Birader o Fethiye kavşağında avucumun içi kadar Fethiye tabelası koymuşlar, bilmeyenin kaçırmaması garip olur. Yön özürlü biri olarak ben iki kere kaçırdım... Sonunda nihayet girdim Fethiye'ye, bence gayet basık ve sevimsiz.
Daha kötüsü tabela krizi devam ediyor, lan nerede bu Ölüdeniz tabelaları diye diye bulamadım, mecbur sorarak bulduk. Her taraf emekli İngiliz, bir de arabayı bırakıp sahile yaklaştım, ulan gayet dalgalı bir deniz, diyorum bu nasıl Ölüdeniz? Meğer daha ilerideymiş, turnikeleri de kurmuş babalar, yayadan kelle başı 6 lira alıyorlar. Deniz güzel ama orada da pek bir hareket yok, zaten o meşhur kısmın dışındaki kıyı şeridinde maşallah tüm tekneler kıyıya girmiş ve sintineleri/mazotları insanların ağzının içine içine boşaltıyorlar.
Ölüdeniz Hotel'de (güzel, sakin, 110 lira) kaldım ama sıkılınca 1 gecede çıktım. Bari kafayı kurtaralım deyip dışarı vurdum, demiştim her yer İngiliz. EPL maçları ve yayınlarından başka bir şey açamıyoruz abi diyor çalışan çocuklar... Benim ufak bir zevkim var; Becks yanında duble viski seviyorum, rakı-su misali. Baktım Becks var, viski de istedim, ulan resmen su bardağında ve taşarak getirdi, gözlerime inanamadım. İstanbul'da o orandan 3 duble rahat çıkar... Hal öyle olunca keyiflendim, getir kardeşim bir tane daha dedim, bu böyle gitti; madem öyle bu böyle olmayacak getir şu şişeyi dedim ve hayatımda 1 kere orta okulda (evet lisede bile değil) olduğum rezillikte sarhoş oldum, hala utanıyorum mk... O arada mekandaki İngiliz dayılarla Wigan-Ipswich maçını izlemeler, 200 metre yere taksiye binip adını söyleyememeler, odada kusmalar neler neler... Ulan olacak iş mi ya.
(Forum hatunları bakın olabildiğine şeffafım)
Neyse o olayın şokundayken sabah çıktım Datça'ya. Yolda geceden anılar kafama geldikçe böyle beynimi yiyorum kendime sinirlenmekten... Marmaris sonrası Datça yolları eskilerin anlattığına göre güzel ama kimi yerlerinde çalışma var ve mıcır dolu, dikkatli gitmek gerek. Toz duman filan da kalkıyor... Palamutbükü harbiden görülmesi gereken bir yer, akvaryum gibi şerefsizim. Ücretsiz girilebilecek yeri var ve uzun senelerdir Kaş'tan bile daha güzel olarak gördüğüm bir deniz oldu diyebilirim. Direkt oraya daha uzun soluklu şöyle 4-5 günlüğüne gitmek lazım aslında; ama ben kurtlu adamım işte, durduğum yerde duramıyorum. Güzel kare lazım öyle işe.
Gerçi Datça'nın marinasında bile deniz cam gibi, oradan belli ediyor kendini. Esasında Datça'ya yaklaşınca başlayan virajlardaki manzara efsane ötesi, Yunanlar nereye yerleşeceğini biliyormuş, şuradan bir bakayım derken adama kaza yaptırtır allah korusun... Ya bu arada nereye doğru giderken oldu tam hatırlamıyorum ama bir Göcek tüneli var, yeni açılmış sanırım... Benim bir başka huyum, nakit para taşımıyorum, her bokumu maaş kartımla görüyorum. Ama yola çıkarken al yanına biraz nakit dimi? Diyorum size ara sıra mallığım tutuyor... Yahu o tünelden bir çıktım, karşımda "nakit gişeler" ibaresi ile gişeler, bildiğiniz eski usül, HGS/OGS filan yok öyle... Kardeşin tekini dikmişler, o da paraları topluyor: 3.5 lira. Bendeki şok ise parayla satın alınamaz.
Ulan ne olduğunu anlamadan kendimi sırada buldum ve aynı şekil arkamda 6 tane araç birikti. Kurbanlık koyun gibi ilerledim, camı açtım, pos makinesi sordum ve o malum yüz ifadesini bekleyip girdim konuya: Kardeş; senede 1 hafta tatil yapıyoruz ve ben benimkine yeni başladım... Fakat yanımda, inan olsun yalnızca şu gördüğün 25 kuruş var. Eğer beni geri döndürürsen senedeki şu tek tatilim bombok başlamış olacak; fakat bir iyilik yapıp da geçirirsen sana duacı olacağım dedim. Belki biraz farklıdır ama böyle dedim yani. Ulan çocuk allahtan iyi biri çıktı da beni geçirdi, yoksa kaç kilometre geri gidip bankamatik arardım bilmiyorum.
Datça'da uyumayıp Marmaris'e döndüm, orası biraz şahsi orayı hızlı geçiyorum ama Marmaris çarşısı diye Armutalan'a girmeyi başardığımı (yine tabelaya atacağım suçu, o ne biçim tabela lan) ve çarşıda denizin baya çamurlu gibi olduğunu söylemek lazım... Akabinde İzmir'e geçip kokorece gömüldük zaten, bu kez tedbirli davrandım ve karaokeye çıkmadım :mal:
26'sında İzmir'den Antalya'ya basıp arabayı bıraktım ve yılın onca gününden uçuş için fırtınanın koptuğu günü seçmişiz; 28'i sabahı pist üzerinde Asena misali sağa sola kıvırarak inen bir uçuş şekli yaşadık. Bu arada beyler çok dikkatli olun, gerçekten yollarda adım başı çevirme var ve 3-4 kilometreden filan alıyor. Öyle yolda da kesmiyor, geçen ay peder yedi, adrese gönderiyorlar. Ben dikkat etsem de acaba yedim mi diye düşünmeden edemiyorum. Geçerken o memurlardan biri sanki gülerek mi baktı ne...
Toplamda uçak dönüşü hariç 1150 kilometre yol, 5 gün desek yeridir. Yol, tek başına yol ara sıra güzel bir şey gerçekten. İzmir'de sağolsun Karşıyaka ve Göztepe tribününden arkadaşlar ağırladılar, Mendoza'nın da kulaklarını çınlattım içimden, Karşıyaka-Altay maçını izleme fırsatı bulduk; bildiğimiz bestelerde hakkını vererek bağırdık.
--
Dönüşle beraber işin uçak kısmına geleyim, az önce bilet aldım oradan çağrışım yaptı.
Uzun zamandır Sun Express ile gider gelirim, son zamanlarda fiyatları biraz arttırdılar gibi. İkidir hatta üçtür Pegasus ve Atlas Jet'e yöneliyorum, demin de öyle bakınırken 5-7 Aralık tarihlerini gözüme kestirdim; Sun Express'te 145 lira olan gidiş-dönüş bileti Pegasus'ta 92 liraydı, oradan kaptım...
İstanbul Havalimanlarında Havataş servislerine yine zam gelmiş, Sabiha Gökçen-Taksim 13'tü 14 yapmışlar. Pazar günü geldiğimde 13 lirayı hazırlamış otobüsün içinde beklerken, paraları toplamaya gelen arkadaş 14 lira dedi. Yine mi zam geldi, vallahi güzel zam yapıyorsunuz dedim; 2 saniye yana dönüp sonra tekrar bana baktı, bu mazot fiyatlarına 2 senede bir zam normal dedi.
Aha işte tam o lafla ben orada delirmeye yaklaştım, açtım ağzımı.
Ya yanlış biliyorsun ya da size yanlış öğretiyorlar ve topluca yalan konuşuyorsunuz; aynısını 2 ay önce zam yaptığında İETT söyledi, 2 senedir fiyatlarda düzenleme yapılmıyor diyerek %10 zammı yaptı; ama kayıtları açıp baktık, henüz zam olalı 1 sene 7 ay civarı olduğunu gördük. Düzenli gidip-geliyoruz, siz bu ücretleri 13 lira yapalı 1 sene 7 ayı bırak 1,5 sene bile olmadı dedim.
İnsanları gerçekten aptal yerine koyuyorlar, cinnetlik olmak çok kolay, bu halka istediğimiz gibi koyarız, onlar da "vardır devletin bir bildiği" der ve susar diye bakıyorlar... Ulan sen orada çalışan insan olarak bile, içinde olduğun halkı değil de o ismi lazım değil şirketini savunuyorsun, hem de haksız yerde.
Yazık lan bize, valla yazık. Mutlu ve enerjik başlayıp sinirli biten bir rapor oldu ama yapacak bir şey yok.