Martı
Her vapur dumanının ardına
yüreği sıcak
bir insan sanıp takılırken
tüyleri ıslanan bir martı olduğumu
hem azarlayan
hem de sırtıma havlu koyan anneme anlatamam...
Kanadım kırılsa da konmam
deniz kıyısındaki
hiçbir caminin minaresine,
kubbeye tüneyen martıların
keyiflerince uçmalarını bekleyen imam
ezanı geç okudugu için sürülünce
bir dağ köyüne...
Birazcık daha sabredin diyorum
eski bir sokagin kıvrımında
yolun iki ucunu gösteren
trafik aynalarına
hüzün modeli arabalar
kirilmamaniz için örgütleniyor
dolmus duraklarinda
Denize düsen bir gazetedeki
ölüm ilanindan ögrenirim
mendireğe attığı çakıltaşıyla
ürken martıların
alkışa benzeyen kanat seslerini
selamlayan yaşlı adamın
unutulan bir tiyatrocu olduğunu
Gece yarısı söndürülünce ışıklarını
kuytu bir iskelede
ne yaptıgını görürüm
iki yakası arasında İstanbul'un
koltuklarında günboyu
kadın kalçalarının izlerini
biriktiren vapurun
Yanından ayrılmam deniz fenerlerinin
fotografına benzemeyen
heykelleridir çünkü
idam sehpasına çıkınca
aşağıda asılmasını bekleyenlerin
yüreklerindeki sivri kayalıkları
ışığıyla aydınlatan devrimcinin
Uyandırırım çığlıklarımla
kıyısında karnı aç yatan çocukları
yiyecek aradığım kent çöplüğünün
ama bir parça olsun
koparmam beyazlığından
bilirim ki Kız Kulesi
doğum günü pastasıdır özgürlüğün!...
Her vapur dumanının ardına
yüreği sıcak
bir insan sanıp takılırken
tüyleri ıslanan bir martı olduğumu
hem azarlayan
hem de sırtıma havlu koyan anneme anlatamam...
Kanadım kırılsa da konmam
deniz kıyısındaki
hiçbir caminin minaresine,
kubbeye tüneyen martıların
keyiflerince uçmalarını bekleyen imam
ezanı geç okudugu için sürülünce
bir dağ köyüne...
Birazcık daha sabredin diyorum
eski bir sokagin kıvrımında
yolun iki ucunu gösteren
trafik aynalarına
hüzün modeli arabalar
kirilmamaniz için örgütleniyor
dolmus duraklarinda
Denize düsen bir gazetedeki
ölüm ilanindan ögrenirim
mendireğe attığı çakıltaşıyla
ürken martıların
alkışa benzeyen kanat seslerini
selamlayan yaşlı adamın
unutulan bir tiyatrocu olduğunu
Gece yarısı söndürülünce ışıklarını
kuytu bir iskelede
ne yaptıgını görürüm
iki yakası arasında İstanbul'un
koltuklarında günboyu
kadın kalçalarının izlerini
biriktiren vapurun
Yanından ayrılmam deniz fenerlerinin
fotografına benzemeyen
heykelleridir çünkü
idam sehpasına çıkınca
aşağıda asılmasını bekleyenlerin
yüreklerindeki sivri kayalıkları
ışığıyla aydınlatan devrimcinin
Uyandırırım çığlıklarımla
kıyısında karnı aç yatan çocukları
yiyecek aradığım kent çöplüğünün
ama bir parça olsun
koparmam beyazlığından
bilirim ki Kız Kulesi
doğum günü pastasıdır özgürlüğün!...