merhabalar
Bugüne kadar müzik yazılarıyla tanıdığımız Deniz Durukan ın bir yazısını buldum ben bu yazıyı geçtiğimiz sene "iyier siyah giyer" adlı kitabında okumşuş ve bayağı gülmüştüm .Teoman fanatiği arkadaşlarımızın okuyacağını umut ediyorum:
Teoman Neye Koşuyor!
Deniz Durukan
Her yıla bir albüm sığdıran Teoman, bu kez süreyi birkaç ay daha uzatarak, bir önceki albümünden de kötü bir çalışmayla dinleyici karşısına çıktı. Üstelik herkesin cover krizine tutulduğu şu günlerde, Teoman da bu modaya uymuş, Barış Manço ve Cem Karaca'ya ait şarkıları yeniden yorumlayıp işin suyunu çıkarmış. İşin doğrusu, başkasına mal olmuş bir şarkıyı söylemek için, önce o şarkıyı en az asıl sahibi kadar iyi söyleyebilmek, ya da daha farklı bir yorum getirebileceğine inanmak gerekir. Tabii bu iş salt inanmakla bitmiyor; o kişinin ruhunu yakalamak, bakış açısını iyi bilmek de önemli. Barış Manço'nun "Kol Düğmeleri" ya da Cem Karaca'nın "Resimdeki Gözyaşları" adlı şarkılarını söylemek için bütün bu kriterlerin göz önüne alınması gerekirdi. Bir de o müzisyenin felsefesi, siyasi birikimi, yaşamı algılayışı var. Bunların hepsi bir bütün. Yani cover yapmak sanıldığı kadar basit değil. Sadece şarkıyı sevmekle iş bitmiyor. Sanat ruh işidir. Sırasında kendi ipini çekmektir. Kendi ipini çekebiliyorsan eğer, özel yaşamında belki mutsuz olursun ama, sanatta istediğin yere ulaşabilirsin.
Sonuçta Teoman kendi besteleriyle de farklı, yeni bir şey anlatmıyor son albümünde. Üstelik buğulu, her an intihar edecekmiş hissini uyandıran sesi kulağı inanılmaz tırmalıyor. Oysa Teoman'ın önceki şarkılarını genelde beğenirdim. Ama Teoman son iki yıldır büyük bir düşüşte. İlk çıkışındaki özen ve heyecan yok. Naim Dilmener'in dediği gibi, sesindeki peltelik sanki bu albümle daha da açığa çıkmış.Teoman'ın kendisini yenilemesi gerek, hem de her açıdan. Önce büyük starlar gibi davranıp röportaj için önümüze sunulan ve diğer gazetelere de gönderildiğini öğrendiğim o acayip formdan vazgeçmesi gerekiyor. Her kişinin kendisiyle röportaj yapacak gazeteciyi seçme hakkına sahip olduğuna inanıyorum. Ama yapacağı röportajın içeriği, uzunluğu, gazetenin tirajı... gibi acayip ayrıntılarla, üstelik form doldurarak kendini kanıtlama durumuna düşmek, böyle bir sevimsizliğe muhatap olmak sanırım hiçbir yazarın hoşuna gitmez. Eğer bu, o yazarı ya da bağlı olduğu yayın organını tanımak amacıyla yapılıyorsa, durum çok daha vahim demektir. Peki menajerler ne işe yarıyor? Sanırım sadece konser organizasyonları, sanatçısının tanıtılması gibi işleri yapmıyordur menajerler. Kimlerin neler yazdığını, en azından müzik alanında nelerin yaşandığını, yeni gelişmeleri, kimlerin bu çalışmaları nasıl değerlendirdiğini takip etmeleri de gerekmiyor mu? Bunları değil menajerinin, bir müzik adamı olarak kendisinin de takip etmesi gerekir. Eğer amaç yazarı tanımak değil de starlığını tescil ettirmekse bu daha da çirkin. Yani benim artık tanıtıma ihtiyacım yok, ben zaten kendini ispat etmiş biriyim, onlar benim peşimde koşsun zihniyetini anlatıyor bu form. Ama bir yazarın da ancak albümü dinledikten sonra o kişiyle röportaj yapıp yapmamaya karar verebileceğini bilmesi gerekir.
Keşke form hazırlamak için harcanan enerji albümde yer alan parçalar için kullanılsaydı da Motosikletli Kız gibi sözü, müziği hiçbir şey anlatmayan, gelmiş geçmiş en kötü parçalardan birine imza atmış olmasaydı Teoman.
Deniz Durukan ın bu sözleri herşeyi açıklıyor 😉 ..