Türkiye'de Nükleer Santral Kurulmalı Mı?

türkiye'de nükleer santral kurulmalımı?


  • Toplam oy veren
    1,311
bence türkiyede nükleer santral kurulmalı.gençlerin fikride önemli tabiki.enerji sorununu bir şekilde aşmalıyız ve nükleer santral bu konudaki sorunlarımızı büyük ölçüde aşmamıza olanak sağlayacaktır.
bu santraller gençlere iş olanağı sağlayacağı gibi yan ürünlerinde geniş bir kullanım alanı olacak.
 
nükleer santral kullanmak fare zehiri içmek gibidir;bilinçli bir ölümdür.
---
birçok batı ülkesi nükleer santrallerini teker teker kaparken biz niye açıyoruz?...aptalız da ondan....
---
nükleer enerji, maddenin içinde saklı bir enerjidir.nükleer sanrtaller, bu enerjinin açığa çıkarılmasında sadece bir yöntemdir.ve çok sağlıksızdır,çokça risklidir.ben çernobil kazası meydana geldiğinde ben ordu'daydım ve 2 yaşındaydım...sağolsun DEVLETİMİZİN bakanı, "radyasyon yoktur" dedi, ve karadeniz bölgesi zehirle bir başına bırakıldı...zayıf bir bünyem var,solunum yollarım hasarlı.hatta 29 ağustos 2005 te akciğerimin sol alt lobu alındı.bunun sebebi sadece çernobil değil elbette,ama bu noktaya gelmesinde etkisi büyük...
sadece ben değil, sağlığı iyi olmayan sayısız insan var.
---
bana nükleer santral açılmasını savunmayın.savunacaksanız eğer,ameliyat masasına yatın,akciğerinizin bir lobunu aldırın ve öyle gelin.ya da beyniniz de tümör oluşmasını sağlayabilecek kadar radyasonu bilinçli olarak kendinize uygulayın.yapamıyorsanız eğer, SUSUN!insan hayatının bu derece umursanmaması,önemsenmemesi alçaklık!
 
Cevabım tabiiki hayır. Bu konuda bir ara epeyce döküman toplamıştım. Tüm dökümanlara http://www.anarsi.org/arsiv.php?isl=liste&ust=48 adresinden erişebilirsiniz. Oradan bir yazıyı aktarayım:
........
NÜKLEER ENERJİ ALDATMACASI:

2004 yılı içerisinde ETKB, Türkiye'de enerji çeşitliliği adı altında, yeniden nükleer enerji santrallarını gündeme getirdi. Hem de bir değil, tam üç adet yapacaklarını söyleyerek. İktidar, daha da ileri giderek, AB üyeliği hayali için, başta en büyük çatlak seslerden Fransa'yı susturmak için nükleer enerji konusunda çeşitli ön anlaşmalar da imzaladı. Aynı olay, Rusya?da da tekrarlandı. Ağanın eli tutulmaz!

Nükleer santrallar konusunda söylenecek çok şey var. Biz bunlardan bazılarını sıralayacağız:

1. Ölü Teknoloji: Nükleer enerji, Fransa hariç gelişmiş tüm batı ülkelerinde artık "ölü teknoloji" olarak anılmaya başlandı. Sözkonusu ülkeler, özellikle Çernobil felaketinden sonra, mevcut santrallarının güvenlik sistemlerini yeniden gözden geçirdiklerinde, inanılmaz sorunların yaşandığını, sıksık meydana gelen kazaların gizlendiğini ve tüm mevcut reaktörlerin bir şekilde yeni Çernobil'ler olmaya aday olduğunu gördüler. Birçoğunda alınması gerekli tedbirlerin çok masraflı olması nedeni ile bu santrallar teker teker kapanmaya başlandı.

2. Çekirdek Erime Olasılığı: Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) tarafından geçen yıl açıklandığına göre, dünyada her 2,5 yılda bir reaktör çekirdeği erimesi olayı gerçekleşme olasılığı var. Kanada'da Ontario Devlet Elektrik Planlama Komisyonu (ORCEPP), Kanada'da bir CANDU reaktöründe çekirdek erimesi olasılığının 15'de 1 olduğunu ilan ediyor. Bu oran, zarda düşeş atma ihtimalinden çok yüksek! Kanada Ontario'da birçok CANDU tipi reaktör kapatılmakta.

3. Kapatılan Santrallar: Son yıllarda, ABD'de birçok nükleer enerji santralı, emniyet tedbirleri ve yaşanan kritik sorunlar nedeni ile, ya geçici süre ile durduruldu, ya da tümüyle kapatıldı. Örneğin, kısa bir süre önce, yapımı tamamlanmış olmasına rağmen Shoreham reaktörü, işletim masraflarının çok yüksek olacağı görüşü ile kapatıldı. İtalya'da referandumla faal haldeki üç reaktör kapandı. Avusturya'da inşaatı tamamlanan ve çalışmaya hazır nükleer enerji santralı, halkın isteği ile faaliyete geçemeden kapanmak zorunda kaldı. Kanada'da birçok reaktör, yine emniyet gerekçesi ile kapandı, kapanıyor. Fransa hariç 14 OECD ülkesi nükleer programını durdurdu. Buna karşın 10 Doğu Avrupa ülkesi, Slovenya hariç, eski nükleer enerji programlarına -paraları ve batılı destekçileri yettiğince- aynen devam ediyorlar ve yenileri için de seferberler.

4. Batının Nükleer Çifte Standardı: Kendi ülkelerinde nükleer enerji santrallarını kapatan, programlarını durduran batılı ülkelerin işsiz kalan şirketleri, hükümetlerinin de maddi, politik destekleri ile, gelişmekte olan ülkelere tezgâh açtılar. Halâ, özellikle halkın görüşlerine önem vermeyen antidemokratik iktidarların yerleştiği ülkelerde kendilerine pazar bulabiliyorlar. Gerek Kanada (CANDU), gerek Amerika (Westinghouse) ve gerekse AB ülkeleri, bu alçakça ikiyüzlülüğün ve cinayetin baş aktörleri olmaktan hiç utanç duymuyorlar. AB'nin PHARE ve TACIS gibi komiteleri, nükleer emniyet adı altında, gerikalmış antidemokratik yönetimli ülkelerde nükleer enerjiyi teşvik ediyor; Pakistan ve Hindistan'da bozuk sistemleri geçici tedbirlerle bir süre daha idare edebilir hale getiriyor. Çin Halk Cumhuriyeti'ni Ortadoğu petrol pazarından uzaklaştırmak için o ülkede nükleer santral yapımına büyük paralar ayırıyorlar. Alman Siemens, Fransız Electricite de France aracılığı ile, halklara rağmen Rusya'da yeni yeni kötü teknolojili nükleer santralların yapımında bayraktarlık yapıyorlar. Yine şirketleri aracılığı ile Italyan, Fransız, Alman, Isveç, İngiliz, Kanada, ABD hükümetleri, Iran'da reaktör inşa ediyor; Türkiye'yi mahvedecek nükleer santral ihalelerine giriyor.

5. Cevherden Santrala: Uranyumun cevherden yakıt çubuklarına ya da elemanlarına dönüşmesi için geçen tüm safhalarda kullanılan teknoloji, müthiş bir enerji harcaması ve büyük maliyetleri içeriyor. Tüm bu operasyonlar sırasında da çevre inanılmaz ölçüde kirletiliyor; daha cevherin doğadan elde edilmesinden başlamak üzere insan ve çevre sağlığı riske sokuluyor. Nükleerin "temiz enerji" olduğunu savunanlar, tabii ki bu safhalardan hiç söz etmiyorlar.

1.000 MW elektrik üretmek için kurulu bir nükleer santral, ortalama 200 adet yakıt çubuğuna ya da elemanına gereksinim duyuyor. Her yıl bunların üçtebiri yenilenmek zorunda. Yani, 67 adedi yüksek seviyeli radyoaktif atık olarak, bugüne dek bunları doğaya ve insanlara zarar vermeden, binlerce hatta milyonlarca sene saklayabilmek için kalıcı hiçbir yöntem bulunamadığından, başa belâ oluyor.

6. Pahalı Teknoloji: En önemli nükleer reaktör yapımcısı Amerikan Westinghouse bugüne dek ABD'de toplam 54 reaktör kurdu. Bunlar, ortalama %432 oranında bütçelerini aştılar ve yine ortalama 5,3 yıl gecikme ile tamamlanabildiler. Westinghouse bu konuda bir de rekorun sahibi: sonuncu reaktörleri olan Watts Bar I, tam 23 yıl gecikme ve %1.100 bütçe aşımı (toplam 7 milyar dolar) ile sonuçlandı! Avrupa'nın nükleer devi Electricite de France şu anda dünyanın en büyük borçlu şirketi. Firmanın 1999 yılı borç toplamı tam 30 milyar dolar. Bu rakam tek bir firmanın yapabileceği en büyük borç olarak tarihe geçti. Bunun oluşmasında, hem nükleer santralların kuruluşunda yaşanan bütçe aşmaları ve süre aşımları, hem de üretilen enerjinin kolay satılamayacak kadar pahalı olması.

Kuruluşu problemli olan nükleer enerji santrallarının sökümü çok daha problemli. Yıllar alan bu işlemlerin maliyeti, en azından kuruluş masrafı kadar oluyor. Dünya ortalaması olarak, sökülen bir santralın maliyetinin en az 3 milyar dolar olduğu hesaplanıyor.

7. Elektrik Fiyatları: Üretim masrafları açısından da nükleer santrallar, hiç de palavrası yapıldığı gibi ucuz değil! Doğal gaz çevirim santrallarındaki 3,4 cent/kW.saat'lik üretim masrafına karşılık (biz bunu da 12-16 cent'e çıkartmayı başardık!), rüzgar enerjisinin kW.saat'i 5 cent'i, nükleer reaktörünkü ise 9 cent'i buluyor!

8. Atık Sorunu: Diğer bir safsata da, nehirlere, göllere, denizlere boşaltılan soğutma sularının sadece birkaç saniye radyoaktif kalabildiği ve akabinde tümüyle arınmış, tehlikesiz olduğu masalı! Sözkonusu soğutma suları, doğal alanlara boşalmadan önce, reaktör ve yüzlerce metrelik borulardan geçiyor. Bu sular, tüm bunlardan geçerken, ister-istemez reaktörden ve boruların kendisinden radyoaktif kurşun, krom, kobalt parçacıkları da alıyor içine. Bunların radyoaktifliği de tabii yıllarca sürüyor! Yani suların birlikte getirdiği radyoaktif toz, bu suların boşaldığı nehir, göl ve denizleri, hiç de söylendiği gibi tertemiz bırakmıyor; tam aksine, insanlara düşük radyoaktiviteyi uzun zaman alma fırsatı veriyor! Uranyum atıklarını taşıyan treni koruyan Alman polisi, bu trende sadece 50 kilometre seyahat edebiliyor; bu süre içerisinde bir insanın kaldırabileceği maksimum radyasyona maruz kaldıkları saptanıyor! Ve tüm bunlar "zararsız"(!!) santralların etkileri. Patlayanlarınkini ise Ukrayna ve Karadeniz halklarına sormakta fayda var!

9. Köhne Teknoloji: Nükleer teknoloji ve nükleer enerji santralları her nekadar yüksek teknoloji ürünü gibi gösterilirlerse de, aslında, son 50-55 yıldır hiçbir ciddi gelişim olmamış. Atomu parçalama yöntemi, 1945'te uygulanandan hiç farklı değil. Çok sık yinelenen aynı tür kazalara karşı bile yeterli teknoloji üretmekten uzak bir teknolojinin bugüne dek ayakta kalabilmiş olması bile tüyler ürpertici!

10. Stronsiyum, Sezyum, İyodin: Nükleer lobicilere göre, nükleer enerji dışında tüm enerji kaynakları radyoaktif atık çıkartıyor; insanları öldürüyor. Ancak, atom enerjisinin insan sağlığına musallat edildiği 1945 yılından günümüze değin, özellikle nükleer enerji santrallarının kurulu oldukları alanlarda:


-Çocukların diş ve kemiklerinde, asla bulunmaması gereken Stronsiyum-90, kaslarında Sezyum-137 ve tiroidlerinde ise İyodin-131 bulunmaya başlandı.

-50 yaş altı kadınlarda meme kanseri miktarı kontroldan çıkacak kadar arttı.

-Bağışıklık sistemini doğrudan etkileyen Stronsiyum yüzünden AIDS vakaları patladı.

......
Raporun tamaı için: http://www.anarsi.org/nukleer.zip
 
nükleer santral çevre için tam bir felaket anlamına gelir.yeni yeni enerji kaynakları bulunuyo bunları konuşmak lazım

revolte demiş ki;

NÜKLEER ENERJİ ALDATMACASI:

2004 yılı içerisinde ETKB, Türkiye'de enerji çeşitliliği adı altında, yeniden nükleer enerji santrallarını gündeme getirdi. Hem de bir değil, tam üç adet yapacaklarını söyleyerek. İktidar, daha da ileri giderek, AB üyeliği hayali için, başta en büyük çatlak seslerden Fransa'yı susturmak için nükleer enerji konusunda çeşitli ön anlaşmalar da imzaladı. Aynı olay, Rusya?da da tekrarlandı. Ağanın eli tutulmaz!

Nükleer santrallar konusunda söylenecek çok şey var. Biz bunlardan bazılarını sıralayacağız:

1. Ölü Teknoloji: Nükleer enerji, Fransa hariç gelişmiş tüm batı ülkelerinde artık "ölü teknoloji" olarak anılmaya başlandı. Sözkonusu ülkeler, özellikle Çernobil felaketinden sonra, mevcut santrallarının güvenlik sistemlerini yeniden gözden geçirdiklerinde, inanılmaz sorunların yaşandığını, sıksık meydana gelen kazaların gizlendiğini ve tüm mevcut reaktörlerin bir şekilde yeni Çernobil'ler olmaya aday olduğunu gördüler. Birçoğunda alınması gerekli tedbirlerin çok masraflı olması nedeni ile bu santrallar teker teker kapanmaya başlandı.

2. Çekirdek Erime Olasılığı: Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) tarafından geçen yıl açıklandığına göre, dünyada her 2,5 yılda bir reaktör çekirdeği erimesi olayı gerçekleşme olasılığı var. Kanada'da Ontario Devlet Elektrik Planlama Komisyonu (ORCEPP), Kanada'da bir CANDU reaktöründe çekirdek erimesi olasılığının 15'de 1 olduğunu ilan ediyor. Bu oran, zarda düşeş atma ihtimalinden çok yüksek! Kanada Ontario'da birçok CANDU tipi reaktör kapatılmakta.

3. Kapatılan Santrallar: Son yıllarda, ABD'de birçok nükleer enerji santralı, emniyet tedbirleri ve yaşanan kritik sorunlar nedeni ile, ya geçici süre ile durduruldu, ya da tümüyle kapatıldı. Örneğin, kısa bir süre önce, yapımı tamamlanmış olmasına rağmen Shoreham reaktörü, işletim masraflarının çok yüksek olacağı görüşü ile kapatıldı. İtalya'da referandumla faal haldeki üç reaktör kapandı. Avusturya'da inşaatı tamamlanan ve çalışmaya hazır nükleer enerji santralı, halkın isteği ile faaliyete geçemeden kapanmak zorunda kaldı. Kanada'da birçok reaktör, yine emniyet gerekçesi ile kapandı, kapanıyor. Fransa hariç 14 OECD ülkesi nükleer programını durdurdu. Buna karşın 10 Doğu Avrupa ülkesi, Slovenya hariç, eski nükleer enerji programlarına -paraları ve batılı destekçileri yettiğince- aynen devam ediyorlar ve yenileri için de seferberler.

4. Batının Nükleer Çifte Standardı: Kendi ülkelerinde nükleer enerji santrallarını kapatan, programlarını durduran batılı ülkelerin işsiz kalan şirketleri, hükümetlerinin de maddi, politik destekleri ile, gelişmekte olan ülkelere tezgâh açtılar. Halâ, özellikle halkın görüşlerine önem vermeyen antidemokratik iktidarların yerleştiği ülkelerde kendilerine pazar bulabiliyorlar. Gerek Kanada (CANDU), gerek Amerika (Westinghouse) ve gerekse AB ülkeleri, bu alçakça ikiyüzlülüğün ve cinayetin baş aktörleri olmaktan hiç utanç duymuyorlar. AB'nin PHARE ve TACIS gibi komiteleri, nükleer emniyet adı altında, gerikalmış antidemokratik yönetimli ülkelerde nükleer enerjiyi teşvik ediyor; Pakistan ve Hindistan'da bozuk sistemleri geçici tedbirlerle bir süre daha idare edebilir hale getiriyor. Çin Halk Cumhuriyeti'ni Ortadoğu petrol pazarından uzaklaştırmak için o ülkede nükleer santral yapımına büyük paralar ayırıyorlar. Alman Siemens, Fransız Electricite de France aracılığı ile, halklara rağmen Rusya'da yeni yeni kötü teknolojili nükleer santralların yapımında bayraktarlık yapıyorlar. Yine şirketleri aracılığı ile Italyan, Fransız, Alman, Isveç, İngiliz, Kanada, ABD hükümetleri, Iran'da reaktör inşa ediyor; Türkiye'yi mahvedecek nükleer santral ihalelerine giriyor.

5. Cevherden Santrala: Uranyumun cevherden yakıt çubuklarına ya da elemanlarına dönüşmesi için geçen tüm safhalarda kullanılan teknoloji, müthiş bir enerji harcaması ve büyük maliyetleri içeriyor. Tüm bu operasyonlar sırasında da çevre inanılmaz ölçüde kirletiliyor; daha cevherin doğadan elde edilmesinden başlamak üzere insan ve çevre sağlığı riske sokuluyor. Nükleerin "temiz enerji" olduğunu savunanlar, tabii ki bu safhalardan hiç söz etmiyorlar.

1.000 MW elektrik üretmek için kurulu bir nükleer santral, ortalama 200 adet yakıt çubuğuna ya da elemanına gereksinim duyuyor. Her yıl bunların üçtebiri yenilenmek zorunda. Yani, 67 adedi yüksek seviyeli radyoaktif atık olarak, bugüne dek bunları doğaya ve insanlara zarar vermeden, binlerce hatta milyonlarca sene saklayabilmek için kalıcı hiçbir yöntem bulunamadığından, başa belâ oluyor.

6. Pahalı Teknoloji: En önemli nükleer reaktör yapımcısı Amerikan Westinghouse bugüne dek ABD'de toplam 54 reaktör kurdu. Bunlar, ortalama %432 oranında bütçelerini aştılar ve yine ortalama 5,3 yıl gecikme ile tamamlanabildiler. Westinghouse bu konuda bir de rekorun sahibi: sonuncu reaktörleri olan Watts Bar I, tam 23 yıl gecikme ve %1.100 bütçe aşımı (toplam 7 milyar dolar) ile sonuçlandı! Avrupa'nın nükleer devi Electricite de France şu anda dünyanın en büyük borçlu şirketi. Firmanın 1999 yılı borç toplamı tam 30 milyar dolar. Bu rakam tek bir firmanın yapabileceği en büyük borç olarak tarihe geçti. Bunun oluşmasında, hem nükleer santralların kuruluşunda yaşanan bütçe aşmaları ve süre aşımları, hem de üretilen enerjinin kolay satılamayacak kadar pahalı olması.

Kuruluşu problemli olan nükleer enerji santrallarının sökümü çok daha problemli. Yıllar alan bu işlemlerin maliyeti, en azından kuruluş masrafı kadar oluyor. Dünya ortalaması olarak, sökülen bir santralın maliyetinin en az 3 milyar dolar olduğu hesaplanıyor.

7. Elektrik Fiyatları: Üretim masrafları açısından da nükleer santrallar, hiç de palavrası yapıldığı gibi ucuz değil! Doğal gaz çevirim santrallarındaki 3,4 cent/kW.saat'lik üretim masrafına karşılık (biz bunu da 12-16 cent'e çıkartmayı başardık!), rüzgar enerjisinin kW.saat'i 5 cent'i, nükleer reaktörünkü ise 9 cent'i buluyor!

8. Atık Sorunu: Diğer bir safsata da, nehirlere, göllere, denizlere boşaltılan soğutma sularının sadece birkaç saniye radyoaktif kalabildiği ve akabinde tümüyle arınmış, tehlikesiz olduğu masalı! Sözkonusu soğutma suları, doğal alanlara boşalmadan önce, reaktör ve yüzlerce metrelik borulardan geçiyor. Bu sular, tüm bunlardan geçerken, ister-istemez reaktörden ve boruların kendisinden radyoaktif kurşun, krom, kobalt parçacıkları da alıyor içine. Bunların radyoaktifliği de tabii yıllarca sürüyor! Yani suların birlikte getirdiği radyoaktif toz, bu suların boşaldığı nehir, göl ve denizleri, hiç de söylendiği gibi tertemiz bırakmıyor; tam aksine, insanlara düşük radyoaktiviteyi uzun zaman alma fırsatı veriyor! Uranyum atıklarını taşıyan treni koruyan Alman polisi, bu trende sadece 50 kilometre seyahat edebiliyor; bu süre içerisinde bir insanın kaldırabileceği maksimum radyasyona maruz kaldıkları saptanıyor! Ve tüm bunlar "zararsız"(!!) santralların etkileri. Patlayanlarınkini ise Ukrayna ve Karadeniz halklarına sormakta fayda var!

9. Köhne Teknoloji: Nükleer teknoloji ve nükleer enerji santralları her nekadar yüksek teknoloji ürünü gibi gösterilirlerse de, aslında, son 50-55 yıldır hiçbir ciddi gelişim olmamış. Atomu parçalama yöntemi, 1945'te uygulanandan hiç farklı değil. Çok sık yinelenen aynı tür kazalara karşı bile yeterli teknoloji üretmekten uzak bir teknolojinin bugüne dek ayakta kalabilmiş olması bile tüyler ürpertici!

10. Stronsiyum, Sezyum, İyodin: Nükleer lobicilere göre, nükleer enerji dışında tüm enerji kaynakları radyoaktif atık çıkartıyor; insanları öldürüyor. Ancak, atom enerjisinin insan sağlığına musallat edildiği 1945 yılından günümüze değin, özellikle nükleer enerji santrallarının kurulu oldukları alanlarda:


-Çocukların diş ve kemiklerinde, asla bulunmaması gereken Stronsiyum-90, kaslarında Sezyum-137 ve tiroidlerinde ise İyodin-131 bulunmaya başlandı.

-50 yaş altı kadınlarda meme kanseri miktarı kontroldan çıkacak kadar arttı.

-Bağışıklık sistemini doğrudan etkileyen Stronsiyum yüzünden AIDS vakaları patladı.

...
çok güzel yazmışsın bravo!
 
dünya nükleer enerjiden vazgeçip enerjiyi nereden sağlayacak acaba.belki komunistlerin köpüren ağızlarına barajlar kurarak enerji açığımızı kapatabiliriz ama yakın gelecekte bu biraz zor gözüküyor.
senin akciğerlerde petrol ürünleriyle zehirlenen atmosfere kurban gitmiştir kanımca.sigarayada abandın tabi.ya neyse kimse diğer enerji türlerinin zarasız olduğunu savunmasın,saçma olur.bizim milletimizde salak değildir ayrıca.hangi ülkeler nükleer enerjiden vazgeçiyormuş merak ettim doğrusu?
 
Kesinlikle kurulmalı Güney Doğu Anadolu Bölgesine sağlam güvenlik önlemleri alınırsa terörüstlerinden zarar vermeyi düşünüceklerini sanmıyorum. Kimse bol keseden atmasın çevreye zararlı fln. Ekonomik açıdan tam bir kalkınma olur.
 
komünist yaklaşmak?... saçmalamışsın...
---
nükleer enerji tehlikelidir...
---
amerikanın ağır suyu güneş ile ısıtıp,elektrik enerjisi elde ettiğini biliyor muydun?.aaaaa!vazge.tik nükleer enerjiden.nasıl enerji sağlayacağız şimdi?...
---
komik duruma düşürüyorsun kendini kalipardi...
 
kalipardi demiş ki;
...senin akciğerlerde petrol ürünleriyle zehirlenen atmosfere kurban gitmiştir kanımca.sigarayada abandın tabi.ya neyse kimse diğer enerji türlerinin zarasız olduğunu savunmasın,saçma olur.bizim milletimizde salak değildir ayrıca.hangi ülkeler nükleer enerjiden vazgeçiyormuş merak ettim doğrusu?

yaa sen böyle bişeyi nasıl dersin ya? :evil: o olaya sen maruz kalsaydın görürdüm ben seni o zaman,bakalım hala aynı şeyi savunuyon mu...
 
_Tmac_ demiş ki:
Kesinlikle kurulmalı Güney Doğu Anadolu Bölgesine sağlam güvenlik önlemleri alınırsa terörüstlerinden zarar vermeyi düşünüceklerini sanmıyorum. Kimse bol keseden atmasın çevreye zararlı fln. Ekonomik açıdan tam bir kalkınma olur.
Güney Doğu ama 🙂 Senin yaşadığın bölgeye kurulsa nasıl olur? Gerçi Çernobil'deki sızıntıda oluşan radyoaktif bulutlar Afrika'da bile etkili oldu ya...

Avrupa ülkelerinin çoğu artık nükleer santral yapmıyor, ABD birçok santral projesinden vazgeçti. Üstelik bu ülkeler alternatif enerjiye yöneliyorlar; güneş, rüzgar, biyokütle, jeotermal gibi... Türkiye neredeyse bunların hepsinde bolluk yaşayan bir ülke. Mevcut hatların onarımı ile elde edilecek enerji geri dönüşümüde hiç azamsanmayacak miktarda. Normalde %15-20 olarak kabul edilen enerji kaybı, Türkiye'de %30'larda.. Bir nükleer santralle en fazla %2'lik enerji sağlanabiliyor...
 
bence kurulmamalı avrupa ülkeleri nükleer santrallerden kurtulmaya çalışırken ve bunun yerine alternatif çözümler getirmişken bizim böyle bir ülkede o çözümleri kullanmak yerine gidip nükleer santral açmamız aptallıktan ve kandırmacadan başka bişey olamaz..
 
fransanın kuzey ve güney sahilleri nükleer santralle dolu..ama orda bugüne kadar sızıntı dahi olmadı..nükleer santral kuracaksan bazı önlemleri iyi alınmalı..

americadaki harvard üniversitesinin enerjisi ni temin edildiği kaynak nükleer santraldir..

EÐER nükleer santrale oranla DAHA AZ RİSKLİ bi enerji üretme yöntemi uygulayabileceksen türkiyeye onu yapalım..ben illa da nükleer santral kurulsun demiyorum..

türkiyenin her hangi bi kıyısındaki nükleer santral patladığı takdirde türkiyenin tamamı boku yer..

nükleer santral kurulacak olunursa eğer, bu santral kesinlikle fransadan veya başka bi ülkeden alınan ikinci el santral olmasın..

başkalarının kölesi olmaktansa sonucu ölüme gidecek olsa bile kendi yaşamımı dilediğim gibi sürdürmek için herşeyi yaparım..

nükleer santral illa kurulsun demiyorum bakın..
 
Peki Türkiye'de zaten aktif bir nükleer reaktör olduğunu biliyor musunuz? 6 MW gücünde küçük bir reaktör. Bir sızıntıda Çernobil etkisi yaratmaz, sadece ufak bir kesimi etkiler.. Ama böyle bir reaktör genede yerleşimin olmadığı bir yerde olmalı değil mi? Bu reaktör çevresinde bolca yerleşim olan, ve yeni toplu konutların yapımına devam edilen Küçükçekmece'de Nükleer Araştırma Merkezinde.. Burası olası İstanbul depreminde, depremin şiddetini en çok hissedecek bölgelerden biri. Ne kadar mantıklı işler yapabiliyormuşuz değil mi 🙂
 
çok küçük bir kesim etkilenir deniliyor peki daha nükleerin ne anlama geldiğini bilmeyen o küçük kesimin suçu ne
yılbaşı süslerini ışıklandırmak ya da bir üniversitenin enerji ihtiyacını karşılamak için böyle bir riske girmeye değer mi
 
Eğer %0 hatadan eminse yapacak kişiler ki, Türkiye'de çok az böyle mühendis var; yapılması Türkiye'nin yararına olur tabii ki. Nükleer santral, herhangi bir sızıntı veya bir hata sonucunda ölüm sayılabilir. Nükleer santral ölümdür gibi bir düşünce son derece yanlış ve yersizdir.
 
Diyelimki %0 hatadan eminiz.. Peki nükleer atıkların saklanması sorununu nasıl halledeceğiz? Şu anda dünyada en gelişmiş sistem bile kesin bir çözüm sunamıyor buna..
 

Geri
Üst