Şahsen ben ucuz gitar fetişiyim, ucuza gitar görünce çıldırıyorum almak istiyorum, para çıkışmıyor. 😀 Pahalı gitarlarım da var tabi ( kendi boyuma göre pahalı tabii, öyle 8 bin dolarlık gitar ne gezer, yazarken bile heyecanlandırıyor 😀 ), ama 200 liraya aldığım Sx sst57 den de gayet güzel tonlar alabiliyorum, çatır çatır da çalıyorum, sağa sola vurunca "Naptın Ayşe Teyze?!" stresine girmiyorum. 😀 Sahip olduklarımı yazayım, ona göre konuştuğum belli olsun, sonra Suhr/Vigier/Gibson sahibi abiler gelip beni dövmesinler. Schecter Helllraiser C-8, Sx Sst57, Ltd Mh-1000fr, Cort Z22, Jack&Danny 7 telli bir gitar, modeli belli değil 😀, Ibanez S470 vardı yakın zamana kadar, ne idüğü belirsiz kendim sağdan soldan parça-gövde alıp birleştirdiğim strat türevi frankenstein. Ama şu üç unsur var insanların kararlarını etkileyen, ucuz/pahalı (kaliteli demiyorum bilerek) gitarlar arasında bence;
Birincisi malzeme kalitesi. Burada direk "you get what you pay for" deyimi geçerli. Üst seviye işçilik, kaliteli malzeme, sadece gitarda değil her üründe fiyat farkı doğuran şeyler. Misal, Sx stratın "finish"i (boya cila süs püs) ile LTD Deluxe-Schecter Hellraiser'ın aynı değil. Birinde flame maple top, abalone inlay, grover burgu, FR1000 Floyd Rose köprü cart curt giderken, Sx ise işte alder gövde üstüne two-tone sunburst boya, akort burguları filan var, bi köprüsü var işte ne olduğu belli değil 😀. Kozmetik ve aksam sıkıntı yani biraz. 🙂
İkincisi çalım konusunda etki edecek şeyler, LTD ve Schecter ilk geldiği zaman gayet hoş ayarlı, fretler gayet güzel tıraşlı, cızlama cazlama yok, akort kaçırmıyor. Sap profili markadan bağımsız bir konu, keza sap-gövde birleşimi de öyle sayılır. Neck-thru, set-neck işçilik açısından daha çok iş gerektirdiğinden daha çok pahalı gitarlarda oluyor, ama pahalı bolt-on gitar yok değil, var. 🙂 Ama ucuz gitarlar da gerekli işlem-ayardan sonra gayet cillop gibi çalınacak kıvama geliyorlar yani, bu da sıkıntı değil.
Üçüncüsü ton. Aslında hiç konuşmamak en iyisi bunu, potansiyel dayak tehlikesinden dolayı. 😀 Ama olsun. Benim için gitar tonu manyetik ve elektronik ekipman kombinasyonundan ibaret. Ağacın türü, kalınlığı, penanın türü kalınlığı v.s. illa ki etkiliyor tamam, benim çalarkenki ruh halim bile etkiler 😀 . Ama gerekli ekipman varken hiç şöyle birşey yaşamadım: "Laner olsun bu gitara, lanet, neden alder?! Maun olsaydı böyle olmazdı! Alder gibi ağacın ta...". Yok yani olmadı, o gitar maun, bu gitar alder, öbürününki ceviz, bu kavak. Eq ile oynadım, gain aç kapa, reverb-chorus filan, güzel mi? güzel. Belki de sağırımdır bilmiyorum. 😀 Kurcuklaya kurcuklaya illa ki istenen tona yaklaşılır gibi geliyor bana. (Sene 2013 teknoloji gelişti 🙂 ) "Search for tone" ayrı bir olay, gitar çalan herkes bu yolculuğun içindedir illaki. 🙂
Kayıtta filan da ne uygunsa onu kullanırım (sanki çok tecrübem olmuş gibi konuşuyorum ama, ufukta var birşeyler 😀 ), "Ya bunun tonu hoşuma gidiyor, parçaya da çok uygun ama şimdi dandik gitar bu, Sx filan, olmaz, bu şarkıyı Sx ile çalmış dedirtmem." diye düşünen var mı? 🙂
Özet ve sonuç olarak, şu yukardaki boş konuşma kolonunda belirttiğim nedenlerden dolayı, bence; Evet marka takıntısı var. Ama bunun yanında kozmetik güzellik, estetik, "Olm benim gitarım kaç para biliyon mu? Gibson var bende bastım parayı aldım." narsistliği (bende de var, param olsun yapıştıracam Suhr'u Carvin'i 😀 ) de ekstradan etkenler.
Son zamanlarda Ibanez'e bir sırt dönüş var mesela, sebebini ben "Ya ortalık Ibanez doldu şimdi, hem bunlarla ultra brutal progresif sert lordlu kılıçlı metal de yapılmaz diyorlar, yok almayayım." düşüncesine yoruyorum. Yoksa yapan nasıl yapıyor? 😀
Ne konuştum be, kusura bakmayın, çene yere vurmuş, ego tavan yapmış, hep bence hep ben. 😀
Şimdi onlar düşünsün!