Turkrock Sinema Kulübü

gamersky_02small_04_2012122116209BD.webp


This is the end:

biriktirip yazardım ama dayanamadım. konu itibariyle simon pegg'in filmiyle aynı dönemde çıktığı için pişti olmuşlar diyebiliriz. öncelikle rol alan ünlülere alçak gönüllülükleri için tebrik gerek. özellikle Michael cera nın karakteri kopardı. ama beklediğim gibi en çok yardıran Danny mcbride barzosu oldu. herif her rolünde aynı. ama hep güldürüyor. gerçekten böyle bir herif olduğunu düşünmeye başladım. 🙂 emma Watson la ilgili "o" muhabbet ve şeytan çıkarma ayini de koparan sahnelerden.

sonunda cennete doğru ışıkla gitmeleri duygulandırdı. beni etkiledi o sahne. düşündüm babam da mı öyle gitti diye? huzurluydu o ışık.
 
MV5BMTY0NDY3MDMxN15BMl5BanBnXkFtZTcwOTM5NzMzOQ@@._V1_SX640_SY720_.jpg


Now you see me:

geçen yılın en eğlenceli,zihin açıcı filmlerinden biri. her biri ayrı yeteneğe sahip sihirbazlar çetesi, imkansız denen soygunlar yapıyor. fbi da bunların peşinde. sürekli ters köşeye yatan kaleci durumunda oluyor izleyen. the prestige ile ocean serisi arası gayet tatmin edici bir film.

not: bu morgan freeman her filmde makul adam rolünde. hiç değişik bir karakterini hatırlamıyorum. jesse eisenberg ise uzun replikleri hızlıca okumada iyice aşmış durumda.

152710.75824800.webp


why stop now:

amc kanalının yan bağımsız filmci yan kanalı ifc tv yapımı ve sundanca festivalinde -sundance channel da yan kanallarındann- gösterilmiş bir bağımsız festival filmi. piyano yeteneği olan gencin bu isteği için çabası ve aile sorunlarıyla ilgilenişi kara mizah şeklinde yansıtılmış. yakşalık 80 dk. vakit geçirmelik.

image_1_CE7_52_B15428.jpg


don jon: (+18)

usta otuzbircinin filmi. 😀 3rd rock from the sun dizisinde ki çocuk oyunculuğundan beri takip edip sevdiğim,taktir ettiğim güzel insan Joseph Gordon levitt'in kendi yazıp-yönettiği ilk film. porno bağımlığısı bir adamın, kadınlarla ilişkisi ve hayata bakışı. geyet eğlenceli bir film. bu film bizim sinema sektörünce romantik komedi diye pazarlandığı için filmin başında çıkan çiftler ve aileler olmuş. 🙂 ona göre izleyin. ben beğendim sayılır.
 
Bu haftayı %100 berduş modda geçirdim. Öyle ki duş alıp dişlerimi fırçalamaya bile üşendiğim oldu. Bu gidişata yakışır şekilde amaçsızca The World's End sonrasında Step Brothers ve We're the Millers izledim arka arkaya. Step Brothers'da sıkıldım valla son 40 dakikada ileri sardım. Ama We're the Millers'ın keyifli anları var, Lebron'a fena laf sokmuşlar. : )

Sonra efendime söyleyeyim; biraz kendime gelip beyin zorlayıcı bir şeyler izleyeyim dedim, Triangle geldi önüme, gece gider dedim onu da izledim. Abi tamam film uğraştırsın düşündürsün beynimizi yorsun eyvallah ama sen Ghost Ship görünümüyle Groundhog Day'in gerilimlisini (korku değil) çekmişsin, yavan kalmış biraz. Melissa'ya o kadar iddialı yazlık kıyafeti giydirmenden belli zaten çakal yönetmen seni... Filmi izledikten sonra afişini gördüm, hayvan gibi spoiler var afişte, yuh dedim.

Sonra... Robert De Niro büyük adam dedim, 1 sene kadar önce çok utanarak yarım bıraktığım Once Upon a Time in America'yı baştan sonra izledim bu sefer. Bir pazar günü evde oturuyordum ve izlemeye başlamıştım, 40 dakika kadar izlemiştim ki telefon gelmişti ve çıkmak zorunda kalmıştım. Film 3 saat 40 dakika, buna film demeyelim gerçi destan desek daha doğru olur; James Woods (ayrıntılı bilgi için Peter Griffin - I Love James Woods) ve Robert De Niro'nun 40'lı yaşlarının başları, 5 dakikalığına Joe Pesci de gözüküyor. Her an sokağın tekinden Ray Liotta da çıkacakmış gibi bekledim ama o yoktu.

Bu filmi nasıl anlatayım ki ben şimdi, enteresan bir şey; oyunculuklar müthiş mi? Hayır... Ses efektleri ya da çekim teknikleri harika mı? O da değil... Çatışma sahneleri çok mu iyi? Alakası yok, kanlar turuncu lan. Ama müziğinin de etkisiyle enteresan hisler uyandırıyor insanda, yaklaşık 4 saat de az vakit değil hani, o yüzden hasbelkader ilk defa izlenmesine vesile olup da beğenilmezse, bu altına girilecek gibi bir vebal değil : ) Ama garip bir içine çekim gücü, hikayeyi hissettirme durumu var filmin.

Sahne ve diyaloglar oldukça yavaş işlenmiş; lakin gelin görün ki o zamanın sineması ve şimdi eline kamera alan herkesin 1 saat 20 dakikada film çektiği sinema arasındaki farkları bu filmler gösteriyor işte bize. Niyetim genelleme halinde şimdikiler bok o zamankiler efsane demek değil fakat şu var; hepimiz 1984 yılında şu andaki yaşlarımızda olsak ve bu filme gitsek, şimdi gişe rekorlarını alt üst eden filmlerin bile vermekte zorlanacağı bir doymuşlukla çıkardık bence salondan, böyle düşünüyorum.

Çocukluktan yetişkinliğe, 1900'lerin başında ufak ufak başladıkları işleri büyüten 4 İtalyan asıllı (ne sandınız?) ABD'li arkadaşın hayatları... Suç, dram, içki yasağı, intikam... Hiç bilinmeyen bir filmi anlatırmış gibi oldum ama gayet meşhur film elbette, bahsetmişken konusundan da bir satırla geçeyim dedim. De Niro'nun ne hüzünlü bakışları varmış arkadaş ben böyle bilmezdim. Bu arada ufak kızı da birine benzetiyorum derken Jennifer Connely çıktı.

Geleyim Gordon-Levitt'in filmine. Ciddi ciddi henüz yalnızca el ele tutuşma aşamasındayken buna romantik komedi sanarak giden çiftler mi olmuş? Organizasyon sahibi genelde erkek olduğundan acıdım şimdi o çocuklara... Bir de yine komedi diye şu Temel filmine gidip ana bacı küfürleri işitince kıpkırmızı halde çıkanları duymuştum, onlar geldi aklıma. Tatsız durumlar bunlar... Neyse filme dönelim; bu film bence bir dertleşmedir, bir cinsellik dertleşmesidir. Tamam kalçaların ve göğüslerin gözükmesi biz erkekler adına bu filmi izlemek için bir çekim gücü olabilir ama o kadar sığ değil.

Buna bence tam öyle göt meme meme göt mentalitesiyle bakmamak lazım. Herifin misyoner pozisyonu denilen pozisyon hakkında söylediklerine bir bakın. Ne sandınız bunlara dikkat ederek izliyoruz biz, tırtlar sizi. Gordon-Levitt kardeş dedim ne kadar doğru söylüyorsun ya, resmen senin gibi bu pozisyonun nasıl en çok bilinen pozisyon olduğuna anlam veremeyen bu kardeşinin de isyanını dile getirmişsin dedim; ulan tüm teması olabildiğine sınırlayan bu kadar mekanik bir sevişme şekli daha olamaz. Bu pozisyonda sevişmeyin bak darılırım.

Scarlett Johansson'a geleyim; bu filmde oynamasına şaşırmadım, erkek arkadaşı ile birlikte porno izlediğine dair bir şeyler söylediğini duymuştum. Ve bunu söyleyebilecek olgunlukta olduğu için ona bayıldım lan, evet bayıldım. Biriniz facebooktan bunu ona söylesin. Evet mastürbatif amaçlarla porno izliyoruz ama Scarlett'in pornodan hem eğlenceli hem de öğretici diye bahsetmesi klişe gelmesin size, hiç birimiz porno yıldızı değiliz beyler; masturbasyon yapıp rahatlanmasına vesile olabileceği kadar partnerinizle afedersiniz sokçıkarboşalt misali robot gibi sevişmenize de engel olup bazı şeyleri size öğretebilir (adam orda nelerini veriyor).

Bu konuda Scarlett ile paralel düşünen tek bir kız arkadaşım olmuştu, ikimizin de kendimize göre haklı olduğu bir konudan ötürü artık görüşmüyoruz, çok samimi söylüyorum seks meks hehe olayı değil, ben her zaman onu tanıdığım için şanslı hissettim kendimi. İlişkinin mahremi dahilinde ne güzel bir şeydir bu ya, bizim ülkenin kafasında ilişki içindeki mahremde bile birbirinden çekiniyor çiftler... Hangisi daha güzel siz karar verin.

Konuyu elbette Coupling'den alıntı yapmadan bitirmiyoruz, çıkmayın hemen. Adam zamanında yazmış ben ne yapayım?

TV: For the human animal, of course, sex isn't simply for reproduction but is also an important form of recreation and release. For the adult male deprived of sex the build-up of testosterone can have potentially dangerous behavioural side-effects. For the maintenance of societal norms regular sexual release can be viewed as a necessity for men. Indeed, such is the level of this primal compulsion that many, in fact most, men continue with regular masturbation even while in a stable sexual relationship
arrow-10x10.webp
.

--

Jeff: I can't believe they put stuff like that on television.
Patrick: It's irresponsible!
Steve: It's like all those sex scenes when you were a kid. They're always timed for maximum embarrassment. BBC bastards!


O değil de bu forumun müzisyenleri hiç film izlemiyor mu ya? Yarısı gözü kapalı ve tek elle Rock Bottom solosu atarken, diğer yarısı da iki başlık aşağıda akım kapasitörünü baştan yaratmaya çalışıyor herhalde... Çok da ciddiler ha. Doc Brown did it guys.
 
Ulen Roma'lı Perihan; foruma bir döndün tam zıpçıktı gibisin haa rahat durmuyorsun. Seviyorum seni tosunum benim, geçici bir heves mi bilinmez fakat tekrar burada olmandan dolayı mutluyum. : )

Onu bunu bırak asıl sen; adamlar her sene, hem de senede 2 defa 4000-5000 gelsin, istasyonlarınızdan başlayarak şehrinizi esir alsın, siz en fazla 500 gidebilin... Ondan sonra cart curt yapın. E kolay değil tabii içinize oturuyor. Sıkıntı renklerinizde bence birader. 😀

Ayrıca duş almadım ve dişlerimi fırçalamadım demedim, üşendim dedim. 😀
 
Roma ile alakalı , Roma'lı Perihan espirisini ilk yapmayana vallahi de billahi de buz gibi Nastro Azzuro ısmarlayacağım 🙂

Hele ki espiri anlayışı, haznesi geniş adamlardan...

O maçtan sonra yasaklandı zaten Napoli - Roma arasında taraftar taşımak , sadece taraftar kartı olanlar gelebiliyor ki bu sene mesela 1000 kişi ya var ya yoktu , gelebiliyor olsalar iki tarafta %50 - %50 deplasmanları , 1,5 saatlik yol ama işin holiganlık boyutu işin rengini değiştirdi.

Benvenuti al Sud filminin İngilizce altyazısı vardır bir yerlerde , onu izle muhakkak 🙂
 
İlk yapanlardan biri ben olduğumdan sıkıntı yok bence. O dediğin nedir bilmiyorum ama alkollü/şekerliyse ara verdim kardeş. Adonis kasıyorum. : )

Bu arada Rush'ın güzeli düşmüş ahali haberiniz olsun. Bayadır izlemek istiyordum ve okuduğum her yorum olumluydu. Bakalım dedikleri kadar var mı... Zın zın zın ron ron ron. Ayrıca bu filmlere Türkçe isimleri kim veriyorsa ıslak odunla dalsın şuna biri.
 
Bu arada Rush'ın güzeli düşmüş ahali haberiniz olsun. Bayadır izlemek istiyordum ve okuduğum her yorum olumluydu. Bakalım dedikleri kadar var mı... Zın zın zın ron ron ron. Ayrıca bu filmlere Türkçe isimleri kim veriyorsa ıslak odunla dalsın şuna biri.

evet,ama iyi bir altyazı yoktu hafta sonu filmcime gittiğimde. aldığımda kinin görüntüsü ise hareketler donuk donuktu geri verdim. 1080p ve iyi altyazılı versiyonu gelsin ilk izleyeceklerim arasında.
 
E geldi işte onu diyorum, T. olmasa dağlarda yaşardık diyorum. 1080 hazır bekliyor şu an masaüstünde. Ama yorgunum yatacağım. Haydi o zaman iyi geceler.
 
Rush muhteşem olmuş ya. Çok beğendim. Şu sporla kıyısından köşesinden ilgilendiyseniz sizin de mutlaka hoşunuza gidecektir. İlgilenmediyseniz de sevme ihtimaliniz hiç az değil gerçi... NTV'de Serra Demirkol ve Okay Karacan ikilisi anlatıyordu ilk ilgilenmeye başladığımda, zaten ülkeye bu sporu sevdirenler onlardır; herhalde '95/'96 civarları olsa gerek.

Buradan sonrası bir kısım spoilera girebilir dikkat edin;

Niki Lauda'nın James Hunt ile yaşadığı bu rekabeti, geçirdiği bu olayları, yüzünün halini filan Jaguar takım direktörü olduğu yıllarda onlar sayesinde öğrenmiştim; 2000'lerin başı gibi filandı sanırım. Ama kişiliğinin bu detaylarını pek bilmezdim; iki rakibin/karakterin niteliklerinin üzerine gitmişler ve bu da filme iyi yansımış bana kalırsa. Senarist Peter Morgan olunca zaten bir filmin bu hale gelme şansı artar... Frost/Nixon, The Last King of Scotland ve The Queen gibi güzel filmlerin yazarı.

Son olarak şunu söyleyeyim; bu film başka F1 bazlı filmlerin yolunu açabilir mi acaba diye düşündüm film bitince. Tamam Niki Lauda/James Hunt olayını canlı izlemiş insanlar değiliz hiç birimiz; fakat Schumacher/Hakkinen arasında yaşanan ve her bir anına seneler boyu saniye saniye şahitlik ettiğimiz günleri konu alan bir film çekilse fena mı olur mesela?

İzleme şansım olmayıp da seneler önce dinlediğim hikayeleri yansıtan bir konu bu kadar etkileyici olduysa, dediğim gibi her anına şahitlik ettiğimiz bir rekabetin filmini izlerken neler hissederiz kim bilir... Yanda Eddie Irvine'lar, David Coulthard'lar... Hele son 400'e girerken motorun iflas ettiği Katalunya GP'si filan oy oy oy.
 
Schumaher'in Benetton Renault ile yaşadığı şampiyonluklarla aşağı yukarı aynı döneme geliyor benim formulaya sarmam. Ardından Damon Hill ve Villeneuve ile iki yıllık Williams şampiyonlukları, sonra Hakkinen ile Mclaren şampiyolukları ve birkaç yıl içinde arabayı adam eden Schumaher'in Ferrari ile şampiyonluğu. Filmi akşam izleyeceğim de bir motor sporları veya pistte unutulmaz anlar başlığı mı açsak ya. Yağmurlu havalarda mütevazi arabasıyla çılgın atan Jean Alesi bu alemlerin değeri bilinmemiş Kemalettin'idir onu da belirteyim 😀
 
Schumacher birşey olmasın acaip üzülürüz, çocukluğumuzun idollerinden biri, adam hala komada yaw 🙁

neyse, pazar "Gölge" diye yerli bir film izledim 2008 yapım. oyuncuların çoğu ünlü ama bi Mehmet Ali Alabora'yı ismen tanıyorum, çoğu dizi oyuncusu ama oyunculuklarını gayet beğendim, hele başrolde oynayan kadın oyuncu aşmış oynamış.
çok değişik bir konu işleniyor, başları normal entrikalı bir aşk hikayesi gibi gelebilir ama sabırla izleyin, son sahnede zaten derin bir "hasss..." çekiyon.
filmi izledikten sonra ulen hakkatten böyle rahatsızlıklar, hastalıklar var mı diye uzun uzun düşündüm, anneme bile sordum, o da "neler var olm öyle deme" deyip klasik cevabını verdi 🙂
 
tumblr_mbf56wroqn1rfsalno1_5001.jpg


The Paperboy:

1960 lı yıllarda, ırkçılığın tavan yaptığı Alabama da bir cinayetle ilgili hapishane de mahkumla görüşen yerel gazete yetkilileri ve etrafında gelişen olaylar. özellikle Nicole kidman şahane. zaten zaafım var kendisine, bu filmde iyice provakatif oynamış. biraz belgesel tadında işlenmiş sert ve karanlık bir film. sıcak,terli,leş,seks atmosferini hissettiriyor izleyiciye. çok iyi diyemem ama imdb puanınından fazlasını hakkediyor kanımca.

not: Matthew McConaughey, Ben Affleck le birlikte alemin taşşak oğlanıydılar. ikisinde de son yıllarda çok bariz bir yükseliş var. Affleck yönetmenliğiyle, McConaughey ise romantik komedilerden sıyrılıp kalitesi yüksek dramalarda oynamalarıyla yükselişteler.


looper-poster-artwork-bruce-willis-joseph-gordon-levitt-emily-blunt-small.jpg


Looper:

çok tartışmaların döndüğü "zamanda yolculuk" başlığını istemeden hortlattıktan sonra 🙂D) sonunda bunu izleyebildim. bilimkurgu tarafından çok çete-drama yönü daha baskın gibi. aynı gerçeklikte bulunan kişiler ve zaman yolculuğuyla ilgili mantıklı şeyler yansıtılmış. filmin yıldızı ise o çocuk. stewie griffin mübarek!
 
Schumaher'in Benetton Renault ile yaşadığı şampiyonluklarla aşağı yukarı aynı döneme geliyor benim formulaya sarmam. Ardından Damon Hill ve Villeneuve ile iki yıllık Williams şampiyonlukları, sonra Hakkinen ile Mclaren şampiyolukları ve birkaç yıl içinde arabayı adam eden Schumaher'in Ferrari ile şampiyonluğu. Filmi akşam izleyeceğim de bir motor sporları veya pistte unutulmaz anlar başlığı mı açsak ya. Yağmurlu havalarda mütevazi arabasıyla çılgın atan Jean Alesi bu alemlerin değeri bilinmemiş Kemalettin'idir onu da belirteyim 😀

Don't worry I am pushing like hell
 
Rush'ı yeni bitirdim de gerçekten olmuş yahu. Dönemin fotoğraflarına bakınca oyuncu seçimleri ve oyunculuklar da çok isabetli diye düşündüm. Daniel Brühl dibine kadar kullandığı Almanlığı ile oyunculuğunu birleştirip çok gerçekçi bir Lauda olmuş.

Her ne kadar yaşanmış bir hikaye ve tarihsel gerçekler olsa da bunları filmde görmek isteyenler için burdan sonrası spoiler sayılabilir.

Düşün bunlar ne kadar hırslı ve manyak adamlar ki o ölümcül kazadan 6 hafta sonra şampiyonluk iddiasıyla tekrar yarışıyorsun. O sezondan sonra şampiyonluk görmeyen ve kopup giden Hunt'ın aksine Lauda Ferrari'den ayrıldıktan sonra başka takımda yarışmış, emekli olmuş, geri dönüp tekrar şampiyonluk yaşamış. Bildiğim kadarıyla Ferrari'de Lauda ayrıldıktan sonra yerine Gilles Villeneuve geliyor ki o da kaza geçirip pistlerde ölen pilotlardan biri.


Bu filmi izledikten sonra Sylvester Stallone başyapıtı olan Driven'ı hatırlayanlar parmak kaldırsın. O kadar başarılı bir film ki tarifi imkansız. Lauda-Hunt rekabetinden de Schumaher-Hakkinen çekişmesinden de bol bol esinlenmişler. Otobanda formula arabalarıyla kovalamaca sahnesi bile var. Tam bir Hollywood şaheseri. Bu film başka F1 filmlerine vesile olsun diyen Purga'ya da selam ederim, hazır yapılmışı var kardeş 😀
 
Son düzenleme:

Geri
Üst