En son Ginger Snaps üçlemesini izledim. Kanada yapımı korku filmi serisi, ilk filmi 2000 yılında çekilmiş, ikinci (Ginger Snaps II: Unleashed) ve üçüncü (Ginger Snaps Back: The Beginning) ise 2003-2004 arasında, aynı anda çekilmiş.
Ginger Snaps, ölümle ve intiharla kafayı bozmuş Fitzgerald kızları Brigitte ve ablası Ginger'ın, bir gece, okuldan tiksindikleri bir tipin köpeğini ölmüş gibi gösterip hatunu delirtmek amacıyla çıktılarında, bir kurtadamın (evet) saldırısına uğramaları ve Ginger'ın ısırılmasından sonra olanları konu alıyor. Esasen Buffy the Vampire Slayer havasında bir film olduğunu söyleyebilirim. Korku ögeleri, gerilim, gençlik filmi ve zaman zaman komediye kaçıyor, atmosfer yeterince depresif, film hatta belirli bir noktadan sonra felaket derecede karanlıklaşıyor.... Brigitte rolündeki Emily Perkins ve Ginger rolündeki Katherine Isabelle'in uyumu muhteşem (ki zaten aynı hastahanede doğup, aynı ilk, orta okula ve liseye giden, aynı ajansa mensup ve seçmelere birlikte katılmış iki kişiden ne beklenir) ve klişelerden arınmış bir film. Sürükleyici ve rahatça ilerleyen, ve CGI ASLA kullanmamasıyla da kalbimde ayrıca yer eden bir film🙂
Ginger Snaps II: Unleashed ise, izlediğim en başarılı devam filmi statüsünü Innocence: Ghost in the Shell ve The Empire Strikes Back ile paylaşan bir film. Filmin konusunu geçemiyorum, zira spoiler demek bu ilk film açısından, FAKAT. Devam filmlerinin düştüğü tuzaklara düşmüyor. İlk filmin bir kopyası değil, çok fazla şey yapmaya çalışıp hepsini yarım yamalak yapmayı anca becermek gibi bir durumu yok, konuyu ilerleticem diye sabuklamaya başlamıyor, geri dönüp ilk filmin içinde zaten oturmuş bir noktayı birden yerinden oynatmıyor, sırf aktör/aktris ayarlanamadı diye aynı karakteri başkasına oynatmıyor ya da iki film arasında öldüğünü/ortamdan kaçtığını falan araya sıkıştırmaya kasmıyor.... son derece depresif, baştan sona karanlık, umutsuz ve trajik ve tek kelimeyle efsane bir film.
Ginger Snaps Back: The Beginning'e gelirsem.... bu aslında çok garip bir üçüncü film. Ginger ve Brigitte Fitzgerald kardeşlerin, 19'uncu yüzyılın başlarında (evet, doğru okudunuz) ormanda kaybolup, bir taşıma şirketine sığınmalarını ve sürekli "dev kurtlardan" saldırı yiyen bu bir avuç insanın içine, beraberlerinde garip de bir laneti getirmelerini konu alıyor. Şimdi, esasen ilk bakışta, aynı karakterleri kalkıp da 19'uncu yüzyılın başına oturtmak saçma gibi gelebilir, fakat, aslına bakılırsa üçüncü filmin başardığı şey, ilk iki filmdeki olayları mitoloji sınıfına kaydırırken (kurtadamın nesi mitolojik değil diyen ilk iki filmi izleyebilir), özünü zerre bozmamak. Evet, inanması güç de olsa, bunu başarıyor. Filmin kendisi son derece güzel, çok özel değil belki ya da ilk iki film kadar klişelerden bağımsız değil, fakat güzel yerlere gidiyor ve hoş bir şekilde bağlıyor.
Bir sabah, ya şunu izleyecektim diyerek ilk filmi izledim. O kadar hoşuma gitti ki, ikincisini de hemen ardından izledim. O kadar zevk aldım ki, akşama da üçüncüsünü izledim ve şu anda ciddi anlamda favori film üçlemem ilan ederim bu seriyi. Tavsiyemir herkese.