hayatımın en önemli hadiselerinden biri.. 99da bir bulletin board üzerinden alternatif rock çalacak gitarist aranıyor ilanıyla "ya ben çalarım bunları" şeklinde attığım bir mesaj üzerine 99-02 arasında çaldığım bir grup oldu raindog.. burada ne eleştirileri ne praise'leri kritik edecek değilim.. başımdan geçenin paylaşabileceğim kısmını paylaşacağım..
ilk buluşmada cem ve bir ortak kankamız bulunmaktaydı.. okleştik.. ve provalara başladık.. o zamanki ekibimiz ben, cem, erdem (vokal), ali (gitar), deniz balkan (bass) şeklindeydi.. repertuar mevcut raindog'dan bayağı farklıydı.. brit değildi.. bolca pearl jam, rhcp, alice in chains vardı.. ek olarak new model army, sex pistols gibi artık raindog'dan pek duyulmayan gruplardan çalınıyordu.. kısa süre sonra sinema barda çalınmaya başladı.. ilk program eh idi.. ikinci program ise grubun geleceğini had safhada belirleyen bir program oldu.. 5 kişilik grup 3 kişiye çaldı ve hem psikolojik hem müzikal anlamda çöktü.. rezaletin ötesine gitti.. sonra grup oturdu ve (ziyadesiyle gazım sayesinde) bir şeye karar verdi.. "bunlar bizi ilgilendirmez.. biz çalmaktan ve beraber çalmaktan keyif alıyorsak ki alıyoruz, barda kimse olmasa bile biz eğlenelim".. ve bu uygulama zamanla insanları çekti.. grup daha o zamandan herkesin çaldığı şeyleri çalmayalım eğilimindeydi.. insanlara farklı bişeyler sunma çabasındaydı.. ilk kez paranoid android çalınırken hemen sağımda bir seyircinin "abi inanmıyosan al dinle.. vallaha paranoid android çalıyolar.." deyip cep telefonuyla arkadaşına dinlettiğini hatırlıyorum..
sonra sinema barın ödemeler konusundaki problemleri sonucu grup barı bıraktı ve fakat provalarına devam etti.. her hafta ve sektirmeden.. bir çok şeyi bu disipline ve grup içindeki pozitif elektriğe borçlu bu grup.. sonra odtü rock şenliği seçmelerine gidildi ve seçilinemedi.. hatta o zaman o güne özel davulu çalan aziz kedi'nin diğer grubu ve raindog'un özel olarak odtü mt ile yaşadığı gerginlikler yüzünden ortalıkta buz gibi rüzgarlar esti.. grup içinde de huzursuzluklar oluştu ve kısa bi süre içinde son çalışı oldu grubun.. o sene sonunda cem hariç tüm elemanlar mezun oldu.. ali ve deniz amerikaya, erdem kuzey irlandaya gitti..
cem ile başbaşaydık.. grubu yaşatmak istiyorduk.. o sorunlu dönemde beni mocking bird isimli başka bir grubum daha vardı ve radyo rock'ı tabir edebileceğim karman çorman bi repertuarı bulunmaktaydı.. cem'le eleman yoklarken bir gece limon'da o grupta beraber çaldığımız eren parlakgümüş'e rastladık ve eren o sempatik tavırlarıyla "abi ben çok severim blur, smashing pumpkins falan.." dedi.. diğer gitarist bulundu.. sayısız basçı ve vokal denendi.. hiçbiri beğenilmedi.. basçı bulamayacağımızı anladığımız gün, gitarist olarak kafamızda bulunan, biz sinema barda çalarken orada barmenlik yapan engin ile temasa geçildi ve gitarist olarak çağırıldı.. engin de sorunsuz kabul etti.. cem "noluyo lan, ya sen?" derken ben de gittim bir bas aldım ve kaldık bir vokale.. tarifi mümkün olmayan insanlar denedikten sonra "pek çekingen artı bu adam red hot chili peppers, new model army, rage against the machine söyleyemiyor ki?" dediğimiz yusuf demirkol gruba dahil edildi.. had sahfada saygılı, kafa ve sakar bir insan almıştık gruba ve bu adamın grubun gidişatını değiştireceğini hissetmiştim.. repertuar ona uyacak şekilde modifiye edildi.. daha çok radiohead, placebo ve brit ağırlıklı şarkılar kondu ve tekrar sinema bar'a gidildi.. bu sefer yeni bir yönetim vardı.. sorun yoktu ve ilk programda yusuf'un performansı ve tavrı diğer grup elemanlarına bile "oha????" dedirtti.. ondan sonra raindog uzunca bir süre hem repertuar, hem müzikalite, hem seyirci potansiyeli hem de popularite olarak üstüne ekleyerek devam etti.. artık her cumartesi gecesi ankara'nın isimli barlarının işletmecilerinin tabiri caizse "scouting" yapması normal hale gelmişti.. bir pazar akşamı çalınan 5 deneme şarkısı sonrası, cuma akşamlarına kafadan çalacak şekilde gölge süreci başladı.. işin komik (ya da trajikomik) yanı ise sinema barda cumartesi gecesi çalan ve bizim yüzümüzden işinden olan grubun cuma akşamları gölgede çalıyor olması ve bu grubun 2. akşamını da raindog yüzünden kaybetmesi olmasıydı.. hangi gruptu hatırlamıyorum..
bu da bir geçiş noktasıydı.. grup iyice popülerleşti.. repertuar iyice büyüdü.. sitesindeki ifadelerden de görüleceği gibi bar seyircisi hala bir "when i come around, creep, save tonight" duyunca coşan kitleden oluşuyordu.. "my iron lung" gibi bir şarkı ise insanların "hmmm napıyo la bunlar" bakışlarıyla izleniyordu.. ama herşey yolundaydı.. grup içi elektrik ve arkadaşlık ve karşılıklı destek inanılmaz boyuttaydı..
bu noktada bir parantez açayım.. yusuf özellikle itici güç haline gelmişti.. halen fikrim şudur.. yusuf ne gördüğüm en güçlü ses, ne en sağlam yorum.. fakat yusuf beraber çaldığım ve izlediğim en sağlam frontman (misak ı milli sınırları dahilinde).. cem de sahnede göründüğü kadar dışarıda da cool bir adam.. (bu arkadaş canlısı, sıcak vs deil anlamında deil.. duruşu hep öyle).. eren de göründüğü kadar sempatik şirin bi adam..
fakat fikrimce bu bireysel popülaritenin üstel artışı bir dönem raindog'u etkiledi.. engin müzikal tatminsizlik nedeniyle ayrılmıştı, ben gitara geçmiştim ve basa ufak tefek bir deniz almıştık.. makyajlar yapılıyor, yusuf'un seks temalı tavırları, cem'in görüntüsü, seyirciyle diyalog vs müziğin önüne çıkıyor ve bu çıkış müziğin önemsizmiş gibi algılanmasına neden oluyordu (subjektif görüşlerdir).. sonra deniz yerine levent'in gelmesi grubun tekrar müzikle ilgilenmesine neden oluyor, yeni ve zorlayıcı şarkılar ekleniyor ve benim çaldığım dönem içinde raindog en optimal halde sahneye çıkar hale geliyordu.. sağlam müzik, sağlam frontman şovu, herşeyiyle sahnede ve dışında inanılmaz eğlenen bir grup, ve sahneden çıkan enerjinin etkisiyle giderek büyüyen ve gruba bağlanan bir kemik seyirci kitlesi..
daha sonrasına diyecek çok bir şey yok.. ben tezim nedeniyle ayrıldım, yerime bir başka şahane adam şinasi geldi.. grubun soundu iyice katladı.. sonrasında da ben geçici molamı kalıcı yapma kararı aldım.. misyonumu tamamlamış, saklıkent ve limon ile birlikte hafta dört gece çalan (gerçi sonra sinema barı bırakmıştık) ve dördünde de (belki saklıkent hariç) full bara çalan, kendi yolunu çizecek bir grubun oluşmasında rolümü oynamıştım.. huzurluydum.. artık daha masturbatif hayallerimin peşinden koşabilirdim.. öyle de yaptım..
sözün özü.. benden sonra (gerçi kısmen önce de) inanılmaz bir müzisyen trafiği yaşadı raindog.. ama kim ne derse desin hala insanları cezbeden bir grup.. repertuarı acayip geniş bir grup.. ve sadece yusuf'un enerjisi ve cem'in coolluğu değil, karşılıklı birbirlerinden elektrik alıp veren bir ekip olduğu sürece (şu an öyle değil demiyorum.. son izlediğimde daha özgür sarı gruptaydı.. belki bir sene olmuştur) adından söz ettirmesi kaçınılmaz bir gruptur.. sinerji ürünü bir gruptur.. ya da olduğu takdirde hep üstüne koyacaktır.. sinerji kelimesi burada anahtar kelime.. böylece "behind the scenes" tarzı bir tarihçesini de not düşmüş olalım..