Ömer Hayyam ve Rubaileri

''el yanmasına benzemez yürek yanması
bir defaya mahsustur akıllının kanması
ümit ettik boşa çıktı düşündük
hata mıdır insanın insana inanması?''
 
Ömer Hayyam tabii ki bir şarapçı değildi. Kendisi tasavvufu çok iyi bilen, alim bir şahıstı. İrfan sahibi bir kişilikti. Aşağıdaki linkteki yazıyı okumanızı tavsiye ederim: http://www.yucedevlet.com/haber/316-bir-rubaisi-ve-hayyam-hakkinda.html

(Tasavvufta âşık, Tanrı aşkıyla O'nu arayan kişi; maşuk, âşık olunan, Tanrı; şarap, Tanrı aşkı; sâkî, yol gösteren; meyhane, dergâh veya tekke demektir.)

Birkaç örnek verecek olursak:

Ânân ki zi pîş refte'end ey sâkî,
Der hâk-i gurûr hofte'end ey sâkî;
Rov, bâde hor u hakîkat ez men şinov.
Bâd est her ançi gofte'end ey sâkî.


"Evvelce gelip geçenler yok mu saki,
Gurur toprağında yatmaktalar be saki.
Hele iç badeyi; dinle benden gerçeği:
Her dedikleri havadır hava be saki! (Hayyâm)"

Âlem eger ez behr-i to ârâyend,
Megrây bedan ki âkilân negrâyend.
Bisyâr ço to revend u bisyâr âyend.
Borbây nasîb-i hîş ket borbâyend
.

"Senin için donatsalar âlemi,
İnanma ona; inanmaz zira akıl sahibi.
Gider senin gibi çoğu, gelir bir nicesi;
Almaya bak nasibini; alacaklar zira seni. (Hayyâm)"

Gûyend: Behişt u hûr-i ayn hâhed bûd.
Vancâ mey-i nâb u engebîn hâhed bûd.
Ger mâ mey u ma'şûka gozîdîm, çi bâk!
Âhir ne be âkıbet hemin hâhed bûd?


"Derler ki: Cennet ve hûri aynlar olacak.
Orada saf şarap ve ballar olacak.
Mey ile maşukayı tercih ettikse, ne var korkacak?
Nasıl olsa işin sonunda bunlar olacak! (Hayyâm)"

Bâ yâr ço ârmîde bâşî heme omr,
Lezzât-i cihân çeşîde bâşî heme omr,
Hem âhir-i kâr rihletet hâhed bûd,
Hâbî bâşed ki dîde bâşî heme omr.


"Geçirmişsen yâr ile bir ömür,
Tatmışsan dünya zevklerini bir ömür,
Göçüp gideceksin nasıl olsa sonunda,
Gördüklerin rüya olur bir ömür. (Hayyâm)"

Donyâ be murâd rânde gîr, âhir çi?
Vin nâme-yi omr hânde gîr, âhir çi?
Gîrem ki be kâm-i dil bemândî sad sâl,
Sad sâl-i diger bemânde gîr, âhir çi?


Muradınca yaşadın say; n’ olacak yani?
Ömür mektubunu okudun say; n’ olacak yani?
Say ki yüz yıl yaşadın gönlünün muradınca,
Yüz yıl daha yaşadın say; n’ olacak yani? (Hayyâm)
 
ömer hayyam işte benim iranlı hocam...çok seviyorum bu insanın rubailerini...ama bazı rubailer ömer hayyama aitmiş gösterilmesi yanlıştır...
bir rubai de benden olsun...

Ben kadehten çekmem artık elimi
Tutmam senin kitabını minberini
Sen kuru bi softasın ben yaş bir sapık
Cehennemde hangimiz iyi yanar sen mi ben mi?
 
گاویست بر آسمان، قرین پروین/ گاویست دگر، نهفته در زیر زمین/ گر بینائی، چشم حقیقت بگشا/ زیر و زبر دو گاو مشتی خر بین

Gâvîst ber âsmân, karîn-i pervîn;
Gâvîst diger; nihofte der zîr-i zemîn;
Ger bînâ'î, çeşm-i hakîkat bogşâ.
Zîr u zeber-i do gâv moştî her bîn.


Gökte var bir öküz, Ülker'in benzeri.
Var bir öküz daha, dünyanın altıdır yeri.
Değilsen kör, aç hakikat gözünü.
Gör iki öküzün arasında bir avuç eşeği! (Hayyâm)

Aynı rubainin diğer çeviris şöyle:

Gökte bir öküz varmış, adı Pervin.
Bir öküz de derinlerindeymiş yerin!
Sen asıl iki öküz arasında,
Tepişmesine bak şu eşeklerin!...

Hastasıyım ya! :D
 
sevilmeyecek adam da değil yani...herşeyi pervasızca ve korkusuzca (hele ki o çağlarda) söylemek gerçek bir yürek ister...bilgi ister...kültür ister...
 
Bir Ömer Hayyam vardı, bir de Neyzen Tevfik... Aynı kafa yapılarına sahip olduğunu düşündüğüm bu iki dervişle (evet, ikisi de derviştir, anlamayana davul zurna az gelir ama!) aynı ortamda muhabbet etmeyi çok isterdim. Günümüzde dürüst ve olduğu gibi görünen insanlara ihtiyacımız var. Ama nerde, söyleyin hani:

Şeyhî be zenî fâhişe goftâ: Mestî,
Her lahza be dâm-i digerî pâ bestî.
Goftâ: Şeyhâ, herançi gû'î, hestem.
Âyâ to çonanki mînomâ'î, hestî?


Bir şeyh dedi bir fahişeye: Sarhoşsun sen.
Her lahza birinin tuzağına düşersin sen.
Dedi: Ey şeyh, ne dersen, oyum ben.
Acaba göründüğün gibi misin sen? (Hayyâm)
 
Geri
Üst