İrade Özgür Mü?

sen bana cevabı veremediğinin farkında mısın...
insanın güneşe tapmasını belki anlayabilirim güneşe ulaşamaz onu üstün görür ve ona boyun eğer peki kendi eliyle yarattığı taşa neden tapma gereği duyar...
bunun caevabı yok bunu hiçbir şeyle açıklayamazsın çünkü cevap yoklukta gizli. insan yokluğu bilmez bilmediği şeye neden tapmak ister...ulaşamadığı için mi onu kontrol altına alamadığı için mi...
peki bana insanın güneşe tapmaktan neden vazgeçtiğini söyle güneşi kontrol altına mı aldı, hayır, ona ulaştı mı hayır, onu tanrı sanmayı neden bıraktı da bu kadar güçlü bir inançla hiç görmediği bir varlığa tapmayı seçti...
çünkü bunların cevabı yok bunları defalarca söyledim yazdığın yazı da sınırlarda gezinmişsin fakat sınırı aşamamışsın nerdeyse tavanı yalaya yalaya gitmişsin ama tavanın ardına geçmemişsin...
teşekkür ederiz yine de...
 
Bana teşekkür etme haddini aşmışsın ve kendi kibirinle konuşuyorsun. Tıpkı tüm insan uygarlığının her şeyi kendi zihninden ibaret sanması gibi. Kendi yarattığın sınırlarda dolaşıp sonra da doğrusu benim diye tutturan sensin. Ben ne kadar konuşsam da söylediklerim senin anlayış sınırının dışındaki olgulardan bahsettiği için yine bir kalıba sokmaya çalışacak ve istediğin cevabı alamadığın her defasında açıklayamadığımı haykıracaksın. Ben tek kelimeyle anlattım senin bütün düşüncelerini ama anlamamazlıktan gelip açıklamadın diyorsun. Hepsi bir Put. Soyut ya da sembolik fark etmez biçimi. Paganların heykelleri de semboldü. Kimi güneşi, kimi Ay ı, kimi rüzgarı ... simgelerdi. Tek gerçekliğin o olmadığını anlayıp kavramı tüm evrene yaymış olmaları bir şey değiştirmez çünkü evrenin ilkelerini bilenler değil bu tür inançlardan bahsedenler. Konuşmalarına ve üslubuna dikkat et. Tavanı yalamak bilmemne gibi saldırgan sözcüklerle hiç bir aksi kanıtta bulunamadığın düşünceyi çürütemezsin seninle egonun iyiliği için kişisel tartışmaya girecek de değilim. Sizler İsa nın deyimiyle Ferisi lerden fazlası değilsiniz çünkü bu tavrınızla. Ne düşünevceğimi nasıl düşüneceğimi seninle tartışacak değilim bu tavrını sürdürdüğün sürece. İnsanların güneşe tapmaktan vazgeçme sebebi tarihte yazılıdır ve tek hakim tek imparator demektir bunu tarihten araştır. Ayrıca çelişkilerinle çok komiksin hem Allah dan hem yokluktan bahsediyorsun. Yokluk Varlığın olumsuzlamasıdır, bir kelimedir, evrende ne bir boşluk var ne de bir 'her şey' cismi. Benim için sınır yok. Senin sınırı çizip ardına Tanrıları koyduğun yerde benim düşüncelerim başlar. O yüzden anlamanı beklemiyorum.
BAY HER ŞEYİ BİLENE İTHAFEN YAZILDI. TAVRINI SÜRDÜRÜR KISIR TARTIŞMAYLA KENDİ ÜZERİNE TARTIŞMAYA DEVAM EDERSE DİKKATE ALINMAYACAKTIR. FELSEFE VE DÜŞÜNCELER ORTAYA YAZILIR KAVGAYA DÖNÜŞEN KİŞİNİN KENDİ HIRSIDIR
Aton
 
bana cevap veremedin yada sorumu anlamadın, kendi aklında resmettiğin birşeyler söyledin aslında basit bi soru sormuştum bu kadar tartışma boyutuna getirmek istemeden...

açıklamasını ben yapiyim o halde, insanın yarattığı puta tapmasının tek nedeni ruhundaki ihtiyaçtır, çözememe falan değil yaprağın ne olduğunu çözemeyip bunu mutlaka tanrı yaratmıştır diye düşünen kimse olmadı, inanç bir ihtiyaçtır ve se nde bu noktada bu ihtiyacın nedenlerini sorgularsın...
insan bu kadar basit bir şeye bile neden tapmak ister...
çünkü basit de olsa o sınırsızlığın ve dolayısıyla tanrının bir parçasıdır...
insan taş putu tanrı sanmıştır ve ona tapmıştır, bu ihtiyaç insanın ruhundan gelir, bu ruhta saklıdır isteyen onu açığa çıkarır isteyen üstünü örter...
ama gerçeğin üstü örtülse de gerçek gerçektir...

tanrı için soyut put demişsin ve bana bay her şeyi bilen demişsin uzun bir yazıyla çok kesin ifadelerle açıkladığın düşüncelerinde de kendin her şeyi bilen olmuşsun o zaman, bu çok ilginç...

kafanızdaki tanrı düşüncesini değiştirin , tanrı herşeydir, her şeyi kapsar dünyada bir inanç ve ego oyunu oynanıyor yıllardır, herkes bunu kendine göre yorumlamaya çalışıyor ve ben bunu bilirim diyor...
hayır efendim hayır, bu bilinecek bişey değil bu inanılıp inanılmamakla ilgili...
herkes fikrini söyler ve kıyaslanır, mantıklar kıyaslanır ve bir sonucaa gidilir...
sonuç kesin değildir ama kesin olması da gerekmez zira biz neresinde olduğumuzu bilmediğimiz sınırsız evrendeki küçük gölge hareketlerinden başka bir şey değiliz, tanrının gölgeleri birbirleri arasında çatışıyorlar hayır öyle değil böyledir diyorlar ama nerden bileceksin gölge nesneyi temsil eder ama gölge nesne değildir ki...
sadece nesnenin bir parçasıdır...
panenteizm düşüncesini iyice bir gözden geçirin derim ben size...
 
Aton demiş ki:
Açıklamayı yukarıda yaptım. Anlamamışsın geri sarıyorsun. İnanç anlamamasının sonucu olan zihinsel tembelliğidir. İnananların hiçbiri aslında hiç bir şeye inanmazlar. Hiç kimse altın ineğin yaratıcılığına inanmaz. Sadece boyun eğer. Put a tapmakla Allah a inanmak aynı şeydir sadece Put değişir dedim zaten. Allah ı da insan kendi zihniyle yaratır o da bir Put dur.

Altına imzamı atsam?
 
Bir şeylere inanma ihtiyacı hissediyorsan kendi adına konuş geissler. Çocuk gibi konuşuyorsunuz hep böyle ve benim gibiler cevap verdiğinde ne bu cevabı cevaptan sayıp saygı göstermeyi biliyorsunuz, ne de aksinin söylenmesine tahammül edebilip rahat oturabiliyorsunuz. Ben inancın bir gereklilik özellikle de tüm evrenin yaratıcısı manasında bir gereklilik olmadığını bilen biriyim. Çocukken de inanmazdım büyüklerim zoraki korku ve kırbaçla (kırbaç mecazi anlamdadır ama okullarda gerçek anlamdadır) çivi gibi kafama çakmaya uğraşana dek. İnsan sadece sever. Güneşi sever ,ağacı sever,hayatı sever, gördüğü her şeyi sever ve merak eder çocukken de, hala bir kalbi ve özgüveni varsa büyüyüp yetişkin olunca da. Sanata da döker gördüklerini. Bir at ın heykelini ağaçtan oyup evinin bir köşesine koyuyorsa bu illa o at heykeline korkuyla boyun eğdiği manasına gelmez bunları rahipler uydurup zorla halka empoze ederler asıl kendilerine ve imparatorlara tapınılıp her dedikleri yapılsın diye bunun ihtiyaç ile bir ilgisi yok. Kendi tuttuğun cevap dışında farklı cevapları anlamadığın için sürekli bir önceki yazdığının tersini yazıyor ve benden hala o cevabı vermemi bekliyorsun. Ama yanılıyorsun bu cevap benden sana gelmeyecek çünkü bunun varolmadığını bilen biri var ve emin kendinden üstelik bildiklerinden karşındaki bu kez senin alıştığının tersine. Hala sınırsızlığa evrene panteizm e(panenteizm değil) göndermelerde bulunup Tanrı adının Put olduğunda ısrar etmeme karşın yine bu süslü cümlelerden yarattığın soyut heykelciklerle karşıma dikilip 'asıl gerçek bu, buna inan ve boyun eğ' demeyi sürdürüyorsun bir rahip edasıyla. Ve oynadığın oyun için beni kullanma çünkü sözcüklerimi çalıp bana karşı kullanmaya çalıştığının da farkındayım geissler. Ego sadece insanın egosudur dedim tekrar diyorum. Tanrılar sadece onun egosudur daha fazlası değil. O yüzden de put olmanın ötesinde somut bir anlam taşımazlar. İnanç ihtiyacı da sana empoze edildi ve boyun eğdin buna gerçek olduğundan değil. Gerçek değillerdir putların yaratıcılığı ve onun son hali olan yaratıcı adı verilmiş soyut put un yaratıcılığı evreni. Hiç bir şeye hareket veremez, uzaya çıkmamızı da sağlayamaz. Gölge oyununun bile somut bir gerekçesi vardır, bu eğlencedir. Ancak ben gölge değilim ben gerçeğim. Gölge olansa hayali ve soyut bilinmez görünmez ama kesinliği tartışılamaz olan senin inançlarının sembolleri sadece. Gerçek ile hayali kelime oyunları vasıtasıyla ters yüz etmen bir şeyi değiştirmez tanrının kendisi varolmayan bir gölgedir ne biz,ne dünya ne de evrendir gölge olan. Hem hiç bir şeyi kesin bilemeyeceğini hem de kesin bir varlığın sınırlarını çizen sen, aynı cümlenin içinde birbirine ters iki kavram öne sürerek çelişiyorsun sürekli. İster panteist,ister dindar,isterse nirvana olsun benim sözlerim onların asıl gerçekliğini ortaya koymakta sabittir. Çünkü somut gerçeklere dayalı ve nesneldir hayaletleri gerçek diye yutturmaya kalkışmaz. Kafamdaki tanrı düşüncesini değiştirmeme gerek yok anladığımın ötesinde de varoluşun kendi yasalarını yaratabildiğinin bilincindeyim ancak bunun bir ölü düşünce olan kestirip atılmış ve kapatılmış Tanrı olmadığını anlayacak kadar açık zihinliyim. O nedenle artık bana nasihat verme ve kendi inancınla istediğin yolda istediğinin ardından git. Ama sakın neye nasıl inanacağımı söylemeye kalkışıp beni kendi düşüncelerinin figüranı yapmaya yeltenme. Çünkü senin için nihilizm ne ise benim içinde tanrı düşüncesi aynı şeydir. İstediğine inan ama inancın doğal zorunluluk olduğundan bahsetme çünkü doğa yok edilmeden ve küçümsenmeden tanrılar doğamazlar.
Aton
 
sen elmayı armutla karıştırmışsın sana söyleyecek başka sözüm yok önüne de bir duvar örmüşsün, burda sayfalarca tartışmaya gerek yok ben tanrının gerçekliğini biliyorum demem inanyorum derim, gerçekten inanıyorum da derim ama senin için inanmak yok "kesin bilirim düşündüm ve çözdüm işte bu böyledir" tavırların var neyse istediğin gibi düşün sen hayatta başarılar dilerim efendim...
 
Puta tapınmak ile Allah'a tapınmanın ilahi hissiyatı bir demek ha! :LOL:

Arkadaşlar size GERÇEK bir hikaye anlatmak istiyorum

Cahiliyet döneminde insanlar kendi eliyle yaptıkları putlara yemekler, içkiler vesaire ikram ediyorlardı.

Sonra birisi gelip, putların üzerine işemesin mi? Sonra puta tapıcılar içeri giriyorlar, her yer dağılmış, yemekler bir yanda, putlar bir yanda. Bir baksınlar, putun tekinin üzerine hala işiyor birisi :LOL:

Sonra oradaki puta tapan bir insan hidayete eriyor. Adam "üzerine işenilen bir Tanrı düşünemiyorum" diyor ve sonuç olarak islama giriyordu.

İnsan Allah'ı kendi zihninde kurgulayamaz arkadaşlar! Bu bir gönül işidir. İlham ile zuhur eder. İnanan insanın imanını, inanmayanın imansızlığını başkası bilemez.

Can Barslan'ın bir karikatürü geldi. Burada yazan birçok arkadaşın -ben de dahil- yaptığına ders niteliğinde.

Bilim adamının birisi ÖLÜMDEN SONRA HAYAT VAR MI? sorusunun cevabını öğrenmek için bir düzenek tasarlıyor.

Adama diğer görev arkadaşları da yardımcı oluyor. İstersen vazgeç bu işten diye de tembih ediyorlar... Adam ısrarlı kardeşim, illa ki öğrenecek. :)

Sonra adama birşeyler bağlıyorlar, annesinin rahmine yeniden dönüyor, birşeyler oluyor. Adam ölmek üzere, kaybettik galiba onu diye üzülüyor diğer arkadaşları.... Evet, adam öldükten sonra ne olduğunu görüyordu! Gördüğü şey, EBESİNİNKİYDİ :LOL:

DÜZELTME: ilk verdiğim örnek GERÇEK bir hikaye, ikinci örnek ise bir karikatürden alıntıdır.
 
mutecasir eğer felsefe ile ilgili ya da kendi düşüncelerin varsa dinleriz. Ancak sen terbiye sınırlarını zorlayan magazinvari ve bayağı yaklaşımın ile argo kelimeler kullanmayı komiklik zannetme ilkelliğine girişirsen konuşmanın bir manası gerçekten kalmaz. Fıkra anlatmanın yeri burası değildir ve anlattığının ne bir gerçekliği ne de bir anlamı var. Cahiliye döneminden pek de farkı yoktur ayrıca şu an aynı coğrafyada yaşayan halk ın bilmediğiniz kavramları kulaktan dolma bir biçimde kullanmayı biliyorsunuz ancak.
 
Oceanides demiş ki:
crnky demiş ki:
Mesela Allah'a beni yoldan çıkarma diye niye dua edilir?
Bunun cevabı çok basit. Allah bizim isteklerimiz(irademiz) doğrultusunda bize yaşantımızı yazar. Sen inançlı bir insan olarak yaşamak istiyorsan sana böyle bir hayat verir.(kişnini içinde bu istek tevazu ile birlikte var ise, samimi ise) Ve bu isteği, "duayla sözlü bir biçimde belirtmek", pekiştirir ve bu şekilde dua kişiyi Allah'a karşı yakınlaştırdığı gibi samimi bir şekilde inançlı olmayı istediğini gösterir. (Duanın önemi budur. Yoksa içteki istek de tabii kaderde etkilidir) Fakat sen dünyadaki zevkleri daha cazip görür, doğru yolda olmaya dair pek bir isteklilik göstermek işine gelmezse sana da tam tersini verir. Sen günahların çoğunlukta olduğu bir yaşantı yaşarsın.

Yok oyle bisey. Ben dua etmeden de kendi iradesiyle DOGRU yolu bulan, IYI seyler yapan, IYI insanlar taniyorum. Gunah falan yok hayatlarinda. Tanri'niz belli ki kafasina gore istedigine gunah, istedigine sevap dolu bir yasam veriyor. O cok dua edip de saman altindan cevirmedigi pislik kalmayan insanlarin 'kusursuz' hayatlarinda oldugu gibi :!:
yazıyı dikkatli okursan zaten günah işlememe isteği de bir duadır... Kaldı ki senin günah olarak nitelemediklerin de benim için günah sayılabiliyor... Ben zaten duanın günah işlememe konusundaki samimiyetin yalnızca söze dökülerek daha iyi ifade edileceğini kastettim. Bunu direkt olarak Allah'tan istemenin kişiyi Allah'a yaklaştıracağını... Bunu söylememin sebebi de arkadaşın islamdaki bir taviri yani doğru yola iletme yönündeki duayı anlamadığını söylemesiydi. Ben de bu duanın bu amaçla edildiğini söyledim. Kişinin gayret etme isteği gayretleri de birer fiili, manevi duadır. Allah kişiye istediğini verir. "Beni doğru yola ilet" demek de bir istektir. Bunu samimi bir şekilde duaya dökmek, bir müslümanın inancını ve Allah'a olan yakınlığını artıracağı için daha gereklidir... Allah'a inanan birinin de isteğini inanmayan birinden ayıran şey de bu şekilde dua etmektir. Günah işlememe isteği samimi olan ve işlememek için gerçek bir samimiyet gösterene de Allah günah işletmeyebiliyor tabii ki...

Yani sonuc olarak biz yine istediğimizi yapıyoruz. Koşullar bizim isteklerimize göre hazırlanıyor.
 
mutecasir ; Hikayelerle doğruya ulaşılmaz.. Hikaye ilgi çektiği için ya da itici geldiği için yargı ya da önyargı oluşturur.. Bilgi olayların ilginçliğiyle ölçülmez.. Çünkü gerçekliği tartışılır.. Masal anlatma burada..
 
Yukarıda anlattıklarım hikaye değildir, gerçektir bir kere.. Ayrıca terbiye sınırları aşılmamıştır, aynen hikaye gerçekliğiyle anlatılmıştır.

Allah'a tapınmak ile puta tapınmayı bir gören zihniyete karşı (bu zihniyet Aton vb gibi düşünenler oluyor) verdiğim örnekten ötürü kendimle gurur duyuyorum.

Yine burada bana hikaye anlattığımı söyleyen, hikayelerle doğru yola varılmaz diyen -ibret verici hikayeler de sizi etkilemiyor demek- insanlardan (bu insanlar da impala vb türden insanlar oluyor) farklı olduğumu düşündüğüm için kendimle tekrar gurur duyuyorum. hikaye anlatmıyorum, gerçeğin ta kendisini anlatıyorum! inanmıyorsan susarsın, olur biter!

mer_ve, benim senden birçok farkım var. "Tanrı bu dünyayı yarattı ve bırakıp gitti, ortadan kayboldu" diyen bir zihniyetle benim düşüncelerimin ters olması gayet doğaldır. Aramızdaki EN BÜYÜK FARK bu!;)

"bana felsefe öğren öyle gel" şeklinde bir laf edilmiş.
kaç gündür levhi mahfuz diyorum, cüzi irade, külli irade diyorum, kafa yoruyorum, ama yok kardeşim, felsefe yapmıyormuşum meğer ben. Önce yukarıdaki terimleri öğrenin, sonra belki felsefe ve din konusuyla ilgili tartışabiliriz;) kolay gelsin....
 
mutecasir demiş ki:
Yine burada bana hikaye anlattığımı söyleyen, hikayelerle doğru yola varılmaz diyen -ibret verici hikayeler de sizi etkilemiyor demek- insanlardan (bu insanlar da impala vb türden insanlar oluyor) farklı olduğumu düşündüğüm için kendimle tekrar gurur duyuyorum. hikaye anlatmıyorum, gerçeğin ta kendisini anlatıyorum! inanmıyorsan susarsın, olur biter!
mışmış da mışmış.. gerçekmiş..Hacım asıl sen sus!..Birşeylere inanmak sana konuşma yetkisi veriyorsa sana zıt bir fikrin susması yetkisini verdirtmez..
 
Aton demiş ki:
İlginç düşünceler silsilesi. İnsanoğlu bundan 1 ya da 2 milyon yıl önce düşünmeye başlamış. Düşünmek nedir? Aslında hayvanlar da düşünür yoksa asla avlanmayı öğrenemezler. Yaşadıkları olayları hafızalarında nesnelleştirerek belli olaylara karşın belli davranış kalıpları geliştirmişlerdir.

Bir süreliğine tümden gelimsel mantığı bir yana bırakıp öyle düşünelim. İnsan aklı her ne kadar gerçeğin kendisini yani nasıl olup da bir takım olayların karmaşıklığının şaşmaz biçimde hangi formüle göre işlediğini bilmese de, diğer canlıların aksine bahsetmiş olduğu bu formülleri yaratma yeteneğine sahiptir. Yani hafızası çok geniştir ve sadece olayları anlık olarak değil zaman içindeki sırasını da aklında tutabilen bir türdür. Oysa güdü dediğimiz olguda bu yetenek çok kısıtlıdır yani olay olmadan olacağını öngörebilme ve o duruma göre davranış geliştirebilme hali.

Şimdi çok daha gelişmiş olan insan denen memeli hayvanın farklılıklarına bir bakalım. Yaşadığı uygarlık dışında insanın dış görünüşünü de saymazsak (tüm canlılar birbirinden farklıdır) aslında ne kan dizgesinde ne de organlarının işlevlerinde diğer memelilerden farklı değildir. Bir at ya da eşek, maymun,kedi vb. nasıl ürüyorsa insan da aynı şekilde ürer ve gelişir.

Fakat insan bu farklı düşüncelerine rağmen, kurgusal aklı doğanın kendi içindeki karmaşıklığını anlayabilecek düzeyde değildir. Buradan da tüm tarih boyunca var olmuş Tanrısal düşünceler doğmuştur. Çünkü anlamadığı bir durumla karşı karşıyadır ve hayatı boyu tam anlamıyla bilemeyeceği tek şey doğadaki bu karmaşıklığın mükemmelliği olacaktır.

Ancak birdenbire bir gariplik baş gösterir. Çünkü aslında tamamıyla geleceği kendi kontrolünde değildir. Oysa insanlık tam kontrol arzulamaktadır. Bu mümkün değildir fakat insan zekası her şeye çare bulacağı konusunda oldukça kibirli olabilir ve asla hayır ı kabul etmez. O nedenle de aslında evrendeki bir noktada yalnız başına dolanan gezegenin içinde varolduğuna bile inanmamayı seçerek bu inançsızlık durumuna 'inanç' adını verir. Yani birisi ya da bir varlık onu bu noktaya yerleştirmiş olmalıdır. Aslında bu mantığıyla insan kendi yaşadığı hayata bağımlı olduğunu ve çoğunlukla nesnel düşünmeyi reddettiğini de ifade etmektedir.

Öyle ki, aslında sadece kendi hayatının parçası olan ve evrende hiç bir şekilde örneği olmayan kendi yarattığı sisteme tapınma davranışı geliştirir. Bir yaprağın nasıl oluştuğunu anlamadığından ya da formülize edemediğinden onu yaratan bir yaratıcı icat eder. Pagan kültüründen beri kendi verdiği anlamlara ve onları sembolize eden putlara tapınmasının son şekli ise yüce tek yaratıcı dediği en büyük ve soyut Cosmic Put dur.

Evreni tam anlamı ile çözemeyeceğinden, açıklanamayan olguları onun ispatı olarak var sayar. Bu bir bakıma yetim bir çocuğun babasını yaşıyor var sayması gibidir. Ancak insan neden yetim kalmış olabilir kaybetmiş olduğu nedir?

Burada batı düşüncesindeki ilk günah kavramına dikkati çekebiliriz. Bunun çeşitli şekilleri vardır. Yasak elmayı yemek, bilgi ağacının meyvesini yemek, cennetten kovuluş ve ölüm kavramları burada iç içedir.

İnsanın cennetten kovuluş hikayesinde dikkatin her zaman yılana (fallik sembol) cinselliğe utanca çekildiğini görürüz. İnsan bildiği için ya da utandığı için fark edilip cezalandırılmıştır inançlara göre. Buradaki olgunun iki yönü vardır.

Birincisi cinsel utanç gerçekten de baskı ve onun yaratmış olduğu saldırganlık unsurlarıyla her türlü suça eğilimi ve zorunlu yasaları dolayısıyla karşılık olarak acımasız cezaları doğurmuştur. Artık doğasında var olduğu biçimiyle güdülerini doyuramamaktadır ve acı çekmektedir. Şeytanın yılan biçiminde kendini göstermesi erkek ve kadın cinselliği arasında oluşmuş kaygılı ve korkuya dayalı cinsel saldırganlığının ve mutsuzluğunu yaratan kandırılmışlığın simgesidir.

İkincil olarak ise bilgi ağacı vasıtasıyla doğayı anlamış olduğunu var saymış, dolayısıyla hareket halindeki evreni kendi zihniyle sınırlandırmış olması nedeniyle yargıçlığı üstlenmiştir. Yani bilgisine dayalı olan bu semboller onun orada verilen örnektekinin tam tersini ifade eden doğa- ötesi düşüncesinin sembolüdür. Bilgi denilen şey insanın doğayı ve kendi doğasını dışlamasıdır.

Bu iki toplumsal büyük değişim, insanın yerleşik hayata geçmesinden kısa süre sonra nedenini bilmediği felaketler dolayısıyla bir inanç halini alarak toplumsal birlikteliğini perçinlemiştir.

Ancak insanın asıl sorunu doğayı algılamadaki yeteneksizlikte ısrar etmeyi sürdürmesidir. Her ne kadar bilim gün geçtikçe elde ettiği bulgular vasıtasıyla insanlığa 'sadece kurguladığımız kadarına sahibiz ve anlayamadığımız şeylerin miktarı ve boyutu her yeni keşifte bir o kadar artmaktadır' desede sıradan kaygılı insanlardan oluşan çoğunluk bir çoban aramayı sürdürmektedir.

Öyleki aslında tamamen evrenin doğasına has olan şekillerde bütünlüğünü koruyan yasalar sadece insanlığın hayatını ilgilendiren kısımdır. Örneğin doğada bir birleşme durumu mevcuttur ancak bunun şekli insanın alet yapma tekniğinden farklı yasaların sonucudur. İnsanın alet yapma yeteneği ise onun doğayı algılayıp kabaca birleştirmeyi hafızasında canlandırabilmesinin sonucudur. Yani düşünce ve YARATICILIK denilen olgu aslında olguları ve olayları belli bir hedefe yönelik olarak kabaca yöneltebilme yeteneğidir. Örneğin ağaç dallarını ve hayvan kıllarını kullanarak bir ok ve yay yapması gibi.

İnsanın yazılı tarihi oluşunca öğrendiği her şeyi yiyecekleri gibi saklamayı da öğrenmesini sağlamış, böylece alet yapmakta sınır tanımamıştır. Ancak halen şaşkınlığı devam etmekte olan bir tür olmayı da sürdürmektedir. Örneğin alet yapabilme yeteneği ve bunun gelişimi sadece ona özgü olmasına rağmen, sonsuz evrenin yapılmış bir alet olabileceğini düşünür. Kendisi bir şeyleri kabaca birleştirdiğinden doğayı tam anlamıyla tasvir edemememiş olmasına rağmen bu kaba mantığıyla evrenin yaratıcısı ve yapıcısı Put unu yaratıp tek gerçekliğin bu olduğunda ısrar eder. Dahası bunun kanıtı için de yine sadece kendinin yapmış olduğu aletleri örnek gösterme yoluyla geri kalan her şeyi anlamakta zorluk çektiği tesadüfün imkansızlığına bağlar.

Doğada insanın eylemleri için ona özel olarak ortaya çıkmış doğa yasaları mevcut değildir insan sadece ilişkileri yaratıp kendi hayatını kurgulayabilir. Örneğin metaller bir araya gelip bir arabaya dönüşmezler ancak doğadaki hiç bir şey de insanın yarattığı kurallara bağlı oluşmadığından mükemmel dediğimiz şekilde işler ve ne kabadırlar ne de onun yaptıkları gibi değişmezdirler. Bu nedenle de insanoğlu aslında inançlarını yarattığını iddia ettiği peygamberlerine de karşı koyma yoluyla bu hatasını sürdürmekte inatçıdır. Öyle ki peygamberleri yaşadıkları dönem içinde zamanın dini yapısına,kurumlarına,kesin olarak zorla kabul ettirilen dogmalara, ve kendini insanüstü ilan etmiş sözde hükümdarlara karşı savaşmış olsa da yıktıkları Put lar yerini çok daha etkin olan artık sembolleştirilmenin zihinlerde gerçekleştiği soyut ve reddedilemez tek bir Put halini almıştır. Bu nedenle de bir ot bile yaratamayan insan zihni tasarımı tüm evreni 'Her Şey' kavramının içine sığdırmasının gerçek olduğunu var sayarak onu bir kutu gibi düşünerek kapatır ve tüm varoluşunu bir Put un iradesine bağlar.

İşte bu irade insanın kendi iradesidir ve yanılsamanın gerçek olduğunu varsayma yoluyla insan her zaman her şeyi kendi zihninde mümkün kılabilir.

Ancak özgürlüğe ulaşabilmesi için bu iradeyi kendi kıyametine değil yaktığı ve kirlettiği tek cenneti olan Dünyayı yani gerçek annesini ve dolayısıyla onun bağlı olduğu doğayı anlamaya tekrar geri dönmesi halinde mümkündür.

Çünkü artık tüm Put ların yıkılma ve ataların hatalarının devam ettirilip yeryüzünü yok etmeye son verilmesinin vaktidir. Bunu gerçekleştirecek iradeye sahip olamazsa kendinden önceki zor şartlarda yok olmuş diğer türler gibi; üstün zekasına rağmen hastalığı doğasının dışına çıkması nedeniyle geri dönüşsüz bir yıkım halini alacaktır. Bu tüm diğer popülasyonlarda olduğu gibi doğanın dayattığı değişime uyum niteliğinin bir sonucudur ve enerjisini yitirenler kendi kendini imha edeceklerdir.

Dünya ise belki 100 belki 500 milyon yıl sonra yedekte tuttuğu bir çok varyasyonuyla varlığını sürdürecektir. Bugünkü insanın torunları ve tanrılarıyla birlikte ya da onlar olmadan. Bunun iradesine sahip olan ise insan zekasında ve doğayı algılama biçiminin seçiminde saklıdır.

Kendi kibiri mi, yoksa gerçekte ne olduğunun bilinci mi.

Aton

Sevgili Aton,
Aşağıda görüşlerine katılmadığım noktaları ve nedenleri belirtmek istiyorum.

Fakat insan bu farklı düşüncelerine rağmen, kurgusal aklı doğanın kendi içindeki karmaşıklığını anlayabilecek düzeyde değildir. Buradan da tüm tarih boyunca var olmuş Tanrısal düşünceler doğmuştur. Çünkü anlamadığı bir durumla karşı karşıyadır ve hayatı boyu tam anlamıyla bilemeyeceği tek şey doğadaki bu karmaşıklığın mükemmelliği olacaktır.
Tarihler boyunca tanrı düşüncesinin oluşmasındaki nedenin bu olduğundan eminmisin yoksa bu sadece senin inancın mı??Çünkü ben senin gibi düşünmüyorum.Bence insan aklının bu yetersizliği,insanı doğadaki keşfedemediklerini keşfetme ihtiyacını doğurmuş ve aklın evriminde büyük rol oynamıştır.Doğadaki hareketliliği ve mükemmelliği farkedemeyecek düzeyde bir aklın,tanrı düşüncesini de oluşturamayacağını düşünüyorum.Çünkü Tanrı düşüncesi,insanın doğal mükemmelliği farketmesiyle başlıyor.Hemde bu düşüncesini kendisine bakarak yapıyor."Ben bir mekanizmayı oluştururken önce aklımın onu tasarlaması gerekir.Mekanizmanın/sistemin işleyişine ait fikrim,sistemin oluşumundan öncedir.O halde doğadaki sistemlerin oluşması için benden sonsuz büyük bir aklın,doğadaki bu sistemlerden önce var olması neden mümkün olmasın.Bunun mümkün olmayacağına dair bir kanıt var mı??"
Bu bir yanılgı mıdır?Evet yanılgıdır dediğimde yanılmadığımı bana ne garanti edecek?Aklım mı?Evetse,Nasıl?

Ancak birdenbire bir gariplik baş gösterir. Çünkü aslında tamamıyla geleceği kendi kontrolünde değildir. Oysa insanlık tam kontrol arzulamaktadır. Bu mümkün değildir fakat insan zekası her şeye çare bulacağı konusunda oldukça kibirli olabilir ve asla hayır ı kabul etmez. O nedenle de aslında evrendeki bir noktada yalnız başına dolanan gezegenin içinde varolduğuna bile inanmamayı seçerek bu inançsızlık durumuna 'inanç' adını verir. Yani birisi ya da bir varlık onu bu noktaya yerleştirmiş olmalıdır. Aslında bu mantığıyla insan kendi yaşadığı hayata bağımlı olduğunu ve çoğunlukla nesnel düşünmeyi reddettiğini de ifade etmektedir.
Herhangi bir varlığın insanı evrende yalnız başına gezen bu gezegene yerleştirmiş olmadığına neden inanmalı??Neden buna inanması gerekir insanın??Bunun doğruluğunun bir kanıtı var mı?Yok.
O halde beni hiçbir varlık bu gezegene yerleştirmemiştir inancının doğruluğu da kesin değildir.
Ben,kendisini bir varlık bu gezegene yerleştirmiştir fikrine bile inanmayan ve buna inanç adını veren insanı eleştirebilirim.Senin yukarıdaki eleştirinden nasıl bir farkım oldu?

Öyle ki, aslında sadece kendi hayatının parçası olan ve evrende hiç bir şekilde örneği olmayan kendi yarattığı sisteme tapınma davranışı geliştirir. Bir yaprağın nasıl oluştuğunu anlamadığından ya da formülize edemediğinden onu yaratan bir yaratıcı icat eder. Pagan kültüründen beri kendi verdiği anlamlara ve onları sembolize eden putlara tapınmasının son şekli ise yüce tek yaratıcı dediği en büyük ve soyut Cosmic Put dur.

Evreni tam anlamı ile çözemeyeceğinden, açıklanamayan olguları onun ispatı olarak var sayar. Bu bir bakıma yetim bir çocuğun babasını yaşıyor var sayması gibidir. Ancak insan neden yetim kalmış olabilir kaybetmiş olduğu nedir?

Bir yaprağın nasıl oluştuğunu anlamadığından mı?Yoksa,oluşması için önce fikrin olması gerektiğini düşündüğü sistemleri keşfettiği için mi yaratıcıyı düşünür.Belki bazı tanrı inançları bilinmezliğin arkasında bir cevap olarak Tanrı yı kullandı.Ama bu Tanrı düşüncesinin burdan doğduğunun kanıtı değildir.

Öyleki aslında tamamen evrenin doğasına has olan şekillerde bütünlüğünü koruyan yasalar sadece insanlığın hayatını ilgilendiren kısımdır. Örneğin doğada bir birleşme durumu mevcuttur ancak bunun şekli insanın alet yapma tekniğinden farklı yasaların sonucudur. İnsanın alet yapma yeteneği ise onun doğayı algılayıp kabaca birleştirmeyi hafızasında canlandırabilmesinin sonucudur. Yani düşünce ve YARATICILIK denilen olgu aslında olguları ve olayları belli bir hedefe yönelik olarak kabaca yöneltebilme yeteneğidir. Örneğin ağaç dallarını ve hayvan kıllarını kullanarak bir ok ve yay yapması gibi.

İnsanın yazılı tarihi oluşunca öğrendiği her şeyi yiyecekleri gibi saklamayı da öğrenmesini sağlamış, böylece alet yapmakta sınır tanımamıştır. Ancak halen şaşkınlığı devam etmekte olan bir tür olmayı da sürdürmektedir. Örneğin alet yapabilme yeteneği ve bunun gelişimi sadece ona özgü olmasına rağmen, sonsuz evrenin yapılmış bir alet olabileceğini düşünür. Kendisi bir şeyleri kabaca birleştirdiğinden doğayı tam anlamıyla tasvir edemememiş olmasına rağmen bu kaba mantığıyla evrenin yaratıcısı ve yapıcısı Put unu yaratıp tek gerçekliğin bu olduğunda ısrar eder. Dahası bunun kanıtı için de yine sadece kendinin yapmış olduğu aletleri örnek gösterme yoluyla geri kalan her şeyi anlamakta zorluk çektiği tesadüfün imkansızlığına bağlar.

Doğada insanın eylemleri için ona özel olarak ortaya çıkmış doğa yasaları mevcut değildir insan sadece ilişkileri yaratıp kendi hayatını kurgulayabilir. Örneğin metaller bir araya gelip bir arabaya dönüşmezler ancak doğadaki hiç bir şey de insanın yarattığı kurallara bağlı oluşmadığından mükemmel dediğimiz şekilde işler ve ne kabadırlar ne de onun yaptıkları gibi değişmezdirler. Bu nedenle de insanoğlu aslında inançlarını yarattığını iddia ettiği peygamberlerine de karşı koyma yoluyla bu hatasını sürdürmekte inatçıdır. Öyle ki peygamberleri yaşadıkları dönem içinde zamanın dini yapısına,kurumlarına,kesin olarak zorla kabul ettirilen dogmalara, ve kendini insanüstü ilan etmiş sözde hükümdarlara karşı savaşmış olsa da yıktıkları Put lar yerini çok daha etkin olan artık sembolleştirilmenin zihinlerde gerçekleştiği soyut ve reddedilemez tek bir Put halini almıştır. Bu nedenle de bir ot bile yaratamayan insan zihni tasarımı tüm evreni 'Her Şey' kavramının içine sığdırmasının gerçek olduğunu var sayarak onu bir kutu gibi düşünerek kapatır ve tüm varoluşunu bir Put un iradesine bağlar.

İnsanın yaratıcının varlığını aklınca tasdikleyen en önemli etken,doğadaki mekanizmaları/sistemleri de kendi aklının üzerinde bir aklın yoktan var ettiğine inanmasıdır.
İnsanın alet yapabilme yeteneğinin sadece kendine özgü olduğundan eminmisin??Bence bu senin inancın.Sen böyle olduğunu düşünüyorsun.
Birde insanın alet yapabilme özelliğinin veya yaratıcılığının anlatımını çok basit yaptığını düşünüyorum.Yanlış anlamadıysam tabi.(Yanlış anladıysam düzetirsin)
Eğer insanın yaratıcılığı, kuşların uçuşlarını gözlemleyerek,kanatlarının yapısını ve uçuş tekniğini öğrenerek kendisine uçak yapmakla sınırlı olsaydı,yaratıcılığının senin anlattığın gibi olduğunu düşünürdüm.Ama doğada benzerini örnek olmadan yaptığı icatları vardır insanın.Örneğin televizyon.Televizyonun parçalarının ayrı ayrı işlevleri düşünüldüğünde belki doğada birebir olmasada benzerini bulabilirsin,ancak parçaların birleşmesinden sonra oluşan sistemin doğada olmadığını da rahatlıkla görebilirsin.Doğada hiç olmayan bir sistemin insan aklında belirmesi,insanın yaratıcılığının en güzel örneğidir.
Doğada kendiliğinden oluştuğu düşünülen sistemlerde insan aklı gibi sonsuz bir aklın ürünü neden olmasın.Olmaması için bir neden göster??

saygılar.
 
Ben yeter diyorum artık tekrar tekrar aynı şeyi anlatamam anladınız anladınız anlamadınız o halde zekanız yetersizdir uğraşamam.
Yaprağın mükemmelliği kendi mükemmelliğidir. Onu anlayamsamöan ve aynısını yapamıyor olman senin doğa kadar akıllı olamayacağının ya da yaratıcı olamayacağının kanıtıdır. Sen yaratıcı olamıyorsam bir yaratıcıyı da yaratamayan zekan ile tasarlaman her hangi bir insan biçimci Tanrının gerçek olamayacağının kanıtıdır. Doğa mükemmeldir ancak insanın mükemmel dediği doğayı kavrayışı ise mükemmel değildir. O halde insanın mükemmel olmayan kavrayışıyla yarattığı yaratıcı tanrı kavramı da sadece kendi yaratmış olduğu makineler kadar etkilidir. Bu makimne ise kendi toplumsal varoluş hiyerarşisidir ve sadece onu bağlar doğa ile ilgisi yoktur. Bu durumda Tanrı sadece insan uydurmasıdır ve doğal bir gerçekliği yoktur. Zaten görülür ki ilahi kitapların insanın uzaya çıkmasında bir faydası görülmemiştir çünkü doğanın işleyiş ilkelerinin tanrının buyruklarıyla bir ilgisi yoktur. Tüm bunlar eskiden gelme putperest inanç ve bağlılık şartlanmasının sonucudur. İnsanlar her şeyi kendi toplumsal hayaytlarından çıkartmakta ve doğayı da kendileri sanmaktadırlar. Bu düşünsel hastalığa antropomorfizm denilir ve tüm tanrılar buradan çıkar.

Ayrıca eklektik düşündüğünüzden tıpkı insanın aklının gökten zembille inmiş olmasının bu tuhaf aklınıza mantıklı gelebilmesi gibi, televizyonun da birden bulunduğu gibi tuhaf inançlara sahipsiniz. Dahası insan çok zeki olsa da doğada olmayan bir şey yapamaz. Televizyon da yüksek gerilim altında uyarılmış elektron hareketlerinin belli fiziksel kriterler içinde sıralanması esasına dayanır ve birdenbire bulunmamıştır. Saçmasapan soru ve karşı çıkışlarınızı cevaplayabilmek için sürekli cehaletyinizle uğraşmak zorunda kaldığımdan artık pes ettim. Siz haklısınız.
Aton. :!:
 
salt düşüncenizle düşünün, başkalarının yorumlarıyla yontulmuş düşüncenizle değil... ;)
(bunu beyin fırtınası yaparken söylerdik birbirimize)

insanın yaratıcılığı yoktan var etme değildir indirgenmiş bir yaratıcılıktır şuna benzer; bir şeyleri birleştirerek yenilik icad eder yani var olan bir şeye yönelip onu yakalar...
yani tv bugün yoktu yarın biri masanın üstüne koydu sen onu ilk kez gördüğünde gökten düştü sanarsın ama aslında o tabiattaki x+y+z lerden oluşmuştur...

burda insan yaratıcılığı yoktur da denemez çünkü insan bu x leri ve y leri alıp birleştirir...buna indirgenmiş yaratıcılık diyoruz insan nasıl tanrının indirgenmiş gölge parçalarıysa bu yaratıcılık da aynı şekilde indirgenmiştir...
 
Neyi nereden indirgiyorsun kim söyledi sana doğayı da onun indirgenmişidir diye atıyorsun ortaya rastgele bi kavramö. Asıl senin yaptığın doğa kurallarına genelleyici yaklaşmaktır. Her yerden tanrılar yumurtluyorsun. tv yi ilk kez masada görünce gökten indi sanmam yeni bir şey bulunmuş ve birleştirilmiş derim. Yoktan var olmak da ne sadece senin literatüründe var o da. 'Tanrı her şeyi yok dan var etti' Neyi var etti? Bütün her şeyi yok sayıp onu yarattırırsan bi varlığa tabi öyle düşünürsün. Yokluğu kim yaratmış ya da yaratılmadan önce ne varmış yaratıcılık yaratılmadığında zaman mı yokmuş? Zaman yokken Tanrı nasıl varolmuş? Varolmak yokken ne varmış? Bunlarla mı uğraşacaz sana böyle kavram yok eden bin tane cümle yazayım o da Tanrının kanıtı olsun. O x+y+z leri de insan bulup birleştirir tanrı nerede hani? Şöle diyoruz böyle diyoruz ne diyonuz? Ben insandan ve eyleminden bahsediyorum sen hala idealar evreninden bir şeyler anlatıyorsun. Ben görmüyorum bütün bunlarda Tanrıya dair bir şey bence sen şizofrenik vaka gibi görünüyorsun sürekli olup bitenin ötesinde bir de göremediğin şu var dediğin için. Üsdtelik o görünmeyen gizil şeyi kendin de görmüyorsun sadece inanmaya şartlanmışsın ve bunun gerçek olduğunda ısrar ediyorsun o kadar. Başka da bir şey değil.
 
anlıyorum seni spinoza da descartes da ve spinozanın tanrı tasarımını kabul eden onlarcafilozof da dünyanın yüzde 70 i de şizofrenik vakadır zaten...
 
Geri
Üst