Aton demiş ki:
İlginç düşünceler silsilesi. İnsanoğlu bundan 1 ya da 2 milyon yıl önce düşünmeye başlamış. Düşünmek nedir? Aslında hayvanlar da düşünür yoksa asla avlanmayı öğrenemezler. Yaşadıkları olayları hafızalarında nesnelleştirerek belli olaylara karşın belli davranış kalıpları geliştirmişlerdir.
Bir süreliğine tümden gelimsel mantığı bir yana bırakıp öyle düşünelim. İnsan aklı her ne kadar gerçeğin kendisini yani nasıl olup da bir takım olayların karmaşıklığının şaşmaz biçimde hangi formüle göre işlediğini bilmese de, diğer canlıların aksine bahsetmiş olduğu bu formülleri yaratma yeteneğine sahiptir. Yani hafızası çok geniştir ve sadece olayları anlık olarak değil zaman içindeki sırasını da aklında tutabilen bir türdür. Oysa güdü dediğimiz olguda bu yetenek çok kısıtlıdır yani olay olmadan olacağını öngörebilme ve o duruma göre davranış geliştirebilme hali.
Şimdi çok daha gelişmiş olan insan denen memeli hayvanın farklılıklarına bir bakalım. Yaşadığı uygarlık dışında insanın dış görünüşünü de saymazsak (tüm canlılar birbirinden farklıdır) aslında ne kan dizgesinde ne de organlarının işlevlerinde diğer memelilerden farklı değildir. Bir at ya da eşek, maymun,kedi vb. nasıl ürüyorsa insan da aynı şekilde ürer ve gelişir.
Fakat insan bu farklı düşüncelerine rağmen, kurgusal aklı doğanın kendi içindeki karmaşıklığını anlayabilecek düzeyde değildir. Buradan da tüm tarih boyunca var olmuş Tanrısal düşünceler doğmuştur. Çünkü anlamadığı bir durumla karşı karşıyadır ve hayatı boyu tam anlamıyla bilemeyeceği tek şey doğadaki bu karmaşıklığın mükemmelliği olacaktır.
Ancak birdenbire bir gariplik baş gösterir. Çünkü aslında tamamıyla geleceği kendi kontrolünde değildir. Oysa insanlık tam kontrol arzulamaktadır. Bu mümkün değildir fakat insan zekası her şeye çare bulacağı konusunda oldukça kibirli olabilir ve asla hayır ı kabul etmez. O nedenle de aslında evrendeki bir noktada yalnız başına dolanan gezegenin içinde varolduğuna bile inanmamayı seçerek bu inançsızlık durumuna 'inanç' adını verir. Yani birisi ya da bir varlık onu bu noktaya yerleştirmiş olmalıdır. Aslında bu mantığıyla insan kendi yaşadığı hayata bağımlı olduğunu ve çoğunlukla nesnel düşünmeyi reddettiğini de ifade etmektedir.
Öyle ki, aslında sadece kendi hayatının parçası olan ve evrende hiç bir şekilde örneği olmayan kendi yarattığı sisteme tapınma davranışı geliştirir. Bir yaprağın nasıl oluştuğunu anlamadığından ya da formülize edemediğinden onu yaratan bir yaratıcı icat eder. Pagan kültüründen beri kendi verdiği anlamlara ve onları sembolize eden putlara tapınmasının son şekli ise yüce tek yaratıcı dediği en büyük ve soyut Cosmic Put dur.
Evreni tam anlamı ile çözemeyeceğinden, açıklanamayan olguları onun ispatı olarak var sayar. Bu bir bakıma yetim bir çocuğun babasını yaşıyor var sayması gibidir. Ancak insan neden yetim kalmış olabilir kaybetmiş olduğu nedir?
Burada batı düşüncesindeki ilk günah kavramına dikkati çekebiliriz. Bunun çeşitli şekilleri vardır. Yasak elmayı yemek, bilgi ağacının meyvesini yemek, cennetten kovuluş ve ölüm kavramları burada iç içedir.
İnsanın cennetten kovuluş hikayesinde dikkatin her zaman yılana (fallik sembol) cinselliğe utanca çekildiğini görürüz. İnsan bildiği için ya da utandığı için fark edilip cezalandırılmıştır inançlara göre. Buradaki olgunun iki yönü vardır.
Birincisi cinsel utanç gerçekten de baskı ve onun yaratmış olduğu saldırganlık unsurlarıyla her türlü suça eğilimi ve zorunlu yasaları dolayısıyla karşılık olarak acımasız cezaları doğurmuştur. Artık doğasında var olduğu biçimiyle güdülerini doyuramamaktadır ve acı çekmektedir. Şeytanın yılan biçiminde kendini göstermesi erkek ve kadın cinselliği arasında oluşmuş kaygılı ve korkuya dayalı cinsel saldırganlığının ve mutsuzluğunu yaratan kandırılmışlığın simgesidir.
İkincil olarak ise bilgi ağacı vasıtasıyla doğayı anlamış olduğunu var saymış, dolayısıyla hareket halindeki evreni kendi zihniyle sınırlandırmış olması nedeniyle yargıçlığı üstlenmiştir. Yani bilgisine dayalı olan bu semboller onun orada verilen örnektekinin tam tersini ifade eden doğa- ötesi düşüncesinin sembolüdür. Bilgi denilen şey insanın doğayı ve kendi doğasını dışlamasıdır.
Bu iki toplumsal büyük değişim, insanın yerleşik hayata geçmesinden kısa süre sonra nedenini bilmediği felaketler dolayısıyla bir inanç halini alarak toplumsal birlikteliğini perçinlemiştir.
Ancak insanın asıl sorunu doğayı algılamadaki yeteneksizlikte ısrar etmeyi sürdürmesidir. Her ne kadar bilim gün geçtikçe elde ettiği bulgular vasıtasıyla insanlığa 'sadece kurguladığımız kadarına sahibiz ve anlayamadığımız şeylerin miktarı ve boyutu her yeni keşifte bir o kadar artmaktadır' desede sıradan kaygılı insanlardan oluşan çoğunluk bir çoban aramayı sürdürmektedir.
Öyleki aslında tamamen evrenin doğasına has olan şekillerde bütünlüğünü koruyan yasalar sadece insanlığın hayatını ilgilendiren kısımdır. Örneğin doğada bir birleşme durumu mevcuttur ancak bunun şekli insanın alet yapma tekniğinden farklı yasaların sonucudur. İnsanın alet yapma yeteneği ise onun doğayı algılayıp kabaca birleştirmeyi hafızasında canlandırabilmesinin sonucudur. Yani düşünce ve YARATICILIK denilen olgu aslında olguları ve olayları belli bir hedefe yönelik olarak kabaca yöneltebilme yeteneğidir. Örneğin ağaç dallarını ve hayvan kıllarını kullanarak bir ok ve yay yapması gibi.
İnsanın yazılı tarihi oluşunca öğrendiği her şeyi yiyecekleri gibi saklamayı da öğrenmesini sağlamış, böylece alet yapmakta sınır tanımamıştır. Ancak halen şaşkınlığı devam etmekte olan bir tür olmayı da sürdürmektedir. Örneğin alet yapabilme yeteneği ve bunun gelişimi sadece ona özgü olmasına rağmen, sonsuz evrenin yapılmış bir alet olabileceğini düşünür. Kendisi bir şeyleri kabaca birleştirdiğinden doğayı tam anlamıyla tasvir edemememiş olmasına rağmen bu kaba mantığıyla evrenin yaratıcısı ve yapıcısı Put unu yaratıp tek gerçekliğin bu olduğunda ısrar eder. Dahası bunun kanıtı için de yine sadece kendinin yapmış olduğu aletleri örnek gösterme yoluyla geri kalan her şeyi anlamakta zorluk çektiği tesadüfün imkansızlığına bağlar.
Doğada insanın eylemleri için ona özel olarak ortaya çıkmış doğa yasaları mevcut değildir insan sadece ilişkileri yaratıp kendi hayatını kurgulayabilir. Örneğin metaller bir araya gelip bir arabaya dönüşmezler ancak doğadaki hiç bir şey de insanın yarattığı kurallara bağlı oluşmadığından mükemmel dediğimiz şekilde işler ve ne kabadırlar ne de onun yaptıkları gibi değişmezdirler. Bu nedenle de insanoğlu aslında inançlarını yarattığını iddia ettiği peygamberlerine de karşı koyma yoluyla bu hatasını sürdürmekte inatçıdır. Öyle ki peygamberleri yaşadıkları dönem içinde zamanın dini yapısına,kurumlarına,kesin olarak zorla kabul ettirilen dogmalara, ve kendini insanüstü ilan etmiş sözde hükümdarlara karşı savaşmış olsa da yıktıkları Put lar yerini çok daha etkin olan artık sembolleştirilmenin zihinlerde gerçekleştiği soyut ve reddedilemez tek bir Put halini almıştır. Bu nedenle de bir ot bile yaratamayan insan zihni tasarımı tüm evreni 'Her Şey' kavramının içine sığdırmasının gerçek olduğunu var sayarak onu bir kutu gibi düşünerek kapatır ve tüm varoluşunu bir Put un iradesine bağlar.
İşte bu irade insanın kendi iradesidir ve yanılsamanın gerçek olduğunu varsayma yoluyla insan her zaman her şeyi kendi zihninde mümkün kılabilir.
Ancak özgürlüğe ulaşabilmesi için bu iradeyi kendi kıyametine değil yaktığı ve kirlettiği tek cenneti olan Dünyayı yani gerçek annesini ve dolayısıyla onun bağlı olduğu doğayı anlamaya tekrar geri dönmesi halinde mümkündür.
Çünkü artık tüm Put ların yıkılma ve ataların hatalarının devam ettirilip yeryüzünü yok etmeye son verilmesinin vaktidir. Bunu gerçekleştirecek iradeye sahip olamazsa kendinden önceki zor şartlarda yok olmuş diğer türler gibi; üstün zekasına rağmen hastalığı doğasının dışına çıkması nedeniyle geri dönüşsüz bir yıkım halini alacaktır. Bu tüm diğer popülasyonlarda olduğu gibi doğanın dayattığı değişime uyum niteliğinin bir sonucudur ve enerjisini yitirenler kendi kendini imha edeceklerdir.
Dünya ise belki 100 belki 500 milyon yıl sonra yedekte tuttuğu bir çok varyasyonuyla varlığını sürdürecektir. Bugünkü insanın torunları ve tanrılarıyla birlikte ya da onlar olmadan. Bunun iradesine sahip olan ise insan zekasında ve doğayı algılama biçiminin seçiminde saklıdır.
Kendi kibiri mi, yoksa gerçekte ne olduğunun bilinci mi.
Aton
Sevgili Aton,
Aşağıda görüşlerine katılmadığım noktaları ve nedenleri belirtmek istiyorum.
Fakat insan bu farklı düşüncelerine rağmen, kurgusal aklı doğanın kendi içindeki karmaşıklığını anlayabilecek düzeyde değildir. Buradan da tüm tarih boyunca var olmuş Tanrısal düşünceler doğmuştur. Çünkü anlamadığı bir durumla karşı karşıyadır ve hayatı boyu tam anlamıyla bilemeyeceği tek şey doğadaki bu karmaşıklığın mükemmelliği olacaktır.
Tarihler boyunca tanrı düşüncesinin oluşmasındaki nedenin bu olduğundan eminmisin yoksa bu sadece senin inancın mı??Çünkü ben senin gibi düşünmüyorum.Bence insan aklının bu yetersizliği,insanı doğadaki keşfedemediklerini keşfetme ihtiyacını doğurmuş ve aklın evriminde büyük rol oynamıştır.Doğadaki hareketliliği ve mükemmelliği farkedemeyecek düzeyde bir aklın,tanrı düşüncesini de oluşturamayacağını düşünüyorum.Çünkü Tanrı düşüncesi,insanın doğal mükemmelliği farketmesiyle başlıyor.Hemde bu düşüncesini kendisine bakarak yapıyor."Ben bir mekanizmayı oluştururken önce aklımın onu tasarlaması gerekir.Mekanizmanın/sistemin işleyişine ait fikrim,sistemin oluşumundan öncedir.O halde doğadaki sistemlerin oluşması için benden sonsuz büyük bir aklın,doğadaki bu sistemlerden önce var olması
neden mümkün olmasın.Bunun mümkün olmayacağına dair bir kanıt var mı??"
Bu bir yanılgı mıdır?Evet yanılgıdır dediğimde yanılmadığımı bana ne garanti edecek?Aklım mı?Evetse,Nasıl?
Ancak birdenbire bir gariplik baş gösterir. Çünkü aslında tamamıyla geleceği kendi kontrolünde değildir. Oysa insanlık tam kontrol arzulamaktadır. Bu mümkün değildir fakat insan zekası her şeye çare bulacağı konusunda oldukça kibirli olabilir ve asla hayır ı kabul etmez. O nedenle de aslında evrendeki bir noktada yalnız başına dolanan gezegenin içinde varolduğuna bile inanmamayı seçerek bu inançsızlık durumuna 'inanç' adını verir. Yani birisi ya da bir varlık onu bu noktaya yerleştirmiş olmalıdır. Aslında bu mantığıyla insan kendi yaşadığı hayata bağımlı olduğunu ve çoğunlukla nesnel düşünmeyi reddettiğini de ifade etmektedir.
Herhangi bir varlığın insanı evrende yalnız başına gezen bu gezegene yerleştirmiş olmadığına neden inanmalı??Neden buna inanması gerekir insanın??Bunun doğruluğunun bir kanıtı var mı?Yok.
O halde beni hiçbir varlık bu gezegene yerleştirmemiştir inancının doğruluğu da kesin değildir.
Ben,kendisini bir varlık bu gezegene yerleştirmiştir fikrine bile inanmayan ve buna inanç adını veren insanı eleştirebilirim.Senin yukarıdaki eleştirinden nasıl bir farkım oldu?
Öyle ki, aslında sadece kendi hayatının parçası olan ve evrende hiç bir şekilde örneği olmayan kendi yarattığı sisteme tapınma davranışı geliştirir. Bir yaprağın nasıl oluştuğunu anlamadığından ya da formülize edemediğinden onu yaratan bir yaratıcı icat eder. Pagan kültüründen beri kendi verdiği anlamlara ve onları sembolize eden putlara tapınmasının son şekli ise yüce tek yaratıcı dediği en büyük ve soyut Cosmic Put dur.
Evreni tam anlamı ile çözemeyeceğinden, açıklanamayan olguları onun ispatı olarak var sayar. Bu bir bakıma yetim bir çocuğun babasını yaşıyor var sayması gibidir. Ancak insan neden yetim kalmış olabilir kaybetmiş olduğu nedir?
Bir yaprağın nasıl oluştuğunu anlamadığından mı?Yoksa,oluşması için önce fikrin olması gerektiğini düşündüğü sistemleri keşfettiği için mi yaratıcıyı düşünür.Belki bazı tanrı inançları bilinmezliğin arkasında bir cevap olarak Tanrı yı kullandı.Ama bu Tanrı düşüncesinin burdan doğduğunun kanıtı değildir.
Öyleki aslında tamamen evrenin doğasına has olan şekillerde bütünlüğünü koruyan yasalar sadece insanlığın hayatını ilgilendiren kısımdır. Örneğin doğada bir birleşme durumu mevcuttur ancak bunun şekli insanın alet yapma tekniğinden farklı yasaların sonucudur. İnsanın alet yapma yeteneği ise onun doğayı algılayıp kabaca birleştirmeyi hafızasında canlandırabilmesinin sonucudur. Yani düşünce ve YARATICILIK denilen olgu aslında olguları ve olayları belli bir hedefe yönelik olarak kabaca yöneltebilme yeteneğidir. Örneğin ağaç dallarını ve hayvan kıllarını kullanarak bir ok ve yay yapması gibi.
İnsanın yazılı tarihi oluşunca öğrendiği her şeyi yiyecekleri gibi saklamayı da öğrenmesini sağlamış, böylece alet yapmakta sınır tanımamıştır. Ancak halen şaşkınlığı devam etmekte olan bir tür olmayı da sürdürmektedir. Örneğin alet yapabilme yeteneği ve bunun gelişimi sadece ona özgü olmasına rağmen, sonsuz evrenin yapılmış bir alet olabileceğini düşünür. Kendisi bir şeyleri kabaca birleştirdiğinden doğayı tam anlamıyla tasvir edemememiş olmasına rağmen bu kaba mantığıyla evrenin yaratıcısı ve yapıcısı Put unu yaratıp tek gerçekliğin bu olduğunda ısrar eder. Dahası bunun kanıtı için de yine sadece kendinin yapmış olduğu aletleri örnek gösterme yoluyla geri kalan her şeyi anlamakta zorluk çektiği tesadüfün imkansızlığına bağlar.
Doğada insanın eylemleri için ona özel olarak ortaya çıkmış doğa yasaları mevcut değildir insan sadece ilişkileri yaratıp kendi hayatını kurgulayabilir. Örneğin metaller bir araya gelip bir arabaya dönüşmezler ancak doğadaki hiç bir şey de insanın yarattığı kurallara bağlı oluşmadığından mükemmel dediğimiz şekilde işler ve ne kabadırlar ne de onun yaptıkları gibi değişmezdirler. Bu nedenle de insanoğlu aslında inançlarını yarattığını iddia ettiği peygamberlerine de karşı koyma yoluyla bu hatasını sürdürmekte inatçıdır. Öyle ki peygamberleri yaşadıkları dönem içinde zamanın dini yapısına,kurumlarına,kesin olarak zorla kabul ettirilen dogmalara, ve kendini insanüstü ilan etmiş sözde hükümdarlara karşı savaşmış olsa da yıktıkları Put lar yerini çok daha etkin olan artık sembolleştirilmenin zihinlerde gerçekleştiği soyut ve reddedilemez tek bir Put halini almıştır. Bu nedenle de bir ot bile yaratamayan insan zihni tasarımı tüm evreni 'Her Şey' kavramının içine sığdırmasının gerçek olduğunu var sayarak onu bir kutu gibi düşünerek kapatır ve tüm varoluşunu bir Put un iradesine bağlar.
İnsanın yaratıcının varlığını aklınca tasdikleyen en önemli etken,doğadaki mekanizmaları/sistemleri de kendi aklının üzerinde bir aklın yoktan var ettiğine inanmasıdır.
İnsanın alet yapabilme yeteneğinin sadece kendine özgü olduğundan eminmisin??Bence bu senin inancın.Sen böyle olduğunu düşünüyorsun.
Birde insanın alet yapabilme özelliğinin veya yaratıcılığının anlatımını çok basit yaptığını düşünüyorum.Yanlış anlamadıysam tabi.(Yanlış anladıysam düzetirsin)
Eğer insanın yaratıcılığı, kuşların uçuşlarını gözlemleyerek,kanatlarının yapısını ve uçuş tekniğini öğrenerek kendisine uçak yapmakla sınırlı olsaydı,yaratıcılığının senin anlattığın gibi olduğunu düşünürdüm.Ama doğada benzerini örnek olmadan yaptığı icatları vardır insanın.Örneğin televizyon.Televizyonun parçalarının ayrı ayrı işlevleri düşünüldüğünde belki doğada birebir olmasada benzerini bulabilirsin,ancak parçaların birleşmesinden sonra oluşan sistemin doğada olmadığını da rahatlıkla görebilirsin.Doğada hiç olmayan bir sistemin insan aklında belirmesi,insanın yaratıcılığının en güzel örneğidir.
Doğada kendiliğinden oluştuğu düşünülen sistemlerde insan aklı gibi sonsuz bir aklın ürünü neden olmasın.Olmaması için bir neden göster??
saygılar.