"GÖK benim babamdır, benim dünyaya gelmemi o sağladı. Ailem de göklerdeki mevcudattır. Anam ise şu koca Dünya'dır. Yeryüzündeki en yüksek bölge onun döl yatağıdır; Babam, karısı ve kızı olanın rahmini orada döller."
Bu satırlar, yani başında kuru dalların alev alev yandığı topraktan yapılma bir sunağın önünde, vedik şairin, bundan dört ile beş bin yıl önce terennüm ettiği satırlardır.
...
Bu sözler, insanlığın çift kökeninin sırrını içermektedir. İnsanın kutsal modeli, dünyadan önce ve de ondan üstün yaratılmıştır; ruhun kökeni semavidir. Bedeni ise, kozmik bir öz tarafından döllenmiş olan dünyasal öğelerin ürünüdür.
...
Buradan;
1; İlk ve tek din olan ezoterik inançlar gereği, insanların ırk olarak değil beden olarak var olduğunu,
2; Buduncu diye adlandırılan oduncu, Türk ırkı savunucularının Türk ırkına mal ettiği Şamanist dinin, Türk ırkından çok önceden beri tüm insanlığa ait olduğunu, ırksal belirleyici bir etken olmadığını,
çıkartabiliriz.
Yer küremizi halen paylaşmakta olan dört ırk, farklı topraklarda ve farklı bölgelerde yaşamaktadır. Yer kürenin faal hale getirilmesini amaçlayan art arda yaradılışlar ve tedricî hazırlıklar sırasında kıtalar, denizlerin içinden çok uzun fasıllarla yükselmişlerdir; bu dönemi, kadim Hint rahipleri "tufanlar arası" çağ olarak adlandırmışlardır. Her kıta, kendi bitki örtüsünü ve hayvan familyalarını binlerce yılda meydana getirmiş ve tüm bu mahlukatı da farklı renkte bir insan ırkıyla taçlandırmış ve ödüllendirmiştir.
Son tufan sırasında sulara gömülmüş olan güneydeki kıta, primitif Kızıl Irk'a beşiklik etmiştir; Amerika Kızılderilileri, kıta sulara gömülünce dağların zirvelerine sığınmış olan Troglodyteler'in kalıntılarından başka bir şey değillerdir. Afrika, Yunanlılarca etiyopiyen diye adlandırılan Habeş, Siyah Irkın anasıdır. Asya, varlığını Çinliler adı altında sürdüren Sarı Irk'a hayat hayat vermiştir. Sonuncusu ise; yani Beyaz Irk ise öfkeli Atlantik ile mütebessim Akdeniz arasında yer alan Avrupa'nın ormanlarından çıkmıştır. Tüm beşeri çeşitlilikleri, hep, bu dört ırkın karışımlarından, uyuşumlarından, soysuzlaşmalarından veya ayıklanmalarından kaynaklanmıştır. Önceki çağlarda, Kızıl ve Siyah Irk, kurdukları kudretli uygarlıklar sayesinde, dünyaya, birbirinin arsı sıra hükmetmişlerdir; bunlara ait izlere, Meksika mimarisinde devamı gözlemlenmiş olan devlere (siklop) ait yapılarda rastlanmaktadır. Kadim Hint ve Mısır mabetlerinde, yitip gitmiş olan bu uygarlıklara ait rakamlar ve özetler halinde tradisyonlar mevcuttu. Çağımızda egemenlik Beyaz Irk'ın elindedir; Hint'in ve Mısır'ın eskiliği hesaplandığında, Beyaz Irk'ın bu üstünlüğünün yedi ila sekiz bin yıl eskilere uzandığı görülecektir.*
* - İnsanlığın, birbirini izleyen 4 temel ırk halinde tasnifi, Mısır'ın en eski rahipleri tarafından da kabul edilmekteydi. Bı ırklar , Thébes'teki I. Seti'ye ait mezarı süsleyen resimlerde, tipleri ve tenleri farklı 4 figürle temsil edilmiştir. Kızıl Irk'ın adı; ROT; Sarı Irk'ın adı; AMU; Siyah Irk'ın adı HALAZİYU; Beyaz Irk'ın adı TAMAHU idi.
Açıklamalar;
1) İnsanlık yaradılışına ait 4 ırkın bilimsel verileri mevcuttur.
2) Dünya'nın o çağlardaki yerleşim ve bitki örtüsü göz önüne alındığında Kızıl ve Siyah ırkın neden/nasıl o derece diğer ırkları ezebilecek düzeyde geliştiğinin kanıtıdır.
3) Kızıl Irk'ın ezoterik inançları göz önüne alındığında, Tufan öncesi dünyaya hükmederken, Tufandan sonra, zenginlikler kıtası olan Amerika kıtasında neden gelişmekten uzak ilkel yaşadıklarını açıklayabilir. (Zira tufanı kendilerine ceza olarak gördükleri bir inanca sahiptirler ve bu bir ceza ise, affedilmek için doğaya hizmet etmeyi seçip ilkel kalmaları normaldir.
4) Kızıl Irk'ın bazı insanlarının tufandan önce kaçarak dünyaya yayılması, Siyah Irk'ın kuzeye (Avrupa'ya) olan baskılarından dolayı (zira beyaz ırk o sıralar güçsüzden öte bir haldeydi) Avrupa insanı olan Beyaz Irk'ın daha kuzeye ve Doğuya (Sarı ırk topraklarına kaçması), Siyah Irk'ın savaş, sosyal ve sayısal bilimler üzerindeki üstünlüğünden dolayı, işgallerde bulunup, bilimcilerinin kendi tradisyonlarıyla beraber dünyayı seyahat edip farklı bölgelere (istihbarat amaçlı) yerleşmesi gibi etkenler, ırklar arası soysuzlaşmaya, yeni karışım ırkçıklar oluşmasına yol açan önemli etkilerdendir. Bunun dışında, Beyaz Irk güçlendikten sonra, Siyah Irk'ın, savaş yerine rüşvet olarak kadın yollaması, Beyaz Irk'ın silahı olduğuna inanılan Kahin Dişiler'in, Siyah Irk tarafından kaçırılması, Söz sahibi olmak isteyen Sarı Irk'ın bu kahin kadınları parayla ve kültürle satın alması da ırklar arasındaki kaynaşmaların sebeplerinden sayılır. Ayrıca yeni ırkçıkların oluşumu, 4 ana ırkın stabil coğrafyalarında kalmayıp farklı yerlerde evrime devam etmesi (koşaullarca değişmesi) Bu yeni hallerinin farklı ırklarla karışı mı da çeşitlilik arttıran sebeplerdendir.
5) 4 Irk Çağına ait kültür farklılıklarının Irklardan ziyade Coğrafyadan kaynaklandığı apaçık görülmektedir. Dünya dillerinin birbiriyle benzerlikler taşıyabilmesi de binlerce yıl öncesinden gelen bu bilgilerin altında anlam kazanabilmektedir.
6) Bu bilgilere ışık tutan Mısır Rahiplerinin, bilim öncesi çağlarda bilim yaptığı, bilime halen daha ışık tutabildiği, bilimüstü (gizli ilimler) ile uğraştığı, dünya filozoflarının eğitim almak için Mısır Tapınaklarına gidip ölümcül sınavlardan geçtiği, Mısır Rahiplerinin zamanında istihbarat amaçlı giden gezginlerinin, tüm dünya hakkında topladığı bilgilerin Mısır'da toplanması gerçeklerinden sonra, bu bilgilerin inkarı imkansız olmamakla beraber yüksek araştırma istemektedir.
Yorum;
1) Tahakkümler ve feodalitelerin ilk çıkışı (insanlık tarihindeki ilk ilkel kapitalizm yolları) sırasında, şu anki devlet misyonunu üstlenecek kişi ve kişilerin, önce kendi ailesi ve mahallesi üzerinde tahakküm kurmak istemesinden doğal bir yol yoktur. Bu durumda mahalle ve aile kavimlerinin zamanlar, kendilerine isim takılarak ırklaştırılmaya çalışması (kaynak kaygısından dolayı; bkzn Kavimler Göçleri, Mezopotamya çöküşü, Anadolu hazinesinin kapışılamazlığı) 4 temel ırkın dağılma dönemi sürecinde içindeki sonradan oluşturulan kavimlerin Irkı yerine kendisini kurtarma çabasından öte değildir. Buradan çıkacak sonuç, insanların Irksal bütünlük ihtiyacı duymak yerine içgüdüsel olarak hayatta kalma ve güçlenme çabası olduğudur. Bu yüzden ilk başlarda aile ve mahalle sınırlaşmasıyla doğan ayrılıkçılık (bölücülük) zamanla temel ırk tahakkümlerinin çöküşüyle büyüyen bu kavimlerin, tahakküm altında tuttuğu insanları birbirine bağlamak için uydurduğu bir yalan olarak doğar Irkçıklık.
2) Yine de hayati değerler söz konusu olduğunda (geçim derdi, hayatta kalma çabası, üstünlük isteği) insanın ırkı nasıl umru dışı hareket ettiği görülünce, Irk kavramının doğal olmayan, insanın varlığına ait olmayan, bilinç ürünü kolay terkedilebilir ve sadece coğrafi-genetik koşullar sonucu var olan bir soyutluk olduğu görülebilir.
3) Bu soyutluk sadece sosyal anlamda geçerlidir. Irklar bilimsel anlamda tamamen somuttur. Fakat o kadar soysuzlaşmaya rağmen, Türk Irkı, Arap ırkı gibi kesin bilimsel ayrılıklar yapmak mümkün değildir. Fenotipe göre yapılabilecek bu ayrılıklar genotip olarak ayrılabilse de benzerlikler içerebilmektedir. Türk ırkı ile Arap ırkı arasında olmasa da Türk ırkı ile, Sarı Irk, Beyaz Irk genotip benzerlikleri reddedilemeyecek ölçüdedir.
4) Bunlar göz önüne alındığında; 4 temel ırk dışında bahsedilen diğer Irkçıklar, sosyal amnada bir anlam teşkil etmez. Eder de o anlam, tamamen ayrılıkçı ve tüketici olan ilkel kapitalizm tahakkümünün yarattığı boş işlerdir. Kültür ve dil sembolize etmez. 4 temel ırk dışında bulunan hiç bir ırk saf olma çabası güdemez. Ha güder de komik olur, gülünür ancak. Kültür, dil, gelenek gibi kavramlar, coğrafyalara ve insan hafızasına göre şekil alır var olur. Bununda açıklaması, piskoloji (ve sosyoloji) biliminin, insanların yalnız kalma korkusundan ileri geldiği açıkça görülebilir. İnsanlar yalnız kalma korkusundan dolayı başkalarıyla arasında benzerlik kurup beraber hareket etmek gibi ilkel eylemlerde bulunur. Bilinç gerisi olan bu eylem, ilkellikten ve içgüdüden ibarettir. Oysa iradesi olan insan için ilericilik bireyciliktir.
5) Tarihe bakılırsa 4 temel ırkın altın çağlarında bireyci sosyal yapılar içinde bulunup, kitleselleşmeye çalıştığı dönemlerde tamamen gerilediği, dağıldığı, ilerlemesinin durduğu görülebilir. Fakat bireysel farklılaşmayı, farklılıkları güç saymayı savunan Mısır Rahiplerinin tradisyonlarının hala günümüzde var olsduğu gerekli mercilerce bilinmektedir.
Sonuç;
Bu tarz ırkçıkların saflığından söz edilemez, zira varolduklarında da saf değillerdi.