Kapitalizm, insanları yükselme güdüsü, özgürlük(!)..vb. gibi vaatlerle çalışmaya ittiği söylenir. İnsanlar hayatta kalmak için güçlü olmalıdırlar. Paralı olmalıdırlar... vb. vb.
Pekiii;
- İnsanlar bu dünya'ya bir şekilde geliyorsa, bizler ne hakla güçlünün güçsüzü yenebileceğini iddia edebiliyoruz? Eğer insanlar bu Dünya'ya bir şekilde geliyorlarsa, demek ki onlar burada yaşamalılar. O zaman kendimizde onları ölüme terk etme hakkını nereden buluyoruz?
- Hiç birimiz doğduğumuz anda zengin değiliz. Ailemiz sayesinde zenginiz. Ama insanoğlu Dünya'ya ilk geldiğinde aile kurumu da yoktu ki. E o zaman bizler kendi yarattığımız dünya düzeninde kendi yarattığımız zenginlikleri birbirimize aktarıp, yine kendi yarattığımız bu zenginliklerle insani olarak çok daha alçak olduğumuz birisinden üstün olduğumuzu idda ediyoruz. Peki o zaman bizler aslında Matrix gibi sanal olarak yaratılmış bir sistem içinde yaşamıyormuyuz?
-Dünya... Bu Dünya'ya geldik. Devletler oluşturduk. Bu devletler, onların olması söz konusu bile olamayacak toprakları "parsellediler". Sonra bir de utanmadan para karşılığında bunları halklarına "sattılar". Para kazandılar. Daha sonra insanlar bu topraktan kendi hayatlarını geçirmek için işlediler. Devletler yine "düzeni sağlamak" adına buradan pay aldılar. Bu payları çok azı bunu geri halkı için kullandı. Sonuçta, bizlerin olmayan toprakları yine kendimize satarak para dönüşümünü sağladık.
- Ticareti biz yarattık. Kenimizi mülk edinme hakkı bulduğumuz "malları" değiştirmek için. Başkasına olan ve özendiğimiz malları "edinmek" için... Takas yetmedi. "Para"yı yarattık. Para zamanla bizleri, devletleri aştı. "Borç" kavramını yarattık. Bu yarattığımız "borç" kavramı ile savaşlar çıkarttık. Borcu olmayan binlerce, milyonlarca insanı öldürdük...
Günümüzde insanlar "Kapitalizm" denilen "para"ya dayalı sisteme geçti. İnsanlar hayatta kalmak için güçlü olmalılar. Güçlü olmak için paraları olmalı. E ama parayı biz yarattık. O zaman ilk başta söylediğim gibi, kendi yarattığımız sistemin kölesi olduk şimdi ve hayatlarımızı yarattığımız kağıtlara, değerlere bağlı hale getirdik.
Hayatta kalabilmek için temel ihtiyaçlarımız: Yemek, Su, Hava. Kalanları ikincil olarak kabul edelim şimdilik... Düşünelim şimdi;
Yemek: Paramız olmadan bir şehirde nasıl yemek yiyebiliriz? Yiyemeyiz. Ancak bir toprak parçası bulup birşeyler yetiştirmemiz gerekir, ki ona da para gerekir. Hayvan kesmemiz gerekiyor. Yolun ortasında bir hayvanı boğazlayın bakalım ne oluyor?! ilk önce, onlar da mülk edinilmişlerdir tarafımızdan paralıdırlar. İkincisi, "ücretsiz" olanlar da yenmez veya yediğiniz zaman garip karşılanırsınız. (Vahşiye bak!.. gibisinden...) Sonuçta, paranız yoka yemek te yok.
Su: Eskiden devletler halklarına su getiebilmek için su kanalları su yolları..vb. yaparlarmış (En iyi örnek Roma). Bildiğim kadarıyla bu su için para da alınmazmış. Şimdi ise, suları şişeleyerek, şehire getirdikleri sudan para alarak,...vb. bunu da ücretlendirmeye çalışıyorlar ki, şimdi bir de su idarelerini özelleştirerek bu "temel ihtiyacı" iyice "kıt" hale getiriyorlar. Bakalım .Sonuç: para yok = su yok.
Hava: Neyse ki şimdiye kadar buna dokunabilen çıkmadı!... Ki ilginçtir, burada şu var. Gelişmemiş fakir ülkelerin havaları, gelişmişlerden daha temiz. Lütûf sanırım 😆
Toplam sonuç:
Kapitalizm ile kendi yarattığımız "para" ve "parasal değer"in kölesi olduk. Bu dünya'ya yaşamaya gelmiş, ancak parası olmayan insanları "fakir" (onlar güçsüz diyor) diye yaşama hakkı sunmuyoruz.
Peki bu hakkı nereden buluyoruz bizler?! Kimin benim hayatımla oynamaya hakkı var ki!? Ben bu Dünya'da yaşıyorsam, Bill Gates'in benden farkı ne?! Ben mi dedim ona Dos'u, Windows'u yarat diye? Arap şeyhlerini ben mi Arabistan'da doğurttum? Veya ben kendi isteğimle mi onlardan daha düşük bir sınıfta yaşamaya başladım?
Sayın Kapitalizm ve Liberalizm yanlısı arkadaşlar. Bu yazımı iyi okuyun. Kimsenin güçsüzü, güçsüz olduğu için ezmeye hakkı yok!... Bu Dünya, bu Dünya'ya gelen herkesin ve kimsenin bu dünya'ya gelen kimsenin hiçbir hakkına el koymaya hakkı yoktur....
Teşekkürler.
Pekiii;
- İnsanlar bu dünya'ya bir şekilde geliyorsa, bizler ne hakla güçlünün güçsüzü yenebileceğini iddia edebiliyoruz? Eğer insanlar bu Dünya'ya bir şekilde geliyorlarsa, demek ki onlar burada yaşamalılar. O zaman kendimizde onları ölüme terk etme hakkını nereden buluyoruz?
- Hiç birimiz doğduğumuz anda zengin değiliz. Ailemiz sayesinde zenginiz. Ama insanoğlu Dünya'ya ilk geldiğinde aile kurumu da yoktu ki. E o zaman bizler kendi yarattığımız dünya düzeninde kendi yarattığımız zenginlikleri birbirimize aktarıp, yine kendi yarattığımız bu zenginliklerle insani olarak çok daha alçak olduğumuz birisinden üstün olduğumuzu idda ediyoruz. Peki o zaman bizler aslında Matrix gibi sanal olarak yaratılmış bir sistem içinde yaşamıyormuyuz?
-Dünya... Bu Dünya'ya geldik. Devletler oluşturduk. Bu devletler, onların olması söz konusu bile olamayacak toprakları "parsellediler". Sonra bir de utanmadan para karşılığında bunları halklarına "sattılar". Para kazandılar. Daha sonra insanlar bu topraktan kendi hayatlarını geçirmek için işlediler. Devletler yine "düzeni sağlamak" adına buradan pay aldılar. Bu payları çok azı bunu geri halkı için kullandı. Sonuçta, bizlerin olmayan toprakları yine kendimize satarak para dönüşümünü sağladık.
- Ticareti biz yarattık. Kenimizi mülk edinme hakkı bulduğumuz "malları" değiştirmek için. Başkasına olan ve özendiğimiz malları "edinmek" için... Takas yetmedi. "Para"yı yarattık. Para zamanla bizleri, devletleri aştı. "Borç" kavramını yarattık. Bu yarattığımız "borç" kavramı ile savaşlar çıkarttık. Borcu olmayan binlerce, milyonlarca insanı öldürdük...
Günümüzde insanlar "Kapitalizm" denilen "para"ya dayalı sisteme geçti. İnsanlar hayatta kalmak için güçlü olmalılar. Güçlü olmak için paraları olmalı. E ama parayı biz yarattık. O zaman ilk başta söylediğim gibi, kendi yarattığımız sistemin kölesi olduk şimdi ve hayatlarımızı yarattığımız kağıtlara, değerlere bağlı hale getirdik.
Hayatta kalabilmek için temel ihtiyaçlarımız: Yemek, Su, Hava. Kalanları ikincil olarak kabul edelim şimdilik... Düşünelim şimdi;
Yemek: Paramız olmadan bir şehirde nasıl yemek yiyebiliriz? Yiyemeyiz. Ancak bir toprak parçası bulup birşeyler yetiştirmemiz gerekir, ki ona da para gerekir. Hayvan kesmemiz gerekiyor. Yolun ortasında bir hayvanı boğazlayın bakalım ne oluyor?! ilk önce, onlar da mülk edinilmişlerdir tarafımızdan paralıdırlar. İkincisi, "ücretsiz" olanlar da yenmez veya yediğiniz zaman garip karşılanırsınız. (Vahşiye bak!.. gibisinden...) Sonuçta, paranız yoka yemek te yok.
Su: Eskiden devletler halklarına su getiebilmek için su kanalları su yolları..vb. yaparlarmış (En iyi örnek Roma). Bildiğim kadarıyla bu su için para da alınmazmış. Şimdi ise, suları şişeleyerek, şehire getirdikleri sudan para alarak,...vb. bunu da ücretlendirmeye çalışıyorlar ki, şimdi bir de su idarelerini özelleştirerek bu "temel ihtiyacı" iyice "kıt" hale getiriyorlar. Bakalım .Sonuç: para yok = su yok.
Hava: Neyse ki şimdiye kadar buna dokunabilen çıkmadı!... Ki ilginçtir, burada şu var. Gelişmemiş fakir ülkelerin havaları, gelişmişlerden daha temiz. Lütûf sanırım 😆
Toplam sonuç:
Kapitalizm ile kendi yarattığımız "para" ve "parasal değer"in kölesi olduk. Bu dünya'ya yaşamaya gelmiş, ancak parası olmayan insanları "fakir" (onlar güçsüz diyor) diye yaşama hakkı sunmuyoruz.
Peki bu hakkı nereden buluyoruz bizler?! Kimin benim hayatımla oynamaya hakkı var ki!? Ben bu Dünya'da yaşıyorsam, Bill Gates'in benden farkı ne?! Ben mi dedim ona Dos'u, Windows'u yarat diye? Arap şeyhlerini ben mi Arabistan'da doğurttum? Veya ben kendi isteğimle mi onlardan daha düşük bir sınıfta yaşamaya başladım?
Sayın Kapitalizm ve Liberalizm yanlısı arkadaşlar. Bu yazımı iyi okuyun. Kimsenin güçsüzü, güçsüz olduğu için ezmeye hakkı yok!... Bu Dünya, bu Dünya'ya gelen herkesin ve kimsenin bu dünya'ya gelen kimsenin hiçbir hakkına el koymaya hakkı yoktur....
Teşekkürler.