Raporluyorum beyler, askerlik çok enteresan bir süreç. Şimdi bu konuya da girersek çıkamayabiliriz ama arada sırada askerlik anılarına girmenin kimseye zararı olmaz.
Bizim sinyor son günlerde sincap fotoğrafları paylaşıyor feysbukta, ordan aklıma geldi askerlik. Van'ın bir ilçesinde Karargah bölük yazıcısı olarak yaptım ben askerliğimi. Rutin yazıhane işlerinin yanısıra bir dönem sincap besledim arkadaş. Bildiğin sincabı kafese koymuşlar ve bizim tabur komutanına hediye etmişler. Ankara gibi merkezi yerlerde albaylar kantin sırasına girebilirken bizim ilçede yarbay garnizonun tek hakimi, bildiğin kral. O bölük komutanına vermiş, o bölük astsubayına vermiş ve o da bölük yazıcısı olan şahsıma zimmetledi hayvanları. Askeriyede silsile dediğimiz olgu böyle çalışır. Koskoca kralın kıytırık onbaşıyla muhatap olacak hali yok, "al bu sincapları fındığını fıstığını eksik etme" mi diyecek lan adam? Bir astına vermiş ve zincirleme reaksiyonu başlatmış, gerisine karışmamış.
Bizim başçavuş çağırdı beni odasına (ki bayılır hayvan mayvan çiçek böcük bağ bahçe olaylarına), "bu sincaplar bundan böyle bizim, sana zimmetliyorum iyi bak lan bunlara" dedi. Buna da şükür, yazıcı Cengiz köşedeki saksıdan sorumlu ve koca çiçeği çürüttü o hatalı sulama politikasıyla. "Şöyle mi sulasam, yarım litre mi döksem, kaç günde bir sulasam..." Sanırsın Harran Ovası suluyor pezevenk. Ova işlerine de gececi çimci Süleyman bakıyor ha, elinde hortumla bütün gece bağ bahçe sulamak dışında görevi yok Sülo'nun, namı diğer İlkinsan Süleyman. Böyle de askerlikler var.
Ulan sincap nasıl güzel hayvan. İki tanesini koymuşlar kafese, yazık o kadar hareketli hayvan küçücük yere hapis. Bir sevgi seli yazıhaneden bölüğe taştı ve gelenin gidenin ardı arkası kesilmedi arkadaş. Ufacık işin düşse yokuş yapan adiler sincabın ayağına geliyor. Gel zaman git zaman bu hayvanlara iyice alıştık, onlar da bize alıştı herhalde ki ilk zamanlara kıyasla kafese parmağını sokan olunca ısırmaz oldular. Bir tanesi nasıl sakin, nasıl durgun, bütün gün köşesinde takılıyor. Diğeri genellikle kafesin tepesine tırmanıp baş aşağı sarkıyor. Kişilik problemleri var ipnenin, kendini yarasa sanıyor.
Bir hafta sonu yazıhaneyi temizlerken şu gariplerin yazıhanesini de temizleyeyim dedim. Kafesin altını çıkarıp yemini suyunu tazeleyeyim derken sen tut ikisini de kaçır. Hadi yarasa kılıklının şerefsiz olduğunu biliyoruz da sakin olan da açıyı görür görmez yazdı golü ona üzüldüm. Bizim tabur İran sınırında, adında "Hudut Taburu" geçer, lakabımız "Hudut Kartalları"dır. Asker hudut bekliyor diye vatandaş rahat uyusun. Meanwhile, in Karargah ve Karargah Destek bölük yazıhanesi; bir hudut kartalı sincap kovalıyor. Yalnız hayvanların tırnakları uzun ve ağaçta yaşamaya evrilmiş olduğundan beton üstünde ağır ve tavşanlar gibi göt ata ata koşuyorlar. Bir pazar sabahı saat 8'de küçücük odada kahkahalar eşliğinde köşe bucak sincap kovalayan bir deli düşün. En kral Kubrick filminde göremeyeceğin kadar absürt bir sahne. Bunu gözünde başarıyla canlandırabildiğin an kafandaki Türk askeri profili tamam, tebrik ederim. Nihayet bir köşede kıstırıp kafesi koydum üstlerine ve Batman eski yerine tırmandı, asayiş berkemal.
Bak işin mali yönünden hiç bahsetmedim, o çok ayrı bir boyut. Bu hayvan kuş değil yem yesin, tavşan değil levazımdan çaldığın sebzeyi yesin. Sincap lan bu, anca ceviz vb. kuruyemişlerle besleyebiliyorsun. Çıta öyle yüksek, sanırsın lord soyundan geliyor dümbük. Nitekim ilk günlerde arkadaşlarla bir heves giriştiğimiz besleme işi bir süre sonra üzerime kalıyor ve asker maaşımın bir bölümünü fındığa fıstığa yatırır hale geliyorum. Eminim bu hayvanları hediye olarak kabul ederken tabur komtanının aklına gelmemiştir bunlar. Yoksa "benim askerim sincabına fındık alamıyor" deyip ayağa kaldırırdı garnizonu. Ulan maaş yetmez hale geliyor (ki hudut tazminatı ile beraber 120 tl onbaşı maaşım var), evden para ister hale geliyorum. Utana sıkıla para isterken "sincaba fındık alacağım" da diyemiyorsun, tam bir insanlık dramı.
En sonunda bizim başçavuş baktı gördü, düşündü taşındı ve köşedeki saksıya mukayyet olamayıp çiçek kurutan adamlar sincaba ne yapmaz dedi. Cengiz hıyarının askerlik süresince şahsıma olan yegane iyiliği böyle dolaylı yoldan geldi. Başçavuş ilk konvoyla (böyük şehre öyle her gün çıkılmazdı, haftada bir Van merkeze konvoy var) Muhabere Takım Komtanı Erkan uzmanı görevlendirdi. Birkaç gün sonra Van Askeri Hastanesi bahçesinde Batman ve Robin özgürlüğüne kavuştu. Van dönüşü Erkan uzman boş kafesi iade ederken "ağaçları görünce pıtı pıtı tırmanıp kaçtılar komtanım" diye rapor verdi. İlçede en yoğun ağaçlık bizim taburun içinde ama hayvanları Van'a gönderdik. Büyük şehir sincabı onlar, vizyon öyle de geniş. Yolları açık olsun.
Sincaplar gittikten sonra bir süre boşluğa düştük. Maaşım cebime kaldı ve bu kadar parayla ne yapacağımı şaşırdım. Van'da bulabilsem portakallı Pekin ördeği yiyeceğim o derece. Düşün 120 tl maaşı hangi asker görmüş, boşuna mı hudut kartalıyız ulan?
Bizim başçavuş can sıkıntısından kafayı parkta yuvalanan kargalara taktı. "Böyle gürültü mü olur lan" diyerek internetten kartal sesleri indirdi ve hoparlörle parka yayına başladı. Kargalar kaçtı gitti bu sefer de ortam çok sessizleşti, huzursuz olduk.
Cengiz'e saksıda kaktüs zimmetleyip "hadi bakalım bunu da kurut" dediler. O Cengiz iflah olmadı ve yazıhaneden kovuldu. 10 Kasım akşamı 8-10 nöbeti yazdım ona, o soğukta iki saat esas duruşta Atatürk büstünü korudu. Gene uslanmadı ve bir gece sorumlusu olduğu garaj konteynerında yangın çıktı, bütün tabur ayağa kalktı.
Taburdaki diğer bölüğün askerleri bizim kadar şanslı değildi. Sincaplar gittikten kısa bir süre sonra bunların papağanı öldü. Papağan dediğim Bizimkiler'deki Maşuk cinsinden, kalantör papağan. Bölük astsubayı üç askeri karşısına dikti, "bir kuş kadar değeriniz yok şerefsizleeeeer, beceriksiz ibneleeeer" diye 45 dakika kadar fırçaladı ve tabur komutanına çıkıp bu sefer kendisi fırça yedi. Sonuçta o hayvan da bizim krala gelen hediyelerden biriydi. Bir kimse de çıkıp "komtanım tropikal iklim hayvanı -20'ye dayanamadı" diyemedi o ayrı. Kantinden kola gazoz alanın soğusun diye 5 dakika camın önüne koyduğu coğrafyada papağan mı yaşar ulan?
Askerlik böyle işte. Bak bir gece baskın istihbaratı gelmiş mevzideyiz, mermiyi silahın ağzına verirken kurma kolu kıran Ömer'in birden çok absürt hikayesi var. Onları da bir dahaki sefere anlatayım diyorum.
6'ncı Hudut Alay Komutanlığı
2'nci Hudut Tabur Komutanlığı
Karargah ve Karargah Destek Bölük Komutanlığı
Bölük Yazıcısı
P. Onb. Sava Rain
İmza