Seinfeld

Hah! Clitores daha mantıklı evet, hay yaşa.. Çünkü "Part of a woman body" filan diyordu.

Kadınlardan söz açmışken dizinin tüm tarihi boyunca oynayanlardan bahsedelim o zaman. En seksi ve en güzeli olarak iki ayrı başlıkta adaylarınızı soruyorum Jack bey. Kendiminkileri de eklemeyi unutmuyorum tabii ki.. Çok fazla karakter girdi işin içine, eh 180 bölüm boru değil bu; fakat kendimden beklemeyeceğim kadar netim bu konuda.

En seksi.. 3. sezon, The Nose Job. "Biliyor musun, İngiltere'deki o mısır gevreklerinin sorumlusu benim".. cümlesini kurarak asansörde bir hatunla tanışır Jerry.. "It's like my brain and penis comes together in a chess game" der kadından kurtulmak isteyişi ile seksten aldığı haz arasındaki ikilemini betimlemek için. Kanepede oturup kadının rol repliklerini ezberlemesi için beraber çalışırlar filan, o hatun Seinfeld'de benim en seksi bulduğum hatundur, oyarım allahıma yaklaşmayın!..

En güzel.. 7. sezon, The Calzone.. Hani bakışları sayesinde bir cümle kurdu mu istediğini elde eden sarışın.. Esasında sarışınlardan pek hazetmem fakat bu çok zarif ve güzel.. Hele o polis memuruna "Officer, do you really have to give us a ticket?.." derkenki yüz ifadesi, aman allahım..

Budur tercihlerim. Bu arada yardımcı karakter derken, Newman'ı katabilir miyiz bunun içine? Sanırım kendisi kategori dışı ki sen yazmamışsın Jack. Çünkü o da hakikaten inanılmaz performanslar sergiledi, kendini kaptırıp kurduğu uzun cümleler ve yüzünün kızarışı, aman allahım taparım! Fakat The Money bölümündeki Milos'un performansını da unutmamak lazım. Kulak tırmalayan aksanı ile tenis sahasında Jerry buna yalandan yenilirken Jerry'ye durmadan laf attığı sahneler çok eğlencelidir.

Newman hakkında konuşmak isterim ileride. Costanza'nın soyunarak fotoğraf çektirdiği bölümün sonlarında Jerry'nin üzerindeki posta kaçakçılığı suçlaması üzerine,

- Ouuuvvv how I've longed for this moment Seinfeld! The day when I would have the proof I needed to hall you out of your cushy lair and expose to the light of justice as the monster that you are. A monster so vile!!! .....

- Newman!

- Hıjk!

Efsanesi unutulmazdır, yerlere yatırır gülmekten. Ulan şu Seinfeld'i konuşmaktan inanılmaz zevk alıyorum arkadaş yaa. Laf lafı, link linki açıyor IMDB sitesinde dolanır gibiyim. Aman iyi bakın kendinize bu başlığa yazanlar, yalnız bırakmayın beni.
 
En güzel ve en seksi bayanları seçmek ayrı bir başlık gerektirebilir. Nedense ilk aklıma The Voice bölümünde midesinden konuşan kadın geldi. Şimdi o bölümü tam anımsayamıyorum ama aklımda böyle yeretmiş. Bir de Jerry'nin kız arkadaşları arasında Miss America güzellik yarışmasına katılacak olan biri vardı mesela, o tescilli güzel sayılır. The Calzone bölümü o muydu yahu? Peki şu Kadir İnanır bakışlı pilot amcanın bulunduğu bölümde oynayan kız kimdi? Manken falandı dizide, muhtemelen gerçek hayatta da öyledir. O kız da güzeldi bak. Erkek arkadaşı komada olan Latin güzeli de unutmayalım.

Yan karakterlerden kasıt olarak tek bölümde parlayan tipleri tartışalım istemiştim, yoksa zaten resmi olmasa da Newman bu grubun 5. elemanı gibidir. Aklımda Newman'ın başrol gibi oynadığı bölümler geçerken aklıma "The Barber" bölümü geldi, ne efsane bölümdü o. Jerry'nin saç kesimi falan yerlere yatırmıştı. Yerlere yatırmıştı demişken, "The Race" bölümüne değinmemek de olmaz. Şimdi bu bölümde Jerry eski okul arkadaşı Duncan'a rastlar ve bir muhabbet esnasında Duncan Jerry'nin lisedeki koşu yarışı esnasında hile yaptığını söyler ve rövanş ister. Jerry de bu fikre pek sıcak bakmaz çünkü gerçekten kazandığı yarışta hile yapmıştır ve bu yüzden George ile bir cinlik planlarlar. Şimdi buranın detaylarına girmeyeyim, bölümü bilenler şimdiden gülmeye başlamışlardır ne de olsa. Ama bu bölüm ile ilgili en kayda değer mevzu da , kendisini sürekli Superman ile özdeşleştiren Jerry'nin kız arkadaşının isminin Lois olmasıdır. Ve tabii bir de "I choose not to run!".

Şimdi mevzudan mevzuya atlamak gibi olacak ama en sevdiğim Seinfeld bölümlerinden biri de "The Couch" bölümüdür. Bu bölümde diğer karakterlerin yaşadıkları bir yana, kitap kulübüne giren George'un "Breakfast at Tiffany's" kitabını okumak yerine filmini kiralamaya karar vermesi üzerine yaşadıkları tüm Seinfeld bölümleri arasında ilk 10'uma girer. Hele şu muhabbet...:

"JOE'S WIFE: Well, I just came back from Angela's, it's not looking very good for Duncan.

JOE: Aw, that's too bad.

JOE'S WIFE: Yeah, the doctor thinks it's just a matter of time -

GEORGE (clears his throat, annoyed that the movie's being interrupted): Joe...could you...

JOE'S WIFE: Poor guy, I hate to see him suffer like this...

GEORGE: You know, I'm sorry, I...I hate to be one of those people, but we're right in the middle of this thing...I can't hear.

JOE'S WIFE: Who are you?

JOE: This is George Costanza.

GEORGE (irritated): This is very hard to follow with all the talking."

...Costanza'nın gerçek karakterini anlamak için ideal bence. Bir de George ileriki bölümlerden birinde yeni patronuna ırkçı görünmemek adına Joe ile arkadaş gibi gözükmeye çalışıyordu.

Muhabbet dönüp dolaşım George'a geliyor, Newman hakkında iki kelam edelim biraz da. Newman ile ilgili daha ziyade aklımda kalan bölümler şunlar: The Voice, Non-Fat Yogurt, The Barber, The Lip Reader (ki bu bölümdeki kısa performansı mutlaka görülmeli) ve The Chicken Roaster. Elbette pek çok bölümde kendisine hayran bırakıyor Newman fakat bunlar öncelikli olarak aklıma gelenler.
 
The Calzone bölümü o değil. Temeli Cant Stand Ya üzerine kurulmuş bölümlerden biri o; Mr. Steinbrenner bir gün George'u bu calzoneden yerken görüyor bir tadıyor ve öğlen yemeklerinde George'dan kendisine aynı dükkandan calzone getirmesini istiyor her gün. George'da oraya gidip bahşiş kutusuna her para atışında adam tesadüf sonucu eğiliyor filan görmüyor ve en sonunda yine görmeyince attığı parayı çıkarıp geri atmaya yeltenen George, parayı çalıyormuş gibi gözüktüğü için dükkandan ban yiyor, sonra Newman ile anlaşıyor oradan alması için filan..

The Voice'daki hatunun yüz hatları fena değildi katılıyorum, o da sarışındı. Fakat Miss America yarışmasına katılan Miss Rhode Island bence pek güzel değil. Ama büyük bir şeyi hatırlattın bana; pilota karşı obsesif olduğu bölümdeki hatun euvvet! Hakikaten o da harikulade idi, hatta utanarak adayımı değiştirebilirim bile. Kesin karar vermedim buna.. 🙂 George'un peruk taktığı The Scofflaw bölümünün sonlarında Coffee Shop'ta tanıştığı kızıl saçlı da baya hoş mesela.

Ayrıca başka bir şeyden, daha doğrusu kanımca hoş bir tesadüften bahsedeyim kısaca. Dün bilmemkaçıncı kez The Shawshank Redemption'u izledim; kaçış yıllarında duvarı koruyan posterdeki hatun çekti dikkatimi, sonra Seinfeld bölümlerine baktım ve yanılmadığımı anladım. Şu meşhur "Hımm, catfight!" repliğine sahne olan bölümde oynayan Raquel Welch'in ta kendisiydi, o da bombaymış zamanında.. 🙂

Yazımı bitirirkene, bir dakika doktor bey geliyorum, içine yeni daldığım MySpace olayında Seinfeld'i arattığımı ve bulduğum şeyin kalitesi karşısında baya şaşırdığımı söylemek istiyorum. Standart MySpace olayına nazaran çok daha özgün görünümlü bir şey yapmışlar, yorumlar üzerinden de repliklerin ait olduğu güzel geyikler dönüyor; boş zamanlar için bire bir diyorum ve tavsiye ediyorum. Ekledim ve baş köşeye koydum akabinde.. 🙂 Fonda bölüm isimleri ve resimler filan var, ayrıca bir de grup kurmuşlar Seinfeld adı altında, ona da üye olduk ama bakalım yabancıyız bu işlere.

Maybe the dingo ate your baby..

İyi sabahlar.. 🙂
 
Evet bu linki burada vermek ve kurduğum alakayı açıklamak istiyorum:

http://www.thelocal.se/7650/

İsveç'li bir adamın Heavy Metal bağlılığı, adeta bir vücut engeli veya psikolojik engel gibi algılanıyor, doktorlar tarafından onaylanıyor; ve adama maaş bağlanıyor, iş veriliyor, konser günlerinde özel izin de cabası!

Peki bunun Seinfeld ile ne alakası var? Anlayan?.. 😀

Adam diyor ki: "I have been trying for ten years to get this classified as a handicap".. Yani "Bu durumu bir engel statüsüne aldırabilmek için 10 senedir çabalıyordum".

Bir de şu diyaloğa kulak ya da göz verelim:

"Jerry: You got the job?

George: Jerry, it's fantastic. I love the people over there. They treat me so great. You know they think I'm handicapped, they gave me this incredible office, a great view.

Jerry: Hold on, they think you're handicapped?

George: Yeah, yeah, well, because of the cane. You should see the bathroom they gave me!

Jerry: How can you do this?

George: Jerry, let's face it, I've always been handicapped. I'm just now getting the recognition for it. Name one thing I have that puts me in a position of advantage. Huh? There was a guy that worked at the Yankees-- no arms! He got more work done than I did, made more money, had a wife, a family, drove a better car than I did.

Jerry: He drove a car with no arms?

George: Allright I made up the part about the car, but the rest is true. He hated me anyway!

Jerry: Do you know how hard it's getting just to tell people I know you?

George: I love that bathroom. It's got that high, high toilet. I feel like a gargoyle perched on the ledge of a building."

Costanza'nın akrabası mı?.. 😆 İşte gerçekçi karakter; Costanza attıeeaaa, 3 olduueeaa..
 
Hazır sen yazmışken sorayım, şu "maybe the dingo ate your baby" muhabbeti nereden geliyor? Bir yere gönderme olduğu çok açık ama nereye olduğunu çözemedim hiç, araştırmadım da. Bir bu, bir de "Stelllaaaa" muhabbeti. Aynı göndermeye Gilmore Girls dizisinde de rast gelince merakım arttı.

George'un yaptığı üçkağıtlar üzerine değinmiş iken, şey bölümünü esgeçmeyelim. Aslında pek de üçkağıda girmez belki ama hastanın birinin hastahane odasından atlayıp intihar etmesi ve George'un arabasının üzerine düşmesi; bunun üzerine George'un hasarı üzüntülü hastane müdürüne ödetmeye kalkması.

Dur, hazır aklıma gelmişken Seinfeld'in en meşhur bölümünden en sevdiğim muhabbeti yapıştırayım buraya:

GEORGE: All you got is instant coffee? Why don't you get some real coffee?

JERRY: I don't keep real coffee in here, I get my coffee on the outside! (Intercom buzzes. He answers it) Yeah?!

ELAINE: (Through intercom) It's Elaine.

JERRY: (Shouting) Come on up! (Opens his door for Elaine)

GEORGE: Where did you get those socks?

JERRY: I don't know.

GEORGE: I think those are my socks!

JERRY: How are these your socks?!

GEORGE: I don't know, but those are my socks! I had a pair just like that with the blue stripe, and now I don't have them anymore!

JERRY: (Sarcastic) Oh, yeah, that's right, well, you fell asleep one day on the sofa and I took them off your stinkin' feet. They looked so good to me, I just had to

have them!

GEORGE: Yeah, well, they're my socks!

JERRY: They're my socks!

(A brief moment passes as they look at each other)

GEORGE: Oh boy..

JERRY: What are we doing here..

GEORGE: ..Oh boy.

JERRY: This is ridiculous."

Bu konuşmanın ardından George kavga ettiklerine inanamadığını söyleyecek olsa da, bir başka bölümdeki muhabbet esnasında Jerry ile George'un kavgaya tutuşması halinde George'un bu kavgayı pis dövüşmesi sayesinde kazanacağını iddia etmiştir Elaine.

Ve evet, "I am still master of my domain".
 
Şimdi şöyle bir şey var; Stella olayına ben senelerdir gülerim fakat onun gönderme olduğunu bile yeni öğrendim sayılır. Yaklaşık bir sene önce filan bir arkadaşla öğle arasında sohbet ederken laf arasında geçti de, o söyledi öyle haberim oldu. Gilmore Girls'ü takip etmiyorum ama orada da geçtiyse baya ünlü bir şey demektir. Şunu bir soruşturalım bakalım.. Dingo ise 3. sezondaki The Stranded'da, söylendiği anı hatırlıyorsundur zaten. Elaine'in yanında oturan hatun E'lere çok basarak ve ikide bir "I've lost my Fiancee, poor baby" filan dediği için Elaine bir Avustralya şivesi yapıyor ama onun da kaynağını bilmiyorum.. Ayrıca şunu söylemem lazım, o kadın Sigourney Weaver'a ne kadar da çok benziyor yahu. Hani şu Ghostbusters'daki ablaya.

The Stranded bölümü ayrıca; Costanza'nın yıllar önce kendisine"Seninle sevişmek istiyorum" diyen bir kadından, kendisini özür dilerken bulduğunu da öğrendiğimiz bölümdür.. 😀

Bu arada yazdığın diyalogdan dolayı aklıma başka şeyler geldi. Serenity Now bölümünün başlarında Jerry'nin, George'a kız arkadaşının onu kızgın görmek istediğini söyleyerek fikir aldığı kısa bir bölüm var..

Jerry: But i've yelled, you heard me yell..

George: Not really.. Your voice kind of raises to this comedic pitch.

Şeklinde bir diyalog yaşarlar, bunun hemen ardından Kramer içeriye girince "Kramer, im so sick of you comin' in here and eatin' all my food, now shut that door and get the hell outta here!" diye bağırır Jerry, işte o George'un bahsettiği "Comedic pitch"i orada çok net duyarız, bayılırım o tonlamaya. Senin alıntıladığın diyalogda da çoraplar hakkında "I had to have them" diyişi süperdir Jerry'nin, zili çalan Elaine'e "Come on up" derken yeni ergen çocuklarınki gibi çatallaşan sesi filan.. 😀 Bunu hep şeye benzetirim, biraz fazla ayrıntı olacak gerçi: Blind Guardian'ın Tokyo Tales isimli konser albümünde Goodbye My Friend'den önce Hansi'nin yaptığı anonsda "You wanna faster song?" derken sesi aynı öyle Jerry'nin "Come on up!" diyişindeki gibi çatallaşır, çok benzetirim.. 🙂

Serenity Now bölümünün içerisinde o komik ses tonunu sık sık duyarız aslında. Coffee Shop'ta kız arkadaşına kızgın olabildiğini kanıtlamaya çalışırken söylediği "1 percent?! They can kiss 1 percent of my ass!" dediği sahneler gibi. O bölümde Frank'in de inanılmaz şovu vardır ha.

Frank: I got no leg room back here. Move your seat forward.

Estelle: That's as far as it goes.

Frank: There's a mechanism. You just pull it, and throw your body weight.

Estelle: I pulled it. It doesn't go.

Frank: If you want the leg room, say you want the leg room! Don't blame the mechanism!

George: All right, Dad, we're five blocks from the house. Sit sideways.

Frank: Like an animal. Because of her, I have to sit here like an animal! Serenity now! Serenity now!

George: What is that?

Frank: Doctor gave me a relaxation cassette. When my blood pressure gets too high, the man on the tape tells me to say, 'Serenity now!'

George: Are you supposed to yell it?

Frank: The man on the tape wasn't specific.

Yarar geçer beni her defasında.. 😀 Şimdi de bölümler arasında gezerken 2. sezondaki The Baby Shower'a denk geldim. Costanza'nın en büyük hayvanlıklarından biri var bu bölümde; Elaine, Jerry'nin evinde bir parti verir ve George'un eski kız arkadaşlarından biri de partiye gelecektir. Kız ile son çıktıklarında George'un kırmızı gömleğine kız bir şey döker ve hiç bir şey söylemeden çeker gider. George yıllar yılı gömleği yıkamadan saklar ve beklediği gün gelmiştir, onu giyip gider.. Bunca sene neden yıkamadın diye sorulunca da intikam filan demez ha; "Yakaları halen daha işe yarar halde. Kazakların altına giyilebiliyor".. Ahahah hasta adam..

Son olarak kafamdaki bir fikirden bahsedeyim. Bölümlerin hepsini edindiğimde, ki çok kalmadı, oturup tekrar baştan sayısal sıra ile izleyeceğim. Ve bu işlemden önce yeni bir defter alıp özenle kaplayarak sarı lacivert krampon desenli, o ilkokulda kullandığımız etiketlerden de yapıştıracağım.. 🙂 Defterin amacı şu: Bundan böyle "Şu neredeydi, ayrıntıları neydi?.." gibi şeyler beynimizi zedelemesin, daha güzel yarınlara koşalım.. Yani dizinin terminolojisinde yer etmiş ve bizim de sayfalardır yad etmekte olduğumuz/aklımıza gelmeyen özel anların bir nevi haritasını çıkaracağım.

Oh, yine çok güldüm bu yazıyı yazarken.. 🙂
 
Serenity Now bölümünde yazdıklarına ek olarak bir de, Jerry'nin nihayetinde duygularını dışa vurduğu sahne çok komiktir. Gözünden süzülen damlalar için "What--what is this salty discharge?" demesindeki doğallık çok güldürür beni. Bir de bu andan sonra fazla yumuşayıp George Costanza ile yaptıkları muhabbet:

George: Well, I got just the thing to cheer you up. A computer!

Huh? We can check porn, and stock quotes.

Jerry: Porn quotes... I'm so lucky to have a friend like you, George. Ever

tell you how much I love you?

Off.. George'un bir arkadaşın olması gereken doğallıkta "porno sitelere falan gireriz" dedikten sonra Jerry'nin onu sevdiğini söylemesi. Aslında Jerry'nin oyunculuğu tartışmaya açıktır, sonuçta rol arkadaşları gibi sinema kökenli birisi değildir ve çoğu sahnede gülücüklerine hakim olamaz ama bu bahsedilen bölümde ve özellikle - yanılmıyorsam The Pilot bölümlerinde - inanılmaz bir oyunculuk sergiler. Hatta doğruluğundan emin olmak adına o sahneyi de söyleyeyim, Jerry kız arkadaşı ile buluşmak üzere bir şehirden öbürüne arabası ile giderken araba havuza uçar ve bu da kameralara yansır; işte orada Jerry'nin kameralardan kaçtığı an kendisine hayran bıraktırır. O anki yüz ifadeleri çok komiktir. Aynı şekilde "The Kiss Hello" bölümünde de Kramer'ın fotoğraf makinası için verdiği poz ve o resme kendisine gıcık kapan ahalinin çizdiği bıyık. Esasında zaten öyle komik bir yüzü var ki, sahneye çıkıp 30 dakika dursa bile insanın gülesi gelir. Bak şimdi aklıma şey geldi bir de, hangi bölüm olduğunu çıkaramadım ama Elaine ve Jerry kafede oturup bir bahane bulmaya uğraşıyorlardı. Birkaç başarısız denemeden sonra Elaine bir anda "Aklıma bir fikir geldi!" diye bağırınca Jerry'nin ağzı şaşkınlık ve mutlulukla açılıyordu. Şimdi anlatınca saçma gözüküyordur muhtemelen ama izleyenlerin aklında canlanmıştır mutlaka, çok pis gülesim geldi.

Bölümden bölüme atlarken aklıma bir anda "The Switch" bölümü geldi. Bu bölümde Jerry ve George'un vakitlerini ne derece boş işlere harcadığını görüyorduk ki zaten ileriki sezonlarda "biz ne zaman büyüyeceğiz" tarzı bir kendilerini sorgulama işine girişmişlerdi. Her neyse, isminden bölümü çıkaramayanlar için detaya ineyim (bizden başka okuyanlar varsa), bu bölümde Jerry mevcut sevgilisinden ayrılıp onun oda arkadaşı olan kız ile çıkmaya karar verir fakat Jerry ve George'a göre bu "switch" tarihte hiçbir erkek tarafından başarılmamış ve başarılması da imkansız olan bir durumdur. Buna rağmen uzun analizlerin ardından bir plan bulurlar (ki bu bahsettiğim analizler esnasında George'un bir ara sinirlenip tuttuğu kağıt parçasını atması çok komik bir enstantanedir). Bu plana göre Jerry mevcut kızarkadaşına gidip ona üçlü yapma teklifinde bulunacaktır (üçüncü kişinin oda arkadaşı olması kaydı ile), plana göre kızarkadaşı bu fikirden iğrenecek/onu terkedecek ve bu ahlaksız tekliften oda arkadaşına bahsedecektir. Planın bu bölümünde bu tür bir teklife alet edilmek oda arkadaşının hoşuna gidecek, gururlanacak ve Jerry ile beraber olmak isteyecektir. Lakin planlar beklenildiği gibi gitmez, bu "üçlü" fikri Jerry'nin kızarkadaşının hoşuna gider. İronik olarak Jerry kızarkadaşının bu fikri kabul etmesini iğrenç bulur.

Bu arada, Jerry'nin güzel kız arkadaşlarından bahsetmişken, final bölümünde avukat Chiles'ın yattığı Jerry'nin eski kız arkadaşı da güzeldi bak. Ondan bahsetmiş miydik?
 
Vallahi sana yemin ediyorum, dün geceden beri MSN iletim "What's this salty discharge?".. 🙂

Ayrıca,

JackRackham demiş ki:
Bu arada, Jerry'nin güzel kız arkadaşlarından bahsetmişken, final bölümünde avukat Chiles'ın yattığı Jerry'nin eski kız arkadaşı da güzeldi bak. Ondan bahsetmiş miydik?

JackRackham demiş ki:
Bu bayanlar arasında sonradan ünlenecek olanlar da vardır. Mesela "fake-booblu" Teri Hatcher vardı..

Bahsetmişiz.. 🙂

The Switch'de kamera bunların suratlarından ayrılıp masanın halini çekmeye başladığında, George'un hesap fişini Jerry'nin kahve tabağının altına doğru ittirdiğini görürüz, o da güzeldir.. 😀 Kafedeki "Aklıma bir fikir geldi" olayını ise çıkaramadım, biraz daha ip ucu gerektiriyor doğal olarak; ama "I've got an idea" repliğinin ilk meşhur olduğu sahne sanırım The Deal'dadır, kanepede "This and That" muhabbetini yaparken Laney, "I've got an idea, i've got an idea! No calls, during the day after THAT.." der..

Beautiful, lets make it a rule.. 🙂
 
Tamam, hatırladım. "The Wait Out" bölümü. Hani Jerry ve Elaine hoşlandıkları kişiler olan David ve Beth'in arasındaki ilişkinin bitmesini bekler ve bu gerçekleşince onlar ile nasıl yakınlaşacaklarını düşünürler ya. İşte bahsettiğim sahne ikisinin bunu tartıştığı andaki bir kısımdı. Bu bölümde olmasada, Yada Yada Yada bölümünde Jerry muradına erecek ve Beth ile çıkmaya başlayacaktı; kızın bir Nazi olduğunu öğrenene kadar elbette. Yine de bu bölümü Kramer'ın kot pantalon giydiği bölüm olarak adlandırırsak daha iyi anımsarsın muhtemelen. Yada Yada Yada bölümünün ismi geçmişken, bu bölümde Jerry'nin Beth'in erkek arkadaşından ayrılmasından haberi olmamasını internet ile arasının olmamasına bağlaması da çok hoştu. Evinde bir bilgisayar olmasına rağmen bir bölümde bile onu bilgisayar karşısında görememiştik zaten, bu da kendisinin internet cehaletini açıklar.

Bu arada biraz çekinerek söylüyorum, dizi ekibi dahil bu "this and that" muhabbeti herkesin hoşuna gider ama ben o sahnenin biraz gereksiz uzatıldığını ve yapmacık olduğunu düşünürüm. Hem Elaine'in 90'ların başındaki halini de pek beğenmiyorum, çok eski moda gözüküyor kıyafetleri. Ama o "The Deal" bölümünde esas "the bench" muhabbeti vardır efsanelik. Hele Jerry'nin George'a "ben ne alırsam sen yarısını al" tembihinden sonra George'un Elaine'e 91 dolar hediye etmesi.

"Kramer: Oh yeah, I'm very sensitive about that. I mean, when someone's birthday comes up, I keep my ears open. So what'd you get her?


Jerry: 182 bucks.


Kramer: Cash? You gotta be kidding. What kind of gift is that? That's like something her uncle would get her."

George ve Jerry'nin alınacak hediye üzerine dakikalarca gezinmelerinin ardından Kramer'ın "bench"i alarak günü kurtaran adam olması da hoştur. Kramer demişken, şu muhabbeti de es geçmeyelim, biraz uzunca olacak ama:

Lt. Martel: I'm not interested in your explanations, Kramer! Sure, I bet you've got a million of 'em. Maybe your mother didn't love you enough, maybe the teacher didn't call on you in school when you had your little hand raised, maybe the pervert in the park had a present in his pants, huh? Well, I've got another theory Kramer: you're a weed.

Kramer: No...

Lt. Martel: Society is filled with them. They're choking the life out of the all pretty flowers.

KRAMER SOBS

Lt. Martel: You see something even remotely pretty and you have to choke the life out if it, don't you Kramer?

KRAMER CRIES

Lt. Martel: You killed all the pretty flowers, didn't you Kramer? You killed the pretty little flowers, didn't you? You dirty, filthy, stinky weed! Didn't you?

PHONE RINGS

Officer: Lieutenant, it's for you.

Lt. Martel: Martel...yeah...yeah...yeah...yeah.

KRAMER KEEPS CRYING

Officer: What it is, Lieutenant?

Lt. Martel: Let him go.

Officer: What, but Lieutenant?

Lt. Martel: You heard me, let him go. They just found another body at the Laurel Canyon. Go on Kramer, get out of my sight.

Kramer: Hey, how did you know about the guy in the park?

Lt. Martel: I said beat it!

Gerçi bu "The Trip" bölümlerinde en fazla sevdiğim anlar George ve Jerry'nin polis arabasında yaptığı çocukça hareketlerdir. Hele ilk bindiklerinde George'un Jerry'den camı kapatmasını istemesi ve polis arabalarında (sahi bu nesneye ne denir yahu) cam açma kolu bulunamaması nedeniyle oltaya düşmesinin ardından birbirlerini ittirmeleri. Fazla uzatmış görüneceğim ama her sahne birbirinden komik olduğu için bunu da yazmadan edemem, Costanza'nın özgüveni olmadığının en büyük kanıtıdır bence:

Jerry: So, buy something.

George: What?

Jerry: I don't know, some mints or TicTacs.

George: Breath problem?

Jerry: No, I just want some change.

George: Tell me.

Jerry: Your breath is fine. It's delightful, it's delicious.

George: You know, I haven't eaten anything.

Jerry: I just wanna call the police!


Ulan Costanza...
 
Tamam izledim, 4.26'da giriyor Jerry'nin o mimiği, hakikaten enteresan bir surat ifadesi.. 🙂 En azından The Blood bölümünde havalanan bıçak kendisine doğru düşerken yaptığı gibi kötü bir surat ifadesi değil.. 🙂 Yahu bu arada Yada Yada'da Beth'in o zarif morumsu/mavimsi kıyafetinin içinde dizinin en sonunda o söylediklerini duyunca ne kadar şaşırmıştım ilk defasında be. Hakikaten ters köşeye yatıran bir senaryo o. "What do you need a dentist for?"un etrafında çevrilen zenci ve Yahudi benzetmeleri, Jerry için de bizim kadar olduğu kadar bir şok.

Herkes Costanza değil ki abicim; "She's a Nazi George, a Nazi!" diye bağıran arkadaşına, "A cute one though.." diye cevap versin. O kot pantolon muhabbetini de nereden nereye bağlamışlardı bee, hatırlar hatırlar/izler izler gülerim. Mickey ile katıldıkları tiyatro seçmelerinde Kramer rol icabı oturması gereken yerde pantolununun darlığı yüzünden oturamamıştı da, Mickey delirerek bunun üzerine saldırmıştı, süper sahnedir o da. Sonrasında jüri bu olayı oyunun bir parçası sanıp birincilik ödülünü veriyordu. 🙂 Zaten bu ikisinin kavga başlangıçları beni benden alır her daim. Hangi bölümdü hatırlamıyorum ama Jerry'nin evinde bunlar kavgaya tutuşuyorlardı da Jerry ayırmıştı. Mickey, (Yumruklarını kastederek) "Oh, you want some of it tough guy? Allright! That's it, it's go time!" diyerek dalıyordu buna, süper repliktir.. 😀

Sen tabii Manhattan'dan Hollywood'a da atladın, es geçtik sanma. Polis arabası sahnesi zaten efsane. Polis sirenlerinin neden İngiltere'de diiiiduuuu, Amerika'da duudiiiiii diye çaldığını tartışmaları filan; işte size "Show About Nothing". Ve bu sloganı yad etmişken unutulmamalıdır ki; "Bir İspanyol için seltzer sipariş etmişken, önüne salsa konulmaması neredeyse imkansızdır!".. The Trip bölümlerinde o iki komiser var ya, onlar da gülümsetir adamı. Kramer'ın seçmelerde tanıştığı sarışın hatun ölünce sıradan bir polis memuru bunlarla bir diyalog yaşıyordu cesedin başında; orada komiserin bu oğlanı azarlayışı unutulmazdır.

Şimdi hani hep şey dedik bu sayfalar boyunca. Yani seninle konuştuğumuz sayfaları diyorum; öncesinde hep Kramer naraları atılmış zaten. Bu diziyi ilk kez veya bir kaç kez hafiften yüzeysel olarak seyreden bir insan ilk ve en çok olarak Kramer'a güler büyük ihtimalle dedik. Mimikleri, kapıyı açarak içeri girişi, patavatsızlığı, vücut dili, komik tepkileri ve tüm bunları hakikaten dört dörtlük oynayan bir Michael Richards'ın varlığı. Yani Peterman'ın bunu Elaine'in ofisinden dışarı attığı sahnede, Kramer ayağa kalkıp tekrar odaya girmeye yeltenirken bu kez de kapıya çarparak düşmesine kim gülmeden dayanabilir ki? Ya da The Good Samaritan'da televizyona arkası dönükken dans ederek Jerry'nin bir şeylerini karıştırdığı sahnede televizyondaki hatunun sesini duyunca kriz geçirdiği enstantaneye?

Sonra da Costanza'dan bahsettik. Gerçekten bu diziyi hayatının önemli bir parçası olarak gören, Seinfeld'siz bir hayat düşünemeyen insanların ortak favorisi de George'tur. Anlatılmaz yaşanırdır, sindirmeden farkını hissettirmeyendir, bağımlılık yapandır; ilk başta pek bir şey anlamadığın, "Eee ben de yalan söylüyorum ne var?" diyebildiğin (Bizzat başıma geldi, bir arkadaşım demişti bana), fakat dinledikçe sevdiğin ve sonrasında listenin en başına koyduğun albümdür George Costanza. (Bu cümleyi kurarken Savatage'in Handful of Rain'i ile yaşadığım tecrübeyi özetledim aynı zamanda.. 🙂) Yani Costanza; Handful of Rain gibi adamdır dedik, diyoruz, diyeceğiz.

Bu kısa mazisel özet karışımı paragralardan sonra, yine Hollywood'a dönmek istiyorum, zaten bu yüzden yazdım bunları. Kramer'ın o bahsettiğimiz ve her insanı öyle veya böyle avucunun içine alan tarzının en üstün göstergelerinden bir kaçı o bölümdedir: İlk olarak, seçmeler. Klip, reklam, jimnastik ve korku filmi seçmeleri. Klipte kafa sallayışı ve tepinişiyle birlikte kafasından düşen peruk ve fonu yere indirmesi, reklamda o iğrenç yeşil sıvıyı içtikten sonra çok ince bir detay olarak -hani küçükken annelerimiz tadı boktan bir öksürük şurubu verdiğinde, ardından yetiştirilen elmayı ısırana kadar yüzümüzde oluşmuş olan tarzdan- yüzünü ekşitip vücudunu titretmesi, jimnastik olayında o cins müzik ile dans edişi ve sonrasında kusması.. Adeta 3'ü bir arada bir pakettir bu yani. Seçmelerin ardından sarışın hatun ile gittikleri kafede zamanın yeni-ergen televizyon yıldızlarından Fred Savage'a rastlayıp, elindeki senaryoyu vermeye çalışırken ki hali keza..

Kendini tanıştırırken kurduğu hızlı cümle.. 😀

"Hey. Oh, did I frighten you? I'm not crazy. I mean, I may look
weird, but I'm just like you, I'm just a regular guy just trying to make it in
this business. You know I really like your work, the, uh..."

Ve masaya ayağını koyarak masayı devirir, Fred Savage kaçar, Kram'in senaryo hayalleri ilk olarak burada suya düşer; ardından çok geçmeden 5A ile 5B'nin tam ortasına döner.. 🙂
 
"George: What is Holland?

Jerry (also wearing a moustache): What do you mean, 'what is it?' It's a

country right next to Belgium.

George: No, that's the Netherlands.

Jerry: Holland *is* the Netherlands.

George: Then who are the Dutch?

Jerry (picking at his moustache): You know I cannot stand this thing anymore.

George: I know, I hate it too. I feel like an out of work porn star.

Jerry: I told you, we should have taken some kind of vacation.

George: Well why didn't we?

Jerry: Because you said this would be better. Remember? A vacation from

ourselves. That's what you said.

George: What if we grew muttonchops?

Jerry: No.

George: Buzz cuts? Parachute pants!

Jerry: Stop it, George. Stop it. I'm sorry, you've gotta get a job.

George(resigned): Dammit.
"

Seinfeld dizisinin en sevdiğim muhabbetlerinden biridir. Tabi bunu George'un mimikleri ve özellikle "Parachute pants!" derkenki umutsuz yüz ifadesi ile seyretmek gerekir. Bir de şu var:

"George: Say you, me, and Kramer are, uh, flying over the Andes.

Jerry: Why are we flyin' over the Andes?

George: We got a soccer game in Chile. Anyway, the plane crashes. Who are you gonna eat to survive?

Jerry: Kramer.

George: So fast? What about me?

Jerry: No.

George: Kramer's so stringy. I'm plump, juicy.

Jerry: Kramer's got more muscle, higher protein content. It's better for you.

George: Well I would eat you.

Jerry: That's very nice, I guess.

George: I still don't see why you wouldn't eat me. I'm your best friend.

Jerry: Look, if other people are having some, I'll try you.

George: Thank you.

Jerry: Can I have a piece of that?

George: No.
"

Ulan siz yok musunuz.
 
Married with Children ve My Wide and Kids ile birlikte hayatımın dizisidir. Cnbc-e'ye baskı mı yapsak tekrar yayınlamalaırı için!? 😀
 
Bugün, hayatımda çok önemli yer tutan bir dizi hakkında konuşmak istiyorum. 1989 yılında yayınlanan "Good News, Bad News" ismindeki pilot bölüm ile başlayıp, 1998'de ki "The Finale" ikilemesi ile sona eren; Amerika’nın New York şehrindeki 4 arkadaşın başından geçen günlük olayları anlatan bir dizi.

Ortaya çıkan her işin, var olan her şeyin, insan eli değmiş olan her olgunun kendisini biraz da dışarıya doğru betimleyebilmek adına belirlemiş olduğu sloganlar vardır. Dizi, şirket, siyasi parti ve belki de bir giyim markası.. Ama kendisine seçtiği sloganın hakkını %100 oranında veren yegane olgu/kurum -evet, bu dizi aynı zamanda bir kurumdur seveninin gözünde- hangisidir deseler, hiç düşünmeden cevabımı verebilirim. “Show About Nothing/Hiçbir Şey Hakkında Bir Dizi” sloganı; içerisinde biraz kelime oyunu, bir tutam popülist söylem ve göz kararı serpiştirilmiş bir miktar da mütevaziliği barındırmakta olan enteresan bir karışımdır kanımca.

Dizi ekibinin ısrarla üzerinde durduğu bu slogan; dizinin gerek senarist, gerekse eleştirmenler tarafından bu güne kadar sürekli olarak "Hiç bir şey hakkındaki tek dizi" olarak lanse edilmesini sağladı. Tabii burada manidar bir hava da sezilmiyor değil. İşe gidip gelirken başımıza gelebilecek bir aksilikten, bir pazar günü parkta yürüyüş yaparken rastlanan eski bir dosttan, kapı komşusu ile yaşanan maceralardan veya restoranda yemek yerken garsondan salsa sosunu getirmesini istemekten; kısaca her şeyden, kısaca hiçbir şeyden ibaret bir dizi.

Tam 9 sene boyunca, 9 sezon olarak sürdü. Tam 180 bölüm çekildi. 4 kişinin etrafında geçen ana hikayeleri desteklemek için elbette yüzlerce figüran ve rolleri bir veya birkaç bölüm süren oyuncular kullanıldı. Kimisi, The Shawshank Redemption’ın meşhur kaçış sahnesinde, hücredeki deliği örten posterdeki pozun sahibi Raquel Welch gibi eskilerin yıldızıydı; kimisi Coen kardeşlerin Fargo’su ile The Big Lebowski’sinde oynayan ve Prison Break’teki Abruzzi rolü ile de tanıdığımız, yeni yeni ünlenen Peter Stormare’di; kimisi ise günümüzde Desperate Housewives ile şöhretin tadını çıkaran Teri Hatcher gibi, özgeçmiş sayfasına ekleyeceği “Seinfeld” kelimesi ile yıldızlığa daha da fazla yaklaşacaktı..

Evet, bahsettiğim dizinin ismi Seinfeld. Oyuncular, dizinin büyüklüğü altında öylesine bir konuma geldiler ki, dizinin bitişinin ardından hiç birisi kendi başlarına doğru dürüst bir şekilde devam edemediler kariyerlerine. Çünkü, kendileri de biliyordu ki, yapacakları her şey bir gölge altında kalacaktı. Bu da zaten, vakti zamanında içine tam 12’den girilmiş olan başarının bedeliydi. Benim gibiler için hayatın her yerinde, her dakika olan bir şey yüzünden hatırlanası. Bazısı, son bölümü yayınlanırken Amerika’da her iki evden birinde seyredildiği şeklindeki inanılmaz istatistik ile hatırlar onu. Kimisi, arkadaşı dürtükleyince anımsar ve biraz sohbet etmek için bahane olarak görür. Kimisinin ise ne olduğundan bile haberi yok.

Bazen düşündürür, hayatın ve senin bu kadar içinde olması iyi midir yoksa kötü müdür diye.

Çünkü 2 haftada bir görüp halen ismini bilmediğin birine ismini soramadığında… 5 dakika önce koridorda yanından geçerken selam verdiğin kişiye, 5 dakika arayla ikinci kere selam vermenin ne kadar sıkıntı verici olduğunu tecrübe ettiğinde... Veya yakın bir arkadaşına 180 bölümün herhangi birinde geçen repliklerden birini söyleyip, olayı kimsenin anlamadığı bir kalabalığın içinde başka bir boyuttaymışçasına güldüğünde...

Düşünürsün: Acaba karşımdaki de bu durumdan haberdar mı diye..

---

Ne var lan, ne bakıyorsunuz? Yeni rumuzumla da bu başlıkta bir yazım olsun istedim. Aslında bu yazıyı 2 hafta önce hazırladım ve bir sunumda aynen, hiç bir yere bakmadan anlattım. Evet! Darağacında olsak bile, son sözümüz Seinfeldbahçe..
 

Geri
Üst