Türkiye'de Gitar/Rock kitlesi neden böyle?

Ben de cover yapamadığım için kendi şarkılarımı yazdım 🤣
İlgilendiğim bir grup değildir ama, Black Crowes'un gitaristi de bir ropörtajında böyle demişti.
Bence de sizin gibi insanların beste yapması gerekiyor zaten. Şarkıcı-besteci kafasıdır bu ve klasik rock parçalarının bazıları böyle kişiler tarafından üretilmiştir.
Ayrıca, yeterince cover yapan insan var🤣
 
Bu başlığı ilk açan gerçekten çok önyargılıymış.

Bu kadar karmaşık toplumsal, tarihsel ve ekonomik nedenleri olan hadiseler, "elinde Ibanez tipli gitarları olan metalciler" üzerinden izah edilebilecek şeyler değil. Sözlerinizi biraz tartın bence. Bu ülkede rock ve metal müziğe gönül vermiş, ilerlemesi için uğramış insanların pek çoğu gençliğinde öyleydi. Gençken şekilcilik doğaldır, çünkü insanlar kabul arayışındadır o dönemde.

Bu ülkede 30-35 sene önce "metal" dendiği zaman ne vardı, kim neye emek veriyordu, bunu bilmeyen arkadaşlar, oturup ahkam kesiyor. Ayıptır. 30 sene önce o "gitarcılar" televizyona 10 dk çıksın diye dokuz takla atardık. O devirleri yaşamayan bunu anlayamaz.

İnsanların kendi önyargılarını objektif tespitlermiş gibi sunması de cehalet örneğidir. O notu da düşmüş olayım.
Selam kanka
Metal müziği çok severim ve bence olayda önyargı falan da yok
Televizyonda Metal çalınması vs. hiçbirşekilde sorun değil yeni gitaristlerin "şekilcilik" yapması da sorun değil
Aslında sorun olarak gördüğümüz birşey yok sadece Türkiye'de gitar çalan (özellikle elektro gitar) çalan herkesin "metalci" olarak anılması hoş değil çünkü Blues yada Funk çalan birisininde en az bir Metal seven biri kadar görülmeye ihtiyacı var
Aslında bahsettiğimiz şey Metal müziğin Türkiye'de ana akım basında çok tekdüze ve karikatürize edilmesi örneğin uzun saçlı ve "şekilli" gitarı olan herkesin satanist olduğu gibi çok saçma bir algı yıllardır (ben de ilk gitar çalmak istediğimi aileme söylediğimde oğlum satanist misin falan demişlerdi) biraz daha yaşça büyük insanlarda var
Olay Metale gönül veren insanlarla ilgili değil aslında o insanlara saygım sonsuz olay o değil insanları topluma yanlış sunan 2000'ler 90'lar medyası
Metal üzerinden örnek verirsem yanlış anlaşılabileceğimi düşünüyorum o yüzden rap üzerinden gideyim
Yıllarca Televizyonda rapin nasıl gösterildiğini hepimiz gördük bence "uyuşturucu kullanıp bol giyinip serseri gibi gezen salak insanlar" gibi yansıtıldı rap müziğin bununla alakası olmadığını kanıtlamak için rap sanatçıları çok uğraşmıştı ve günümüzde başardılar
Gitar müziğininde sadece "konserlerde böğürüp duruyolar ne anlıyorlar" gibi kalıplarla önümüze sunulmasından şikayet ediyoruz metal ile bir sorun yok yani
 
Selam kanka
Metal müziği çok severim ve bence olayda önyargı falan da yok
Televizyonda Metal çalınması vs. hiçbirşekilde sorun değil yeni gitaristlerin "şekilcilik" yapması da sorun değil
Aslında sorun olarak gördüğümüz birşey yok sadece Türkiye'de gitar çalan (özellikle elektro gitar) çalan herkesin "metalci" olarak anılması hoş değil çünkü Blues yada Funk çalan birisininde en az bir Metal seven biri kadar görülmeye ihtiyacı var
Aslında bahsettiğimiz şey Metal müziğin Türkiye'de ana akım basında çok tekdüze ve karikatürize edilmesi örneğin uzun saçlı ve "şekilli" gitarı olan herkesin satanist olduğu gibi çok saçma bir algı yıllardır (ben de ilk gitar çalmak istediğimi aileme söylediğimde oğlum satanist misin falan demişlerdi) biraz daha yaşça büyük insanlarda var
Olay Metale gönül veren insanlarla ilgili değil aslında o insanlara saygım sonsuz olay o değil insanları topluma yanlış sunan 2000'ler 90'lar medyası
Metal üzerinden örnek verirsem yanlış anlaşılabileceğimi düşünüyorum o yüzden rap üzerinden gideyim
Yıllarca Televizyonda rapin nasıl gösterildiğini hepimiz gördük bence "uyuşturucu kullanıp bol giyinip serseri gibi gezen salak insanlar" gibi yansıtıldı rap müziğin bununla alakası olmadığını kanıtlamak için rap sanatçıları çok uğraşmıştı ve günümüzde başardılar
Gitar müziğininde sadece "konserlerde böğürüp duruyolar ne anlıyorlar" gibi kalıplarla önümüze sunulmasından şikayet ediyoruz metal ile bir sorun yok yani
Öncelikle, bana bir daha "kanka" derseniz sizi bloklarım. Lütfen seviyeyi koruyalım. Kanka filan değiliz, olmamıza da gerek yok. Benim çok laubali bulduğum ve asla kullanmadığım bir ifadedir.
Bu başlığı açan arkadaşı önyargılı bulduğumu söyledim.
Sizin söylediklerinizin bu başlığın içeriği ile pek bağlantısı yok aslında, çünkü başlığı açanın eleştirisi çok farklı. Medyanın neyi gösterdiğini DEĞİL, kimin ne yaptığını eleştiriyor. Bunun eleştirisi olmaz. Arkasından da bu genellemelerle bir şeyleri açıklamaya çalışıyor. Oysa genel olarak Türkiye'de amatör müzisyenin standardı düşük zaten ve bunun bir sürü sebebi var.
 
Öncelikle, bana bir daha "kanka" derseniz sizi bloklarım. Lütfen seviyeyi koruyalım. Kanka filan değiliz, olmamıza da gerek yok. Benim çok laubali bulduğum ve asla kullanmadığım bir ifadedir.
Bu başlığı açan arkadaşı önyargılı bulduğumu söyledim.
Sizin söylediklerinizin bu başlığın içeriği ile pek bağlantısı yok aslında, çünkü başlığı açanın eleştirisi çok farklı. Medyanın neyi gösterdiğini DEĞİL, kimin ne yaptığını eleştiriyor. Bunun eleştirisi olmaz. Arkasından da bu genellemelerle bir şeyleri açıklamaya çalışıyor. Oysa genel olarak Türkiye'de amatör müzisyenin standardı düşük zaten ve bunun bir sürü sebebi var.
Rahatsız olacağınızı bilsem kanka demezdim kusura bakmayın sadece dostça yaklaştıgımı göstermek için söylemek istedm
 
Bu başlığı ilk girildiğinde görmüş ve "o topa girmemeye" karar vermiştim, zira bence biraz kafası karışık bir girdiydi. Her neyse, mesele şimdi yeni üretim meselesi olunca benim de söyleyecek iki çift sözüm var.

Bir defa beste veya şarkı yazarlığı ile enstrüman çalmak aynı şey değil. Bunu sadece müzik teorisi bilmek üzerinden değerlendirmiyorum, yani "teori bilirsen beste yapabilirsin" vb. gibi önermelerim yok (elbette teori bilen bu işi daha doğru ve daha kısa sürede yapar o ayrı). Diyeceğim şu, şarkı yazmak enstrüman çalmaktan, teori bilmekten farklı bir mesele.

Kimi zaman pejoratif kullanılan, kalitesiz, ya da düşük kalite değerlendirilen işlere yapıştırılan "pop müzik" söz konusu olunca iyice farklılaşıyor. Pop müziğin iyisi sadece teori, ritim ya da benzer girdiler değil, edebiyattan malumatfuruşluğa, sosyolojiden çeşitli toplumsal patalojilere, birçok farklı alandan besleniyor.

Kimse yanlış anlamasın bunu pop müzik güzellemek için söylemiyorum ve yukarıda saydığım alanların hiçbirine akademik seviyede bir hakimiyetten bahsetmiyorum. Söylediğim şu: iyi bir şarkı yazarının hayatınının en azından bir dönemini sünger gibi geçirdiği ve etrafından soğurduğu girdiyi sindirip şarkı olarak geri çıkarması gerçeği var.

Müzik tarihine baktığımız zaman bunun sayısız örneğini görüyoruz. Sadece kendi hayatlarını değil başkalarının hayatını da okuyup sindirebilen insanlar genellikle iyi şarkı yazıyorlar. Bu da ciddi empati yetisi olsa gerek. Bu yeti sadece iyi müzik yazmaktan farklı bir çıktıya yol açıyor. O çıktı da işte mesela ne bileyim bir all along the watchtower olur, bir a case of you olur, olur da olur.

Mesele aslında biraz da bu çıktıya ne kadar talep olduğu. Bu talebi belirleyen şeyse büyük ölçüde toplumda en azından bir kesimin o hikayede kendinden bir şey bulabilmesi.

ya buraya kadar iyi gelmiştim, daha da diyecek sözüm vardı ama o son viskiyi içmeyecektim.
 
Aynı durum bende de var. Bir zaman sonra tekrar etmeye başlayınca kendime kızıyorum. Tabi tembellik ve kendini geliştirmemenin de etkisi var ama yine de kendime ait bir şeyler çalmak kadar mutlu eden bir şey yok.
Senin yaşın daha genç(profilin 23 diyor) çok zaman ve enerjin var önünde. Benim gibi 40ını devirip hayat koşuşturmacasına girince daha da daha kopacaksın olaydan. Ama bende pandemi ile gençliğimde yazdıklarımın üzerinden geçip kendi kanalıma atıyorum maksat vakit geçsin diye. Müzik bir nevi rehabilitasyon benim için. Sevdiğimiz, ilham aldığımız ya da esinlendiğimiz müzisyenlerin birşeyler kapıp üretmek güzel. Tarza çok takılmayın. Önemli olan içimizden ne geçtiği ve o duyguyu nasıl aktaracağımız olmalı. Hangi gitar markasını kullandığımız ya da hangi grubu sürekli olarak dinlediğimiz de değil. Saçımızı nasıl şekle soktuğumuz ya da nasıl giyindimiz de değil. Gençken 20 yıl önce ben de uzattım saçlarımı ama ne küpe taktım ne de dövme yaptırdım. Ben klasik metalci kalıbında olmadım ama ruhum hala öyle ve eskisinden daha da sert. Hayat sizin istediğiniz gibi yaşayın tadını çıkarın, kendiniz olun, 'gerisi fark etmez' aynı Metallica'nın Nothing Else Matters şarkısındaki gibi...
 
Son düzenleme:
Bu başlığı ilk girildiğinde görmüş ve "o topa girmemeye" karar vermiştim, zira bence biraz kafası karışık bir girdiydi. Her neyse, mesele şimdi yeni üretim meselesi olunca benim de söyleyecek iki çift sözüm var.

Bir defa beste veya şarkı yazarlığı ile enstrüman çalmak aynı şey değil. Bunu sadece müzik teorisi bilmek üzerinden değerlendirmiyorum, yani "teori bilirsen beste yapabilirsin" vb. gibi önermelerim yok (elbette teori bilen bu işi daha doğru ve daha kısa sürede yapar o ayrı). Diyeceğim şu, şarkı yazmak enstrüman çalmaktan, teori bilmekten farklı bir mesele.

Kimi zaman pejoratif kullanılan, kalitesiz, ya da düşük kalite değerlendirilen işlere yapıştırılan "pop müzik" söz konusu olunca iyice farklılaşıyor. Pop müziğin iyisi sadece teori, ritim ya da benzer girdiler değil, edebiyattan malumatfuruşluğa, sosyolojiden çeşitli toplumsal patalojilere, birçok farklı alandan besleniyor.

Kimse yanlış anlamasın bunu pop müzik güzellemek için söylemiyorum ve yukarıda saydığım alanların hiçbirine akademik seviyede bir hakimiyetten bahsetmiyorum. Söylediğim şu: iyi bir şarkı yazarının hayatınının en azından bir dönemini sünger gibi geçirdiği ve etrafından soğurduğu girdiyi sindirip şarkı olarak geri çıkarması gerçeği var.

Müzik tarihine baktığımız zaman bunun sayısız örneğini görüyoruz. Sadece kendi hayatlarını değil başkalarının hayatını da okuyup sindirebilen insanlar genellikle iyi şarkı yazıyorlar. Bu da ciddi empati yetisi olsa gerek. Bu yeti sadece iyi müzik yazmaktan farklı bir çıktıya yol açıyor. O çıktı da işte mesela ne bileyim bir all along the watchtower olur, bir a case of you olur, olur da olur.

Mesele aslında biraz da bu çıktıya ne kadar talep olduğu. Bu talebi belirleyen şeyse büyük ölçüde toplumda en azından bir kesimin o hikayede kendinden bir şey bulabilmesi.

ya buraya kadar iyi gelmiştim, daha da diyecek sözüm vardı ama o son viskiyi içmeyecektim.
Güzel olmuş, elinize sağlık.
"Pop müzik" dediğimiz şey, aslında caza çok şey borçlu ve cazın da bel kemiği, Broadway müzikallerine/Hollywood filmlerine yazılmış şarkılar. Bunlar öyle böyle değil, olağanüstü akor yapılarına sahip şarkılar. Bizde de bu geçerlidir; pop müzikten öncesi, caz orkestralarına gider. Bebopçular bu şarkılara "takla attırarak", olağanüstü tempolarda enstrümantal çalarak bambaşka hallere sokuyorlar, ama şarkı formu denilen şeyi koruyorlar. Bir ucu Batı klasik müziğine, öbür ucu bluesa dayanan bir kaynak çeşitliliği var. Ama neticede çok sesli müzik.

Pop müzik de aslında bu şarkı yapılarından beslenerek ortaya çıkıyor ve aslında caz şarkılarının çok daha üst düzeyde kullandığı şeyleri, basitleştirerek daha büyük kitlelere sunuyor.
İşin ilham-etkilenim ("sünger olma...") kısmı herkes için farklıdır. Ama bu işin son derece somut ve bilgiye dayanan bir tarafı var. Şarkı formu ARTI akor dizisi yazma becerisi.
Elbette "asi çocuk" konumundaki alt türler (extreme metal türleri..) için geçerli olmayabilir bunlar, ama orada BİLE işe yarar.
500 sayfalık bir örnek:

Chord Progressions For Songwriters - Richard Scott​

Amazon product ASIN 0595263844
Bunu ille de kitaptan öğrenmek gerekmiyor, dinleyerek ve sezgisel olarak da öğrenilebilir.
Sorun şu ki; gitaristler kafayı bugün çok fazla TEKNİKLE bozmuş durumda. Üstüne bir de bizim gibi bir ülkede çok sesli müzik kültürü de eksik olunca....Adam Hendrix dinlememiş, Duman tonu almak istiyor....
Eh; insan neye kafa yorarsa o konuda gelişir.
 
Son düzenleme:
Bunu ille de kitaptan öğrenmek gerekmiyor, dinleyerek ve sezgisel olarak da öğrenilebilir.
Hah dün akşam kesilmeden önce buralara bir yere bağlamayı hedefliyordum ama siz daha iyi ifade etmişsiniz. Ben de kesildiğim yerden bitirmeye çalışayım. Kısaca pop alanında gerçekten iyi besteci olmak için sezgisel ya da çalışılarak öğrenilen chord progression vb. bilgisi gerek koşul olabilir ama yeter koşul olmayabilir, onu demek istiyorum biraz. Başka kaynaklara da bilinçli ya da bilinçsiz eklemlenmiş olması gerekiyor bestecinin.

Fakat iyi besteciler için sadece bu işe hevesi ve yeteneği olan insanlar da yeterli değil. Diyelim öyle insanlar laboratuvar ortamında oluşturuldu, o zaman yapılan üretimi tüketecek kitle olmasına geliyoruz. Aslında tüketim demek de yanlış, üretime katılacak kitle demek gerekir belki. O yoksa da olmuyor işte. Kesiliyoruz. Burada örnek için bir parantez açayım.

Adetimdir, yurtdışına gittiğimde vakit bulursam kitapçı ve müzik dükkanı mutlaka gezer(d)im. Bu mekanlarda satılan topluluklar için nota kitapları hep ilgimi çekmiştir. Bir arada şarkı söyleme, müzik yapma geleneği var ve bu kodifiye edilmiş(elbette son yıllarda bu Batı'da da çok azaldı ve sanırım pop müziğin steril bir hale gelişinde bu da etkili olmuştur). Aklıma hep Pete Seeger geliyor. Bu arada Pete Seeger iyi besteci sayılır mı? Bence hayır ama birçok bestecinin beslenmesi için alan açan biri. O alanlar yok oluyor. Yerine koyduğumuz youtube'lar, spotify'lar vb. o alanın yerini tutmuyor. Eskiyi devamlı geviş getiren çarpık bir sisteme gidiyoruz. Yeni müzik kötüdür demiyorum. Aksine eminim çok iyi yeni şeyler çıkıyordur. Fakat bunlara ulaşmak eskiye oranla çok daha fazla çaba gerektiriyor. Bu erişim çağında bunu ironik buluyorum. Kapa parantez.

Dolayısıyla yağlı saçlı, ibanez gitarlı metalciye sempatim de var. Eskiye çakılıp kalması onun suçu olmadığı gibi yeni olanın anaakım olanında ki yukarıda indie mindie diye verilen örneklerin çoğu bariz anaakım, bir şeylerin yanlış olduğunun farkında...
 
Direk sizdim valla, obi-wan'in son bölümünü bile izleyemedim.
Pek bir şey kaçırmadınız sanırım. Bir bölüm bile izlemedim; baştan aşağı woke garbage olduğunu tahmin ediyorum; Fandom Manace tayfası delik deşik etti çoktan zaten. Yine Disney'in Rotten Tomatoes ratingleri ile oynadığını ve dizi hakkında en ufak bir eleştiri yazana klasik "misogynist, racist, gak guk... ist" sloganlarıyla linç akınları yapıldığını okıyorum. Ben Obi Wan'ı bildiğim gibi hatırlamak istiyorum (bkz Alec Guiness). Woke trenine son vagondan atladığı anlaşılan Ewan McGregor soytarısı da bir zahmet cehennemin dibine gitsin lütfen. İsterse oradan "Hello there" diyebilir... İtirazım olmaz.
 
Pek bir şey kaçırmadınız sanırım. Bir bölüm bile izlemedim; baştan aşağı woke garbage olduğunu tahmin ediyorum; Fandom Manace tayfası delik deşik etti çoktan zaten. Yine Disney'in Rotten Tomatoes ratingleri ile oynadığını ve dizi hakkında en ufak bir eleştiri yazana klasik "misogynist, racist, gak guk... ist" sloganlarıyla linç akınları yapıldığını okıyorum. Ben Obi Wan'ı bildiğim gibi hatırlamak istiyorum (bkz Alec Guiness). Woke trenine son vagondan atladığı anlaşılan Ewan McGregor soytarısı da bir zahmet cehennemin dibine gitsin lütfen. İsterse oradan "Hello there" diyebilir... İtirazım olmaz.
5 bölüm izledim "woke" bir sey gormedim, yani sinema/tv şaheseri degil tabii ama orijinal seri de degildi sonuçta. Izleniyor bence 🙂 Ewan Mcgregor'u da beğendim, iyi oynamış diye düşünüyorum.
 
5 bölüm izledim "woke" bir sey gormedim, yani sinema/tv şaheseri degil tabii ama orijinal seri de degildi sonuçta. Izleniyor bence 🙂 Ewan Mcgregor'u da beğendim, iyi oynamış diye düşünüyorum.
Bizim bu topraklarda kaçırdığımız 2 temel şey var.
1)SW'u çocukluğuna beri kar kare bellemiş fanlar için bütünlük-devamlılık (continuity) denilen şeyin Disney tarafından nasıl mahvedildiği...Bunu anlamak için gerçekten "normie" değil, harbi Fandom Menace düzeyinde fan olmak lazım. "Reeva the bestest ever !!!!" bu anlamda zaten wokeun zirvesi olarak görülüyor. Kanonda hiç bir geçmişi olmayan ama olağanüstü becerikli bir "kadın" karakter... Beceriksizliğin zirvesinde bir Obi Wan.... (Kahrolsun patriarşi !!!)
Kanonun yerle bir edilmesi ve popüler kültürün belki de en büyük mitinin tarihinin ideolojik bir şekilde yeniden yazılması. Gerçek bir faşizm örneği aslında. Psikolojisi ise liseli ergen öfkesi dolaylarında bir yerlerden besleniyor.... kahrolsun erkekler, lanet olsun testosteron... (Ama dur bir dakika... E sizin bu "güçlü" kadın karakterleriniz de basbayağı erkek gibi ? )
Siz ise woke bir şey görmediğinizi söylemişsiniz. Dolayısıyla, bizim bakış açımızla burada bir şey olmaması doğal🙂 Bizim gibilere "normies" diyorlar.

2)Woke soytarılıklar sadece perde üzerinde dönmüyor. İşin ucu Disney yönetimi (Kathleen Kennedy - the Force is female propagandasına..) ve dediğim gibi Twitter vs gibi ortamlar üzerinden yapılan linçlere uzanıyor.

Ben Disney SW denilen soytarılıktan izleyeceğim son şeyin Boba Fett olduğuna karar verdim. Benimki de ideolojik bir karar bu noktada. SW'un tabutuna çivi çakıldı diyordum, meğer tabutu açıp ölü seviciliğe başlamışlar.

Zamanınız varsa şu adamlara bir göz atmanızı tavsiye ederim ne kast ettiğimi anlamak için:

 
Son düzenleme:
Bizim bu topraklarda kaçırdığımız 2 temel şey var.
1)SW'u çocukluğuna beri kar kare bellemiş fanlar için bütünlük-devamlılık (continuity) denilen şeyin Disney tarafından nasıl mahvedildiği...Bunu anlamak için gerçekten "normie" değil, harbi Fandom Menace düzeyinde fan olmak lazım. "Reeva the bestest ever !!!!" bu anlamda zaten wokeun zirvesi olarak görülüyor. Kanonda hiç bir geçmişi olmayan ama olağanüstü becerikli bir "kadın" karakter... Beceriksizliğin zirvesinde bir Obi Wan.... (Kahrolsun patriarşi !!!)
Kanonun yerle bir edilmesi ve popüler kültürün belki de en büyük mitinin tarihinin ideolojik bir şekilde yeniden yazılması. Gerçek bir faşizm örneği aslında. Psikolojisi ise liseli ergen öfkesi dolaylarında bir yerlerden besleniyor.... kahrolsun erkekler, lanet olsun testosteron... (Ama dur bir dakika... E sizin bu "güçlü" kadın karakterleriniz de basbayağı erkek gibi ? )
Siz ise woke bir şey görmediğinizi söylemişsiniz. Dolayısıyla, bizim bakış açımızla burada bir şey olmaması doğal🙂 Bizim gibilere "normies" diyorlar.

2)Woke soytarılıklar sadece perde üzerinde dönmüyor. İşin ucu Disney yönetimi (Kathleen Kennedy - the Force is female propagandasına..) ve dediğim gibi Twitter vs gibi ortamlar üzerinden yapılan linçlere uzanıyor.

Ben Disney SW denilen soytarılıktan izleyeceğim son şeyin Boba Fett olduğuna karar verdim. Benimki de ideolojik bir karar bu noktada. SW'un tabutuna çivi çakıldı diyordum, meğer tabutu açıp ölü seviciliğe başlamışlar.

Zamanınız varsa şu adamlara bir göz atmanızı tavsiye ederim ne kast ettiğimi anlamak için:


Son bölümü de izledim. "Doomcock" beyefendinin değerli yorumlarını bilemeyeceğim ama ne Kenobi'nin zaafı ne de "kanonda olmayan gğzçlü kadın karakter" vb. muhabbeti dikkatimi çekmedi.

Bu konularda rahmetli dedem Baatezugillerden Cornugon Kaçak Recai Efendi'nin sözü bana kılavuzluk etmeye devam ediyor: "Evladım şu hayatta ne Blood War'a karışandan ne de Culture War'a bulaşandan adam olmaz."

Ha ama ya hu be ne menem şeymiş, girip bakayım neymiş şu orijinal triloji, bu kadar kontinyuiti falan diyorlar diye açtım orijinal seriye hızlıca baktım ve gülümsedim. Ya hu ilk film ile ikinci film arasında dahi kontinyuiti hataları var...

Her nyese, bu da "normie" olmaktan olsa gerek. Cem Karaca'nın meşhur şarkısı Jedi Çırağı (Padawan) şarksında dediği gibi:

"Normie'sin sen normie kal, çıkar dedi jedi robe'ları"...
 
Son bölümü de izledim. "Doomcock" beyefendinin değerli yorumlarını bilemeyeceğim ama ne Kenobi'nin zaafı ne de "kanonda olmayan gğzçlü kadın karakter" vb. muhabbeti dikkatimi çekmedi.

Bu konularda rahmetli dedem Baatezugillerden Cornugon Kaçak Recai Efendi'nin sözü bana kılavuzluk etmeye devam ediyor: "Evladım şu hayatta ne Blood War'a karışandan ne de Culture War'a bulaşandan adam olmaz."

Ha ama ya hu be ne menem şeymiş, girip bakayım neymiş şu orijinal triloji, bu kadar kontinyuiti falan diyorlar diye açtım orijinal seriye hızlıca baktım ve gülümsedim. Ya hu ilk film ile ikinci film arasında dahi kontinyuiti hataları var...

Her nyese, bu da "normie" olmaktan olsa gerek. Cem Karaca'nın meşhur şarkısı Jedi Çırağı (Padawan) şarksında dediği gibi:

"Normie'sin sen normie kal, çıkar dedi jedi robe'ları"...
Eh, doğrudur. Dediğim gibi, bu işin bir ucu kültürel-politiğe uzanıyor. Bir de tabii, orjinal üçlemenin hataları beceriksizikten.
Diğeri ise ideolojik ve kasıtlı ne yazık ki.
Kasıtlı derken; belli bir ideoloji-kimliğe abone olunması kasıtlı; yoksa bu abonelik üzerinden işe alınan kifayetsiz muhteris beceriksizliği de gayet spontan elbette.

Ve elbette işin kapitalizm boyutu var. Disney SW'yi satın alınca, eski materyallere telif ödememek için kendisi uydurmaya başladı bir şeyler.
SW artık modern bir mitoloji değil, sadece bir platform. Disney'in entellektüel mülkiyetinde at oynattığı bir platform (Kelime oyunu kasıtlıdır... Atları görmek isteyen son üçlemenin son filmini seyretsin. Aslında seyretmesin. Hiç kimseden o kadar nefret etmiyorum henüz... Bööle Star Destroyer üzerinde atlar koşuyordu... Uzayda. Hı hı. Evet).

Ve son olarak... Amazon da aynısını Yüzüklerin Efendisine yapacak. Söylemedi demeyin, LOTR hayranları, hazırlığınızı yapın.
 

Geri
Üst