Turkrock Sinema Kulübü

5. defa izlediğim Enter The Void, 3 küsü saat boyunca trans olmuş şekilde izliyorunuz filmi, ayrıca 24 hour party people (bu da bana göre efsanedir.), commitments, sound of noise, Hair, Kithcen Stories
 
Enter The Void'i baştan sona izlemek yeterince saygıya değerken 5. kez izlemek ayakta alkışı hakediyor. Ben de çok beğenmiştim ama izlemesi zor, tekrar izlemesi çok başka olsa gerek.

İzlerken mahvolmak deyimini bu filmde tattım. Her şeye rağmen birbirlerini sonsuz tutkuyla seven iki aşık... Olmayacağını bildikleri halde. Filmin son sahnesi çok vurucu. sulu göz biriyseniz zırıl zırıl ağlatabilir. Hala etkisindeyim.

Bunun da çok yerde methini duyup okudum ve listeme aldım. illnino'nun önerdiği The Broken Circle Breakdown ile üstüste izleyip intihara sürükleyen bir bunalıma gireriz artık.
 
2013031651264017.jpg


cloud atlas

ütopik gelecekten köleilk dönemine uzanan farklı dönemlerde geçen,aynı oyuncuların başarılı makyaj çalışmalarıyla bir çok karakteri canlandırdığı, wachowski biraderler (abla-kardeş demek lazım artık aslında) filmi. arada ki bağı fazla çözemesem de hakikati bulma ve yardım etme duygusu ortak bir his. 3 saate yakın olduğu için 1,5 tan iki gecde izledim uykum gelipte sonu piç olmasın diye. beğendim diyebilirim. büyük bir emek var.

tom hanks in kitap eleştirmenini gökdelen terasından atan İrlandalı gangster karakterine bayıldım. sırf onun üzerine bile film yapılabilir. ama bu yönetmenlerin tarzı değil...


e8b959193de3267e6825b004bf7704c8_m.jpg


what maisie knew

bunca film varken bunu izlememin nedeni komedi insanı steve coogan abimin oynadığını öğrenmem. rock şarkıcısı anne ile hovarda menejer babanın boşanmasıyla ortada kalan küçük kızın hikayesi. olaya kızın gözünden bakması filmi izlettiren unsur. puanı biraz abartılı buldum. oyuncuları seven izleyebilir ama bu konuda en iyisi dustin hoffman ın oscarlı kramer vs. kramer filmidir. onu öneririm.


500px-Bgtsr-poster.webp


bad grandpa

johnny knoxville yanına almış bir kendi gibi piç kurusu,dede-torun kılığında herşeyden bi haber insanlara eşek şakası yapıyorlar. insanların verdiği doğal tepkiler yerlere yatırıyor. 😀 söyedikleri laflarlada karnını ağrıtıyor adamın. ve bunların hepsi de film gibi bir senaryo içerisinde oluyor. gülmek istiyordum fazlasıyla güldürdü. hemen indirip aradan çıkartın bunu.

sonlara doğru çocuğun babası rolünde ki adam motorcu barında az daha göte geliyordu. 🙂 yardım sever tipler bi anda sons of anarchy e döndü. 🙂 birde kız çocuklarının güzellik yarışmasına katılıyorlar ki artık gücüm kalmadı gülmeye.
 
11.14
Bir gece saat tam 11.14'te bir trafik kazası oluyor. Bu kazadan doğrudan veya dolaylı olarak etkilenen bütün insanların hikayesini kaza anına doğru geri saran dakikalar şeklinde izliyoruz. Kısa bir zaman diliminde olup biteni 5 farklı açıdan anlatan çok değişik bir kurgusu var. Arada sırada açıp tekrar izleyerek farklı detaylar yakalanacak filmlerden. Hillary Swank ve Patrick Swayze de kadroda.
http://www.imdb.com/title/tt0331811/

De grønne slagtere
Kasap dükkanında çalışan iki arkadaş işten ayrılıp kendi işlerini kuruyorlar. Yeni dükkanın elektrik işlerini halleden adam kazara soğuk hava deposunda mahsur kalıyor ve donarak ölüyor. Kasap arkadaşlar da cesedi ne yapacaklarına karar veremeyip kıyma makinesine atıyor. Ortaya çıkan kıymayı kazara müşteriye sattıkları kıymaya karıştırıp veriyorlar ama insanlar çok beğeniyor ve acaip rağbet görüyor o ürün. Konusu biraz rahatsız edici ama sonuçta kara mizah bu, o kadar olur. Başrolde muhteşem ikili Madds Mikkelsen ve Nikolaj Lie Kaas, yan rollerden birinde gene komik şişko Nicolas Bro. İskandinav sineması olsun çamurdan olsun. Şimdi buna da "ıyy o ne lan" dersiniz ama güzel lan işte 😀
http://www.imdb.com/title/tt0342492/
 
mads in bir de düğün komedisi var. filmlerini bulursam alıcam. izlediğim son iki filme geçeyim o zaman.

vuelonocturno.jpg


red eye (gece uçuşu)

wes craven filmi. ucuzluk sepetinden almıştım sıkılırken. 7 dakikası jenerikten 79 dakika. bazı yerleri fena olmasa da ne deli göz cillian ne de tatlım rachel kurtaramıyor. en iyi tarafı tema müziği. telefon melodisi olmaya uygun.

rachel mcadams burda daha genç ve çok tatlı. insan aşık oluyor durduk yere. birkaç gün aklından çıkmıyor o tatlılık.


master_ver4.webp


the master

2012-13 sezonunun en çok konuşulan filmlerinden biri. sciencetology'i anlattığı idda edildiği için çok tartışıldı. savaşta yıpranmış,kişilik bozukluğu yaşayan eski asker,amerikaya döndüğünde boşluktan tanıştığı tarikat lideri sayesinde çıkmaya çalışıyor. film sadece konudan ibaret değil. çok iyi bir sinemasal anlatım var. yönetmen için yeni kubrick yakıştırması var. (radarıma girdi,there will be blood'ı da yönetmiş meğer.ısrarla izlememiştim,sırası geldi artık.) ve joaquin phoenix.... şu alemin en iyi karakter oyuncularının başında geliyor çok net! rahatsız tipleri canlandırmakta çok başarılı. (öyle ki bir kaç yıl önce kayınbiraderinin çektiği sözde belgesel için sakal bırakıp,gerçekten ağır bunalımdaymış gibi etrafta dolandı. Amerikan medyası baya baya ne kadar kötü durumda olduğunu konuştu uzun süre. 🙂 o derece de gerçekçi,kendini kaptırıyor işine.) velhasıl kelam iyi film.
 
illnino bruder, cloud atlas'ı daha yeni mi izliyosun, hiç yakıştıramadım senin gibi bir film eleştirmenine 🙂
ben bile senden daha önce izledim ama anlamadığım bazı kısımlar var, salim kafayla bir daha izlicem de çok ta uzun arkadaş :S
 
illnino bruder, cloud atlas'ı daha yeni mi izliyosun, hiç yakıştıramadım senin gibi bir film eleştirmenine 🙂
ben bile senden daha önce izledim ama anlamadığım bazı kısımlar var, salim kafayla bir daha izlicem de çok ta uzun arkadaş :S
mecbur abi. ağustostan beri bekliyordu o. malum şeylerden dolayı anca izledik işte. neyse iyi film ya.her hikaye kendince.
 
Bu Anders Thomas Jensen'i çok tuttum ben yahu. Herif gerçekten harika senaryolar yazıyor, Mads Mikkelsen'in halleri de fena. Aslında sinir bozucu bir konu ama diğer filmlerinden de fazla güldüm bu sefer, emlakçıya burada olduğunu bilen kimse var mı diye sorduğu yerde bittim, herifin doğallığı müthiş.
 
Arkadaş 3 gündür Dances with Wolves'u izliyorum hala bitiremedim. Haydi inşallah bu gece.

ya birader sana, sava'ya ve illnino'ya sinema eleştirmeni dedik, üstad dedik, kafamızda başka yerlere koyduk sizleri, racona ters hal ve hareketler içindesiniz 🙂 bölük pörçük 3 günde film mi izlenir yaw, hiç yakıştıramadım hiç 🙂
şaka bi yana ben film izlerken ne bişey yerim ne bişey içerim, verdiğim tek ara ister evde olıym ister sinemada, çiş molasıdır.
hele şu ellerinde bilimum patlamış mısırlar, kolalar, cipsler, çikolatalar alıp filmin 2. yarısına geç kalmak pahasına cafede kuyruk bekleyen insanları hakkatten anlamıyorum. olm böyle film mi izlenir yaa, hem geç kalıp önümüzden geçiyonuz, mısırlarınız üstümüze dökülüyor hem de ayı gibi şapır şupur yiyonuz, valla hiç sevmiyom şu hadiseyi 🙂
 
Bu istisnai bir durum ama, 3 saati aşkın süresiyle yıllardır başlamaya cesaret edemediğim bir filmden bahsediyor 😀 Ayrıca teveccühün joseph bey.
 
3 saati aşkın mı? hacı siz naptınız ya 3 saat 180 dakka eder, ki onu da aşkın diyonuz, yuhhh.
gerçi 12 Years A Slave de 134 dakkaydı galiba ki zerre sıkılmadım, Cloud Atlas'ta hafiften bi sıkıntı oldu ne yalan söyliym.

söyleyin bakalım bi İskandinav filmi de izleyek şöyle müzikte Dark Tranquillity'nin verdiği keyfi sinema branşında da alalım, öyle birşey olsun söyleyeceğiniz film, yıksın döksün parçalasın 🙂
 
Jagten bence iyi bir başlangıç olur senin için. Türlü çeşit sosyolojik dokundurmasıyla "ulan bizde olsa şöyle olurdu" diyerek izlersin. Daha önceki sayfalarda illnino yazdı bu filmi.
 
Son düzenleme:
3 saati aşkın ne abi, 3 saat 53 dakika film. 4 saat de sen ona...

Ben niye ara veriyorum, şöyle ki; koltukta izliyorum belim ağrıyor, yatağa geçiyorum uzanarak izlemeye başlıyorum, 45 dakika içinde uyku bastırıyor bu sefer... Her zaman değil ama bazen böyle oluyor. Sonra son enerjimle bilgisayarı kapatıyorum ve ertesi gün kaldığı yerden devam ediyorum filme. Bu 4 saatlik bir filmde olunca 2 veya 3'e bölünebiliyor.

İskandinav sineması demişken Anders Thomas Jensen filmlerine direkt dal. En son sava yazmış ama konuyu okumadan izle, The Green Butchers.

Ayrıca Secret Life of Walter Mitty, 12 Years a Slave ve Wolf of Wall Street başta olmak üzere yeni filmlere çokça övgüler geliyor. Sabırla bekliyoruz. Gerçi, 300: Rise of an Empire gelsin de hepsi solda sıfır kalacak.
 
Ulan İskandinav sineması konusunda illnino ile el ele verdik ve bir farkındalık oluştu, bir heves uyandı ya şurda kahkahalarla gülerken aniden ağlamaya başlayasım geliyor. O derece duygulanıyorum işte ahahaha.
 
Ender's Game kitap uyarlamasıymış. Çoğu uyarlama gibi okuyan haşince eleştiriyor, okumayıp çok beğenen de var olmamış diyen de. Gelecekte uzaylı bir ırk dünyayı istila ediyor ve savaşı zor da olsa dünya kazanıyor. O günden sonra insanlık bütün gücünü bir sonraki saldırıya hazırlanmaya harcıyor. Çok özel savaşçılardan oluşan birlikler kurulur. Karar alma, çabuk öğrenme gibi yetenekleri yetişkinlerden iyi olduğu için bu savaşçılar hep çocuklardan seçilir. Ender da böyle bir süper zeka çocuk. Film onun eğitim süreciyle başlıyor ve olaylar olaylar. Üstat Harrison Ford'u yeniden bir bilim kurguda görmek güzel. Olumlu veya olumsuz yorum yapıp beklentiyi etkilemek istemiyorum. Oturup keyifle izledim bu filmi ama daha iyilerini de görmüştük diyelim. Misal para verip alacağına şu yüksek kalite yayın yapan sitelerden birinden izlesen de olur gibi sanki.
http://www.imdb.com/title/tt1731141/
 

Geri
Üst