Turkrock Sinema Kulübü

State of Grace:

İrlanda ve İtalya bazlı mafya çetelerinin New York genelinde takılmacaları. Kadro güzel, 1990 yapımı. Gary Oldman yine sayko; John Turturro, Ed Harris, Sean Penn... Orta halli, izlenir. Ayrıca, Robin Wright: O zaman da, şimdi de güzel olan kadın.

Calvary:

Brendan abi oynamış. İrlanda'nın bir sahil kasabasında ufak bir kilisenin papazı tehdit edilir. Günlük yaşam arasında bir taraftan da bu olayı bertaraf etmeye ve yüzleşmeye çalışır. Brendan abiyi ve İrlanda aksanını sevenler izlesin, kadro güzel zaten bir çok tanıdık var. Hüzünlü yüzüyle Kelly Reilly, Chris O'Dowd, Aiden Gillen (aratın bakın kim çıkacak : ), hatta Black Books'tan Dylan Moran (ne güzel lan bu İrlandalı'ların isimleri)... Brendan abi oğluyla da karşılıklı oynamış bir yerde.

I will kill you because you are innocent.

+Any regrets?
-Yeah, never got to finish Moby Dick.


My Way:

Güzel film, gerçek hikaye. Japonya'nın Kore'yi işgali ve çocukluklarından beri birbirini tanıyan iki atletin hem savaş hem de sporla karışık hayat serüveni. İnanılması zor bir hikaye cidden, heriflerin başına gelen üç ordu olayı belki dünyada tektir. Burada Koreli atleti oynayan arkadaşın Kore savaşıyla ilgili bir başka filmi var. İki kardeş Kuzey-Güney Kore olarak ayrı düşüyorlar filan, o da muhteşem. Küfür ettiğinizi duyar gibiyim, hakkınız var, o halde üşenmeyelim bakalım ismine: Taegukgi hwinalrimyeo (2004). Ama şunu söylemek lazım ki bu Uzak Doğulu arkadaşlar savaş sahnelerini harika çekiyor. Yani barut savaşlarında bu My Way'in sahnelerine yaklaşanı az olur, bu ne gerçekçiliktir yahu, neredeyse savaşın kendisinden daha gerçekçi ve kimi yerlerde de mide bulandırıcı.
 
Son düzenleme:
sahnelere geri dönmüşün 😉 aldık hepsini listeye.

geçen hafta ben de ilk defa baştan sona Ölü Ozanlar Derneği'ni izledim, daha önce hep bölük pörçük izlemiştim. bu filmin 89 yapımı olduğunu da izledikten sonra öğrenmiş oldum, hiç 89 yapım bi filme benzemiyor açıkçası teknik olarak, neyse.

Emrah'ım daha önceden önerdiğin Seven'ı da izledim, filmin ortasında daha önceden izlediğimi hatırladım ama yine de devam ettim, sonunu unutmuşum komple iyi oldu 🙂

Kış Uykusu'nu izleyen var mı?
 
Konunun başlığında bir değişikliğe gittim. Gene klişeye düştük ama eski başlık gibi insanları anket doldurup kaçmaya teşvik etmiyor en azından.
 
3. sayfaya düşmüş başlık, şu forumun her türlü başlığa açık olması çorba yaptı burayı, düzenleme lazım.

sava&Purga brothers; şöyle birşey varmış, niye demiyosunuz 🙂 http://www.imdb.com/title/tt1300853/?ref_=nv_sr_3
genelde efsane olmuş filmlerin seri filmlerinde kalite çok büyük artan ivmeyle düşer, böyle bir film mi yoksa, gördüğüm kadarıyla oyuncu kadrosu komple değişik zaten.
 
Sakın. Uzak dur. Koşarak uzaklaş. Üçüncüsü de çekildi... Hepsinden uzak dur.

Yazmıştım ben onun hakkında, blogda vardı diye hatırlıyorum, koymamışım sanırım oraya. Bulamadım.
 
Tüm sayfaları okuyamadım, önerildi mi bilmiyorum.
"We Need to Talk About Kevin" sade bir film. Lineer bir zaman akışı kullanmayarak filmi ilgi çekici hale getirmeye çalışmışlar. Bence yeterli olmuş. İlkokulda, lisede vs. sorunlu arkadaşlarımız olmuştur. Genelde ailevi sebepler çocuğu kötü etkiler. Bu film bu konuda biraz farklı noktayı işaret ediyor.

Bu başlıkta daha önceden önerilmiş filmleri önermenin zarar vereceğini sanmıyorum.

3 Idiots, Hint işi komedi. Biraz müzikale kayan sahneleriyle zaman zaman eğlenceli, komik, zaman zaman üzücü bir film.
The Man From Earth, bir mekanda, bir grup öğretim görevlilerin (hepsi değildi sanırım) bir arada geçirdiği zamanı ve ilginç diyalogları içeriyor. Konu farklı boyutlara ulaşıyor. Karakterlerin üzerinde çok düşünüldü mü bilmiyorum. Belki oyunculuk kötü olduğu için kötü bir izlenim verdi. Ancak filmin konusu ilginç, sıkılmadan izlersiniz diye düşünüyorum.
 
Eight Below.
Hayvan sevginiz varsa (özellikle Sibirya Kurdu) kesinlikle izleyiniz. Kutuplarda araştırma yapan bir grup insan ve 8 tane Sibirya kurdunun hikayesi.

(Keşke Türkiye'de de yaşayabilseler uzun süre ama ömürleri kısalıyor sıcak ülkelerde , almaya çekiniyorum sırf o yüzden)
 
3. sayfaya düşmüş başlık, şu forumun her türlü başlığa açık olması çorba yaptı burayı, düzenleme lazım.

sava&Purga brothers; şöyle birşey varmış, niye demiyosunuz 🙂 http://www.imdb.com/title/tt1300853/?ref_=nv_sr_3
genelde efsane olmuş filmlerin seri filmlerinde kalite çok büyük artan ivmeyle düşer, böyle bir film mi yoksa, gördüğüm kadarıyla oyuncu kadrosu komple değişik zaten.

Sakın. Uzak dur. Koşarak uzaklaş. Üçüncüsü de çekildi... Hepsinden uzak dur.

Yazmıştım ben onun hakkında, blogda vardı diye hatırlıyorum, koymamışım sanırım oraya. Bulamadım.

Aha buldum. Üçüncüsünün de farklı olmadığını söylüyorlar. Daha da kötü olabilir hatta.

Bu filme olan sevgim ve saygımdan dolayı, devam filmi niteliğinde çekilen fakat kesinlikle bunu hak etmenin yakınından bile geçemeyecek olan ikinci film için ayrı bir başlık açmak yerine, burada iki satır karalamak ve siz GSH dostları ve forumdaşlarımı bu saçmalığa karşı -henüz tatmamış olan şanslı kitlenin içinde yer alıyorsanız- bulunduğum şu yıkılmış ve sinirlenmiş ruh hali içine girmeyesiniz diye uyarmak istiyorum.

Ya arkadaş, bir film yapıldı ve tuttu, tutmasını geçtim hakikaten harika bir film, eyvallah. Konusu da temelini dünyanın en popüler sporundan alıyor ve buna güvenerek ikincisini çekmeye niyetleniyorsun. Esasında ellemesen daha iyiydi ama buna da eyvallah. Ama böyle bir saçmalık olabilir mi... Bir kaç ay önce bir arkadaşım değinmişti de inanmamıştım, yine vardır seyretmeye değer bir şeyler demiştim; ama az bile kötülemiş anlatırken. Hani bir film kötü olabilir, tamam, ama bizi bu kadar etkileyen ve sevdiğimiz bir filmin devamı böyle aptalca olunca insan sinirleniyor, üzülüyor, küfrediyor, yüreği dağlanıyor.

Senaristle yönetmen bu ikinci filmde farklı. Yani tamam da, ulan iş bitince hiç mi bakmaz insan, hiç mi kıyaslamaz ötekiyle, hiç mi sormaz kendi kendine "Biz nasıl bir şey yaptık? Acaba iyi mi oldu yoksa kötü mü oldu?" diye... Ortada öyle bir rezalet var ki, zevklerin ve renklerin farklılığı olsun - beğenilerin öznelliği olsun hepsini bir kenara itmemi sağlıyor. Bu film beğenilemez abi. 10000 BC filmi için IMDB.com'da yazılan yorumların içinde,

"IMDB.com'un büyük bir takipçisiyim ama bu güne kadar zahmet edip de bir yorum yazmamıştım. Diğer insanların yorumlarını okumak benim için daha cazip ve eğlenceli. Ama bu akşam... Bu alışkanlığımdan kurtulup bu filmin ne kadar berbat olduğunu yazmalıydım. Adeta dünyaya bir nedenden ötürü yollandığımı düşündüm. İnsanlık tarihi içerisinde yer alacak rolümü kavradığımı hissettim: İnsanları bu saçma şeyi izlememeleri için uyarmak."


(Author: HurrotHall from Canada, 7 March 2008)

şeklinde bir paragrafa sahip olan bir yazı görmüştüm. Bu paragrafı aynen Green Street Hooligans 2 için kullanmak istiyorum. Ben merakımı yenemedim ve seyrettim. Eğer sizler merakınızı yenmeyi başarırsanız uzak durun, benim yaşadığım sinir-üzüntü-yıkılmışlık üçgeni içerisine adım atmayın. Güzelim filmin devamını sadece kas gösterisi ve dört duvar arası içerisindeki it dalaşına çeviren bu yönetmen ve senaristin diş macunlarını ortasından sıkın.

Uzun lafın kısası; Green Street Hooligans 2 diye resmen Oz dizisinin devam bölümü çekilmiş, yazıklar olsun!
 
Uzun zamandır adam gibi film bulamamıştım izleyecek. İki tane farklı tarzda ve şahane film izledim geçenlerde arka arkaya. Biri Silence of the Lambs öncesi Hannibal Lecter yorumuyla Red Dragon. Diğeri de çok başka atmosferi ve eğlenceli, akıcı anlatımıyla The Grand Budapest Hotel. Tavsiyedir naçizane.
 
Grand Budapest Hotel'i beğenmeyen tek ben varım herhalde : ) Shadowmaker albümü gibi yalnız kaldım bunda da. Filmin yönetmeninin tarzı bana göre değil, sıkıyor bunaltıyor.

Onu bunu bırakın lan TMNT geliyor 😀 Hay üç boyutlusuna saydıraydım ya, tüm keyfimi alıyor daraltıyor beni, salona gitmek istemiyorum o yüzden. Beklemek de istemiyorum aynı zamanda... Ne yapacağız bakalım. Umarım güzel bir film yapmışlardır.
 
Budapeşte Oteli konusunda sanki yorum yazmışım gibi hatırladığımdan arıyorum tarıyorum bulamıyorum nereye yazdığımı. En sonunda şu kanaate vardım ki yazmadım, Purgatorya kişisine bizzat bahsettim galiba. Bu film yönetmen filmi tabir edebileceğimiz kendine has bir tarzı ve atmosferi olan filmlerden biri. Wes Anderson'ın diğer çalışmaları gibi ya çok seviliyor ya beğenilmiyor.

Hikaye anlatır gibi film yapan bu nev'i şahsına münhasır yönetmen hakkında fikir sahibi olmak isteyen mesela Moonrise Kingdom izleyebilir. Daha sade bir hikaye ve izlenirliği arttıran görsellik vaadediyor bu güzide filmimiz.

@Pepper_Keenan, seni ve yorumlarını buralarda daha sık görmek isteriz hadi bakalım.
 
Son düzenleme:
Kayda değer filmler bulup izleyebildikçe buradayım Kenan'ım. Teşekkür ettim.

Bu arada TMNT'nin fragmanını sinemada gördüm de; ikinci Sin City filmiyle beraber cidden gitmek istediğim bir diğer filmden haberim olmuş oldu. Sinema haftası yapabilirim bu haftayı, bakalım.
 
ha şöyle canlandırın şurayı yaw, @Pepper_Keenan nerelerdesin dostum ya, özletme kendini daha sık yaz 😉

Hannibal serisini daha yeni izlemiş sayılan biri olarak Red Dragon'u Kuzuların Sessizliği ve Hannibal'a göre daha az beğenmiştim.
zaten bu seri olayların oluş sırasına göre çekilmemesiyle kafaları karıştırıyor, geçen gün işyerinde bi arkadaşla resmen cebelleştik, mesela hikayesel olarak Red Dragon, Kuzuların Sessizliği'nden daha evvel geliyor ama çok daha sonra çekilen bir film, aralarında 12-13 yıl var.
Hopkins'in oynadığı o seride favorim kesinlikle Kuzuların Sessizliği'dir.

Hopkins'in oynamadığı yine Hannibal içerikli 2 film daha var, birisi Manhunter (bu film Hannibal Lecter içerikli, Red Dragon romanından uyarlama çekilen ilk filmdir), diğeri de Hannibal Rising.
Manhunter'ı daha ben de izlemedim, Hannibal Rising'i geçenlerde daha yeni izledim, Lecter içerikli izlediğim tüm filmlerden en beğendiğim 2. film oldu kendileri, tavsiye ederim. Konu olarak hikayenin en başını işliyor, Hannibal'ın çocukluk yılları ve nasıl Hannibal olduğu, v.s.

Grand Budapest Hotel'i beğenmeyenlere beni de ekleyebilirsiniz, 1 saatten sonra bitse de gitsek olmuştum.
 

Geri
Üst