Turkrock Sinema Kulübü

Akşam alkol eşliğinde izah etmeye çalışırız artık bunlaı 😀

Canselmo'nun dediği City Of Lost Children epeydir listemde. Bir türlü moduna girip izleyememiştim. Aynı şekilde Dark City de bekliyordu onu seyrettim geçenlerde ve çok beğendim. Bu olumlu referansla Lost Children'ı da izlerim artık.

Kedi demişken bizim de kedimiz var ulen. Hem de karakteri ve hikayesi bile aynı, evsiz kalmış uzun tüylü ev kedisi bizim apartmana sığınmış. Birkaç gün göz göze geldik, bir akşam gel la bakayım dedim peşimden 5. kata kadar çıktı eve girdi. O gün bugün bizimle beraber kendisi. Birader de adına Dilaver dedi. Arada sırada dışarı çıkıp dolanıp geliyor, bütün apartman sakinleri Dilaver'e hayran şimdi 😀
Aslında bir heycanlar topiğini hakediyor bu mevzu.

Film konusuna dönecek olursak böyle teker teker yazıyorum ama hoşuma gittiğinden bir an önce paylaşmak istediğimden oluyor bu.
En son dün akşam Begin Again izledim http://www.imdb.com/title/tt1980929/

Mark Ruffalo ve Keira Knightley'in başrolünde olduğu müzik filmi. Keira Knightley New York'a büyük umutlarla gelmiş ve hayal kırıklığına uğramış müzisyen. Mark Ruffalo eski parlak günlerini arayan çaptan düşmüş hatta kendi firmasından kovulmuş menajer. Bir şekilde bir araya gelip albüm yapmak için uğraşıyorlar. Aynı yönetmenin daha önce Dublin'de geçen Once diye bir filmi vardı. Bu da onun New York versiyonu gibi. Müziği seven herkese tavsiye.
 
Saat 13.31'den beri işleri bırakmış ekran başında onu çözmeye çalışıyorum. İnsan şu açıklamayı az daha erken yapar.

Şimdi işlere dönebilirim ama akşam biraz gecikeceğim anlamına geliyor bu.
 
Çözülemeyen kelimelerde hata olasılığı taşıyan harfin yanındaki harflere bakılır. Genel alışkanlık bu yönde sayın Purgatory. En azından sağlıklı bir obsesif böyle davranır.
 
Dün Cem Yılmaz'ın "Pek Yakında" filmini izlemeye gittim. Konu olarak bir korsan dvd satıcısının elinde kalan son şansı ve parasıyla film çekip, hem para kazanmaya çalışmasını hem de kavgalı ve boşanmak üzere olduğu karısıyla barışma çabasını anlatıyor. Bence konu olarak güzel ve Cem Yılmaz'ın arada bir komedinin dışına da çıkabildiğini gösteren bir film. İzleyenler bilir, Hokkabaz filmine benzer bir tadı var filmin. Arada bir kaç komik (ama hakikaten komik) sahne var. Onun haricinde yine küfrü bol tutulmuş bir film. Çocuklu bir ailenin sinema salonunu terk etmesine sebep oldu. Ben 10 üzerinden 6-7 diyebilirim. Güzel bir film ancak abartılacak bir hali yok.

cem-yilmaz-pepsi-ile-sete-davet-ediyor-0.jpg
 
Cem Yılmaz her filminde daha iyiye gidiyor. Fakat benim gördüğüm çok hızlı ve güzel başlangıçlar yaparken nedense filmlerinin ikinci yarısı hep bir acele çekilmiş ya da havada kalmış gibi oluyor. Pek Yakında bu açıdan Hokkabaz'a göre daha iyiydi.

Ayrıca bu filmde cast bence çok başarılıydı.
 
Geçen cumartesi günü Fury adlı filmi sinemada izledim. Klasik Amerikan kahramanlığını işleyen vasat bir konuya ancak harika efektlere sahip. Bir tank mürettebatının gözünden savaş, sanırım eldeki teknolojik imkanlar doğrultusunda bu kadar güzel işlenebilirdi. Tavsiye..

Od6Dan.webp
 
Küfrün bol tutulduğuna ben katılmıyorum. Toplasak 4-5 yerde küfür var; bir işe gidiş-geliş süresinde o küfürlerden daha fazlasını sokakta duymak çok daha olası bence.

Şahsi temennimdir; küfürler yüzünden o salonu terk edenler umarım ki bir daha salona film izlemeye filan gelmezler.
 
Dawn of the Planet of the Apes yüksek kaliteli ripiyle olmasa da idare eder sürümüyle ortamlara düştü de izledim. Bence gayet güzel olmuş. Bu seri 60'lı yıllarda insanların hayvanlara karşı davranışlarını eleştiren filmle başlamıştı. Bu son seriyle artık çıtayı yükselttiler. Bildiğin ırkçılığı, ayrımcılığı eleştiriyorlar evrimleşen maymunlar hikayesi üzerinden. O açıdan bu filmlerin mesaj verme geleneğini bozmamışlar. Tadında aksiyon ve savaş sahneleri de var. Beğendim.
 
beyler sizin son zamanlarda tavsiye ettiğiniz şu İskandinav filmlerin bi isimleri yazar mısınız rica etsem, aralarda kayboldu gitti.

Sana özel liste de yaparım sayın companero, sen iste yeter. En sevdiğim iş 😀

@Purgatory, bu Planet Of The Apes mevzusu biraz çetrefilli. Şöyle ki 1968 model ilk film çağının çok ilerisinde makyajlar ve kıyafetlerle unutulmazdır, başarılıdır. Ardından bir o kadar kötü bir sürü film gelmiş. Resmen mundar etmişler güzelim hikayeyi. Bu da bir kitap uyarlaması sonuçta. Çeşit çeşit yönetmen çıkıp kafasına göre eğip bükebiliyor hikayeyi. Sonra 2001 yılında yayınlanan Tim Burton filmi geliyor Mark Wahlberg'in oynadığı. O nispeten daha iyi. Belli bir senaryosu ve mesajı var gene. En son da 2011 yılında bu izlediğimiz filmler başladı. Araştırmadan girme derim uzun lafın kısası.
 
Sinema kulübü sessiz günler yaşıyor. Stand Up Guys keyifli film. Yaşını başını almış amcaların ekibi yeniden toplayıp kopuyoruz hikayesi, benden de tavsiye.

Interstellar izledik, sinema salonlarına bir kez daha lanet ettik. Bu Cinemaximum mudur nedir tekelleşmiş artık sinema konusunda. Film saatinde oturuyorsun sana dakikalarca reklam izletiyor. Filme kendini kaptırmışsın, ara veriliyor o boşlukta reklamı dayıyor kafanı dağıtıyor. Reklamınız da batsın leş salonlarınız da olmaz olsun.

Hakkında öyle bir yaygara koparıldı ki iyi film güzel film demeye korkuyorum. Zamanında Atilla Dorsay'ın film eleştirilerini okuyup okuyup sinir olurdum. Şimdi milyonlarca Atilla Dorsay'ımız var.

Bir takım bilimsel dayanakları kurgusal öğelerle harmanlamış, içine aile draması da katmış olmuş bitmiş. Adı üstünde bilim-kurgu. İzlemesi keyifli, zihni açıyor. Bilim çevrelerinin yorumu da şimdiye kadar yapılmış en gerçekçi kara delik görüntüsünü içerdiği yönünde. Ben hala Matt Damon'a gülüyorum. Öyle bir yerde senaeyoya girdi ve öyle haltlar karıştırdı ki "ulan burda da mı sen" tepkisi verdik izlerken 😀 Finalde de Arthur C. Clarke'ın Rama serisine dev gönderme var çok hoşuma gitti.
 
Dün akşam, tamamen masumane bir aldanmışlık içinde, Jack Wick adlı bir filme gittim. Harcadığım vakte mi yanayım, verdigim paraya mı, bilemedim. Daha kötü bir film olamaz sanırım🙂
 
Interstellar nedir arkadaş, heryerde görüyorum, tek kelime bilgim yok. millet şuraya buraya "Interstellar ile Deliha'yı aynı paraya izliyoz, Interstellar daha pahalı olması lazım" temalı yorumlar yazıyor, kafayı yemiş ya la millet 🙂 yani bu kadar da yerli düşmanlığı ayıptır yani.
herşeyi geçtim ülen neden bi hizmeti daha pahalıya almak ister bi insan, nasıl bi mantıktır, paran çoksa ihtiyaç sahiplerine dağıt o zaman be hıyar.
 
Intersellar'a "in Nolan We Trust" mottosuyla gittim.
Filmin ilk paragrafı beni yakalayamadı, filmi adeta 2. paragraftan sonra izlemeye başladım. İlk paragrafta anlatılmak istenen daha yalın ve kısa anlatılabilirdi. Filmi gereksiz yere bir saat uzatmış...
Hikayesi güzeldi güzel olmasına lakin bazı Hollywood klişeleri de vardı. Spoiler vermeyeyim.
Filmde yeryer gerçekten gerildiğim sahneler oldu, bunu başarmışlar...
.. ve son 10 dakika. Keşke o son 10 dakika hiç yapılmasaydı. Son 10 dakika konuya eklenmemiş olsa 8.5, eklendiği için 8 verebilirim..
 

Geri
Üst