playmaker demiş ki:Freddie Mercury'inin sadece bir kayit edilmis birkac konseri veya studyo albumune bakarak karar verme. Malesef love of my life ve bohemian rhapsody'i live soylerken genelde katlediyordu.
Bilim ve Teknik dergisinin Eylül 2002 tarihli sayısında yer alan bir yazı ilgimi çekti. Aslında bu yazıyı yazan kişiden izin almadan burada yazmam doğru olur mu bilmiyorum ama zaten bu yazının bir bölümünü buraya yazacağım ve sorun olacağını sanmıyorum. Bunu sizlere aktarmamın nedenlerinden birisi de benim çok ilgimi çekmiş oluşu. Bu projenin sahibinin ismi Şiir Kılkış ve bu projesiyle ödül de kazanmış. Bu hanımefendi projesinde renkler ve sesler arasındaki ilişkiye değinmiş. Yazı şöyle başlıyor:
"Tarihin ilk çağlarından beri insanlar müzikle renkler arasında bir ilişkinin varlığına inanagelmişler. Örneğin, Newton kırmızı, turuncu ve sarı renklerin sırasıyla Do, Re, Mi, majör ile ilişkili olduğunu öne sürdü. Buna karşılık Rimsky Korsakoff gün ışığının Do majörü temsil ettiğine inanıyor, Beethoven ise Si minörün siyah rengi temsil ettiğini savunuyordu. İlk renk ve ışık gösterimli orgun üretildiği geçen yüzyıldan beri renk ve müziğin birbirleriyle olan ilişkisi üzerinde birçok çalışma yapıldı. Ancak bütün bu çalışmalar fiziksel temellere dayandırılamadığı için, öznel çalışmalar olarak başarısız oldu.
Harvard Müzik Sözlüğü'ne göre, sesler ve renkler arasında fiziksel ve psikolojik bir ilişki gerçekten olası. Ancak bu ilişki orjinal müzik tonunun sekiz aralıklarla tekrarlanan oktav sisteminin renk tayfında karşılığı bulunana dek çözülemedi."
Yazının bu kısmında küçük bir atlama yapıyorum;
"Bu çalışmaya göre ışık ve ses dalga boyları arasında sabit bir katsayı bulunmakta. Bu katsayı yedi renk ve orta oktavla başlayan yedi notanın oluşturduğu 5040 olasılık içerisinde tek bir çözüm olarak bulundu....... Bulunan bu katsayının ortalaması 1070 olup Foto Akustik Katsayısı adı verildi..... Bu matematiksel korelasyona göre, oktavlarla renk tonları arasında da doğrudan bir ilişki var. Adeta renk tonları gibi oktavlar da müziğin tonlarını vermekte. 0'dan 7'ye kadar değişen oktav kodlarıyla 7 rengin 0'dan 1'e kadar değişen parlaklık endeksi arasında logaritmik bir ilişki bulunmakta.
Ses ve renklerin algılanmasında nörolojik bir ortak payda bulunmakta. Çoğumuz bu ilişkiyi yaşamımız boyunca farketmeyiz bile. Bazılarımızsa bunu oldukça belirgin ve günlük yaşamlarını etkileyecek biçimde hisseder. Örneğin, sentetik sinestezi hastalığında belli sesler duyulduğunda belli renkler görülür. Tipik bir sempton olarak, telefon zilini duyan bir kişi aynı anda oldukça parlak bir kırmızı renk görür. Bir başka kişi, telefon numaralarını tuşlarken, her tuşa karşılık gelen ayrı bir renk görür; 5 tuşuna her basışta yeşil renk görme gibi. Bu çalışmadaki matematiksel korelasyon kullanılarak bu tür yakınmalar azaltılabilir. Bu amaçla geliştirilecek bir protezi kullanacak birey, belli seslerde gördüğü belli frekanslarını nötralize edecek ses frekanslarını bir kulaklıkla arka planda duyduğunda bu rangi artık görmeyecek.
Williams sendromu bulunan bireylerin zeka seviyelerinin oldukça düşük olmasında karşın, müzik becerileri olağanüstü. Üç boyutlu bir basit hayvan resmini bile çizemeyen bu kişilerden, bir operayı ezbere 40 ayrı dilde söyleyebilenler var. Bu kez de bu gibi kişilerin olağanüstü müzik yetenekleri kullanılarak diğer becerilerini geliştirmeye yönelik terapiler geliştirilebilir.....
.....
Toplumda bazı kişiler her notanın ses özelliğini bellemekte zorluk çekiyorlar. Perfect Pitch, yani kulağın frekans seçim yeteneğini görsel yeteneklerle destekleyerek geliştirmek de artık olası. Yapılan hesaplamalara göre, her notaya karşılık gelen renk tonu aralıkları insan gözünün renk ve ton seçme yetenekleriyle uyumlu olup, her notaya karşılık gelen renklerin ayırt edilmesi olası. Bu nedenle de notaların bellekte tutulabilmesinde her notanın eş renk tonunu algılayabilmek büyük bir kolaylık sağlamakta."
Dergideki yazıdan bazı alıntılar yaptım, burada benim en çok ilgimi çeken son paragraf. Eskiden beri bildiğim şey müzik kulağı doğuştandır ve sonradan gelişmez. Ancak burada sanki kulağın sonradan da gelişimi mümkünmüş gibi bir sonuç çıkıyor. Sizin bu konu hakkında bir bilginiz var mı?
Bir de müzik yapımında müzik kulağı şart mı? Yani kulağı iyi olmayan kimseler çok istemelerine ve çalışmalarına rağmen müzisyen olamayacak mı? Hatta şunu da sormak lazım kulağın iyi olup olmadığı nasıl anlaşılır? Ben mesela notaları duyunca bazen hangi nota olduğunu biliyorum bazen de bilemiyorum. Ancak hiç müzik eğitimi almadım, kendim öğrenmeye çalıştım. Notaları duyunca bazen tanıyamamam müzik kulağım olmadığı anlamına mı geliyor? Bu paragrafta ne çok soru sormuşum. :roll:
Bu kadar uzun yazıyı okuyup da bununla ilgili birşeyler yazmaya isteği olanlar yazsınlar bakalım.