Turkrock Sinema Kulübü

Günaydınlar iyi haftalar forum. Ekşi sözlükten oscarla ilgili bir entry ile şenlendirelim gene buraları:

benim için garip sonuçlanmış ödül törenidir.

bir cumartesi sabahı nöbetçiyim işe geliyorum. karaköy'de yolları kapatmışlar, baktım çekim var. bende sandım yine salak böcek dizi çekiyor bizim kanallardan biri. zaten nöbetçiyim, cumartesi sabah kalkmışım ulan dedim "sanki oscar alıcaksınız pezevenkler" ve adamlar hakkaten oscar aldılar, meğerse argo yu çekiyorlarmış.
(nemesisdurdem, 25.02.2013 10:25)


😀
 
Bana niye komik geldiğini yazmayı unutmuşum. Ben de Karaköy'de çalışıyorum ve ben de bir cumartesi sabahı aynı nedenlerle sövdüm lan bunlara hahah.
 
Hafta sonundan bugüne kadar birkaç film seyrettik ettik. Sırasıyla yazalım.

Smoke: Brooklyn'de bir sigara dükkanında geçen 1995 çıkışlı keyifli, sade film. Dükkan sahibinin ve müşterilerinin hayatlarından kesitler şeklinde birkaç ayrı hikayeyi harmanlıyor. Lost'taki Michael da oynuyor ve bu onu "Waaaalt" diye bağırmazken ilk görüşüm. Sigara içmeyen biri olarak izlerken benim böyle canım çektiyse içenler krize girer bence. Sakin, durgun, pek güzel bir film bu.

Dredd: 90'lardaki Sylvester Stallone filminin yeniden çevrimi. Aynı şekilde gelecekte suçluların coştuğu bir dönemde geçiyor ama farklı bir senaryosu var. Giriş bölümünden sonra aksiyon şiddet hiç bitmiyor gibi. Slo-Mo diye bir uyuşturucu var, bunu içen zamanı ağırlaşmış gibi algılıyor. Dredd bu sefer bu uyuşturucuyu üretenlere karşı savaşıyor. Sırf bilim-kurgu değil macera polisiye sevenler de beğenir bunu. Artık nasıl bir 3 boyutlu çektilerse riplenmiş haliyle bile kenarlar mavili yeşilli kırmızılı falan. Acaip görüntüler var. Slo-Mo'yu içirip binadan atıyorlar adamı saatlerce düşüyormuş gibi hissediyor. Ciddi ciddi 3 boyutlu izlemek lazımmış. Lena Headey'e Game Of Thrones'da kötü kraliçe rolü oynattılar, burda da filmin baş kötüsü yapmışlar. Başka oyuncu mu yok lan? Başarılı ama gene de yakıştıramıyoruz işte o güzel insana.

Hobbit: Kaliteli ripi düştü alemlere de nihayet izledim. Olumsuz eleştiriler okumuştum hakkında. Bu da tabi izleyiciyi kitabını okuyan ve sırf filmleri izleyenler olarak ikiye ayıran bir film. Seriye dair okuduğum ilk kitap Hobbit ve bence film muhteşem. Yıllar evvel okurken gözümde nasıl canlandıysa aynen öyleydi bütün görüntüler. Çok da acaip bir yerlerde bitirmişler ilk filmi. İkinci film bu yıl yayınlanacakmış bakalım.
 
before2.webp

Berlin Film Festivali´ndeki uluslararası prömiyerinde alkışlarla karşılanan Geceyarısından Önce, Julie Delpy ile Ethan Hawke´u beyazperdede üçüncü kez buluşturuyor. On sekiz yıl süren aşkları, 1995´te Gün Doğmadan Önce ile başlamış, 2004´te Günbatımından Önce ile sürmüştü. Celine ve Jesse artık hayatın bambaşka bir aşamasına geçmiştir ve birlikte yaşamaktadırlar; iki de kızları vardır. Bütün aile, Jesse´yle birlikte bir Yunan adasındaki yazarlar kampına gider. Jesse ve Celine elbette bu boş vakitlerinde tartışacak, flörtleşecek, kariyerleri, çocuklar ve tabii ki aşk hakkında felsefe yapacaktır. Ve bir kez daha, sonları belirsiz olacaktır.
http://film.iksv.org/tr/film/2459

Ne ara çekip bitirdiler bilmiyorum ama ben de alkışlarla karşılıyorum bu haberi.
 
bu hafta sonu ya sinema da gangster squad'ı izlicem ya da tezgahtan argo'yu alıp (orcinalide çıktı) izlicem. 10 gündür film izlemedim lan. bir sürü de yeni çıktı,eskiden tüketirdim çabucak, şimdi işler güçler... 11,5 ta yattım dün la. ilkokul 2 de en son o saatte herhalde. neyse dağıldı konu.
 
Looper. Mantık hatalarıyla dolu bir film. İnsanlar beğenmiş, sevmiş. Kendini izletiyor ancak benim gibi ota boka takılan biriyseniz sinirleniyorsunuz efenim.
 
Hiç dışarı çıkmak istemediğim bir hafta sonu geçirdim... Hal böyle olunca, şöyle bitmeyen cinsten bir şeyler izleyeyim dedim ve aklıma Hobbit geldi. Uzun bir süre sonra olsa da izlemiş olduk nitekim. LOTR olayına pek hakim olmadığımdan fazla detayına inemem, asıl hikaye ile olan değerlendirmesine giremem. Fakat eğlenceli diyebileceğim bir kaç saat geçirtti bana. Hatta film hazır olduğunda saat 01.45'ti, kesin uyuklarım bu gece tamamlayamam bu filmi dedim ama gözümü kırpmadan izledim, uzun zaman sonra saat 05.00'e kadar filan oturmuş oldum evde.

Ertesi gün hepten gaza geldim, burada LOTR filmlerinden hiç birini daha önce izlemediğime dair itirafımızı da yapmış oluyoruz, asıl üçlemeyi izleyeyim dedim ve tek dosya halini bularak izlemeye başladım. Görüntüler filan gayet güzel, belki olayın kurgusu benim zevkime göre biraz fazla fantastik sayılabilir, Game of Thrones mevzusu bana göre tam ayarında olduğundan (onda da fantastik öğeler var fakat bu fantastik öğelerin biraz gizli-saklı yansıtılıyor oluşu enteresan bir merak ve tutku uyandırıyor insanda, en azından bende) daha farklı fakat bu Orta Dünya mevzusuna gönül verenler için LOTR üçlemesinin ne denli bir baş yapıt olduğunu idrak etmek güç değil. Kitaplarını okuyup da filmlerini izleyenler müthiş zevk almışlardır zamanında, şu anda ben aynı hissiyatı Game of Thrones ile yaşıyorum, o misal.

Hobbit, olayın en başını anlattığından, orada gördüğümüz bazı sahnelerin Fellowship of the Ring filminde eski anılar olarak bahsedilmesi filan bir hoş etti beni. Aha ben bunu biliyorum dedim. 😀

Velhasıl ilk filme başladım fakat onu bitiremedim tek oturuşta, yavaş yavaş takılacağız artık... Şöyle bir bakıyorum da üçlemenin ilk filmi 2001 yılında yayınlanmış, neredeyse 13 sene demek bu; böyle önemli bir yapımı tam 13 sene sonra izliyorum o da ayrı enteresan bir durum... Rüştünü ıspatlamış bir çok oyuncu kısmen toy halleri ile yer alıyor, gerçekten güzel. Ulan Spartacus'un Glaber'ı bile Elf olarak çıktı karşıma, resmen Skyrim oynamış gibi oldum. Son olarak şunu söylemek istiyorum; Saruman gibi senin ta hayatını...

Not: Ne var kardeşim? Hep yeni ve bilinmedik filmleri mi yazacağız? Bu sefer de meşhur fakat bana yeni olan bir şeyden bahsettik işte. : )
 
ben de geçenlerde meşhır ama bana yeni 2 filmi arka arkaya izledim: "Tatar Ramazan". 🙂
"2 film" diyorum çünkü 2 seriden oluşuyormuş film, 2. sinin adı "Tatar Ramazan Sürgünde" onu da öğrenmiş oldum. önceden çok filmden alıntı görüntüler izlemiştim ama hiç adam gibi baştan sona izlememiştim bu 2 filmi.

bir kere de bir yerli film tavsiyesinde bulunun dişimi kırıcam arkadaş, hep ekşın hep dikşın 🙂

şu anda eldeki stokları tüketmiş biri olarak şöyle düzeyli, siyasi içerikli ve sanat filmi tarzı da olabilir, kıyıda köşede kalmış yerli film arıyorum.
 
Ya abicim yerli film buraya uzun uzadıya yazılıp çizilmese bile herkes tarafından senelerdir izlenmiş ve izlenmekte olan filmler zaten genelde. Yeni filmler konusunda ise her ne kadar bir ara atak yapsak da şu sıra boş bir bolluk var gibi geliyor bana. Asıl sen hiç yerli film dışında bir şeyler izlemiyorsun o garibime gidiyor, biliyorum fazla sevmezsin bu film işlerini ama kaçırdığın çok güzel filmler var.

Kemal Sunal'ın İnatçı filmini armağan ediyorum sana, ne inatçı çıktın arkadaş. 😀
 
abi klasik yerli filmleri evet herkes biliyor, benim "yerli film" den kastım son 10-15 yıl içinde çekilmiş yerli filmler. bunları maalesef sinema severler daha doğrusu gişeciler izlemiyor abi, yani o dediğine katılmıyorum. yabancı film izleyeni yerli film izleyeninden çok çok daha fazla olan bir ülke burası.
yanlış anlaşılmasın yabancı filme karşı değilim (ekşin-dikşın,vurdu-kırdı,bilim kurgu, cart curt dışında). sen biliyon benim nasıl film izlediğimi, o bahsettiğin sinema sevmez tavrımı geride bırakalı çok oldu birader 🙂
ben düzeyli adam gibi yabancı filme karşı değilim ama yerli film izlediğimi beyan ettiğimde de karşımda duran herifin kıs kıs gülerek "yıl olmuş 2013, sen hala yerli film mi izliyon" demesine de hasta oluyorum.
bu ülkede sinema çok lümpen olgularla tartışılıyor, böyle burda sinema eleştirmeni gibi konuşmıym şimdi, konuşamam da zaten haddim değil ama ışık, grafik, teknoloji, 3 boyut v.s. sinema bunlar değil benim gözümde, bunlar olsa olsa sinemanın ekipmanlarıdır, sen tüm sinema paradigmasını bu ekipmanların üzerinden tanımlarsan cık anlaşamayız.

sinema bu algılarla bir yerlere oturtulduğu için Zeki Demirkubuz gibi adamların memlekette es geçilmesi normal tabi, adamın dışarıda kazandığı ödüller, içeride kazandığı ödüllerin 3-4 katıdır herhalde.
şuncacık hatrım varsa bi Masumiyet'i izle Emrah'ım sonra bir daha konuşalım, benden de bu sana tavsiye olsun 😉 🙂
 
Purgatorya verdim şukuyu köftehor. Keyifle okudum. Sinemada zaman aşımı yok nasıl olsa, 13 yıl da 23 yıl da geç izlesen değişen bir şey yok.

Ben de Agora'yı daha geçen hafta izledim misal http://www.imdb.com/title/tt1186830/?ref_=sr_1

Bırak Rachel Weizs'ın muhteşem güzelliği ve oyunculuğunu, filmde anlatılan hikayenin gerçek oluşu çarpıyor insanı. İskenderiyeli Hypatia (wikipedia'dan yardım alarak söyleyebilirim ki) tam Pagan kültürünün gerilemeye başlayıp Hristiyanlığın yayıldığı o karışık dönemde yaşamış (370-415). Gezegenlerin güneşin etrafında döndüğü fikrini daha o dönemde düşünüp söylemiş bilinen ilk bilim insanıdır. Bir takım dini çatışmaların arasında kalıp öldürülüyor ve efsanevi İskenderiye kütüphanesi yok ediliyor (bu noktada spoiler ibaresine gerek duymuyorum çünkü bilinen tarihi gerçekler bunlar). Kendisinden ancak 1000 yıl sonra Kepler çıkıyor ve gezegenlerin güneşin etrafında sabit bir yörüngede hareket ettiğini söylüyor. Bağnazlık ve cahillik insanlığın bilimsel ilerleyişini tam 1000 yıl geriye atıyor. Düşün bütün o buluşlar o dönemden yapılmaya başlayabilirmiş. Sanayi devrimi yüzyıllar önce başlayabilirmiş. Şimdi nerelerde olurduk kimbilir. İzlediğim bir filmi kolay kolay tekrar izleyemiyorum ama bu prensip bozdurur, alışkanlık bıraktırır. Defalarca izlerim.

Joseph reyiz yerli filmler konusunda kısmen katılıyorum, kısmen farklı düşünüyorum abi. Bu bir sanat dalı ve herkesin sanata bakışı ve beklentisi farklı bence. Çoğu insan günlük hayatın derdinden tasasından biraz olsun sıyrılmak için geçiyor filmin karşısına. Tamam filmlerde de gerilim, stres, korku vs. hep oluyor ama gerçek olmadığını bilerek garip bir güven hissiyle izliyorsun onu. Zaman zaman benim de yerli film izleyesim geliyor, açıp izliyorum. Filmden filme fark var fakat öyle bir ülkede yaşıyoruz ki herkesin hayatı zaten kendine göre film. Bir de ekran karşısına geçip aynı entrikaları aynı dramları izlemek zor geliyor belki insanlara. Şimdi bir paragraf yukarıda bağnazlıktan bahsedip bu sefer kendim bağnazlık yapıyor olabilirim ama bizim için bir ülke gerçeği bu bence. En yüzeysel tabirle bir roman okumakla ders kitabı okumak arasındaki fark gibi geliyor galiba insanlara.
 
Agora defalarca izlenir hakikaten... Öldürülen kişiden haberim yoktu, izlerken bilmiyordum yani olayın derinliğini, gerçekten 1000 yıl boyunca baskı ve bağnazlıkla su yüzüne çıkarılması engellenen gerçekler akıl alır gibi değil. 100 de değil lan 1000 yıl anasını satayım. Ben de tekrar izleyeceğim Agora'yı, çok etkileyici film.

Ek: Hayda patladık. 😀 Olum ben tamamen unutmuşum o zaman, tekrar filan değil ilk kez izleyecek gibi olacağım. Tamamen başka birinden bahsediyorsun sanmıştım. Ahahah rezilllik, devrede maçtan çıkar misali bir an beyin türbülansı oldu yine.
 
ben de izliycem lan Agora'yı, sizden özendim 🙂 şaka bir yana tarihi filmlere her zaman saygımız sonsuz.
şu "life of pi" yi izlemek istiyordum sinemada, çok methediyorlardı, ben gidene kadar film vizyondan kalktı anasını satıym 🙂

kenan başkan tamam kabul ediyorum, herkes hep aynı tür filmleri izleyecek değil elbet ama sinemanın da manitayla elde mısırla gidilen zaman öldürme amaçlı bir haftasonu eğlencesi çerçevesine bürünmesi de yakışıksız bir durum. maalesef ülkede böyle bir algı var, tamam gözde gözlük, önünde adını sanını duymadığın bir kahve türü, ağızda pipo elitist tavırlarla bu işi konuşmayalım ama bu kadar da ayağa düşürmeyelim.
ben "sinema" denen sanat dalında insaı odak noktasına koyan konuları işleyen filmleri seviyorum ve bu topraklar bu gibi filmler için bir cennet, bu dalda çok başarılı filmler yapılıyor ama çoğu "sanat filmi yeeaa" deyip es geçiliyor, insanlarda ön yargı var. şu sanat dalını gişe filmlerine sıkıştırmamak lazım. adam var haftada 3-4 tane film izliyor, hayatında bir tane dişe dokunan bir yerli film izlememiş, ben bu adama sinema sever demem, grafik sever derim, kimse kusura bakmasın.
bunun dışında tarihi konuları işleyen, odak noktası beşeri ilişkiler olan politik olsun olmasın tüm yabancı filmlerin başımızın üstünde yeri var elbet, olaya ulusalcı bir pencereden de bakmıyorum, yanlış anlaşılmasın.
 
ben de izliycem lan Agora'yı, sizden özendim 🙂 şaka bir yana tarihi filmlere her zaman saygımız sonsuz.
şu "life of pi" yi izlemek istiyordum sinemada, çok methediyorlardı, ben gidene kadar film vizyondan kalktı anasını satıym 🙂

kenan başkan tamam kabul ediyorum, herkes hep aynı tür filmleri izleyecek değil elbet ama sinemanın da manitayla elde mısırla gidilen zaman öldürme amaçlı bir haftasonu eğlencesi çerçevesine bürünmesi de yakışıksız bir durum. maalesef ülkede böyle bir algı var, tamam gözde gözlük, önünde adını sanını duymadığın bir kahve türü, ağızda pipo elitist tavırlarla bu işi konuşmayalım ama bu kadar da ayağa düşürmeyelim.
ben "sinema" denen sanat dalında insaı odak noktasına koyan konuları işleyen filmleri seviyorum ve bu topraklar bu gibi filmler için bir cennet, bu dalda çok başarılı filmler yapılıyor ama çoğu "sanat filmi yeeaa" deyip es geçiliyor, insanlarda ön yargı var. şu sanat dalını gişe filmlerine sıkıştırmamak lazım. adam var haftada 3-4 tane film izliyor, hayatında bir tane dişe dokunan bir yerli film izlememiş, ben bu adama sinema sever demem, grafik sever derim, kimse kusura bakmasın.
bunun dışında tarihi konuları işleyen, odak noktası beşeri ilişkiler olan politik olsun olmasın tüm yabancı filmlerin başımızın üstünde yeri var elbet, olaya ulusalcı bir pencereden de bakmıyorum, yanlış anlaşılmasın.

Birkaç belli klasik film dışında izlenebilecek herhangi bir Türk yapıtı görmüyorum ben açıkçası. Bu konu sadece para ve teknolojiyle de ilgili değil. Yetenekli ve kendini geliştirmiş oyuncularımız yok. Hayır var diyen de üç beş eski toprak sayabilir en iyi ihtimalle. Senaryo mevzusu da çok vahim. Dediğiniz gibi bu topraklar bir cevher, ama o cevheri işleyecek yeteneklerden yoksun.
Düşünüyorum ve izlediğimde bir Schindlers List etkisi yaratan bir Türk sinema eseri aklıma gelmiyor Sanat filmi adı altında ortaya atılanlar da fazlasıyla sığ ve etkileyicilikten uzak. Gerçi bu konuyu izleyici kitlesiyle de değerlendirmek lazım. Sonuçta gişe rekorlarını recep ivedik kırıyor bu ülkede.

Bütün bunlar bir süre sonra insanı Türk sinemasından uzaklaştırıyor doğal olarak. Gelmek istediğim nokta şu aslında, izleyip de etkilendiğiniz, oyunculuğuyla, senaryosuyla belli bir seviyenin üstünde olduğunu düşündüğünüz Türk sinema filmlerini de paylaşırsanız, benim gibi Türk sinemasından kendini soyutlamışlara da bir vaha görevi görebilir bu konu.
 

Geri
Üst