Oblivion'u dün yazacaktım; son yarım saatini ileri ala ala izledim, bunaldım resmen. Bana gelmez.
Mark Dacascos nostaljisi yapayım dedim geçenlerde, Crying Freeman'ı izledim. Takım elbiselerdeki lanet olasıca 90'lar havası... : ) Siz izlemeyin. Dövüş, Yakuza makuza ama o da sıkıcı film.
Cinderella Man var; Russell Crowe çok iyi oynamış bence. İrlandalı James Braddock'un hayat hikayesi, küllerinden doğuşu. Ufacık çocukken Rocky'yi izlerken "haydi lan vur" tribine girmiştim, seneler sonra yine o tribe sokan film oldu. Büyük buhran yıllarında eşi ve çocuklarıyla her şeyini yitiren, çaresizlikten ne yapacağını şaşıran, yemek yemeden elindekini çocuklarına yediren fedakar ve iyi yürekli bir babanın, eski bir boksörün küllerinden doğuş hikayesi. Bir ara survival filmlere takmıştım, şimdi gerçek hayat hikayelerine sardım... Çocuklarını ısıtamadığı için çocuklar hasta olduğunda, Madison Square Garden'da eskiden şaşalı günlerinde onun yanında olan godamanların yanına gidip "para dilenmek" zorunda kaldığı bir sahne var. Allah hiç bir insanı o duruma düşürmesin. Burnum sızladı lan izlerken...
Gerçek öykülerden devam ederek The Sessions diyeyim. Pek hareketli bir film değil, biraz da böyle arada-derede... Cinderella Men kadar olmasa da benim hoşuma gitti, Mark O'Brien isimli fiziksel engelli kişinin bazı seanslarla cinselliğe attığı ilk adımları anlatıyor. O klişe "genciz ve yapabiliyoruz, haydi soyunup sevişelim" filmlerinden değil en azından. Helen Hunt'un yüzüne ne olmuş bilmiyorum fakat vücudu halen daha iyi.
Eski bir klasiği de yeni izledim bu arada, İtalyan yapımı Life is Beautiful. Bunu herkes biliyordur kısa geçelim... Gerçek hikayeler bazında The Imposter ve Man on Wire izleyeceğim bu akşam, enteresan biyografi/film karışımı şeyler olduğu söyleniyor. İzleyeyim onlar hakkında da bir şeyler yazarım.
Özellikle savarain başta olmak üzere Paul (2011) filmini de izlemeyenlere çerez film olarak tavsiye edeyim. Shaun of the Dead ve Hot Fuzz ile bilinen adamım Simon Pegg ve yaveri Nick Frost'un filmi. Bilim kurgu, komedi, güzel bir karışım var filmde. Paul'un sesini bakalım kopya çekmeden tanıyabilecek misiniz... Bu da bazı yerlerinde güzel güldürüyor ve göndermeleri var. Nick Frost'un Klingon dilinde konuştuğu sahneler harika. : )
Ben bir de The Training Day'i yeni izledim lan. Bu Denzel Washington'ı seviyorum, herif harbiden "rol kesiyor". Man on Fire var onun filmi, onu da bu akşam gömerim bir aksilik olmazsa. Haydi bakalım.
Mark Dacascos nostaljisi yapayım dedim geçenlerde, Crying Freeman'ı izledim. Takım elbiselerdeki lanet olasıca 90'lar havası... : ) Siz izlemeyin. Dövüş, Yakuza makuza ama o da sıkıcı film.
Cinderella Man var; Russell Crowe çok iyi oynamış bence. İrlandalı James Braddock'un hayat hikayesi, küllerinden doğuşu. Ufacık çocukken Rocky'yi izlerken "haydi lan vur" tribine girmiştim, seneler sonra yine o tribe sokan film oldu. Büyük buhran yıllarında eşi ve çocuklarıyla her şeyini yitiren, çaresizlikten ne yapacağını şaşıran, yemek yemeden elindekini çocuklarına yediren fedakar ve iyi yürekli bir babanın, eski bir boksörün küllerinden doğuş hikayesi. Bir ara survival filmlere takmıştım, şimdi gerçek hayat hikayelerine sardım... Çocuklarını ısıtamadığı için çocuklar hasta olduğunda, Madison Square Garden'da eskiden şaşalı günlerinde onun yanında olan godamanların yanına gidip "para dilenmek" zorunda kaldığı bir sahne var. Allah hiç bir insanı o duruma düşürmesin. Burnum sızladı lan izlerken...
Gerçek öykülerden devam ederek The Sessions diyeyim. Pek hareketli bir film değil, biraz da böyle arada-derede... Cinderella Men kadar olmasa da benim hoşuma gitti, Mark O'Brien isimli fiziksel engelli kişinin bazı seanslarla cinselliğe attığı ilk adımları anlatıyor. O klişe "genciz ve yapabiliyoruz, haydi soyunup sevişelim" filmlerinden değil en azından. Helen Hunt'un yüzüne ne olmuş bilmiyorum fakat vücudu halen daha iyi.
Eski bir klasiği de yeni izledim bu arada, İtalyan yapımı Life is Beautiful. Bunu herkes biliyordur kısa geçelim... Gerçek hikayeler bazında The Imposter ve Man on Wire izleyeceğim bu akşam, enteresan biyografi/film karışımı şeyler olduğu söyleniyor. İzleyeyim onlar hakkında da bir şeyler yazarım.
Özellikle savarain başta olmak üzere Paul (2011) filmini de izlemeyenlere çerez film olarak tavsiye edeyim. Shaun of the Dead ve Hot Fuzz ile bilinen adamım Simon Pegg ve yaveri Nick Frost'un filmi. Bilim kurgu, komedi, güzel bir karışım var filmde. Paul'un sesini bakalım kopya çekmeden tanıyabilecek misiniz... Bu da bazı yerlerinde güzel güldürüyor ve göndermeleri var. Nick Frost'un Klingon dilinde konuştuğu sahneler harika. : )
Ben bir de The Training Day'i yeni izledim lan. Bu Denzel Washington'ı seviyorum, herif harbiden "rol kesiyor". Man on Fire var onun filmi, onu da bu akşam gömerim bir aksilik olmazsa. Haydi bakalım.