Turkrock Sinema Kulübü

robert+pattinson+cosmpolis+1.webp


Cosmopolis

beklediğimden iyi çıktı. cronenberg'in son dönemde yöneldiği sinema tarzının son halkası. aynı isimli kitap uyarlaması. hayat,insanlar,ekonomi,siyaset,din,seks,materyalizm gibi konularda felsefi konuşmaların uzun uzadıya olduğu ağır akan bir film.ama sohbete bir dalınca zamanın nasıl geçtiği anlaşılmıyor. pattinson da twilight sonrası oyunculuk adına çok iyi iş çıkarmış diğer tiyatro kökenli İngiliz meslektaşları gibi. imdb üyeliğim olsa helalinden 7-7,5 verirdim.
 
Chan Wook-Park kontenjanından Stoker'ı izledim. Pek anlamadım filmi, belki bir kez daha izlemem gerekiyordur. Fakat adamın çok kendine has bir stili ve takıntıları var bunu inkar etmek olmaz. Yalnız bu Matthew Goode ne rahatsız edici bir adam yahu, bakışları Cillian Murphy ile yarışır yani. Böyle sizi uyuz eden bir şeyler var adamın sıfatında, her mimiğinde.

The Wind That Shakes the Barley gayet güzel film. Sava anlatmış zaten daha karıştırmayalım. Ama İrlanda olayından hareketle Angela's Ashes izledim bunun üstüne; The Wind That Shakes the Barley gibi ülke veya IRA genelinde değil de, bir ailenin ve dönem insanlarının yaşadığı yoksulluğu anlatan daha ağır bir film. Bol bol yağmur, ıslak sokaklar. Drama arıyorsanız izleyin diyebilirim. Çocuk oyuncu performanslarının iyi olduğu filmlerden biri ayrıca... Trainspotting'in sıyırması Robert Carlyle ve Breaking the Waves'in ürkek gelini Emily Watson oynuyor.

Larry David filminin nasıl olduğunu anlatmaya gerek yok, tanıyanı/bileni/seveni izlemeli, sevmeyeni sıkılır hiç bulaşmamalı... Ulan filmin başında tanıyamadım, konuşmaya başlayınca anladım karakterin o olduğunu. Filmin afişinde filan da çakmamıştım... Bunda baya geniş kadro var aslında; Jon Hamm, Bill Hader, Kate Hudson, Eva Mendes, Danny McBride, Larry David'in has adamlarından J.B. Smoove (Curb Your Enthusiasm'de süper bu herif), Philip Baker Hall (bakalım amcayı hatırlayacak mısınız; "The Library" diyorum)... Ulan Liev Schreiber bile süper bir aksanla 5-10 dakika gözüküyor. : )

Ters köşe/polisiye hesabı iki İspanyol filmi izledim, onların da ismini vereyim fena değiller, bu tarza ilginiz varsa bakın derim: El Cuerpo ve The Secret in Their Eyes.

Savaş/eski dönem dalgalarına değinecek olursak Christian Bale'in Rescue Dawn'ı var; Vietnam'da esir düşen pilotun kamptan kaçış mücadelesi.

Saints and Soldiers var, bu biraz çerezlik; 2. Dünya Savaşı esnasında önemli bir bilgiyi düşman hattından kurtulup kendi kuvvetlerine ulaştırma amacındaki 4 askerin hikayesi.

Bir de kılıç-kalkan filmlerini artık tükettim, bulamıyorum, aradım taradım bu Channing Tatum'un The Eagle diye bir filmi var onu buldum. Britanya'yı kuşatan Roma lejyonlarında babası ölen ve meşhur kartal heykelini kaybeden babasının ismini temizlemeyi amaç edinmiş bir asker desek yeterli. Bu türde bir de Colin Firth'in Last Legion filmi var, o sırada bekliyor.

Bilim kurgu/Western gibi gözüken Cowboys & Aliens'a da denk geldim ama henüz tam izlemedim, üstünkörü baktım öyle. Bu aralar sıkıldığım da oluyor film izlerken; Kramer vs. Kramer, Stalingrad ve Watchmen'i yarıda bıraktım valla.

Bu arada buradan hareketle bir şey sorayım; Chi Bi/Red Cliff diye 2 film olarak çevrilen bir olay var. Çin'in 3 İmparatorluk dönemini anlatıyor. Bunu izleyen var mı? Varsa ne söyler?

Bir-iki tane daha film var ama beynim yandı lan yeter.
 
İlk çıktığında Watchmen'i Bakırköy Galeria'da gece yarısı matinesinde izledik de yanımdaki arkadaşlar ilk 15 dakikadan sonra fosur fosur uyudular ya lan. Ben gözümü kırpmadım tabi, çizgi roman olsun çamurdan olsun. İlgilisine gayet de güzel film ve hikayedir aslında. Önce çizgi romanı okumak filmi daha keyifli kılardı. Bence V For Vendetta ile birlikte çizgi romandaki havayı hissettiren iki filmden biridir. Marvel'ın traş kahraman filmleri gibi değiller.

Bu akşam itibariyle ilk kez bir bilim-kurgu filmini yarıda bıraktım bu arada. Elysium adını gördüğünüz yerde iki kere düşünün derim.

Elysium editi: Fakat (hatta ingilizce konuşan Fatih Terim tonlamasıyla brutal "but") bu tür filmlerdeki uzayda kendi atmosferine ve yaşam alanına sahip istasyon fikrinin Arthur C. Clarke'ın Rama serisi olduğu da hoş detay.
 
Son düzenleme:
Thor: Dark World. Marvel serisini biliyorsunuz zaten, aksiyon aşk komedi (özellikle bu filmde komedi olayı artı yönde abartılmış, ben bayıldım) bir arada. Hani filmi ve konuyu geçersek, evrene teleskoptan bakıyor gibi inanılmaz görüntülere sahip film. Tabi son film öncesi verdikleri mini trailer'ı da atlamayalım. Adını hatırlamıyorum ama şu 21 gramdaki (Sean Penn'in oynadığı) aşırı dindar dayı var. Oyunculuğunu severdim zaten, bence yakışmış şimdiden filme.
 
Bu arada bir düzeltme:

İki İspanyol filmi dediğimden biri, The Secret in Their Eyes, İspanyol değil Arjantin filmi.

Hatta çok hoş da bir sahnesi var; şifreli yazılmış mektupların çözümünü yapıyorlar bir barda. Mektuplarda bazı isimler var, o isimlerin bazı halleri üzerinden benzetmeler yapıyor mektubu yazan kişi. Spoiler olayına girmeden bunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum fakat şunu söyleyeyim bir "tutku" muhabbeti geçmeye başlıyor bu sahnede. Yatağa uzanmış karanlıkta gece vakti izliyorum, ulan izlerken içime doğdu, bu tutku olayının arkasından futbol ve tribünle ilgili bir şey mi çıkacak acaba dedim. Meğer herif Racing Club fanatiğiymiş ve o mektuplarda yaptığı benzetmelere konu olan kişiler de eski Racing Club futbolcuları. Mektupların çözümlenmesine yardım eden kişi de bir başka Racing Club fanatiği. Çok hoşuma gitti bu ya.

Bir erkek her şeyini değiştirebilir. Yüzünü, evini, ailesini, kız arkadaşını, dinini, tanrısını... Yine de değiştiremeyeceği bir şey var Benjamin. Tutkularını değiştiremez.

Ayrıca Now You See Me hoş film. Woody Harrelson filan var. Sihirbazlar, suç, aksiyon... Illuminati olayının dibine vurulmuş olsa da iyi film, dün yazmayı unuttum.
 
cooltrek.webp


star trek (2009)

ilk çıktığı dönemde gerek fazlaca reklamı yapılması,gerek j.j abrams'ın lost ve fringe de sıçmaya başladığı dönemlerde olması,gerekse yeniden yapımların genelde orijinallerine saygısızca kötü olması nedeniyle izlememiştim. ancak into the darkness çıkınca,hem bu hem de into... nun yüksek imdb puanlarını görünce izledim. beklediğimden iyi olmuş. j.j in hakkını teslim edeyim. senaryo,kurgu,oyunculuklar ve oyuncu seçimleri cuk oturmuş. z.quinto mr.spock olmak için doğmuş. zaman yolculuklarıyla ustalarla karşılaşıp selam çakmalarıda puan aldı. her şeyden öte simon pegg "ışınla beni scotty" olmuş ya daha ne olsun? 🙂 (cem Yılmaz'ın esprisinde ki "ışınla beni osman" karakteri olsa daha da fantastik olurdu elinde sigara makine soğuk diyen Türk'le)

life_of_pi_ver10.webp


life of pi

geçen senenin en tantana yapılan filmlerinden biri. ilk yarım saatte klasik hint felsefesi ile geçiyor esas olaya kadar.ondan sonrası ise belgesel izler gibi huşu ile gerilim arası görsel şölen. utopia dizisi gibi renk cümbüşü. hayvanlar,doğa olayları ve richard parker harika. yarım saatte sıkılıp kapasam çok şey kaçıracakmışım. arşive kattım. biraz tebessüm,biraz göz yaşı,hayata tutunma,olamayan dostluklar....

Richard parker kafasını dönüp bakmayınca çocuk ağladı ya.... hayvan işte....
 
watchman ilk izlediğimde nefet ettiğim 2. izlediğimde aşık olduğum tek filmdir.

en son izlediğim film, carrie:günah tohumu, gerilim seviyorsanız yeteri kadar geriyor denebilir.konusu da artık o kadar ilgi çekici olmayan bir konu ama başroldeki tatlı kızımızın oyunculuğu günden güne devleşiyor - burun delikleri gibi-
 
Dikkayt Spoiler!


Bence tamamen bakış açılarıyla alakalı. Filmin finalinde dahi hikayeyi anlatan adam izleyeni iki ayrı ihtimal arasında bırakırken mesaj nasıl olmaz aga? İsteyen mesaj alır isteyen muhteşem görsellik olarak yaklaşır işte her türlüsü keyifli.
 
sonunda ikileme düşülecek bir şey bence yok.sonuçta gemi batarken hayvanlarda can havliyle kurtulmaya çalıştı.kaplanla mücadele ederek hayatta kaldı. e sigorta şirketi de mucizevi bir olay değil daha normal bir hikaye istedi para ödemek için.
 
Geçen kuzenle ne izlesek diye kafa patlattık. Hiçbir şey gelmedi aklımıza. Benim izleyelim dediğimi o görmüş, onun izleyelim dediğini ben şey yapmışım. Imdb'deki watchlist'lerimize baktık, bir türlü mutabık olamadık. Şimdi foruma bakayım dedim; keşke dün göz atsaymışım buraya. Hiç de dank etmedi ha. Peh..

He sonunda arşivden Strange Days'i bulduk. Güzel de yapmışız. Kathryn Bigelow'un filmi diye biraz mesafeli yaklaştık başta. Hurt Locker falan ağır gitmişti. Ama bu olmuş. Bir de Mad Max'i izledik ondan önce. Allah belasını versin. Bu muymuş lan Mad Max? Hiç sevmedim. Sıkıcı bi' post-apokaliptik klasikten sonra bilim kurgu soslu Strange Days on numara oldu neyse ki.
 
Estağrifullah Kenanzo Bey. Yalnız şimdi sen söyleyince gene hatırladım. Geçen gün bu forumda yazdığım eski şeylere falan denk geldim. Arkadaş, bildiğin toymuşuz yahu. Yani insan kendini ifade edişinin şekillenmemişliğini bu kadar birebir görünce bi' garip hissediyor. Nostalji başlığı mı açsak ne yapsak..
 
İyidir iyi. Dediğin gibi kendi toyluğuna ve gelişimine tanık oluyor insan. Bazen ben de eski yazılarıma bakıp "bu ne biçim cümle lan" diyorum meslla 😀 Hatta bir dizide işlendi bu konu. Sırf internette bu tarz yerlerde yazıp çizdiklerinden hareketle profil oluşturup bir insanın klonunu yapmışlardı. Nostalji başlığı iyi fikir bence.
 

Geri
Üst